HASAN SABBAH VE YALANCI CENNET
Hasan Sabbah ve fedailerine
ait tüyler ürpetici hikayeler birçoğumuz tarafından bilinmektedir. Haşhaşiler
olarak bilinen ve Alamut kalesinde (kartal yuvası) yaşayan bu örgüt Selçuklu Devletinin yıkılma sürecini
hızlandırmış ve başta Nizamülmülk olmak üzere birçok kanlı suikaste imza
atmıştır. Öyle ki Latin dillerinde suikastçı anlamına gelen assasin kelimesi
hashasinlerden gelir. Peki az sayıda olmalarına rağmen bu fedailerin bu denli
cesur ve gözü kara olmasının sebepleri nelerdi? Bu açıdan insanın yanlışta olsa
inandığında neler yapabileceğini görmekteyiz.
Tarihi kaynaklar
incelendiğinde fedailerin çocukluktan itibaren çok zorlu eğitim süreçlerinden
geçtiğini görmekteyiz. Bu süreçte ilmi ve askeri dersler dışında yoğun bir
siyasi eğitimden (İsmail Öğretisi)
geçtikleri kaynaklarda belirtilmektedir. Çünkü bu yaşlarda beyinleri yıkanan
gençlerin birer fedai olması ve seve seve ölüme gitmesi çok daha kolay
olmuştur. Ayrıca söz konusu süreçte Selçuklu Devletinin İsmaili mezhebini hedef
alan saldırıları, bu saldırı da ölen kişilerin çocukları üzerinde etkin şekilde
kullanılmıştır. Devlet tarafından babasının haksız şekilde öldürüldüğü,
yıllarca eziyetlere maruz kaldığı düşüncesinin empoze edilmesi ve çocuklarda
oluşan travmaların bu amaçla kullanılması günümüzde bile birçok terör örgütü
tarafından örnek alınmıştır.
En ince ayrıntısına kadar düşünülmüş bu planda dünya hayatında cennetin anahtarının yeni peygamber Hasan Sabbah'ta olduğu ve kendisinin dilediği kişiyi cennete gönderebileceği fikri fedailere benimsetilmiştir. Daha önce Çin'e seyahat düzenleyen Hasan Sabbah haşhaş bitkisinin yerel halk tarafından kullanıldığını ve insanlar üzerinde ne tür etkilerinin olduğunu görmüştür. Daha sonra eğitimlerini başarıyla tamamlayan fedailerinin bir bölümünü haşhaş içirerek yalancı cennetine göndermiştir. Kendilerini, her çeşit güzel kızların, rengârenk çiçeklerin, dünyanın dört bir yanından getirilmiş hayvanların ve mis gibi yemeklerin ve kokuların olduğu bir yerde gözlerini açan fedailere rüyalarında tahayyül edemeyecekleri saatler yaşatılmıştır. Daha sonra tekrar haşhaşla uyutularak bu yalancı cennet bahçelerinden dönen fedailer içlerinde hiçbir kuşku kalmayacak şekilde sözde peygamberlerine itaat etmeyi kendilerine görev bilmişlerdir. Çünkü cennetin anahtarı ondadır ve o dilerse tekrar cennete gidebileceklerdir. Oysa cennet olarak bildikleri yer Alamutûn arka bahçeleridir.
Yalancı cennetten dönen
fedailerin anlattıkları şeyler diğer fedailer hatta düşman olarak gördükleri
Selçuklu askerleri arasında da yayılmıştır. O andan sonra sözde cenneti gören
fedailer için tek amaç vardır tekrar cennete gitmek. Bu sebeple seve seve
canlarını vermeye hazırlardır. Bir rivayete göre, Selçuklu ordusunun kaleyi
kuşattığı esnada ordudan bir temsilci kaleyi teslim etmeleri hususunda Hasan
Sabbah'ın huzuruna gelmiş, Sabbah temsilcinin gözünü korkutmak ve gövde gösterisi
yapmak için daha önce sözde cennetine gönderdiği fedailerinden birisine kaleden
kendisini aşağıya atmasını, diğerine elindeki hançeri kalbine saplaması emrini
vermiştir. Fedailer koşulsuz şartsız bu emri yerine getirmiştir. Çünkü onlar
emre itaat ettiklerinde tekrar cennete gidebileceklerini düşünmektedirler.İşte
Hasan Sabbah böyle bir kitleye tarihin en kanlı suikastlerini işlettirmiş,
fedailerini ve cariyelerini Selçuklu saraylarına kadar sokmuştur. İşin
trajikomik tarafı ise birçok kaynakta belirtildiği üzere Hasan Sabbah'ın özünde
koyu bir ateist olmasıdır. İşte Haşhaşilerin meşhur hikayesi....
Terör örgütleri potansiyel
hedef gördükleri toplumların refah seviyelerinin yükselmesine izin vermemekte,
geçmiş travmalardan yararlanmakta ve örgütün emelleri doğrultusunda ölen
bireylerin cennete gidecekleri fikrini çocukluktan itibaren empoze
etmektedirler. Terörün yoğun olduğu ülkelerde halkların refah seviyesi düşüktür
ve terör örgütleri halkın gelişmesine ve huzurlu bir ortamda yaşamasına izin
vermezler. Genç bireylerin kuracakları hayaller sınırlıdır ve dünya
ideallerinden uzaktırlar. Bu sebeple kolaylıkla kendi birey kimliklerinden
vazgeçip örgüt kimliğini sahiplenirler. Bu nokta da devletlere düşen görev
halkının sosyal ve ekonomik seviyesini en üst seviyede tutmak ve bireylerin
kendilerini değerli hissetmelerini sağlamaktır. Kendini değerli hisseden,
gelecek ile ilgili hayaller kurabilen çocuklar birey kimliklerinden kolay kolay
vazgeçmezler.
dagların seyhi hasan sabbah okumustum kitabını güzel özetlemişsin ellerine sağlık
YanıtlaSilteşekkür ederim Vladimir Bartol'dan Fedailerin Kalesi Alamut'u da okumanızı tavsiye ederim.
SilGüzel bir anlatim nolnus
YanıtlaSil