Toplum ve Din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
5/23/2019
Geçmişten günümüze teknolojinin gelişmesine paralel olarak kurulan modern dünya düzenini reddeden birçok kabile, hala gelişmiş k...
GÖK BİLİMCİ KABİLE: DOGONLAR
Geçmişten günümüze teknolojinin gelişmesine paralel olarak kurulan modern dünya düzenini reddeden birçok kabile, hala gelişmiş kültürel öğeleriyle hayatlarını devam ettirmektedir. Dışarıdan tamamen ilkel görülen, teknolojiye kapalı olarak toprak anayla iç içe yaşamlarını sürdüren bu toplulukların, araştırmacılar tarafından incelenmeye başlanmasıyla insanları hayrete düşürecek birçok üstün meziyete sahip oldukları anlaşılmıştır. Rüyalarına hükmeden Senoilerden, ruhsal gelişmişlikte üst seviyelerde olan Şamanlardan, çöl insanları olan anaerkil toplum Tuareglerden ve dağların efendileri Kalaşlardan önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Batı Afrika ülkesi olan Mali'de yaşayan Dogonlar ise, günümüz teknolojisiyle ancak keşfedilebilmiş olan uzay bilimi hakkında, M.Ö 3200 yıllarına kadar uzanan bilgi birikimleriyle bilim insanlarını hayrete düşüren eşsiz bir topluluktur. Peki atalarının 8.6 km ışık yolu uzaktaki Sirius yıldız grubundan gelen uzaylılar tarafından eğitildiğini iddia eden Dogonların modern dünya insanlarını bu denli etkilemesinin sebepleri nelerdir?
DOGON KÜLTÜRÜ VE SOSYAL YAŞAM
Evlerini dik yamaçlara inşa ettikleri için uçurum insanları olarak adlandırılan Dogonlar, yaklaşık 250 bine ulaşan nüfuslarıyla Mali nüfusunun %4'ünü oluşturmaktadır. Bölgede bulunan Telemlere galip gelen Dogonlar, 13'üncü yüzyıl itibariyle günümüzde bulundukları bölgeye yerleşmişlerdir. Nijer Kongo dilini konuşan bu topluluk tarım ve hayvancılığın yanında, mükemmel ağaç işçilikleriyle geçimlerini sağlamaktadırlar. Geçmişten günümüze korudukları kültürel miraslarının temelinde yer alan semboller, Antik Mısırdan kalan tablet çizimleriyle benzerlik göstermektedir. Atalarının aminist inançlarına sıkı sıkıya bağlı olan Dogonlar, zaman içerisinde hem müslümanlık hem hristiyanlıkla tanışmışlardır. Dini ritüellerinde ayaklarına bağladıkları uzun tahtalar ve maskeleri oldukça dikkat çekicidir. Aynı köylerde hristiyan, müslüman ve aministler huzur içinde yaşamaktadır. Dinde zorlamanın olmadığı Dogonlarda, yaşlılardan seçilen bir ruhani lider bulunmaktadır. Dogonlarda 8-12 yaş arası erkek çocukların yanısıra, 6-8 yaş arasındaki kızlarda sünnet edilmektedir.
Üç çocuk getirmeyen bir kadının dini ritüellere katılamadığı bu toplulukta erkek üstünlüğü söz konusudur. Ancak yetiştirdikleri ürünlerin satışında ve günlük işlerin idamesinde yük kadının üstündedir. Yalnızca yaşlı insanlara cenaze merasimi yapılan kabilede; ölümlerin üçüncü yılında yaptıkları dama isimli törenle ruhun yeni bir bedene geçmesi (reenkarnasyon) amaçlanmakta ve ölüler kutsal saydıkları mağaralara gömülmektedir. Avcılığın önemli bir yer tuttuğu Dogonlarda, hayvanlar öldürülmeden önce onlara olan özürlerini dile getirmek amacıyla şarkılar söylenmektedir ve kimi hayvanların avlanması kutsal sayıldığı için yasaktır. Hastalarına genellikle doğadan hazırladıkları karışımlarla şifa bulmaya çalışırlar. 1931 yılında Fransız antropologlar Marcel Griaule ve Germaniae Dieterlen, Dogonlar’ı ayrıntılı olarak araştırmaya karar vermiş ve 21 yıl boyunca onlarla aynı ortamı paylaşmışlardır. Bu iki insanbilimcinin araştırmaları Dogonlar hakkında pek çok bilinmeyenin keşfine olanak sağlamıştır. Bu keşiflerin en sıradışı olanları ise, onların sahip olduğu astronomi bilgisidir...
DOGONLAR ve ASTRONOMİ
Dogonların gizemini daha iyi anlamak için mitolojilerini incelemek gerekir. Dogon mitolojisi Sirius yıldız sistemi (şeklinden dolayı köpekyıldızı olarak da adlandırılmaktadır) ve onun çevresinde bulunan gezegen ve yıldızlara dayanmaktadır. Dogon mitolojisinde; Sirius yıldız sisteminde yaşayan, Nommolar olarak isimlendirilen, hem karada hem denizde yaşabilen varlıkların insanları uygarlaştırmak için yeryüzüne indiğine inanılır. Dogonlar, bu varlıkların Dogon rahiplerine uzayın sırlarını öğrettiklerini (yaklaşık 250 bin yıl önce) ve bunun nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaştığını iddia etmektedirler. Ayrıca Nommoların babası olan Amma'nın dünyanın ve insanoğlunun yaratıcısı ve mutlak hakimi olduğuna inanılmaktadır. Onlara göre insanlığın varoluşu, Samanyolu galaksisi ile Sirius yıldız sisteminin etkileşimi (evlenmesi) sonucunda meydana gelmiştir. Dogonlar, Nommoların birgün tekrar yeryüzüne ineceğine inanmaktadırlar. Yazıtlarında yer alan “Göklerde bir yıldız belirecek ve bu Nommo’nun yeniden dirilişinin işareti olacak” ifadesi bu inanışı desteklemektedir. Amerikalı bilim insanı Robert Temple geçmişe ait sembolleri incelediğinde, Nommo uzay gemisinin dönerek yere inişini anlatan çizimler tespit ettiğini belirtmiştir. Özellikle çizimlerde çok fazla sayıda Nommon gemisi tasvirleri bulunmaktadır. İşte Dogonların astronomi bilgilerini inceleyen araştırmacıların tespit ettiği, günümüzde çok gelişmiş teleskoplar ve uzay araçları yardımıyla ancak öğrenilebilen o sıradışı gerçekler;
Dogonlar, binlerce yıllık geçmişe dayanan çizimlerinde dünyanın yuvarlak olduğunu, ayın dünya, dünyanın güneş etrafında döndüğünü, samanyolu galaksisini ve ayda bulunan kraterleri resmetmişlerdir. İlk defa ünlü gökbilimci Galileo tarafından ortaya konulan tespitlerin birçoğunun Dogonların ataları tarafından çizimlerine yansıtılması büyük şaşkınlık yaratmıştır. Dogonların sahip olduğu bir diğer ilginç bilgi ise, Jupiter'in 4 uydusundan ve Satürn'ün ancak teleskopla görülen halkalarından haberdar olmalarıdır.
Dogonlar Sirius yıldızının en parlak yıldız olduğunu, Sirius'un yanında çıplak gözle görülemeyen ve kendilerinin Potolo olarak adlandırdıkları sönük bir yıldızın daha olduğunu ve Sirius yıldızının çevresindeki dönüşünü 50 yılda tamamladığını belirtmişlerdir. Dogonlar bu sönük yıldızın dünyada bulunan bütün maddelerden daha ağır bir maddeden oluştuğunu ve çok yoğun bir birleşim içerdiğini belirtmişlerdir. Dogonlardan habersiz bir şekilde araştırmalar yapan gökbilimci Alvan Graham Clarck, 1862 yılında Dogonların bahsettiği bu sönük yıldızı keşfetmiş ve Sirius B olarak isimlendirmiştir. 1920 yılına gelindiğinde ise gökbilimciler, Sirius B yıldızının soluk ancak yoğun kütleye sahip bir cüce yıldız olduğunu tespit etmişlerdir. Yapılan araştırmalar bu yıldızın tıpkı Dogonların bahsettiği gibi yogun ve dünyadaki maddelerden çok daha ağır bir maddeden oluştuğunu ıspatlamıştır. (Bu yıldızdan alınacak bir kaşık maddenin 5 ton ağırlığında olabilecek kadar yoğun olması). Ayrıca Sirius B yıldızı Dogon mitolojisinde ölünce ruhların göç ettiği yer olarak bilinmektedir.
Dogonlar araştırmacılara Sirius sisteminde Emma Ya adını verdikleri ve kendilerine bu bilgileri aktaran Nommoların gezegeni olduklarını iddia ettikleri üçüncü bir yıldızdan bahsetmişlerdir. Ayrıca, bu yıldızın Sirius B yıldızından 4 kat hafif olduğunu, Sirius sisteminin etrafında daha geniş bir yörünge çizdiklerini ve bir uydusu olduğunu belirtmişlerdir. Bilim insanları ise, bu yıldızı 1995 yılında keşfetmiş ve Sirius C adını vermişlerdir. Sirius C'nin tıpkı Dogonların belirttiği şekilde Sirius B'ye göre daha geniş bir yörünge çizdiğinin tespit edilmesi büyük şaşkınlık yaratmıştır.
Dogonlar araştırmacılara Sirius sisteminde Emma Ya adını verdikleri ve kendilerine bu bilgileri aktaran Nommoların gezegeni olduklarını iddia ettikleri üçüncü bir yıldızdan bahsetmişlerdir. Ayrıca, bu yıldızın Sirius B yıldızından 4 kat hafif olduğunu, Sirius sisteminin etrafında daha geniş bir yörünge çizdiklerini ve bir uydusu olduğunu belirtmişlerdir. Bilim insanları ise, bu yıldızı 1995 yılında keşfetmiş ve Sirius C adını vermişlerdir. Sirius C'nin tıpkı Dogonların belirttiği şekilde Sirius B'ye göre daha geniş bir yörünge çizdiğinin tespit edilmesi büyük şaşkınlık yaratmıştır.
Sirius yıldızı ile ilgili bir diğer önemli nokta, sadece Dogon mitolojisinde değil diger din ve inanç sistemlerinde de önemli bir yere sahip olmasıdır. Kuran-ı Kerim'de güneşten sonra tek bahsedilen yıldız Sirius yıldızıdır. Necm suresi 49'uncu ayette 'Doğrusu Şira yıldızının Rabbi O'dur' şeklinde bahsedilmektedir. Hristiyanlıkta bazı kabala bilginleri Hz. İsa'nın doğumu ile gökte beliren yıldızın, en parlak yıldız olan Sirius yıldızı ile en parlak gezegen olan Jupiter'in birleşmesiyle oluştuğunu öne sürmüşlerdir. Yine eski Çin metinlerinde Sirius yıldızı büyük ayı takım yıldızı ile hareket eden bir yıldız olarak tasvir edilmiştir. Olumlu ve olumsuz enerjinin Güneş ile beraber Sirius yıldızından kaynaklandığı belirtilmiştir. 1909 yılında ise, gökbilimci Ejnar Hertzsprung Sirius yıldızının Çin metinlerinde belirtildiği şekilde büyük ayı takım yıldızıyla birlikte hareket ettiğini iddia etmiştir.
Hiçbir gelişimden haberleri olmayan, çadır ve kerpiç evlerde yaşayan, teknolojik hiçbir aygıttan yararlanmayan bu kabilenin Sirius yıldız sistemi ve çevresi hakkında verdiği bilgiler araştırmacıları hayretler içinde bırakmıştır. Ünlü Arkeolog Eric Von Daniken bu durumu; dünya dışı varlıkların dünyamızı ziyaret etmesinin kesin bir kanıtı olarak görmüştür. Birçok araştırmacı, kendileriyle görüşmeye sıcak bakmayan Dogon rahiplerinin tüm bildiklerini açıklamadıklarını aslında bu ilkel kabilenin uzayın sırları hakkında çok daha fazla bilgi sahibi oldukları konusunda hemfikirlerdir. Bazı araştırmacılar ise, işi daha ileri götürerek Dogon sembollerinin incelendiğinde uzay bilimi konusundaki gerçeklerin yanı sıra, DNA ve atomun yapısı, kuantum fiziği ve sicim teorisine kadar birçok bilginin resmedildiğini iddia etmektedirler. Ünlü bilim insanı olan Stephen Hawking kuantum fiziği kapsamında 200'den fazla temel parçacığın olduğunu belirtip tam bir sayı verememişken, Dogon rahipleri 266 temel parçacık olduğunu araştırmacılara net bir biçimde belirtmiştir. Sonuç olarak, Dogon topluluğu fazlasıyla ilkel yaşamlarına rağmen, sahip olduğu bilgelikle insanları hayrete düşüren eşsiz bir toplumdur. Belki de, bu toplulukla olan ilişkilerin kuvvetlendirilmesi evrenin sırlarını çözme noktasında insanlığa büyük yararlar sağlayabilir.
5/07/2019
Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri size bir şey öğretiyorsa , onu dinleyin.
Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri s...
RÜYALARLA YAŞAYAN KABİLE: SENOİLER
Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri size bir şey öğretiyorsa , onu dinleyin.
Senoiler, Malezya'nın dağlık bölgelerinde teknolojiden tamamen uzak bir şekilde barış içinde kültürlerini yaşayan bir topluluktur. Balta girmemiş ormanlarda yaşayan bu halkı diğer bütün topluluk ve kabilelerden ayıran özellik ise, rüyaları ve rüyaların yorumlarını yaşamlarının temel felsefesi haline getirmeleridir. Alınacak kısa ve uzun vadeli kararlarda, hatta günlük yaşamlarını etkileyen olay ve durumlarda bile rüyalar başlıca danıştıkları vazgeçilmez bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Her evin bir rüya kliniği olduğu Senoiler'de, sabahları toplanan bir ailenin ilk yaptığı faaliyet birbirlerine rüyalarını anlatmalarıdır. Bu rüyaları yorumlayan ailenin gün içinde veya ilerleyen süreçte alacakları her türlü kararlar yaptıkları bu rüya yorumlarına göre şekillenmektedir. Bu yaşam felsefesini araştırmak için bölgeye giden psikolog ve araştırmacıların elde ettiği sonuçlar onları hayrete düşürmüştür. Peki fazlasıyla ilkel görülen bu kabilenin rüya temelli yaşam felsefesi nedir?
Araştırmacıların ilk dikkatlerini çeken husus, Senoilerin çevrelerindeki saldırgan ve vahşi kabilelere rağmen tamamen barış içinde yaşadıkları gerçeğidir. Barış, huzur, kardeşlik ve yardımseverliğin hüküm sürdüğü bu kabilede, ruhsal ve bedensel rahatsızlıklar yok denecek kadar az seviyededir. Bu yaşam tarzının çevredeki kabilelerce sihirli bir güç olduğunun düşünüldüğü ve bu sebeple çatışmaktan kaçındıkları birçok araştırmacı tarafından belirtilmiştir. Sevgi ve hoşgörünün hakim olduğu Senoilerde, hırsızlık ve adam öldürme gibi artık normalleştirdiğimiz suçlar hiçbir şekilde işlenmemektedir. Belki de, rüyalar yardımıyla oluşturdukları mistik dünyanın etkisiyle ruhlarını kötülüklerden, şiddet ve saldırganlıktan uzak tuttuklarını ve sahip oldukları huzurlu ortamın olumlu rüyalar görmelerine etki ettiğini söyleyebiliriz. Aslında burada bir etki tepki oluştuğundan bahsedilebilir. Huzurlu yaşam biçiminin olumlu rüyalar görülmesine neden olduğunu, olumlu rüyalarında insanlar üzerinde pozitif etkiler bırakarak huzurlu bir ortam oluşmasına zemin hazırladığını söyleyebiliriz.
Araştırmacıların ilk dikkatlerini çeken husus, Senoilerin çevrelerindeki saldırgan ve vahşi kabilelere rağmen tamamen barış içinde yaşadıkları gerçeğidir. Barış, huzur, kardeşlik ve yardımseverliğin hüküm sürdüğü bu kabilede, ruhsal ve bedensel rahatsızlıklar yok denecek kadar az seviyededir. Bu yaşam tarzının çevredeki kabilelerce sihirli bir güç olduğunun düşünüldüğü ve bu sebeple çatışmaktan kaçındıkları birçok araştırmacı tarafından belirtilmiştir. Sevgi ve hoşgörünün hakim olduğu Senoilerde, hırsızlık ve adam öldürme gibi artık normalleştirdiğimiz suçlar hiçbir şekilde işlenmemektedir. Belki de, rüyalar yardımıyla oluşturdukları mistik dünyanın etkisiyle ruhlarını kötülüklerden, şiddet ve saldırganlıktan uzak tuttuklarını ve sahip oldukları huzurlu ortamın olumlu rüyalar görmelerine etki ettiğini söyleyebiliriz. Aslında burada bir etki tepki oluştuğundan bahsedilebilir. Huzurlu yaşam biçiminin olumlu rüyalar görülmesine neden olduğunu, olumlu rüyalarında insanlar üzerinde pozitif etkiler bırakarak huzurlu bir ortam oluşmasına zemin hazırladığını söyleyebiliriz.
Senoilerin felsefesi, rüyada karşılaşılan varlıklar ve nesnelerle iletişime geçme ve onu kendine rehber edinme üzerine kuruludur. Rüyada karşılaşılan şeyin ne olduğu önemli değildir. Önemli olan bu karşılaşmada ne yapılacağıdır. Karşılıklı bağ kurulduğu zaman rüyadaki varlığın bu alemde yapılacak yolculukta rehber olması istenir. Araştırmacılar, Senoilerin birçoğunun rüya rehberleri olduğunu belirtiler. Bu kimi zaman bir melek, kimi zaman bir hayvan ya da bitki olabilir. Senoiler bu varlığı kendi çocukları olarak nitelendirmektedir. Kısacası bir çoğumuz rüyamızda figüran rolünü üstlenirken, Senoiler baş rol oyuncusu olmaya çalışırlar. Böylece sahip oldukları rehberlerle dilediklerini özgürce yapabilecekleri rüya alemlerine yelken açarlar. Senoiler sabah uyandıklarında biribirlerine 'İyi uyudun mu?' demek yerine, 'İyi rüyalar gördün mü?' şeklinde sorular sorarlar.
Araştırmacı Patricia Garfield, Senoi kabilesinin yaşam felsefesini ve rüyalara olan ilginç bakış açısını araştırmak için uzun süre bu kabileyle beraber yaşamış bir bilim insanıdır. Garfield'in ilk dikkatini çeken hususlardan birisi, çocukluktan itibaren kabile üyelerinin rüya kontrolü konusunda eğitilmesi olmuştur. Patricia Garfield günümüzde büyük bir merak konusu olan rüya kontrolü (lucid dream) olgusunun bu topluluk tarafından başarıyla uygulandığını belirtmiştir. Araştırmalarını yoğunlaştıran Garfield kabilenin rüyalar konusunda bu kadar ileri olmasını üç prensibe bağlamaktadır. Bunlardan birincisi, tehlikeye karşı koyup ona hakim olma prensibidir. Bu prensipte rüyamızda karşılaştığımız ve bizde korku yaratan şeylerle tekrar yüzleşilmesi ve onların alt edilmesi üzerine kuruludur. Örneğin rüyasında bir aslanın kendine saldırdığını gören ve bunu anlatan çocuğa tekrar aynı rüyaya odaklanması ve aslanı gördüğünde kaçmadan karşı saldırıya geçmesi öğretilir. Böylece rüya vasıtasıyla kişinin korkularıyla yüzleşmesi ve özgüveninin pekiştirilmesi amaçlanır.
Araştırmanın ortaya koyduğu ikinci prensip, rüya görenin korkularını çoşkuya çevirmektir. Rüyada birçok insanda tedirginilik yaratan boşluğa düşme, tehlikeli bir ormanda koşma gibi rüyaların özgürce bir uçuş ve heyecan hissine dönüştürmeye yönelik telkinlerde bulunulmaktadır. Yani rüyada stres yaratan hususların heyecanlı bir serüven olarak görülmesi amaçlanmaktadır. Üçüncü prensip ise, rüya görenin kötü durumları kendi adına avantaja dönüştürmesidir. Rüyanızda bir varlıkla savastığınızda yaralansanız bile, onun gücünü azaltarak karşı tarafa zarar vermiş olursunuz. Senoililerin rüyalara karşı olan bu bakış açısı birçok bilim insanı tarafından modern dünyada insanların korkularıyla başa çıkabilmesinde kullanılır olabileceğini belirtmiştir.
Senoiler'in rüya felselerinden etkilenen bir diğer psikolog olan Eric Greenleaf bu teknikleri kullanmak amacıyla bir rüya laboratuvarı kurmuştur. Özellikle çocuklukta yaşanan travmalara bağlı olarak oluşan korkulara sahip denekler üzerinde çalışmıştır. Bu korkular üzerine odaklanan Eric Greenleaf, öncelikle sembol ve resimlerden yararlanarak deneklerin korkularına ait olay ve imgeleri rüyalarında görmeleri sağlanmıştır. Bu rüyalar öncesi verilen eğitimlerde deneklere rüyalarında sakin kalmaları, korkularıyla yüzleşmeleri ve onlarla savaşmaları telkin edilmiş ve psikolojileri bu yönde motive edilmiştir. Yapılan çalışmanın neticesinde birçok deneğin korkularıyla yüzleşmesi ve onlardan kurtulması sağlanmıştır. Eric Greenleaf, Senoilerin tekniklerinin kullanılarak insanların başarılarının önündeki engellerin rüya vasıtasıyla ortadan kaldırılabileceğini iddia etmiştir.
Sonuç olarak, Senoi Tekniği birçok psikolog tarafından hastalarını iyileştirmede bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaya başlanmıştir. Senoilerin yaşam felsefesini öğrenmek için belli bir süre onlarla birlikte yaşayan birçok araştırmacı, onların dünyanın en huzurlu ve sağlam ruh sağlığına sahip halkı olduğunu belirtmişlerdir. Günümüz modern dünyasında fazlasıyla ilkel görülen Senoiler, diğer taraftan rüyalar ve ruhun manevi gelişimi açısından uygar medeniyetlerin çok ötesinde bir topluluktur. Modernitenin en büyük hastalıklarından olan ben merkezcilik, açgözlülük ve şiddet gibi kurtulmamızın çok zor olduğu hastalıklardan uzak, kurmuş oldukları ütopik dünyada fazlasıyla mutlu olarak yaşayan bu kadim topluluk, insan ruhunun derinliklerinin keşfedildiğinde hiçbir şeye ihtiyaç duymayacağının en büyük kanıtıdır.
4/02/2019
Kalaşlar, krizin ve çatışmaların kol gezdiği Afganistan ve Pakistan ülkelerinin sınırında, üç bin metre yükseklikteki ...
KAFİRİSTAN HALKI: KALAŞLAR
Kalaşlar, krizin ve çatışmaların kol gezdiği
Afganistan ve Pakistan ülkelerinin sınırında, üç bin metre yükseklikteki
Kalaş vadisinde yaşayan kadim bir topluluktur. Dini inançları sebebiyle
şeriatla yönetilen bu ülkelerce yaşadıkları bölge, Kafiristan olarak
isimlendirilmiştir. Kalaşlar; dini inanışları, fiziki görünüşleri, toplumsal
yapıları ve tarihsel geçmişleriyle birçok antropologun ve tarihçinin dikkatini
çekmiştir. Peki, yaklaşık 4000-5000 nüfusa sahip Kalaşları yaşadıkları
ülkelerin insanından ayıran özellikleri neler?
Kalaşların ortaya çıkışı ile ilgili ortaya atılan iddia çok dikkat
çekicidir. Birçok araştırmacıya göre; Kalaşların kökeni tarihte en geniş
topraklara ulaşan İskenderiye Devletine dayanmaktadır. Büyük İskender, milattan
önce 200 yılında öncelikle Afganistan'ı işgal etmiş burada 2 yıl kaldıktan
sonra Büyük Çin'in fethi için yola çıkmıştır. Özellikle Hindikuş
Dağlarının mevcut arazi şartlarının zorluğu İskender'in sonu olmuştur.
İskenderin ölümü üzerine askerler geri dönmeye karar vermiştir. Ancak,
İskender'in ünlü bir komutanı olan Şalakşah ordunun bir kısmı ile dönmekten
vazgeçerek sarp vadilerin bulunduğu bu bölgede kendilerine yeni bir hayat
kurmuşlardır. Çoğunlukla Kalaşlar'ın kökeni Büyük İskender'in bu ordusuna
dayandırılmaktadır.
Tamamen kapalı ve izole bir hayat süren Kalaşlar, asimile olmadan örf ve
inançlarını günümüze kadar yaşatmışlardır. Sadece fiziksel özellikleri değil,
ayrıca yıllarca korudukları dilleri onları bulundukları bölgede benzersiz
yapmıştır. Konuştukları Burrureşki Dili özellikleri sebebiyle, Hint Avrupa dil
ailesine mensuptur ve günümüzde sadece 5000 kişi tarafından konuşulduğu için,
UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır. İnançları sebebiyle kara kafir
olarak bilinen Kalaşların yaşadığı bölge, 1895 yılında Afganistan emiri
Abdurrahman Han tarafından fethedilmiş ve bölgeye Nuristan (Işık Ülkesi) ismi
verilmiştir ancak bu isimden çok Kafiristan ismi benimsenmiştir.
Kalaşlar, Şamanizmin ve Paganizmin izlerini taşıyan tek tanrılı bir
inanç sistemine sahiptir. Onlara göre Tanrı Dizova evrenin ve nimetlerin
yaratıcısıdır. Bazı kaynaklarda ise, çok tanrılı bir inanç sistemine sahip
oldukları, Di Zaus (Doğa) ve Zau (Güneş) şeklinde isimlendirdikleri iki büyük
tanrılarının bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca Kalaşlarda 12 peygamberin
varlığı kabul edilmektedir. Bu peygamberlerden 4'ü mevsimleri, diğerleri ise
sağlık, mutluluk ve bereketi simgelemektedir. Sadece önemli günlerde ziyaret
ettikleri Çeştakhan isimli tapınakları bulunmaktadır. Tapınaklarının
girişlerinde koç figürleri bulunur ve inanışlarına göre; gücü, sağlığı ve
barışı simgelemektedir.
Yaz, kış ve baharda olmak üzere üç büyük bayramları vardır ve bu
günlerde kurban keserek Tanrılarına adarlar. Baharın gelişini kutladıkları
'Çilam Çoşhi Bayramı' en coşkuyla kutladıkları bayramdır. Doğaya saygıya esas
alan Kalaşlar, aministik düşüncenin bir özelliği olarak, nesnelerin ruhu
olduğuna inanmaktadır. Kalaşlarda görülen en ilginç geleneklerden biri,
cenazelerini açık tabutlarda bırakmalarıdır. Kalaşlarda, toprak altında kalan
ruhların cennete gidemeyeceğine inanırlar. Ancak, cesetlerin çalınmasından ve
zarar verilmesinden sonra bu adetten vazgeçilmiştir. Günümüzde yaşayan
Kalaşlar'ın bir kısmı İslamiyete geçmiştir. Kalaşlar ile müslümanlığı
tercih edenler farklı köylerde yaşamalarına rağmen bayram ve festivalleri
beraber kutlamaktadırlar.
Bulundukların bölgenin coğrafi koşulları sebebiyle tamamen ilkel bir
hayat süren Kalaşlar teknolojiden uzak bir şekilde, tarım ve hayvancılıkla
geçinmektedir. Ekmeklerini değirmenlerde un öğüterek yapan ve bulaşıklarını
nehirlerde yıkayan kadınların renkli kıyafetleri ve örgülü saçları bu
toplululuğun dikkat çeken özelliklerinden birisidir. Kadınlar bu rengarenk
kıyafetleri çoğunlukla kendileri örerler. Kıyafetlerini deniz kabuğu ve
boncuklarla donatırlar. Saçlarını kutsal olarak gördükleri ırmaklarda yıkar ve
bunun kötülüklerden uzak tuttuğuna inanırlar. Kadınlar örgülü saçları,
rengarenk kıyafetleri ve doğal yollardan yaptıkları makyajlarla güzelliklerine
çok önem verdiklerini göstermektedirler. Erkekler ise çoğunlukla, Pakistan'da
giyilen geleneksel şalvarları tercih ederler. Erkekler için bir kıyafet
zorunluluğu bulunmazken, teamüller gereği kadınların geleneksel kıyafetler
dışında bir giysi giymezler. Kalaşlarda selamlaşma adeti de diğer toplumlardan
çok farklıdır. İki kişi selamlaşırken birbirlerinin ellerini öperler. Bu açıdan
bakıldığında Şamanizmden etkilendikleri düşünülmektedir.
Kalaşlar'ın bulundukları bölgede en çok eleştirilmesine ve kafir olarak
nitelendirilmesine sebep olan husus ise, kadın ve erkek ilişkileridir.
Geleneklere göre ergenliğe ulaşmış erkekler bu durumu kutlamak için, uzakta
bulunan yaylalara gitmektedir. Bu yaylalarda belli bir süre kalan erkekler,
döndüklerinde ergenliğe ulaşmış bir kızla cinsel ilişki yaşamaktadır. Genel
toplum yapısı incelendiğinde, kadının erkil olduğu bir toplum yapısı görülmektedir.
Erkeklerin kadınlarını boşaması yasak iken, kadınlar istedikleri takdirde eş
değiştirebilmektedir. Beğendikleri erkeğe mektup yazan kadınlar, kabul edilmesi
durumunda, başlık parası ödemek şartıyla yeniden evlenebilmektedir.
Kalaşlarda, evlilik öncesi cinsel münasebet konusunda bir toplumsal baskı
bulunmmaktadır. Kişi istediği kişiyle beraberlik yaşayabilmektedir.Kadınlar
evlenecekleri kişiyi kendi hür iradesiyle seçebilmektedir. Bir diğer gelenekte;
adet gören kadınlar bu durum sona erene kadar başaleni denen köy içindeki
binalarda kalmakta ve daha sonra tekrar kocalarının yanına
dönmektedirler. Kalaşlar ile ilgili bir diğer eleştirisi konusu, içkiyi ve
uyuşturucuyu serbest bırakmalarıdır. Üzümden yaptıkları şaraplar ve kenevirden
elde ettikleri esrar hayatlarında önemli bir yere sahiptir. Alkol ve uyuşturucu
özellikle özel günlerin vazgeçilmez öğeleridir. Bu festivallerde ellerinde
tuttukları meşalelerle kız erkek karışık olarak dans ederler.
Yaklaşık 2300 yıllık bir tarihe sahip Kalaşlar, yaşadıkları coğrafi
şartların bir sonucu olarak, bugün yok olmaya yüz tutmuş kadim bir topluluktur.
Bölgedeki Taliban tehlikesine rağmen, müslüman Kalaşlarla huzur içinde yaşayan
bu topluluk; farklı adet ve gelenekleriyle, kadına ve doğaya verdiği değerle
içinde bulundukları coğrafyanın en renkli kültürlerinden birisidir.
Teknolojinin ve imkanların bu kadar geliştiği ancak buna rağmen insanların
sürekli şikayet ettiği ve mutsuz olduğu günümüz dünyasında, çevrelerindeki
tehlikeler ve zorlu arazi şartlarına rağmen mutlu bir dünya kuran
Kalaşlar, bu açıdan tüm insanlığa iyi bir örnek teşkil etmektedir.
3/20/2019
Mormon inancının 4 temel ilkesi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Tanrı'ya iman, ikincisi tövbe, üçüncüsü günahlarından arınmak için yaptıkları vaftiz ve dördüncüsü kutsal ruh armağanı için ellerinin baş üstüne konulmasıdır. Doğuştan yapılan vaftizin aksine, çocuklarını 8 yaşında vaftiz ederler. İsrailoğullarının tekrar toplanacağına ve kutsal topraklarda (Yeni Kudüs olarak değerlendirdikleri Amerika Kıtası) biraraya geleceğine, İsa Mesih'in yeryüzüne inmesiyle dünyanın bir cennete dönüşeceğine ve yenileneceğine inanırlar. Mormon olmayanların kiliselerine girmeleri serbest iken, tapınaklarına girmek için Mormon olmak şarttır. Mormon kiliseleri, resim ve heykellerin bulunmaması sebebiyle diğer Hristiyan kiliselerinden farklıdır. Bugün Türkiye Kapadokya'da bulunan kiliseler Mormonlar tarafından kutsal sayılmakta ve her sene düzenli olarak ziyaret edilmektedir.
Mormonların Hayat Tarzları ve Çok Eşlilik
Günümüzde büyük çoğunluğu Utah eyaletinde yaşayan Mormonlar, Amerika'da yaşayan diğer bir hristiyan grup olan Amişlerin aksine, daha sosyal bir yaşam tarzını benimsemişlerdir. Bilim ve sanat onlar için değerlidir. Dans etmeyi, müziği, özellikle piyano çalmayı çok severler. Eğitime önem veren Mormonlar Utah eyaletinde Bringam Young Üniversitesini kurmuşlardır. İnanışlarına göre Brigham Young, 20'nci yüzyılın başlarında yaşamış Mormon peygamberidir. Mormonların birçoğu iki yada üç dil bilmektedir. Dil öğrenmeye bu denli önem vermelerinin bir diğer sebebi ise misyonerlik faaliyetleridir. 18 yaşına gelen Mormon gençleri dünyanın birçok noktasına dinlerini anlatmak için gönderilmektedir. Türkiye'de de İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi Derneği adı altında faaliyetlerini yürütmektedirler. Türkiye'deki Mormon dinine inananların sayısının 1000-2000 civarı olduğu düşünülmektedir.
Bedenlerini öldükten sonra Tanrı'ya geri vereceklerine inanan Mormonlar, sağlıklarına çok fazla önem göstermektedir. Çay ve kahve başta olmak üzere kafein,kola, nikotin ve alkol içeren içeceklerden uzak durmaktadırlar. Yine İsa Mesih'in kendilerine verdikleri rahiplik yetkisiyle, ağır hastaların iyileştirilebileceğine inanılır. Tanrı'nın insanları her an cezalandırabileceği inanan Mormonlar, böyle bir felakete hazırlıklı olabilmek için gıda stokları yaparlar. Pazar günü kutsal sayıldığından kiliselerde ailecek toplanıp ilahiler okurlar. Ayrıca, aile ilişkilerini kuvvetlendirmek için, ailecek pazartesi akşamları evde, cuma akşamları dışarda vakit geçirirler.
Mormonlarda evlilik müessesi kutsal sayılmıştır. 18 yaşını geçen Mormon gençleri evliliğe yönlendirilir. Evlilikleri Utah'ta bulunan büyük Mormon Kilisesi'nde gerçekleştirilir. Amerika'daki boşanma oranlarının yüksekliğinin aksine, bu oran Mormonlarda çok azdır. Çünkü boşanmak için yasal yolların dışında Mormon kilisesinin onayı gereklidir ve bu kiliseler boşanmanın engellenmesi için birçok zorluk çıkarmaktadır. Yine, boşanmaların engellenmesi için aile danışmanlık sistemleri kurulmuştur. Çok çocuk sahibi olmak dinlerinin bir gereğidir. Evlilik öncesi cinsel ilişki kesinlikle yasaktır. Çok çocuk sahibi olmaları nüfuslarının hızla artmasına sebep olmuştur. Bu açıdan bir strateji olarak değerlendirilebilir.
Mormon inancındaki en büyük tartışma konusu, çok eşliliktir. İsa Mesih'in birden fazla eşi olduğu için, bunu kendilerine hak görmektedirler. Ayrıca, cemaatin ilk kurulduğu dönemlerde inanların sayısını arttırmak için çok evliliği teşvik ettikleri belirtilir. Rivayetlerde; Mormon Dininin kurucusu Joseph Smith'in 40 tane, yine Mormon peygamberlerinden biri olan ve adına üniversite kurulan Brigham Young'ın 27 tane eşi olduğu ve her akşam bütün eşlerini toplayarak ibadet ettiği belirtilir. Diğer taraftan modern Mormonlar bu görüşe karşı çıkarlar ve 1890 yılında Federasyona katılmak için çok eşliliğin kilise tarafından yasaklandığını belirtirler.
Ancak, günümüzde kısıtlı da olsa, Centennial Park'ta yoğunlaşan Fundamentalist (gelenekçi) Mormonlar, çok eşliliği dinlerinin bir emri olarak görmekte ve bu teamülü yaşatmaktadır. Öyle ki; Canyonlands Milli Parkı'nda yaşayan ve 2002 yılında 92 yaşında hayatını kaybeden Mormonların lideri baba Rulon Jeffs'in, 75 eşi olduğu belirtilmektedir. Cennete giden yolda çok eşlilik ve çok çocuk sahibi olmak bir basamak olarak görülmektedir. Çok eşli bir aileden gelen Mormonlar için 4-5 kadınla evlilik yapılması doğal karşılanmaktadır. Çok eşlilik konusu bir zorunluluk olmaktan ziyade, kişilerin isteğine bağlıdır.
Hristiyan temelli olan Mormon Dini, bugün sayıları 15 milyonu bulan taraftarlarıyla hristiyanlığın yeniden yorumlanmış halidir. Semavi...
ÇOK EŞLİ HRİSTİYAN TOPLULUK: MORMONLAR
Hristiyan temelli olan
Mormon Dini, bugün sayıları 15 milyonu bulan taraftarlarıyla hristiyanlığın
yeniden yorumlanmış halidir. Semavi dinlerin bünyesinden çıkan diğer tarikat ve
mezheplerden farklı olarak kendine ait yeni bir peygamberi ve kitabı vardır.
Çoğunlukla ABD'in Utah eyaletinde yaşayan Mormonlar, farklı yaşayış biçimleri
ve ritüelleriyle dikkat çekmektedir. Çok eşliliği ve çocuk
sahibi olmayı inanışlarının bir emri olarak gören Mormonlar, kutsal görev
olarak üstlendikleri misyonerlik faaliyetleriyle sayılarını gün geçtikçe
arttırmaktadır. Özellikle yurtdışına gittiğinizde ya da orada yaşadığınızda
size elinde kutsal kitabıyla bu dine davet eden bir Mormonla
karşılaşabilirsiniz. Birçok açıdan farklı adetleri ve teamülleri olan
Mormonları yakından tanıyalım...
Mormonluğun kurucu ve peygamberi Joseph Smith'dir.
Rivayete göre; 1820 yıllarının Amerikasında henüz 14 yaşında olan Joseph
ağaçlık bir bölgede dolaşırken, Tanrı ve Hz.İsa ile karşılaşmış ve onlarla
konuşmuştur. Bu konuşmada; Amerika kıtasında yazılan ve toprağa gömülen bazı
Altın levhalarla ilgili bilgi verilmiş ve onları bulması istenmiştir. Daha
sonra bu levhaları bulan Joseph, kendi deyimiyle Tanrı'nın bahşettiği güç
sayesinde kısa sürede kendi diline çevirmiştir. 3 ayda yazılan ve 584 sayfa
olan bu kitap günümüzde Mormon kitabı olarak bilinmektedir.Bu kitabın Tevrat ve
İncilin devamı olduğuna inanılmaktadır. Günümüzde bu levhaların Utah Eyaletinde
koruma altında olduğu belirtilmektedir.
Kitap yazıldıktan sonra Smith 1830 yılında peygamberliğini ilan etmiş ve kendilerini Son Zaman Azizleri olarak nitelendirmiştir. Sayıları gün geçtikçe artan Mormonlar büyük bir tehlike olarak görülmüştür. 1844 yılında meydana gelen bir halk ayaklanmasında, Joseph Smith ve yardımcıları bulunduğu evde yakılarak öldürülmüştür. Üzerlerindeki baskılar artan Mormonlar, günümüzde etkin olarak yaşadıkları ve nüfusun %80'ini oluşturdukları Utah eyaletine göç etmek zorunda kalmışlardır. İnanışlarına göre, Joseph Smith, kıyametten önceki son dönemin ilk peygamberidir ve peygamberler gelmeye devam etmektedir. Bugünkü peygamberlerinin ismi Thomas S. Monson'dur ve yılda iki kez -Nisan ve Ekim aylarında- düzenli olarak tüm müritlerine sohbet vermektedir.
Mormon Dini ve Hristiyanlıktan Farklı Olan İnanışları
Mormonlar, Baba-Oğul ve Kutsal Ruh'dan oluşan üçlü birlik anlayışı yerine, hepsini ayrı birer varlık olduğuna inanırlar. İsa Mesih Tanrı'nın oğludur. Tanrıyla sürekli iletişim halinde olduklarına inanan Mormonlar, günümüzde de peygamber ve havarislerin gelebileceği fikrini benimsemiştir. Amaçları yaşayan peygamberler vasıtasıyla değiştirilmiş ve tahribata uğramış olan İncili ve Tevratı düzeltip yeniden şekillendirmektir.
Gelenekselci Mormonlar, Tanrının insan gibi etten kemikten olduğunu iddia ederler. Bu görüşe karşı çıkan Mormonlar da vardır.İnsanların dünyadaki yaşayışlarına göre öldükten sonra cennet ya da cehenneme gideceğine inanılır. İsa Mesih'in tekrar yeryüzüne inmesiyle, inananların yeni bedenlerine kavuşacaklarını savunurlar. Kendi içlerindeki bir diğer çelişki de, her insanın inancının seviyesine göre Tanrılaşabileceğine inanmalarıdır. Yine Mormon inancında vahiy almak için peygamber olmanıza gerek yoktur. Düzgün ve kitaplarına uygun olarak yaşayan bireylerin kişisel vahiy adı altında Tanrı ile iletişim kurabileceğine inanılır. Siyahi insanların Tanrı tarafından lanetlendiği düşündükleri için, uzun süre Mormon olmaları engellenmiş ancak 1978 yılında kendi deyimleriyle gelen vahiye istineden kilisenin onayı ile bu yasak kaldırılmıştır.
Kitap yazıldıktan sonra Smith 1830 yılında peygamberliğini ilan etmiş ve kendilerini Son Zaman Azizleri olarak nitelendirmiştir. Sayıları gün geçtikçe artan Mormonlar büyük bir tehlike olarak görülmüştür. 1844 yılında meydana gelen bir halk ayaklanmasında, Joseph Smith ve yardımcıları bulunduğu evde yakılarak öldürülmüştür. Üzerlerindeki baskılar artan Mormonlar, günümüzde etkin olarak yaşadıkları ve nüfusun %80'ini oluşturdukları Utah eyaletine göç etmek zorunda kalmışlardır. İnanışlarına göre, Joseph Smith, kıyametten önceki son dönemin ilk peygamberidir ve peygamberler gelmeye devam etmektedir. Bugünkü peygamberlerinin ismi Thomas S. Monson'dur ve yılda iki kez -Nisan ve Ekim aylarında- düzenli olarak tüm müritlerine sohbet vermektedir.
Mormonlar, Baba-Oğul ve Kutsal Ruh'dan oluşan üçlü birlik anlayışı yerine, hepsini ayrı birer varlık olduğuna inanırlar. İsa Mesih Tanrı'nın oğludur. Tanrıyla sürekli iletişim halinde olduklarına inanan Mormonlar, günümüzde de peygamber ve havarislerin gelebileceği fikrini benimsemiştir. Amaçları yaşayan peygamberler vasıtasıyla değiştirilmiş ve tahribata uğramış olan İncili ve Tevratı düzeltip yeniden şekillendirmektir.
Gelenekselci Mormonlar, Tanrının insan gibi etten kemikten olduğunu iddia ederler. Bu görüşe karşı çıkan Mormonlar da vardır.İnsanların dünyadaki yaşayışlarına göre öldükten sonra cennet ya da cehenneme gideceğine inanılır. İsa Mesih'in tekrar yeryüzüne inmesiyle, inananların yeni bedenlerine kavuşacaklarını savunurlar. Kendi içlerindeki bir diğer çelişki de, her insanın inancının seviyesine göre Tanrılaşabileceğine inanmalarıdır. Yine Mormon inancında vahiy almak için peygamber olmanıza gerek yoktur. Düzgün ve kitaplarına uygun olarak yaşayan bireylerin kişisel vahiy adı altında Tanrı ile iletişim kurabileceğine inanılır. Siyahi insanların Tanrı tarafından lanetlendiği düşündükleri için, uzun süre Mormon olmaları engellenmiş ancak 1978 yılında kendi deyimleriyle gelen vahiye istineden kilisenin onayı ile bu yasak kaldırılmıştır.
Mormon inancının 4 temel ilkesi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Tanrı'ya iman, ikincisi tövbe, üçüncüsü günahlarından arınmak için yaptıkları vaftiz ve dördüncüsü kutsal ruh armağanı için ellerinin baş üstüne konulmasıdır. Doğuştan yapılan vaftizin aksine, çocuklarını 8 yaşında vaftiz ederler. İsrailoğullarının tekrar toplanacağına ve kutsal topraklarda (Yeni Kudüs olarak değerlendirdikleri Amerika Kıtası) biraraya geleceğine, İsa Mesih'in yeryüzüne inmesiyle dünyanın bir cennete dönüşeceğine ve yenileneceğine inanırlar. Mormon olmayanların kiliselerine girmeleri serbest iken, tapınaklarına girmek için Mormon olmak şarttır. Mormon kiliseleri, resim ve heykellerin bulunmaması sebebiyle diğer Hristiyan kiliselerinden farklıdır. Bugün Türkiye Kapadokya'da bulunan kiliseler Mormonlar tarafından kutsal sayılmakta ve her sene düzenli olarak ziyaret edilmektedir.
Mormonların Hayat Tarzları ve Çok Eşlilik
Günümüzde büyük çoğunluğu Utah eyaletinde yaşayan Mormonlar, Amerika'da yaşayan diğer bir hristiyan grup olan Amişlerin aksine, daha sosyal bir yaşam tarzını benimsemişlerdir. Bilim ve sanat onlar için değerlidir. Dans etmeyi, müziği, özellikle piyano çalmayı çok severler. Eğitime önem veren Mormonlar Utah eyaletinde Bringam Young Üniversitesini kurmuşlardır. İnanışlarına göre Brigham Young, 20'nci yüzyılın başlarında yaşamış Mormon peygamberidir. Mormonların birçoğu iki yada üç dil bilmektedir. Dil öğrenmeye bu denli önem vermelerinin bir diğer sebebi ise misyonerlik faaliyetleridir. 18 yaşına gelen Mormon gençleri dünyanın birçok noktasına dinlerini anlatmak için gönderilmektedir. Türkiye'de de İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi Derneği adı altında faaliyetlerini yürütmektedirler. Türkiye'deki Mormon dinine inananların sayısının 1000-2000 civarı olduğu düşünülmektedir.
Bedenlerini öldükten sonra Tanrı'ya geri vereceklerine inanan Mormonlar, sağlıklarına çok fazla önem göstermektedir. Çay ve kahve başta olmak üzere kafein,kola, nikotin ve alkol içeren içeceklerden uzak durmaktadırlar. Yine İsa Mesih'in kendilerine verdikleri rahiplik yetkisiyle, ağır hastaların iyileştirilebileceğine inanılır. Tanrı'nın insanları her an cezalandırabileceği inanan Mormonlar, böyle bir felakete hazırlıklı olabilmek için gıda stokları yaparlar. Pazar günü kutsal sayıldığından kiliselerde ailecek toplanıp ilahiler okurlar. Ayrıca, aile ilişkilerini kuvvetlendirmek için, ailecek pazartesi akşamları evde, cuma akşamları dışarda vakit geçirirler.
Aynı gün evlenen 5 mormon kızkardeş |
Mormonlarda evlilik müessesi kutsal sayılmıştır. 18 yaşını geçen Mormon gençleri evliliğe yönlendirilir. Evlilikleri Utah'ta bulunan büyük Mormon Kilisesi'nde gerçekleştirilir. Amerika'daki boşanma oranlarının yüksekliğinin aksine, bu oran Mormonlarda çok azdır. Çünkü boşanmak için yasal yolların dışında Mormon kilisesinin onayı gereklidir ve bu kiliseler boşanmanın engellenmesi için birçok zorluk çıkarmaktadır. Yine, boşanmaların engellenmesi için aile danışmanlık sistemleri kurulmuştur. Çok çocuk sahibi olmak dinlerinin bir gereğidir. Evlilik öncesi cinsel ilişki kesinlikle yasaktır. Çok çocuk sahibi olmaları nüfuslarının hızla artmasına sebep olmuştur. Bu açıdan bir strateji olarak değerlendirilebilir.
Bringham Young'ın eşleri |
Mormon inancındaki en büyük tartışma konusu, çok eşliliktir. İsa Mesih'in birden fazla eşi olduğu için, bunu kendilerine hak görmektedirler. Ayrıca, cemaatin ilk kurulduğu dönemlerde inanların sayısını arttırmak için çok evliliği teşvik ettikleri belirtilir. Rivayetlerde; Mormon Dininin kurucusu Joseph Smith'in 40 tane, yine Mormon peygamberlerinden biri olan ve adına üniversite kurulan Brigham Young'ın 27 tane eşi olduğu ve her akşam bütün eşlerini toplayarak ibadet ettiği belirtilir. Diğer taraftan modern Mormonlar bu görüşe karşı çıkarlar ve 1890 yılında Federasyona katılmak için çok eşliliğin kilise tarafından yasaklandığını belirtirler.
Ancak, günümüzde kısıtlı da olsa, Centennial Park'ta yoğunlaşan Fundamentalist (gelenekçi) Mormonlar, çok eşliliği dinlerinin bir emri olarak görmekte ve bu teamülü yaşatmaktadır. Öyle ki; Canyonlands Milli Parkı'nda yaşayan ve 2002 yılında 92 yaşında hayatını kaybeden Mormonların lideri baba Rulon Jeffs'in, 75 eşi olduğu belirtilmektedir. Cennete giden yolda çok eşlilik ve çok çocuk sahibi olmak bir basamak olarak görülmektedir. Çok eşli bir aileden gelen Mormonlar için 4-5 kadınla evlilik yapılması doğal karşılanmaktadır. Çok eşlilik konusu bir zorunluluk olmaktan ziyade, kişilerin isteğine bağlıdır.
3/06/2019
Dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarının geçmişten bugüne yaşattığı birçok kültürel ritüel, günümüz yaşamında hala önemli yer tut...
ÜLKELERİN ŞAŞKINLIK YARATAN ÖRF VE ADETLERİ
Dünya üzerinde yaşayan
insan topluluklarının geçmişten bugüne yaşattığı birçok kültürel ritüel,
günümüz yaşamında hala önemli yer tutmaktadır. Akıllara durgunluk veren birçok
adet ve gelenek, en ilkel toplumundan en modern toplumuna kadar büyük bir
inançla devam ettirilmektedir. İşte bu tuhaf geleneklerin bazıları;
1. Endonezya’nın Güney
Sulawesi Bölgesi’nde yaşayan yerel halk “Ma’nene” olarak adlandırılan
ritüellerinde; üç yılda bir mezardaki ölüleri çıkarıp giydirerek yürüyüş
yaparlar. Amaç ölüyü onurlandırmaktır.
2. Bosna Hersek'te
kız isteme törenlerinde kahve şekerli gelirse damadın uygun görüldüğü, sade
gelirse reddedildiği anlamına gelir.
3. Kenya'da bulunan
Vesai kabilesi üyeleri selamlaşmak için birbirlerine doğru tükürürler.
4. Endonezya'da bir
adada yaşayan Dani kabilesinde kadınlar kocaları öldüğünde tuttukları yasın
simgesi olarak el parmaklarını kesmektedir. Bunun ölen kocayı güçlü tuttuğuna
inanılır.
5. İskoçya’da,
gelinler düğün günü öncesi yumurta ve çamur ile kirletilip tüm şehirde
dolaştırılır.
6. Gine'de evli kadınları baştan çıkaran
adamların el ve ayak parmaklarından biri kesilir ve baştan çıkardığı kadına
yedirilir.
7. İsveç'te evlilik
törenlerinde damat tören alanını terkederse, orada bulunan tüm bekar erkekler
gelini öper, gelinin çıkması durumunda ise tüm bekar kızlar damadı öpmeye
başlarlar.
8. Tayvan'da
evlenmeden önce gelinin bekareti damadın erkek arkadaşı veya akrabası
tarafından alınır. Amaç, damadın böyle can sıkıcı birşeyle vakit kaybetmesini
engellemektir.
9. Guam'da bakire kadınların evlenmesi yasaktır. Bu
yüzden evlenmeden önce para karşılığında bekaret bozdurulur. Bakire olmak utanç
verici bir özellik olarak görülür.
10. Japonya'da namahage
denilen gelenekte, terbiyeli olsun diye küçük çocuklara namahage denilen
korkunç suratlı maskeler takan adamlara gösterilir.
11. Şişman olanların
güzel olarak kabul edildiği Moritanya'da, evlenmek için en az 60 kilo
olunmalıdır. Zayıf olması durumunda cezalandırılır.
12. Pakistan'da
damat adaylarının sabrını ölçmek için gelinin ailesi tarafından çok ağır küfür
ve hakaretlere maruz bırakılır. Katlanabilirse anlayışlı olduğuna inanılır.
13. Hindistan'da
evlere temizliğe giden kadınlar, evin bekar erkeğinin cinsel ihtiyaçlarını
karşılamak zorundadır.
14. Laos'ta en tahrik
edici uzuv olarak ayakları gördükleri için, kadınların ayaklarını göstermeleri
yasaktır.
15. Fiji'de yaşlı erkekler güçten
düşünce bu durumu akrabalarına bildirir. Bir tören eşliğinde canlı canlı
gömülürler. Eskimo insanları yaşlanınca
intihar ederler.
16. Tazmanya'da
evlenen çift gerdeğe, tüm davetlilerin karşısında düğün töreninde girerler.
Kolombiya'nın dağlık kesimlerinde ise gelinin annesi gerdek gecesini izlemekle
görevlidir.
17. Amboysna
Adası'nda ürünlerin artması için erkekler çıplak olarak tarlalara girerek
mastürbasyon yaparlar. Bunun bereketi arttıracağı düşünülür.
18. Brezilya’da bulunan
Mehinaku isimli bir köyde, erkekler avladıkları balıkları kadınlara götürür ve
kadınlar balığın büyüklüğünü ve lezzetini beğenirse erkekle romantik veya tek
gecelik ilişki yaşayabilir.
19. Hindistan'da ergenlik
çağına gelen kız çocukları köpekle evlendirilmektedir. Amaç evlenene kadar
köpeğin onu korumasıdır. Yine Hindistan geleneğine göre kocası ölüp, dul kalan
Hintli kadınlar kendilerini benzin döküp yakarlar ya da başkaları tarafından
yakılırlar. Böylelikle tüm günahlarından arınıp, diğer dünyada da kocalarının
yanında olacaklarına inanırlar.
20. Peru'da aileler
doğan çocuklarının sağlıklı olması için öldürdükleri evcil hayvanların
kanlarıyla çocuklarını yıkarlar.
21. Hindistan'da
yemeğini bitiren misafir geğirmezse, yemeği beğenmemiş olduğu anlamına gelir ve
bu ev sahibine karşı saygısızlık kabul edilir.
22. Tibet'te misafir
uğurlanırken dil çıkarmak şarttır. Diğer toplumların aksine saygının
göstergesidir.
23. Kuzey Afrika'da
bulunan Tuaregler'de bir evde yemek yemek isteyen erkekler evin kadınını cinsel
yönden tatmin etmek zorundadır.
24. İskoçya'da gelinler düğünden bir gün
önce tüm aile büyüklerine ayaklarını yıkatır. Bu durum çiftin mutluluk yolunda
yürümesini sembolize eder.
25. Tazmanya'da kadınlar
ölen kocalarının kurutulmuş cinsel organını boynunda taşımak zorundadır.
26. Himalayalarda tarım
arazisi az olduğundan ve erkek çocukları arasında bölüştürmekte sıkıntı
yaşandığından, bir evin tüm erkekleri tek bir kadınla evlenir ve böylece toprak
bölüştürülmek zorunda kalınmaz.
27. Kuzey Kore'de 25
yaşına kadar kadınların, 27 yaşına kadar erkeklerin evlenmesi yasaktır.
28. Amerika'da bulunan Hristiyan tarikatı Mormonlarda ailelerin çok çocuklu olmasını istedikleri için
erkekler 4 yada 5 kadınla evlenebilmektedir.
29. Fenikeliler; salgın,
hastalık, kuraklık dönemlerinde Tanrıları Baal'a çocuklarından birini kurban
verirlerdi.
30. Budizmde kazınan saçlar, azalan
dünyevi istekler anlamına gelmektedir.
31. Çek Cumhuriyeti'nde
sağlığa iyi geldiğini düşündükleri için bira banyosu yapmak yaygındır.
32. Türkiye ve şaman
inancının yaygın olduğu yerlerde kötü ruhları kovmak için kurşun döktürülür.
33. Bulgaristan'da düğün sırasında gelin
ve damada büyük bir somun ekmek verilir. Hangisi daha büyük parça koparırsa
evde onun sözü geçeceğine inanılır.
34. Macaristan'da
düğünden önce gelin, damadın arkadaşları tarafından kaçırılır. Damadın görevi
düğün başlamadan gelini kurtarmaktır.
35. Amazonlarda
bulunan Yanomamö kabilesinde ölünün tamamı yakılıp külleri akrabaları
tarafından yenilir.
36. Paraguay'da bir kızı
almak için birden fazla aday olduğu durumlarda taraflar arası düello
yapılmaktadır.
37. Hindistanın bazı
bölgelerinde yeni doğan çocuklar 15 metre yükseklikten aşağıya atılmakta ve
insanlarca tutulan bir çarşafa düşmektedir. Bu adetin bebeğe uzun ömür
vereceğine inanılır.
38. Türkiye'deki adete
benzer şekilde, Güney Kore'de de gerdeğe girmeden önce damat falakaya yatırılır
ve bir sopa ile ayak altına vurulur. Bunun damadı gerdek gecesi için
güçlendirdiğine inanılır.
39. Avustralya'da
barbekü partisine davet edildiğinizde, içeceğinizi ve yiyeceğiniz eti yanınızda
getirmek zorundasınız.
40. Brezilya'daki Amazon
yağmur ormanlarında yaşayan Satere-Mawe kabilesinde erkekliğe geçiş töreninde,
çocuklar ellerini zehirli mermi karıncalarının bulunduğu eldivene sokarlar.
Belli bir süre bu çok acı veren ritüeli gerçekleştirdiğinde gerçek erkek olmuş
sayılır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
POPÜLER YAZILAR
SON YAZILAR
Popüler Yayınlar
-
Kalaşlar, krizin ve çatışmaların kol gezdiği Afganistan ve Pakistan ülkelerinin sınırında, üç bin metre yükseklikteki ...
-
Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri s...
-
Nuh Tufanının dünya üzerinde yarattığı büyük yıkımdan sonra tekrar biraraya gelen ve yükselişe geçen insanoğlunun bir sembolü olan Bab...