Toplum ve Din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

 Geçmişten günümüze teknolojinin gelişmesine paralel olarak kurulan modern dünya düzenini reddeden birçok kabile, hala gelişmiş k...


dogon ve astronomi

 Geçmişten günümüze teknolojinin gelişmesine paralel olarak kurulan modern dünya düzenini reddeden birçok kabile, hala gelişmiş kültürel öğeleriyle hayatlarını devam ettirmektedir. Dışarıdan tamamen ilkel görülen, teknolojiye kapalı olarak toprak anayla iç içe yaşamlarını sürdüren bu toplulukların, araştırmacılar tarafından incelenmeye başlanmasıyla insanları hayrete düşürecek birçok üstün meziyete sahip oldukları anlaşılmıştır.  Rüyalarına hükmeden Senoilerden, ruhsal gelişmişlikte üst seviyelerde olan Şamanlardan, çöl insanları olan anaerkil toplum Tuareglerden ve dağların efendileri Kalaşlardan önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Batı Afrika ülkesi olan Mali'de yaşayan Dogonlar ise, günümüz teknolojisiyle ancak keşfedilebilmiş olan uzay bilimi hakkında, M.Ö 3200 yıllarına kadar uzanan bilgi birikimleriyle  bilim insanlarını hayrete düşüren eşsiz bir topluluktur. Peki atalarının 8.6 km ışık yolu uzaktaki Sirius yıldız grubundan gelen uzaylılar tarafından eğitildiğini iddia eden Dogonların  modern dünya insanlarını bu denli etkilemesinin sebepleri nelerdir?

   DOGON KÜLTÜRÜ VE SOSYAL YAŞAM

dogon adetleri

  Evlerini dik yamaçlara inşa ettikleri için uçurum insanları olarak adlandırılan Dogonlar, yaklaşık 250 bine ulaşan nüfuslarıyla Mali nüfusunun %4'ünü oluşturmaktadır. Bölgede bulunan Telemlere galip gelen Dogonlar, 13'üncü yüzyıl itibariyle günümüzde bulundukları bölgeye yerleşmişlerdir. Nijer Kongo dilini konuşan bu topluluk tarım ve hayvancılığın yanında, mükemmel ağaç işçilikleriyle geçimlerini sağlamaktadırlar. Geçmişten günümüze korudukları kültürel miraslarının temelinde yer alan semboller, Antik Mısırdan kalan tablet çizimleriyle benzerlik göstermektedir. Atalarının aminist inançlarına sıkı sıkıya bağlı olan Dogonlar, zaman içerisinde hem müslümanlık hem hristiyanlıkla tanışmışlardır. Dini ritüellerinde ayaklarına bağladıkları uzun tahtalar ve maskeleri oldukça dikkat çekicidir. Aynı köylerde hristiyan, müslüman ve aministler huzur içinde yaşamaktadır. Dinde zorlamanın olmadığı Dogonlarda, yaşlılardan seçilen bir ruhani lider bulunmaktadır. Dogonlarda 8-12 yaş arası erkek çocukların yanısıra, 6-8 yaş arasındaki kızlarda sünnet edilmektedir.

dogon mimarisi

   Üç çocuk getirmeyen bir kadının dini ritüellere katılamadığı bu toplulukta erkek üstünlüğü söz konusudur. Ancak yetiştirdikleri ürünlerin satışında ve günlük işlerin idamesinde yük kadının üstündedir. Yalnızca yaşlı insanlara cenaze merasimi yapılan kabilede; ölümlerin üçüncü yılında yaptıkları dama isimli törenle ruhun yeni bir bedene geçmesi (reenkarnasyon) amaçlanmakta ve ölüler kutsal saydıkları mağaralara gömülmektedir. Avcılığın önemli bir yer tuttuğu Dogonlarda, hayvanlar öldürülmeden önce onlara olan özürlerini dile getirmek amacıyla şarkılar söylenmektedir ve kimi hayvanların avlanması kutsal sayıldığı için yasaktır. Hastalarına genellikle doğadan hazırladıkları karışımlarla şifa bulmaya çalışırlar. 1931 yılında Fransız antropologlar Marcel Griaule ve Germaniae Dieterlen, Dogonlar’ı ayrıntılı olarak araştırmaya karar vermiş ve 21 yıl boyunca onlarla aynı ortamı paylaşmışlardır. Bu iki insanbilimcinin araştırmaları Dogonlar hakkında pek çok bilinmeyenin keşfine olanak sağlamıştır. Bu keşiflerin en sıradışı olanları ise, onların sahip olduğu astronomi bilgisidir...

    DOGONLAR ve ASTRONOMİ

kum havuzları

   Dogonların gizemini daha iyi anlamak için mitolojilerini incelemek gerekir. Dogon mitolojisi Sirius yıldız sistemi (şeklinden dolayı köpekyıldızı olarak da adlandırılmaktadır) ve onun çevresinde bulunan gezegen ve yıldızlara dayanmaktadır.  Dogon mitolojisinde; Sirius yıldız sisteminde yaşayan, Nommolar olarak isimlendirilen, hem karada hem denizde yaşabilen varlıkların insanları uygarlaştırmak için yeryüzüne indiğine inanılır. Dogonlar, bu varlıkların Dogon rahiplerine uzayın sırlarını öğrettiklerini (yaklaşık 250 bin yıl önce) ve bunun nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaştığını iddia etmektedirler. Ayrıca Nommoların babası olan Amma'nın dünyanın ve insanoğlunun yaratıcısı ve mutlak hakimi olduğuna  inanılmaktadır. Onlara göre insanlığın varoluşu, Samanyolu galaksisi ile Sirius yıldız sisteminin etkileşimi (evlenmesi) sonucunda meydana gelmiştir. Dogonlar, Nommoların birgün tekrar yeryüzüne ineceğine inanmaktadırlar. Yazıtlarında yer alan “Göklerde bir yıldız belirecek ve bu Nommo’nun yeniden dirilişinin işareti olacak” ifadesi bu inanışı desteklemektedir. Amerikalı bilim insanı Robert Temple geçmişe ait sembolleri incelediğinde, Nommo uzay gemisinin dönerek yere inişini anlatan çizimler tespit ettiğini belirtmiştir. Özellikle çizimlerde çok fazla sayıda Nommon gemisi tasvirleri bulunmaktadır. İşte Dogonların astronomi bilgilerini inceleyen araştırmacıların tespit ettiği, günümüzde çok gelişmiş teleskoplar ve uzay araçları yardımıyla ancak öğrenilebilen o sıradışı gerçekler;

dogon ve evren

   Dogonlar, binlerce yıllık geçmişe dayanan çizimlerinde dünyanın yuvarlak olduğunu, ayın dünya, dünyanın güneş etrafında döndüğünü, samanyolu galaksisini ve ayda bulunan kraterleri resmetmişlerdir. İlk defa ünlü gökbilimci Galileo tarafından ortaya konulan tespitlerin birçoğunun Dogonların ataları tarafından çizimlerine yansıtılması büyük şaşkınlık yaratmıştır. Dogonların sahip olduğu bir diğer ilginç bilgi ise, Jupiter'in 4 uydusundan ve Satürn'ün ancak teleskopla görülen halkalarından haberdar olmalarıdır. 

sirius A B C

  Dogonlar Sirius yıldızının en parlak yıldız olduğunu, Sirius'un yanında çıplak gözle görülemeyen ve kendilerinin Potolo olarak adlandırdıkları sönük  bir yıldızın daha olduğunu ve Sirius yıldızının çevresindeki dönüşünü 50 yılda tamamladığını  belirtmişlerdir.  Dogonlar bu sönük yıldızın dünyada bulunan bütün maddelerden daha ağır bir maddeden oluştuğunu ve çok yoğun bir birleşim içerdiğini belirtmişlerdir. Dogonlardan habersiz bir şekilde araştırmalar yapan gökbilimci Alvan Graham Clarck, 1862 yılında Dogonların bahsettiği bu sönük yıldızı keşfetmiş ve Sirius B olarak isimlendirmiştir. 1920 yılına gelindiğinde ise gökbilimciler,  Sirius B yıldızının soluk ancak yoğun kütleye sahip bir cüce yıldız olduğunu tespit etmişlerdir. Yapılan araştırmalar bu yıldızın tıpkı Dogonların bahsettiği gibi yogun ve  dünyadaki maddelerden çok daha ağır bir maddeden oluştuğunu ıspatlamıştır. (Bu yıldızdan alınacak bir kaşık maddenin 5 ton ağırlığında olabilecek kadar yoğun olması). Ayrıca Sirius B yıldızı Dogon mitolojisinde ölünce ruhların göç ettiği yer olarak bilinmektedir.

  Dogonlar araştırmacılara Sirius sisteminde Emma Ya adını verdikleri ve kendilerine bu bilgileri aktaran Nommoların gezegeni olduklarını iddia ettikleri üçüncü bir yıldızdan bahsetmişlerdir. Ayrıca, bu yıldızın Sirius B yıldızından 4 kat hafif olduğunu, Sirius sisteminin etrafında daha geniş bir yörünge çizdiklerini ve  bir uydusu olduğunu belirtmişlerdir. Bilim insanları ise, bu yıldızı 1995 yılında keşfetmiş ve Sirius C adını vermişlerdir. Sirius C'nin tıpkı Dogonların belirttiği şekilde Sirius B'ye göre daha geniş bir yörünge çizdiğinin tespit edilmesi büyük şaşkınlık yaratmıştır.

din ve mitolojide Sirius

   Sirius yıldızı ile ilgili bir diğer önemli nokta, sadece Dogon mitolojisinde değil diger din ve inanç sistemlerinde de önemli bir yere sahip olmasıdır. Kuran-ı Kerim'de güneşten sonra tek bahsedilen yıldız Sirius yıldızıdır. Necm suresi 49'uncu ayette 'Doğrusu Şira yıldızının Rabbi O'dur' şeklinde bahsedilmektedir. Hristiyanlıkta bazı kabala bilginleri Hz. İsa'nın doğumu ile gökte beliren yıldızın, en parlak yıldız olan Sirius yıldızı ile en parlak gezegen olan Jupiter'in birleşmesiyle oluştuğunu öne sürmüşlerdir. Yine eski Çin metinlerinde Sirius yıldızı büyük ayı takım yıldızı ile hareket eden bir yıldız olarak tasvir edilmiştir. Olumlu ve olumsuz enerjinin Güneş ile beraber Sirius yıldızından kaynaklandığı belirtilmiştir. 1909 yılında ise, gökbilimci Ejnar Hertzsprung Sirius yıldızının Çin metinlerinde belirtildiği şekilde büyük ayı takım yıldızıyla birlikte hareket ettiğini iddia etmiştir.

gelecegin sırları

  Hiçbir gelişimden haberleri olmayan, çadır ve kerpiç evlerde yaşayan, teknolojik hiçbir aygıttan yararlanmayan bu kabilenin Sirius yıldız sistemi ve çevresi hakkında verdiği bilgiler araştırmacıları hayretler içinde bırakmıştır. Ünlü Arkeolog Eric Von Daniken bu durumu; dünya dışı varlıkların dünyamızı ziyaret etmesinin kesin bir kanıtı olarak görmüştür. Birçok araştırmacı, kendileriyle görüşmeye sıcak bakmayan Dogon rahiplerinin tüm bildiklerini açıklamadıklarını aslında bu ilkel kabilenin uzayın sırları hakkında çok daha fazla bilgi sahibi oldukları konusunda hemfikirlerdir. Bazı araştırmacılar ise, işi daha ileri götürerek Dogon sembollerinin incelendiğinde uzay bilimi konusundaki gerçeklerin yanı sıra, DNA ve atomun yapısı, kuantum fiziği ve sicim teorisine kadar birçok bilginin resmedildiğini iddia etmektedirler. Ünlü bilim insanı olan Stephen Hawking kuantum fiziği kapsamında 200'den fazla temel parçacığın olduğunu belirtip tam bir sayı verememişken, Dogon rahipleri 266 temel parçacık olduğunu araştırmacılara net bir biçimde belirtmiştir. Sonuç olarak, Dogon  topluluğu fazlasıyla ilkel yaşamlarına rağmen, sahip olduğu bilgelikle insanları hayrete düşüren eşsiz bir toplumdur. Belki de, bu toplulukla olan ilişkilerin kuvvetlendirilmesi evrenin sırlarını çözme noktasında insanlığa büyük yararlar sağlayabilir.

      Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri s...



    Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri size bir şey öğretiyorsa , onu dinleyin.

rüya kabilesi

   Senoiler, Malezya'nın dağlık bölgelerinde teknolojiden tamamen uzak bir şekilde barış içinde kültürlerini yaşayan bir topluluktur. Balta girmemiş ormanlarda yaşayan bu halkı diğer bütün topluluk ve kabilelerden ayıran özellik ise, rüyaları ve rüyaların yorumlarını yaşamlarının temel felsefesi haline getirmeleridir. Alınacak kısa ve uzun vadeli kararlarda, hatta günlük yaşamlarını etkileyen olay ve durumlarda bile rüyalar başlıca danıştıkları vazgeçilmez bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Her evin bir rüya kliniği olduğu Senoiler'de, sabahları toplanan bir ailenin ilk yaptığı faaliyet birbirlerine rüyalarını anlatmalarıdır. Bu rüyaları yorumlayan ailenin gün içinde veya ilerleyen süreçte alacakları her türlü kararlar yaptıkları bu rüya yorumlarına göre şekillenmektedir. Bu yaşam felsefesini araştırmak için bölgeye giden psikolog ve araştırmacıların elde ettiği sonuçlar onları hayrete düşürmüştür. Peki fazlasıyla ilkel görülen bu kabilenin rüya temelli yaşam felsefesi nedir?

   Araştırmacıların ilk dikkatlerini çeken husus,  Senoilerin çevrelerindeki saldırgan ve vahşi kabilelere rağmen tamamen barış içinde yaşadıkları gerçeğidir. Barış, huzur, kardeşlik ve yardımseverliğin hüküm sürdüğü bu kabilede, ruhsal ve bedensel rahatsızlıklar yok denecek kadar az seviyededir. Bu yaşam tarzının çevredeki kabilelerce sihirli bir güç olduğunun düşünüldüğü ve bu sebeple çatışmaktan kaçındıkları birçok araştırmacı tarafından belirtilmiştir. Sevgi ve hoşgörünün hakim olduğu Senoilerde, hırsızlık ve adam öldürme gibi artık normalleştirdiğimiz suçlar hiçbir şekilde işlenmemektedir. Belki de, rüyalar yardımıyla oluşturdukları mistik dünyanın etkisiyle ruhlarını kötülüklerden, şiddet ve saldırganlıktan uzak tuttuklarını ve sahip oldukları huzurlu ortamın olumlu rüyalar görmelerine etki ettiğini söyleyebiliriz. Aslında burada bir etki tepki oluştuğundan bahsedilebilir. Huzurlu yaşam biçiminin olumlu rüyalar görülmesine neden olduğunu, olumlu rüyalarında insanlar üzerinde pozitif etkiler bırakarak huzurlu bir ortam oluşmasına zemin hazırladığını söyleyebiliriz.


rüya hayvanları

   Senoilerin felsefesi, rüyada karşılaşılan varlıklar ve nesnelerle iletişime geçme ve onu kendine rehber edinme üzerine kuruludur. Rüyada karşılaşılan şeyin ne olduğu önemli değildir. Önemli olan bu karşılaşmada ne yapılacağıdır. Karşılıklı bağ kurulduğu zaman rüyadaki varlığın bu alemde yapılacak yolculukta rehber olması istenir. Araştırmacılar, Senoilerin birçoğunun rüya rehberleri olduğunu belirtiler. Bu kimi zaman bir melek, kimi zaman bir hayvan ya da bitki olabilir. Senoiler bu varlığı kendi çocukları olarak nitelendirmektedir. Kısacası bir çoğumuz rüyamızda figüran rolünü üstlenirken, Senoiler baş rol oyuncusu olmaya çalışırlar. Böylece sahip oldukları rehberlerle dilediklerini özgürce yapabilecekleri rüya alemlerine yelken açarlar. Senoiler sabah uyandıklarında biribirlerine 'İyi uyudun mu?' demek yerine, 'İyi rüyalar gördün mü?' şeklinde sorular sorarlar. 


korkuları yenmek

   Araştırmacı Patricia Garfield, Senoi kabilesinin yaşam felsefesini ve rüyalara olan ilginç bakış açısını araştırmak için uzun süre bu kabileyle beraber yaşamış bir bilim insanıdır. Garfield'in ilk dikkatini çeken hususlardan birisi, çocukluktan itibaren kabile üyelerinin rüya kontrolü konusunda eğitilmesi olmuştur. Patricia Garfield günümüzde büyük bir merak konusu olan rüya kontrolü (lucid dream) olgusunun bu topluluk tarafından başarıyla uygulandığını belirtmiştir. Araştırmalarını yoğunlaştıran Garfield kabilenin rüyalar konusunda bu kadar ileri olmasını üç prensibe bağlamaktadır. Bunlardan birincisi, tehlikeye karşı koyup ona hakim olma prensibidir. Bu prensipte rüyamızda karşılaştığımız ve bizde korku yaratan şeylerle tekrar yüzleşilmesi ve onların alt edilmesi üzerine kuruludur. Örneğin rüyasında bir aslanın kendine saldırdığını gören ve bunu anlatan çocuğa tekrar aynı rüyaya odaklanması ve aslanı gördüğünde kaçmadan karşı saldırıya geçmesi öğretilir. Böylece rüya vasıtasıyla kişinin korkularıyla yüzleşmesi ve özgüveninin pekiştirilmesi amaçlanır.


düşme korkusu

 Araştırmanın ortaya koyduğu ikinci prensip, rüya görenin korkularını çoşkuya çevirmektir. Rüyada birçok insanda tedirginilik yaratan boşluğa düşme, tehlikeli bir ormanda koşma gibi rüyaların özgürce bir uçuş ve heyecan hissine dönüştürmeye yönelik telkinlerde bulunulmaktadır. Yani rüyada stres yaratan hususların heyecanlı bir serüven olarak görülmesi amaçlanmaktadır. Üçüncü prensip ise, rüya görenin kötü durumları kendi adına avantaja dönüştürmesidir. Rüyanızda bir varlıkla savastığınızda yaralansanız bile, onun gücünü azaltarak karşı tarafa zarar vermiş olursunuz. Senoililerin rüyalara karşı olan bu bakış açısı birçok bilim insanı tarafından modern dünyada insanların korkularıyla başa çıkabilmesinde kullanılır olabileceğini belirtmiştir. 

fobilerle yüzleşme

   Senoiler'in rüya felselerinden etkilenen bir diğer psikolog olan Eric Greenleaf bu teknikleri kullanmak amacıyla bir rüya laboratuvarı kurmuştur. Özellikle çocuklukta yaşanan travmalara bağlı olarak oluşan korkulara sahip denekler üzerinde çalışmıştır. Bu korkular üzerine odaklanan Eric Greenleaf, öncelikle sembol ve resimlerden yararlanarak deneklerin korkularına ait olay ve imgeleri rüyalarında görmeleri sağlanmıştır. Bu rüyalar öncesi verilen eğitimlerde deneklere rüyalarında sakin kalmaları, korkularıyla yüzleşmeleri ve onlarla savaşmaları telkin edilmiş ve psikolojileri bu yönde motive edilmiştir. Yapılan çalışmanın neticesinde birçok deneğin korkularıyla yüzleşmesi ve onlardan kurtulması sağlanmıştır. Eric Greenleaf, Senoilerin tekniklerinin kullanılarak insanların başarılarının önündeki engellerin rüya vasıtasıyla ortadan kaldırılabileceğini iddia etmiştir.


senoilerin huzuru

   Sonuç olarak, Senoi Tekniği birçok psikolog tarafından hastalarını iyileştirmede bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaya başlanmıştir. Senoilerin yaşam felsefesini öğrenmek için belli bir süre onlarla birlikte yaşayan birçok araştırmacı, onların dünyanın en huzurlu ve sağlam ruh sağlığına sahip halkı olduğunu belirtmişlerdir. Günümüz modern dünyasında fazlasıyla ilkel görülen Senoiler, diğer taraftan rüyalar ve ruhun manevi gelişimi açısından uygar medeniyetlerin çok ötesinde bir topluluktur.  Modernitenin en büyük hastalıklarından olan ben merkezcilik, açgözlülük ve şiddet gibi kurtulmamızın çok zor olduğu hastalıklardan uzak, kurmuş oldukları ütopik dünyada fazlasıyla mutlu olarak yaşayan bu kadim topluluk, insan ruhunun derinliklerinin keşfedildiğinde hiçbir şeye ihtiyaç duymayacağının en büyük kanıtıdır. 

   Kalaşlar, krizin ve çatışmaların kol gezdiği Afganistan ve Pakistan ülkelerinin sınırında,  üç bin metre yükseklikteki ...


kalaş kız çocugu

  Kalaşlar, krizin ve çatışmaların kol gezdiği Afganistan ve Pakistan ülkelerinin sınırında,  üç bin metre yükseklikteki Kalaş vadisinde yaşayan kadim bir topluluktur. Dini inançları sebebiyle şeriatla yönetilen bu ülkelerce yaşadıkları bölge, Kafiristan olarak isimlendirilmiştir. Kalaşlar; dini inanışları, fiziki görünüşleri, toplumsal yapıları ve tarihsel geçmişleriyle birçok antropologun ve tarihçinin dikkatini çekmiştir. Peki, yaklaşık 4000-5000 nüfusa sahip Kalaşları yaşadıkları ülkelerin insanından ayıran özellikleri neler?

büyük iskender ve kalaşlar

   Kalaşların ortaya çıkışı ile ilgili ortaya atılan iddia çok dikkat çekicidir. Birçok araştırmacıya göre; Kalaşların kökeni tarihte en geniş topraklara ulaşan İskenderiye Devletine dayanmaktadır. Büyük İskender, milattan önce 200 yılında öncelikle Afganistan'ı işgal etmiş burada 2 yıl kaldıktan sonra Büyük Çin'in fethi için yola çıkmıştır. Özellikle  Hindikuş Dağlarının mevcut arazi şartlarının zorluğu İskender'in sonu olmuştur. İskenderin ölümü üzerine askerler geri dönmeye karar vermiştir. Ancak, İskender'in ünlü bir komutanı olan Şalakşah ordunun bir kısmı ile dönmekten vazgeçerek sarp vadilerin bulunduğu bu bölgede kendilerine yeni bir hayat kurmuşlardır. Çoğunlukla Kalaşlar'ın kökeni Büyük İskender'in bu ordusuna dayandırılmaktadır.

kalaşların yaşadığı ortam

  Tamamen kapalı ve izole bir hayat süren Kalaşlar, asimile olmadan örf ve inançlarını günümüze kadar yaşatmışlardır. Sadece fiziksel özellikleri değil, ayrıca yıllarca korudukları dilleri onları bulundukları bölgede benzersiz yapmıştır. Konuştukları Burrureşki Dili özellikleri sebebiyle, Hint Avrupa dil ailesine mensuptur ve günümüzde sadece 5000 kişi tarafından konuşulduğu için, UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır. İnançları sebebiyle kara kafir olarak bilinen Kalaşların yaşadığı bölge, 1895 yılında Afganistan emiri Abdurrahman Han tarafından fethedilmiş ve bölgeye Nuristan (Işık Ülkesi) ismi verilmiştir ancak bu isimden çok Kafiristan ismi benimsenmiştir.


müslüman kalaşlar

   Kalaşlar, Şamanizmin ve Paganizmin izlerini taşıyan tek tanrılı bir inanç sistemine sahiptir. Onlara göre Tanrı Dizova evrenin ve nimetlerin yaratıcısıdır. Bazı kaynaklarda ise, çok tanrılı bir inanç sistemine sahip oldukları, Di Zaus (Doğa) ve Zau (Güneş) şeklinde isimlendirdikleri iki büyük tanrılarının bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca Kalaşlarda 12 peygamberin varlığı kabul edilmektedir. Bu peygamberlerden 4'ü mevsimleri, diğerleri ise sağlık, mutluluk ve bereketi simgelemektedir. Sadece önemli günlerde ziyaret ettikleri Çeştakhan isimli tapınakları bulunmaktadır. Tapınaklarının girişlerinde koç figürleri bulunur ve inanışlarına göre; gücü, sağlığı ve barışı simgelemektedir.

kalaş bayramı

  Yaz, kış ve baharda olmak üzere üç büyük bayramları vardır ve bu günlerde kurban keserek Tanrılarına adarlar. Baharın gelişini kutladıkları 'Çilam Çoşhi Bayramı' en coşkuyla kutladıkları bayramdır. Doğaya saygıya esas alan Kalaşlar, aministik düşüncenin bir özelliği olarak, nesnelerin ruhu olduğuna inanmaktadır. Kalaşlarda görülen en ilginç geleneklerden biri, cenazelerini açık tabutlarda bırakmalarıdır. Kalaşlarda, toprak altında kalan ruhların cennete gidemeyeceğine inanırlar. Ancak, cesetlerin çalınmasından ve zarar verilmesinden sonra bu adetten vazgeçilmiştir. Günümüzde yaşayan Kalaşlar'ın  bir kısmı İslamiyete geçmiştir. Kalaşlar ile müslümanlığı tercih edenler farklı köylerde yaşamalarına rağmen bayram ve festivalleri beraber kutlamaktadırlar.

kalaş kadınının zerafeti

   Bulundukların bölgenin coğrafi koşulları sebebiyle tamamen ilkel bir hayat süren Kalaşlar teknolojiden uzak bir şekilde, tarım ve hayvancılıkla geçinmektedir. Ekmeklerini değirmenlerde un öğüterek yapan ve bulaşıklarını nehirlerde yıkayan kadınların renkli kıyafetleri ve örgülü saçları bu toplululuğun dikkat çeken özelliklerinden birisidir. Kadınlar bu rengarenk kıyafetleri çoğunlukla kendileri örerler. Kıyafetlerini deniz kabuğu ve boncuklarla donatırlar. Saçlarını kutsal olarak gördükleri ırmaklarda yıkar ve bunun kötülüklerden uzak tuttuğuna inanırlar. Kadınlar örgülü saçları, rengarenk kıyafetleri ve doğal yollardan yaptıkları makyajlarla güzelliklerine çok önem verdiklerini göstermektedirler. Erkekler ise çoğunlukla, Pakistan'da giyilen geleneksel şalvarları tercih ederler. Erkekler için bir kıyafet zorunluluğu bulunmazken, teamüller gereği kadınların geleneksel kıyafetler dışında bir giysi giymezler. Kalaşlarda selamlaşma adeti de diğer toplumlardan çok farklıdır. İki kişi selamlaşırken birbirlerinin ellerini öperler. Bu açıdan bakıldığında Şamanizmden etkilendikleri düşünülmektedir.

kalaş kadın erkek eşitliği

  Kalaşlar'ın bulundukları bölgede en çok eleştirilmesine ve kafir olarak nitelendirilmesine sebep olan husus ise, kadın ve erkek ilişkileridir. Geleneklere göre ergenliğe ulaşmış erkekler bu durumu kutlamak için, uzakta bulunan yaylalara gitmektedir. Bu yaylalarda belli bir süre kalan erkekler, döndüklerinde ergenliğe ulaşmış bir kızla cinsel ilişki yaşamaktadır. Genel toplum yapısı incelendiğinde, kadının erkil olduğu bir toplum yapısı görülmektedir. Erkeklerin kadınlarını boşaması yasak iken, kadınlar istedikleri takdirde eş değiştirebilmektedir. Beğendikleri erkeğe mektup yazan kadınlar, kabul edilmesi durumunda,   başlık parası ödemek şartıyla yeniden evlenebilmektedir.

anaerkil toplum

 Kalaşlarda, evlilik öncesi cinsel münasebet konusunda bir toplumsal baskı bulunmmaktadır. Kişi istediği kişiyle beraberlik yaşayabilmektedir.Kadınlar evlenecekleri kişiyi kendi hür iradesiyle seçebilmektedir. Bir diğer gelenekte; adet gören kadınlar bu durum sona erene kadar başaleni denen köy içindeki binalarda kalmakta ve daha sonra tekrar kocalarının yanına dönmektedirler. Kalaşlar ile ilgili bir diğer eleştirisi konusu, içkiyi ve uyuşturucuyu serbest bırakmalarıdır. Üzümden yaptıkları şaraplar ve kenevirden elde ettikleri esrar hayatlarında önemli bir yere sahiptir. Alkol ve uyuşturucu özellikle özel günlerin vazgeçilmez öğeleridir. Bu festivallerde ellerinde tuttukları meşalelerle kız erkek karışık olarak dans ederler.

kalaşların nesli

   Yaklaşık 2300 yıllık bir tarihe sahip Kalaşlar, yaşadıkları coğrafi şartların bir sonucu olarak, bugün yok olmaya yüz tutmuş kadim bir topluluktur. Bölgedeki Taliban tehlikesine rağmen, müslüman Kalaşlarla huzur içinde yaşayan bu topluluk; farklı adet ve gelenekleriyle, kadına ve doğaya verdiği değerle içinde bulundukları coğrafyanın en renkli kültürlerinden birisidir. Teknolojinin ve imkanların bu kadar geliştiği ancak buna rağmen insanların sürekli şikayet ettiği ve mutsuz olduğu günümüz dünyasında, çevrelerindeki tehlikeler ve zorlu arazi şartlarına rağmen  mutlu bir dünya kuran Kalaşlar, bu açıdan tüm insanlığa iyi bir örnek teşkil etmektedir.

  Hristiyan temelli olan Mormon Dini, bugün sayıları 15 milyonu bulan taraftarlarıyla hristiyanlığın yeniden yorumlanmış halidir. Semavi...

poligami adeti

 Hristiyan temelli olan Mormon Dini, bugün sayıları 15 milyonu bulan taraftarlarıyla hristiyanlığın yeniden yorumlanmış halidir. Semavi dinlerin bünyesinden çıkan diğer tarikat ve mezheplerden farklı olarak kendine ait yeni bir peygamberi ve kitabı vardır. Çoğunlukla ABD'in Utah eyaletinde yaşayan Mormonlar, farklı yaşayış biçimleri ve ritüelleriyle  dikkat çekmektedir. Çok eşliliği  ve  çocuk sahibi olmayı inanışlarının bir emri olarak gören Mormonlar, kutsal görev olarak üstlendikleri misyonerlik faaliyetleriyle sayılarını gün geçtikçe arttırmaktadır. Özellikle yurtdışına gittiğinizde ya da orada yaşadığınızda size elinde kutsal kitabıyla bu dine davet eden bir Mormonla karşılaşabilirsiniz. Birçok açıdan farklı adetleri ve teamülleri olan Mormonları yakından tanıyalım...


altın levhalar

  Mormonluğun kurucu ve peygamberi Joseph Smith'dir. Rivayete göre; 1820 yıllarının Amerikasında henüz 14 yaşında olan Joseph ağaçlık bir bölgede dolaşırken, Tanrı ve Hz.İsa ile karşılaşmış ve onlarla konuşmuştur. Bu konuşmada; Amerika kıtasında yazılan ve toprağa gömülen bazı Altın levhalarla ilgili bilgi verilmiş ve onları bulması istenmiştir. Daha sonra bu levhaları bulan Joseph, kendi deyimiyle Tanrı'nın bahşettiği güç sayesinde kısa sürede kendi diline çevirmiştir. 3 ayda yazılan ve 584 sayfa olan bu kitap günümüzde Mormon kitabı olarak bilinmektedir.Bu kitabın Tevrat ve İncilin devamı olduğuna inanılmaktadır. Günümüzde bu levhaların Utah Eyaletinde koruma altında olduğu belirtilmektedir.


mormonların kitabı

  Kitap yazıldıktan sonra Smith 1830 yılında peygamberliğini ilan etmiş ve kendilerini Son Zaman Azizleri  olarak nitelendirmiştir.  Sayıları gün geçtikçe artan Mormonlar büyük bir tehlike olarak görülmüştür. 1844 yılında meydana gelen bir halk ayaklanmasında, Joseph Smith ve yardımcıları bulunduğu evde yakılarak öldürülmüştür. Üzerlerindeki baskılar artan Mormonlar, günümüzde etkin olarak yaşadıkları ve nüfusun %80'ini oluşturdukları Utah eyaletine göç etmek zorunda kalmışlardır. İnanışlarına göre, Joseph Smith, kıyametten önceki son dönemin ilk peygamberidir ve peygamberler gelmeye devam etmektedir. Bugünkü peygamberlerinin ismi Thomas S. Monson'dur ve yılda iki kez -Nisan ve Ekim aylarında- düzenli olarak tüm müritlerine sohbet vermektedir.

  Mormon Dini ve Hristiyanlıktan Farklı Olan İnanışları


Mormon kitabı

   Mormonlar,  Baba-Oğul ve Kutsal Ruh'dan oluşan üçlü birlik anlayışı yerine, hepsini ayrı birer varlık olduğuna inanırlar. İsa Mesih Tanrı'nın oğludur. Tanrıyla sürekli iletişim halinde olduklarına inanan Mormonlar, günümüzde de peygamber ve havarislerin gelebileceği fikrini benimsemiştir. Amaçları yaşayan peygamberler vasıtasıyla değiştirilmiş ve tahribata uğramış olan İncili ve Tevratı düzeltip yeniden şekillendirmektir. 

   Gelenekselci Mormonlar, Tanrının insan gibi etten kemikten olduğunu iddia ederler. Bu görüşe karşı çıkan Mormonlar da vardır.İnsanların dünyadaki yaşayışlarına göre öldükten sonra cennet ya da cehenneme gideceğine inanılır. İsa Mesih'in tekrar yeryüzüne inmesiyle, inananların yeni bedenlerine kavuşacaklarını savunurlar. Kendi içlerindeki bir diğer çelişki de, her insanın inancının seviyesine göre Tanrılaşabileceğine inanmalarıdır. Yine Mormon inancında vahiy almak için peygamber olmanıza gerek yoktur. Düzgün ve kitaplarına uygun olarak yaşayan bireylerin kişisel vahiy adı altında Tanrı ile iletişim kurabileceğine inanılır. Siyahi insanların Tanrı tarafından lanetlendiği düşündükleri için, uzun süre Mormon olmaları engellenmiş ancak 1978 yılında kendi deyimleriyle gelen vahiye istineden kilisenin onayı ile bu yasak kaldırılmıştır.


Mormonlar Tapınağı

   Mormon inancının 4 temel ilkesi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Tanrı'ya iman, ikincisi tövbe, üçüncüsü günahlarından arınmak için yaptıkları vaftiz ve dördüncüsü kutsal ruh armağanı için ellerinin baş üstüne konulmasıdır. Doğuştan yapılan vaftizin aksine, çocuklarını 8 yaşında vaftiz ederler. İsrailoğullarının tekrar toplanacağına ve kutsal topraklarda (Yeni Kudüs olarak değerlendirdikleri Amerika Kıtası)  biraraya geleceğine, İsa Mesih'in yeryüzüne inmesiyle dünyanın bir cennete dönüşeceğine ve yenileneceğine inanırlar. Mormon olmayanların kiliselerine girmeleri serbest iken, tapınaklarına girmek için Mormon olmak şarttır. Mormon kiliseleri, resim ve heykellerin bulunmaması sebebiyle diğer Hristiyan kiliselerinden farklıdır. Bugün Türkiye Kapadokya'da bulunan kiliseler Mormonlar tarafından kutsal sayılmakta ve her sene düzenli olarak ziyaret edilmektedir. 


Mormonların Hayat Tarzları ve Çok Eşlilik


Mormonların sosyal yaşamı

  Günümüzde büyük çoğunluğu Utah eyaletinde yaşayan Mormonlar, Amerika'da yaşayan diğer bir hristiyan grup olan Amişlerin  aksine, daha sosyal bir yaşam tarzını benimsemişlerdir. Bilim ve sanat onlar için değerlidir. Dans etmeyi, müziği, özellikle piyano çalmayı çok severler. Eğitime önem veren Mormonlar Utah eyaletinde  Bringam Young Üniversitesini kurmuşlardır. İnanışlarına göre Brigham Young, 20'nci yüzyılın başlarında yaşamış Mormon peygamberidir. Mormonların birçoğu iki yada üç dil bilmektedir. Dil öğrenmeye bu denli önem vermelerinin bir diğer sebebi ise misyonerlik faaliyetleridir. 18 yaşına gelen Mormon gençleri dünyanın birçok noktasına dinlerini anlatmak için gönderilmektedir. Türkiye'de de İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi Derneği adı altında faaliyetlerini yürütmektedirler. Türkiye'deki Mormon dinine inananların sayısının 1000-2000 civarı olduğu düşünülmektedir.

mormonlar ve eğitim

 Bedenlerini öldükten sonra Tanrı'ya geri vereceklerine inanan Mormonlar, sağlıklarına çok fazla önem göstermektedir. Çay ve kahve başta olmak üzere kafein,kola, nikotin ve alkol içeren içeceklerden uzak durmaktadırlar. Yine İsa Mesih'in kendilerine verdikleri rahiplik yetkisiyle, ağır hastaların iyileştirilebileceğine inanılır. Tanrı'nın insanları her an cezalandırabileceği inanan Mormonlar, böyle bir felakete hazırlıklı olabilmek için gıda stokları yaparlar. Pazar günü kutsal sayıldığından kiliselerde ailecek toplanıp ilahiler okurlar. Ayrıca, aile ilişkilerini kuvvetlendirmek için, ailecek pazartesi akşamları evde, cuma akşamları dışarda vakit geçirirler.


5 kız kardeş
Aynı gün evlenen 5 mormon kızkardeş

  
Mormonlarda evlilik müessesi kutsal sayılmıştır. 18 yaşını geçen Mormon gençleri evliliğe yönlendirilir. Evlilikleri Utah'ta bulunan büyük Mormon Kilisesi'nde gerçekleştirilir. Amerika'daki boşanma oranlarının yüksekliğinin aksine, bu oran Mormonlarda çok azdır. Çünkü boşanmak için yasal yolların dışında Mormon kilisesinin onayı gereklidir ve bu kiliseler boşanmanın engellenmesi için birçok zorluk çıkarmaktadır. Yine, boşanmaların engellenmesi için aile danışmanlık sistemleri kurulmuştur. Çok çocuk sahibi olmak dinlerinin bir gereğidir. Evlilik öncesi cinsel ilişki kesinlikle yasaktır. Çok çocuk sahibi olmaları nüfuslarının hızla artmasına sebep olmuştur. Bu açıdan bir strateji olarak değerlendirilebilir.

Young'ın eşleri
Bringham Young'ın eşleri

 
Mormon inancındaki en büyük tartışma konusu, çok eşliliktir. İsa Mesih'in birden fazla eşi olduğu için, bunu kendilerine hak görmektedirler. Ayrıca, cemaatin ilk kurulduğu dönemlerde inanların sayısını arttırmak için çok evliliği teşvik ettikleri belirtilir. Rivayetlerde; Mormon Dininin kurucusu Joseph Smith'in 40 tane, yine Mormon peygamberlerinden biri olan ve adına üniversite kurulan Brigham Young'ın 27 tane eşi olduğu ve her akşam bütün eşlerini toplayarak ibadet ettiği belirtilir. Diğer taraftan modern Mormonlar bu görüşe karşı çıkarlar ve 1890 yılında Federasyona katılmak için çok eşliliğin kilise tarafından yasaklandığını belirtirler. 


eşlerin çok olması

 Ancak, günümüzde kısıtlı da olsa, Centennial Park'ta yoğunlaşan Fundamentalist (gelenekçi) Mormonlar, çok eşliliği dinlerinin bir emri olarak görmekte ve bu teamülü yaşatmaktadır. Öyle ki; Canyonlands Milli Parkı'nda yaşayan  ve 2002 yılında 92 yaşında hayatını kaybeden Mormonların lideri baba Rulon Jeffs'in, 75 eşi olduğu belirtilmektedir. Cennete giden yolda çok eşlilik ve çok çocuk sahibi olmak bir basamak olarak görülmektedir. Çok eşli bir aileden gelen Mormonlar için 4-5 kadınla evlilik yapılması doğal karşılanmaktadır. Çok eşlilik konusu bir zorunluluk olmaktan ziyade, kişilerin isteğine bağlıdır.

  

   Dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarının geçmişten bugüne yaşattığı birçok kültürel ritüel,  günümüz yaşamında hala önemli yer tut...



  Dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarının geçmişten bugüne yaşattığı birçok kültürel ritüel,  günümüz yaşamında hala önemli yer tutmaktadır. Akıllara durgunluk veren birçok adet ve gelenek, en ilkel toplumundan en modern toplumuna kadar büyük bir inançla devam ettirilmektedir. İşte bu tuhaf geleneklerin bazıları;

cesetleri onurlandırmak


1. Endonezya’nın Güney Sulawesi Bölgesi’nde yaşayan yerel halk “Ma’nene” olarak adlandırılan ritüellerinde; üç yılda bir mezardaki ölüleri çıkarıp giydirerek yürüyüş yaparlar. Amaç ölüyü onurlandırmaktır. 

2. Bosna Hersek'te kız isteme törenlerinde kahve şekerli gelirse damadın uygun görüldüğü, sade gelirse reddedildiği anlamına gelir.

3. Kenya'da bulunan Vesai kabilesi üyeleri  selamlaşmak için birbirlerine doğru tükürürler.

yasın göstergesi

4. Endonezya'da bir adada yaşayan Dani kabilesinde kadınlar kocaları öldüğünde tuttukları yasın simgesi olarak el parmaklarını kesmektedir. Bunun ölen kocayı güçlü tuttuğuna inanılır. 

5. İskoçya’da, gelinler düğün günü öncesi yumurta ve çamur ile kirletilip tüm şehirde dolaştırılır.  

6. Gine'de evli kadınları baştan çıkaran adamların el ve ayak parmaklarından biri kesilir ve baştan çıkardığı kadına yedirilir.


İsveç adeti

7. İsveç'te evlilik törenlerinde damat tören alanını terkederse, orada bulunan tüm bekar erkekler gelini öper, gelinin çıkması durumunda ise tüm bekar kızlar damadı öpmeye başlarlar.

8. Tayvan'da evlenmeden önce gelinin bekareti damadın erkek arkadaşı veya akrabası tarafından alınır. Amaç, damadın böyle can sıkıcı birşeyle vakit kaybetmesini engellemektir.

9. Guam'da bakire kadınların evlenmesi yasaktır. Bu yüzden evlenmeden önce para karşılığında bekaret bozdurulur. Bakire olmak utanç verici bir özellik olarak görülür.

korkan çocuklar

10. Japonya'da namahage denilen gelenekte, terbiyeli olsun diye küçük çocuklara namahage denilen korkunç suratlı maskeler takan adamlara gösterilir. 

11. Şişman olanların güzel olarak kabul edildiği Moritanya'da, evlenmek için en az 60 kilo olunmalıdır. Zayıf olması durumunda cezalandırılır. 

12.  Pakistan'da damat adaylarının sabrını ölçmek için gelinin ailesi tarafından çok ağır küfür ve hakaretlere maruz bırakılır. Katlanabilirse anlayışlı olduğuna inanılır.

cinsel ihtiyacı karşılamak

13. Hindistan'da evlere temizliğe giden kadınlar, evin bekar erkeğinin cinsel ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır.

14. Laos'ta en tahrik edici uzuv olarak ayakları gördükleri için, kadınların ayaklarını göstermeleri yasaktır.

15. Fiji'de yaşlı erkekler güçten düşünce bu durumu akrabalarına bildirir. Bir tören eşliğinde canlı canlı gömülürler. Eskimo insanları  yaşlanınca intihar ederler.

davetlilier önünde gerdeğe girmek

16. Tazmanya'da evlenen çift gerdeğe, tüm davetlilerin karşısında düğün töreninde girerler. Kolombiya'nın dağlık kesimlerinde ise gelinin annesi gerdek gecesini izlemekle görevlidir.

17. Amboysna Adası'nda ürünlerin artması için erkekler çıplak olarak tarlalara girerek mastürbasyon yaparlar. Bunun bereketi arttıracağı düşünülür.

18. Brezilya’da bulunan Mehinaku isimli bir köyde, erkekler avladıkları balıkları kadınlara götürür ve kadınlar balığın büyüklüğünü ve lezzetini beğenirse erkekle romantik veya tek gecelik ilişki yaşayabilir.

düğün töreni

19. Hindistan'da ergenlik çağına gelen kız çocukları köpekle evlendirilmektedir. Amaç evlenene kadar köpeğin onu korumasıdır. Yine Hindistan geleneğine göre kocası ölüp, dul kalan Hintli kadınlar kendilerini benzin döküp yakarlar ya da başkaları tarafından yakılırlar. Böylelikle tüm günahlarından arınıp, diğer dünyada da kocalarının yanında olacaklarına inanırlar.

20. Peru'da aileler doğan çocuklarının sağlıklı olması için öldürdükleri evcil hayvanların kanlarıyla çocuklarını yıkarlar.


21.  Hindistan'da yemeğini bitiren misafir geğirmezse, yemeği beğenmemiş olduğu anlamına gelir ve bu ev sahibine karşı saygısızlık kabul edilir.

saygının ifadesi dil çıkarmak

22. Tibet'te misafir uğurlanırken dil çıkarmak şarttır. Diğer toplumların aksine saygının göstergesidir.

23. Kuzey Afrika'da bulunan Tuaregler'de bir evde yemek yemek isteyen erkekler evin kadınını cinsel yönden tatmin etmek zorundadır.

24. İskoçya'da gelinler düğünden bir gün önce tüm aile büyüklerine ayaklarını yıkatır. Bu durum çiftin mutluluk yolunda yürümesini sembolize eder.

bağlılık ifadesi

25. Tazmanya'da kadınlar ölen kocalarının kurutulmuş cinsel organını boynunda taşımak zorundadır.

26. Himalayalarda tarım arazisi az olduğundan ve erkek çocukları arasında bölüştürmekte sıkıntı yaşandığından, bir evin tüm erkekleri tek bir kadınla evlenir ve böylece toprak bölüştürülmek zorunda kalınmaz.

27. Kuzey Kore'de  25 yaşına kadar kadınların,  27 yaşına kadar erkeklerin evlenmesi yasaktır.

çok çocuklu aileler

28. Amerika'da bulunan Hristiyan tarikatı Mormonlarda ailelerin çok çocuklu olmasını istedikleri için erkekler 4 yada 5 kadınla evlenebilmektedir.

29. Fenikeliler; salgın, hastalık, kuraklık dönemlerinde Tanrıları Baal'a çocuklarından birini kurban verirlerdi.

30. Budizmde kazınan saçlar, azalan dünyevi istekler anlamına gelmektedir.

bira küvetleri

31. Çek Cumhuriyeti'nde sağlığa iyi geldiğini düşündükleri için bira banyosu yapmak yaygındır.

32. Türkiye ve şaman inancının yaygın olduğu yerlerde kötü ruhları kovmak için kurşun döktürülür.

33. Bulgaristan'da düğün sırasında gelin ve damada büyük bir somun ekmek verilir. Hangisi daha büyük parça koparırsa evde onun sözü geçeceğine inanılır.

damadın gelini kurtarması

34. Macaristan'da düğünden önce gelin, damadın arkadaşları tarafından kaçırılır. Damadın görevi düğün başlamadan gelini kurtarmaktır.

35. Amazonlarda bulunan  Yanomamö kabilesinde ölünün tamamı yakılıp külleri akrabaları tarafından yenilir.

36. Paraguay'da bir kızı almak için birden fazla aday olduğu durumlarda taraflar arası düello yapılmaktadır.

uzun ömür inancı

37. Hindistanın bazı bölgelerinde yeni doğan çocuklar 15 metre yükseklikten aşağıya atılmakta ve insanlarca tutulan bir çarşafa düşmektedir. Bu adetin bebeğe uzun ömür vereceğine inanılır.

38. Türkiye'deki adete benzer şekilde, Güney Kore'de de gerdeğe girmeden önce damat falakaya yatırılır ve bir sopa ile ayak altına vurulur. Bunun damadı gerdek gecesi için güçlendirdiğine inanılır.

39. Avustralya'da barbekü partisine davet edildiğinizde, içeceğinizi ve yiyeceğiniz eti yanınızda getirmek zorundasınız.

40. Brezilya'daki Amazon yağmur ormanlarında yaşayan Satere-Mawe kabilesinde erkekliğe geçiş töreninde, çocuklar ellerini zehirli mermi karıncalarının bulunduğu eldivene sokarlar. Belli bir süre bu çok acı veren ritüeli gerçekleştirdiğinde gerçek erkek olmuş sayılır.