DUNNING KRUGER SENDROMU (CAHİL CESARETİ)
Justin Kruger ve David
Dunning tarafından geliştirilen bu teori günümüz iş ve siyaset dünyasının en
büyük problemlerinden birini çok açık şekilde gözler önüne sermektedir. Bu
probleme halk tabiriyle Cahil Cesareti diyoruz. Aslında hepimiz tarafından
bilinen bu gerçek çok güzel örneklemelerle bilimsel bir araştırmanın konusu
olmuş ve 2000 yılında araştırmacılarına Nobel Ödülü kazandırmıştır. Peki nedir
bu cahil cesareti?
Söz konusu teoride 'Cehalet gerçek bilginin aksine kişinin kendine olan güvenini arttırır' hipotezinden hareketle yola çıkılmıştır. Bu kapsamda Cornell Üniversitesinde yapılan sosyal deneyde öğrencilerin sınavdan bekledikleri notlar sorulmuştur. Soruların %10'unu bile yanıtlayamayan birçok denek 60 ve üzeri not beklerken, soruların %90'dan fazlasını yanıtlayan denekler 70 ve üzeri beklediklerini söyleyerek en alçakgönüllü grubu oluşturmuşlardır
Birçoğumuz sosyal hayatımızda karşılaştığımız özellikle yönetici ve amir pozisyonundaki bazı bireylerin mevcut kapasiteleriyle nasıl bulundukları konumda olduklarını tartışırız. Hiçbir vasıfa sahip olmayan bu bireylerin kariyerlerinde nasıl bu denli yükseldiklerini merak ederiz. Yetersiz vasıflara sahip bireyler bu durumdan haberdar olmadıkları için karşılarına çıkan fırsatlara bilgi ve tecrübe sahibi olmamalarına karşın büyük bir özgüvenle talip olurlar. Teori bu cesaretin bireylerin cehaletinden kaynaklandığını iddia etmektedir.
Özellikle iş hayatında çok
bilgili olduğuna inanan bu yetersiz kişilerin sürekli kendilerini ön plana
çıkarmaya çalıştıklarını, yaptıkları küçük ve değersiz işleri büyük bir
başarıymış gibi gösterdiklerini, hiçbir endişe yaşamadan en ufak bilgi ve
tecrübelerinin olmadığı işlere talip olduklarını ve böylece kolaylıkla amir
pozisyonundaki kişilerin kendilerine bakış açılarını olumlu yönde
etkilediklerini görürüz. Kısacası bu cahil cesareti bireyde inanılmaz bir
özgüven itici güç oluşturur. Böyle kişiler için toplumda kifayetsiz muhteris
tabiri kullanılmaktadır.
Diğer yandan gerçek anlamda bilgi birikimi ve tecrübeye sahip bireylerin daha mütevazi olduklarına ve yaptıkları önemli işleri sıradan görme eğilimi gösterdiklerine şahit oluruz. Üstlerince takdir edilmeyi bekleyen bu bireyler zamanla değer görmediklerini düşünür ve iş motivasyonunu kaybederler. Bundan dolayı amirleri tarafından işin üstesinden gelecek bireyler olarak görülmediklerinden önemli görevlere layık görülmezler ve teoriye göre amirleri tarafından ihtiras eksikliği ile suçlanırlar.
Diğer yandan gerçek anlamda bilgi birikimi ve tecrübeye sahip bireylerin daha mütevazi olduklarına ve yaptıkları önemli işleri sıradan görme eğilimi gösterdiklerine şahit oluruz. Üstlerince takdir edilmeyi bekleyen bu bireyler zamanla değer görmediklerini düşünür ve iş motivasyonunu kaybederler. Bundan dolayı amirleri tarafından işin üstesinden gelecek bireyler olarak görülmediklerinden önemli görevlere layık görülmezler ve teoriye göre amirleri tarafından ihtiras eksikliği ile suçlanırlar.
Yapılan araştırmalarda bu sendromun etkisinde
kalan bireylerin ortak özellikleri
sıralanmıştır.
- Niteliksiz olduklarının farkında değillerdir.
- Niteliklerini sürekli olarak abartırlar.
- Nitelikli insanları farketmede zayıf kalırlar.
- Eğitim almaya başladıklarında niteliksiz olduklarını farketmeye başlarlar.
- Bilgiye ve eğitime önem vermezler.
- Herşeyin en iyisini kendilerinin bildiklerini iddia ederler.
- Çok fazla gürültü çıkararak stress yaratırlar.
- Fikir alışverişi ve kendilerine yardım edilmesine karşıdırlar.
- Her ihtimali hesaplamış gibi davranırlar.
- Çok kolay yalan söyler ve söylediklerini inkar ederler.
- Başarısız oldukları zaman hemen bir günah keçisi bulurlar ve suçu kabullenmezler.
- Üstlerine dalkavukça astlarına zalimce davranırlar
Bu tip bireylerle sadece iş dünyasında karşılaşmayız. Sosyal ortamlarda da bu sendromun etkisinde olan birçok insan görürüz. Bu kişiler sözde bilimden felsefeye hukuktan insan ilişkilerine her konuda bilgi sahibidirler. Siz bir konuda ne kadar uzman olursanız olun onlar kadar bilmeniz mümkün değildir. En küçük bir donesi olmamasına rağmen sürekli gelecekle ilgili net tahminlerde bulunurlar. Lugatlarında bilmiyorum kelimesi yoktur. Hiçbir şekilde haklılığınızı kabul etmezler. Elde ettikleri en küçük bir başarıyı ya da yaptıkları en küçük bir iyiliği sürekli abartarak anlatmaktan çekinmezler. Aslında baktığımızda bu kişiler büyük bir psikolojik rahatsızlık içindedirler ve bu dengesiz davranışlarının farkında olmadan hayatlarına devam ederler. Bu rahatsızlık memurundan, sanatçısına, siyasetçisinden bilim adamına kadar çok geniş bir kesimi etkilemektedir.
Sonuç olarak, bu sendromun
etkisindeki insanların elde ettikleri konumlar ve çıktıkları kariyer
basamakları, yaratıcılık ve verimlilik anlamında bulundukları çevreye büyük
zararlar vermektedir. Az okuyan ve eğitim seviyesi düşük toplumlarda bu
sendromun görülme olasılığı daha yüksektir. Özellikle siyaset alanında önemli
makamlara gelen yetersiz bireylerin ülkelerine ne denli zarar verdikleri net
şekilde görülmektedir. Şuan mevcut Venezuella'da yaşanan süreç bu hususa iyi
bir örnek teşkil etmektedir. Malesef geçmişten günümüze ülkemiz açısından değerlendirildiğinde
de durum pek parlak gözükmemektedir. Bu açıdan kaliteli eğitime gerekli özenin
gösterilmesi, liyakat kriterlerinin net çizgilerle belirlenmesi, bireylerin
yeterli olduğu konularda gerekli özgüvene sahip olması noktasında motive edilmesi
ve yeterliliklerine istinaden ön planda olma gayretleri bu sendromun etkilerini
büyük oranda azaltacaktır. Ünlü düşünür Bertrand RusselI'ın sözü bu konuyu net
bir şekilde özetlemektedir;
"Dünyanın en büyük
problemi, akılsız ve fanatik kişilerin kendilerinden son derece emin olması,
buna karşılık zeki insanların sürekli şüpheler içinde olmasıdır."
0 Comments: