Kaliforniya Sendromu, toplumda özellikle kalbur üstü olarak tabir ettiğimiz kesimlerde görülen, tamamen hazcılık (hedonizm) anlayı...

SOSYAL KANSER: KALİFORNİYA SENDROMU

3/28/2019 0 Comments


modern hastalık

  Kaliforniya Sendromu, toplumda özellikle kalbur üstü olarak tabir ettiğimiz kesimlerde görülen, tamamen hazcılık (hedonizm) anlayışı üzerine kurulmuş, toplumsal sorunların umursanmadığı, kendi mutluluğu dışında hiçbir şeyin düşünülmediği ve doyumsuzluk, bencillik gibi belirtilerin baş gösterdiği bir modern çağ hastalığıdır. Teknolojinin ve tüketim çılgınlığının zirve yaptığı günümüzde, insanların kendilerini mutlu edecek birçok şeye (partiler, seks, uyuşturucu, seyahat vb.)  bu kadar kolay ulaşmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Tamamen kişisel tatminler üzerine kurulu bu hayat tarzında, kişi kendini herşeyin merkezine koymakta, kendinden başka kimseyi düşünmemektedir. Peki bu yaşam tarzı kişileri mutlu eder mi? 


çılgıın yaşam tarzı

  Öncelikle bu sendroma neden Kaliforniya sendromu denildiğinden bahsedelim. Kaliforniya Eyaleti, Amerikan ekonomisini ayakta tutan en büyük değerlerden biridir. Sinema sektörünün merkezi olan Hollywood ile yine teknolojik gelişmelerin merkezinde bulunan Silikon Vadisi, yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olan Long Beach ve dünya sosyetesinin merkezi olan Beverly Hills Kaliforniya'da bulunmaktadır. Bunların dışında Google, Facebook, Twitter, Yahoo, Oracle, Cisco, Intel ve HP gibi dev şirketlere ev sahipliği yapmaktadır. Yaklaşık 36 milyon insanın yaşadığı bu eyalet, 2017 yılında 2.7 trilyon dolar Gayri Safi Milli Hasılata (Türkiye'nin GSMH'in 3 katından fazla) ulaşıp, İngiltere'yi bile geride bırakarak dünyanın en büyük 5'nci ekonomisi haline gelmiştir. Bu sebeple, Kaliforniya'da yaşayan insanların birçoğu eğlenceyi, bedensel hazları ve para harcamayı bir yaşam felsefesi olarak benimsemiş durumdadır. Dünya gündeminden uzak, tamamen ütopik hayat yaşayan birçok Kaliforniyalının hayata bakışı eğlence ve kişisel hazlar üzerine kuruludur.


hedonizm

   Bu sendromun etkisi altındaki bireylerin üç temel ortak noktası bulunmaktadır. Bunlardan birincisi zevke düşkünlüktür. Bireyler,  'Sieze the Day' yani anı yaşa felsefesiyle toplumsal değerleri hiçe sayarak tamamen hazcılık odaklı yaşamaktadır. Ancak insanın doğası gereği sahip olduğu doyumsuzluk duygusu bu noktada bireyleri her zaman daha fazlasını istemeye yönlendirmektedir. Eğlence hayatı, tüketim çılgınlığı, sekse düşkünlük ve uyuşturucu madde kullanımı kişileri esareti altına alan başlıca geçiçi zevklerdir. Bireylerin tek amacı, her zaman daha fazlasını istediği bu zevklere ulaşmaktır. Belli bir süre sonra bu zevkler, ulaşılması gereken bir amaçtan çok yaşam tarzı haline gelmektedir.


egoistlik

   Sendromun görülen ikinci belirgin özelliği ise, ben merkezciliktir. Bireyler toplumsal sorunlardan ve yaşanılan sıkıntılardan tamamen uzak, sadece kendi mutluluğunu düşünen kişilere dönüşmekte, 'Başkası açlıktan ölse banane ben kendi mutluluğuma bakarım' felsefesini benimsemektedir. Kendisini herşeyin merkezi gören ve  büyük bir hayranlık besleyen bireyler, narsist davranış biçimleri göstermeye başlarlar. Bu sendromun etkisindeki insanlar, özellikle iş hayatında sorumlu olduğu ast konumundaki kişilerin yaşadıkları sıkıntıları önemsememekte ve kendilerine karşı yapılan eleştirilere karşı saldırgan tavırlar göstermektedirler. Empati duygusundan tamamen yoksun ve kendi mutluluğu dışında hiçbir şey düşünmeyen bu bireyler, yaşadıkları yakın çevrelelerinde zaman zaman büyük tahribatlara sebep olurlar.


yalnızlık

  Sendromun etkisindeki insanlarda görülen üçüncü ortak nokta ise, yalnızlıktır. Kişiler zevklere odaklı, egoist yaşam tarzını benimsedikleri için, toplumdan kendilerini soyutlamakta ve bunun doğal bir sonucu olarak yalnızlaşmaktadırlar. Toplumsal değerleri hiçe sayan bir yaşam tarzını benimsemeleri sebebiyle, başta aile hayatı olmak üzere herşeyi küçümserler. Evli olmaları durumunda eşleri ve çocukları ikinci plandadır ve çoğu zaman aile hayatının getirdiği sorumlulukları önemsemezler. Bu tip bireyler genellikle çok küçük sorunları bahane edip evliliklerini ve aile hayatlarını bitirme eğilimidedirler. Çünkü aile onların kişisel hazları önünde bir engel niteliğindedir. Zaten sendroma da adını veren Kaliforniya Eyaletinde kişilier internet üzerinden boşanma davası açabilmektedir


para ve mutluluk

  Sendromun ortaya koyduğu en büyük sonuç ise; geçici hazların aksine, kalıcı olarak ortaya çıkan mutsuzluktur. Bireyler başlangıçta bu ışıltılı gibi görünen hayatın cazibesine kapılmakta, ancak zamanla bu hayat için vazgeçtiği değerlerin önemini anlamaya başlamaktadır. Ancak çoğu zaman bunun geç olduğu gerçeğiyle yüzleşmektedir. Bu süreç kişiyi hem maddi hem de manevi açıdan tüketmektedir. Başarısız olmaya ve maddi yönden kayıplar yaşamaya başladığında, çevresindeki sahte dostların uzaklaştıklarına şahit olurlar. Zamanın geçtiğininin ve hiçbir idealini gerçekleştiremediğinin  farkına varan bireyler, tamamen tükenmişlik sendromuna girip, hiçbir şeyden zevk almamaya ve hayatın anlamsızlığını sorgulamaya başlarlar. Malesef bazıları  bu sürecin yarattığı etkiyle, intiharı bir çözüm olarak görebilmektedir. Ünlü araba markası Ford'un sahibi olan Henry Ford'un oğlu olan Edsel Ford'un bıraktığı intihar notu bu durumu çok net özetlemektedir:

 ''Baba, hayal edip de ulaşamadığım hiçbir şey olmadı. Ne varsa önceden hazırlamışsın, hiçbirinde benim emeğim yok. Mutsuzluktan mahvoldum. Gidiyorum...''
yeni nesil

   Günümüzde teknoloji ve tüketim çılgınlığının yükselmesine paralel olarak bu sendromun etkileri birçok toplumda görülmeye başlamıştır. Özellikle genç nesil, gerek izlediği tv programlarının, gerek sosyal medya platformlarının etkisiyle bu tip bir yaşam tarzına özendirilmektedir. Küçük yaşlardan itibaren; toplumsal değerlerden uzak, idealleri olmayan ve tamamen kişisel hazlara yönelen bireylerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. İletişim becerileri gelişmeyen, toplumsal farkındalığı olmayan kendine sosyal medya platformlarında sanal bir dünya kurmuş bir nesil yetişmektedir. Benim çektiğim sıkıntıları yaşamasın mantığıyla yetiştirilen ve her imkan önüne sunulan çocuklar, ilerleyen süreçte bu sendromdan en çok etkilenecek grubu oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, belli hedeflere sahip, toplumsal değerlerin farkında, günümüz dünyasının getirdiği kolaylıkların olumlu taraflarını kullanabilen, ölçülü bireyler yetiştirme noktasında aile ve öğretmenlere çok büyük görevler düşmektedir. Bu görevlerin en önemlisi ise örnek olmaktır. 

“Tanrım, bir gün insanların hepsine sahip olmak istedikleri kadar para ver ki; asıl ihtiyaçlarının o olmadığını anlayabilsinler.” Jim Carrey

  

0 Comments: