SOSYAL KANSER: KALİFORNİYA SENDROMU
Kaliforniya Sendromu, toplumda özellikle kalbur üstü olarak tabir ettiğimiz
kesimlerde görülen, tamamen hazcılık (hedonizm) anlayışı üzerine kurulmuş,
toplumsal sorunların umursanmadığı, kendi mutluluğu dışında hiçbir şeyin
düşünülmediği ve doyumsuzluk, bencillik gibi belirtilerin baş gösterdiği bir
modern çağ hastalığıdır. Teknolojinin ve tüketim çılgınlığının zirve yaptığı
günümüzde, insanların kendilerini mutlu edecek birçok şeye (partiler, seks,
uyuşturucu, seyahat vb.) bu kadar kolay ulaşmasının bir sonucu olarak
ortaya çıkar. Tamamen kişisel tatminler üzerine kurulu bu hayat tarzında, kişi
kendini herşeyin merkezine koymakta, kendinden başka kimseyi düşünmemektedir.
Peki bu yaşam tarzı kişileri mutlu eder mi?
Öncelikle bu sendroma neden Kaliforniya sendromu denildiğinden
bahsedelim. Kaliforniya Eyaleti, Amerikan ekonomisini ayakta tutan en büyük
değerlerden biridir. Sinema sektörünün merkezi olan Hollywood ile yine
teknolojik gelişmelerin merkezinde bulunan Silikon Vadisi, yerli ve yabancı
turistlerin uğrak yeri olan Long Beach ve dünya sosyetesinin merkezi olan
Beverly Hills Kaliforniya'da bulunmaktadır. Bunların dışında Google, Facebook,
Twitter, Yahoo, Oracle, Cisco, Intel ve HP gibi dev şirketlere ev sahipliği
yapmaktadır. Yaklaşık 36 milyon insanın yaşadığı bu eyalet, 2017 yılında 2.7
trilyon dolar Gayri Safi Milli Hasılata (Türkiye'nin GSMH'in 3 katından fazla)
ulaşıp, İngiltere'yi bile geride bırakarak dünyanın en büyük 5'nci ekonomisi
haline gelmiştir. Bu sebeple, Kaliforniya'da yaşayan insanların birçoğu
eğlenceyi, bedensel hazları ve para harcamayı bir yaşam felsefesi olarak
benimsemiş durumdadır. Dünya gündeminden uzak, tamamen ütopik hayat yaşayan
birçok Kaliforniyalının hayata bakışı eğlence ve kişisel hazlar üzerine
kuruludur.
Bu sendromun etkisi altındaki bireylerin üç temel ortak noktası
bulunmaktadır. Bunlardan birincisi zevke düşkünlüktür. Bireyler,
'Sieze the Day' yani anı yaşa felsefesiyle toplumsal değerleri hiçe sayarak
tamamen hazcılık odaklı yaşamaktadır. Ancak insanın doğası gereği sahip olduğu
doyumsuzluk duygusu bu noktada bireyleri her zaman daha fazlasını istemeye
yönlendirmektedir. Eğlence hayatı, tüketim çılgınlığı, sekse düşkünlük ve
uyuşturucu madde kullanımı kişileri esareti altına alan başlıca geçiçi
zevklerdir. Bireylerin tek amacı, her zaman daha fazlasını istediği bu zevklere
ulaşmaktır. Belli bir süre sonra bu zevkler, ulaşılması gereken bir amaçtan çok
yaşam tarzı haline gelmektedir.
Sendromun görülen ikinci belirgin özelliği ise, ben
merkezciliktir. Bireyler toplumsal sorunlardan ve yaşanılan sıkıntılardan
tamamen uzak, sadece kendi mutluluğunu düşünen kişilere dönüşmekte, 'Başkası
açlıktan ölse banane ben kendi mutluluğuma bakarım' felsefesini
benimsemektedir. Kendisini herşeyin merkezi gören ve büyük bir hayranlık
besleyen bireyler, narsist davranış biçimleri göstermeye başlarlar. Bu
sendromun etkisindeki insanlar, özellikle iş hayatında sorumlu olduğu ast
konumundaki kişilerin yaşadıkları sıkıntıları önemsememekte ve kendilerine
karşı yapılan eleştirilere karşı saldırgan tavırlar göstermektedirler. Empati
duygusundan tamamen yoksun ve kendi mutluluğu dışında hiçbir şey düşünmeyen bu
bireyler, yaşadıkları yakın çevrelelerinde zaman zaman büyük tahribatlara sebep
olurlar.
Sendromun etkisindeki insanlarda görülen üçüncü ortak nokta ise, yalnızlıktır. Kişiler
zevklere odaklı, egoist yaşam tarzını benimsedikleri için, toplumdan
kendilerini soyutlamakta ve bunun doğal bir sonucu olarak yalnızlaşmaktadırlar.
Toplumsal değerleri hiçe sayan bir yaşam tarzını benimsemeleri sebebiyle, başta
aile hayatı olmak üzere herşeyi küçümserler. Evli olmaları durumunda eşleri ve
çocukları ikinci plandadır ve çoğu zaman aile hayatının getirdiği
sorumlulukları önemsemezler. Bu tip bireyler genellikle çok küçük sorunları
bahane edip evliliklerini ve aile hayatlarını bitirme eğilimidedirler. Çünkü
aile onların kişisel hazları önünde bir engel niteliğindedir. Zaten sendroma da
adını veren Kaliforniya Eyaletinde kişilier internet üzerinden boşanma davası
açabilmektedir
Sendromun ortaya koyduğu en büyük sonuç ise; geçici hazların aksine, kalıcı
olarak ortaya çıkan mutsuzluktur. Bireyler başlangıçta bu
ışıltılı gibi görünen hayatın cazibesine kapılmakta, ancak zamanla bu hayat
için vazgeçtiği değerlerin önemini anlamaya başlamaktadır. Ancak çoğu zaman
bunun geç olduğu gerçeğiyle yüzleşmektedir. Bu süreç kişiyi hem maddi hem de
manevi açıdan tüketmektedir. Başarısız olmaya ve maddi yönden kayıplar yaşamaya
başladığında, çevresindeki sahte dostların uzaklaştıklarına şahit olurlar.
Zamanın geçtiğininin ve hiçbir idealini gerçekleştiremediğinin farkına
varan bireyler, tamamen tükenmişlik sendromuna girip, hiçbir şeyden zevk
almamaya ve hayatın anlamsızlığını sorgulamaya başlarlar. Malesef
bazıları bu sürecin yarattığı etkiyle, intiharı bir çözüm olarak
görebilmektedir. Ünlü araba markası Ford'un sahibi olan Henry Ford'un oğlu olan
Edsel Ford'un bıraktığı intihar notu bu durumu çok net özetlemektedir:
''Baba, hayal edip de ulaşamadığım hiçbir şey
olmadı. Ne varsa önceden hazırlamışsın, hiçbirinde benim emeğim yok.
Mutsuzluktan mahvoldum. Gidiyorum...''
Günümüzde teknoloji ve tüketim çılgınlığının yükselmesine paralel olarak bu
sendromun etkileri birçok toplumda görülmeye başlamıştır. Özellikle genç nesil,
gerek izlediği tv programlarının, gerek sosyal medya platformlarının etkisiyle
bu tip bir yaşam tarzına özendirilmektedir. Küçük yaşlardan itibaren; toplumsal
değerlerden uzak, idealleri olmayan ve tamamen kişisel hazlara yönelen
bireylerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. İletişim becerileri gelişmeyen,
toplumsal farkındalığı olmayan kendine sosyal medya platformlarında sanal bir
dünya kurmuş bir nesil yetişmektedir. Benim çektiğim sıkıntıları yaşamasın
mantığıyla yetiştirilen ve her imkan önüne sunulan çocuklar, ilerleyen süreçte
bu sendromdan en çok etkilenecek grubu oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında,
belli hedeflere sahip, toplumsal değerlerin farkında, günümüz dünyasının
getirdiği kolaylıkların olumlu taraflarını kullanabilen, ölçülü bireyler
yetiştirme noktasında aile ve öğretmenlere çok büyük görevler düşmektedir. Bu
görevlerin en önemlisi ise örnek olmaktır.
“Tanrım, bir gün insanların hepsine sahip olmak istedikleri kadar para ver
ki; asıl ihtiyaçlarının o olmadığını anlayabilsinler.” Jim Carrey
0 Comments: