918 KİŞİNİN TOPLU İNTİHARI: JONESTOWN KATLİAMI
Jonestown Katliamı tarihin gördüğü en büyük toplu
intihar olayıdır. İnsanların zaafları suistimal edildiğinde ve beyinleri
yıkandığında ne tür çılgınlıklar yapabileceğinin en çarpıcı örneğidir. Hasta
ruhlu bir insanın peşinden koşan ve ona büyülenmişcesine inanan bir topluluğun
acı hikayesidir. İşte katliamın fitilini ateşleyen Jim Jones denen sapkının ve
onun müridlerinin hikayesi...
Jim Jones, 1931 yılında
İndiana'da sorunlu bir ailede dünyaya gelmiştir. O doğduğunda annesi bir mesih
doğurduğunu çevresine söylemekten çekinmemiştir. Irkçı söylemleriyle
tanınan babası ise, Amerika’da yaşayan siyahi insanları hedef alan Ku Klux Klan örgütünün üyesi olarak
bilinmektedir. Jim Jones 'un küçüklükten itibaren din ve ölüm kavramlarına çok
büyük ilgi göstermiştir. Özellikle, ölüm üzerindeki bu arzusunu hayvanlar
üzerinde denemeye başlamış ve birçok hayvan öldürmüştür. Bunun yanında çok iyi
bir okuyucu olan Jim Jones Karl Max, Stalin, Hitler gibi liderlerin
yaşamlarından etkilenmiştir.
1951 yılına gelindiğinde
Indiana Komünist Partisi toplantılarına katılmaya başlayan Jones, partinin
komünizmi yanlış aksettirdiğini ve halkı komünizme karşı kışkırttığını
düşünmekteydi. Bu düşünceden hareketle çok etkilendiği Karl Max'ı gerçek bir
şekilde kitlelere anlatmak için kilisenin etkisini kullanmayı kafasına
koymuştur. Hitabet yeteneğine de güvenerek kilisede vaiz olarak işe başlayan
Jones, kiliseye para toplamak için kapı kapı dolaşıp yavru maymun satmıştır.
Özellikle, küçükken
babasının siyahi insanlara karşı tutumunu gören Jones, o zaman ırkçı ayrımlar
sebebiyle ağır travmalar yaşayan Afrika kökenli vatandaşları kendine hedef
seçmiştir. Bir beyaz din adamı tarafından hoşgörüyle karşılaşan bu vatandaşlar
Jim Jones'a karşı büyük bir bağlılık ve sevgi beslemeye başlamıştır. Kendisine
inanan ve destekleyen insanların sayısı çığ gibi büyümüştür. Bunu yeterli görmeyen
Jim Jones kitleleri etkilemek için mucizeler göstermesi gerektiğine inanmıştır.
Bu amaçla, önceden anlaştığı sekreterini tekerlekli sandalyeye bağlı
olarak gösterip müridlerin önünde ayağa kaldırmıştır. Kısa sürede ününe ün
katan Jim Jones taraftarlarının artmasını ve varını yoğunu kiliseye
bağışlamasını fırsat bilerek, 1955 yılında 'Halkın Tapınağı' tarikatını
kurmuştur ve yaptığı toplantılar müridlerine özel olarak kapalı biçimde
gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
Sayıları gün geçtikçe
artan tarikatın popülaritesi, medyanın ilgisini çekmeye başlamıştır.
Medyanın sürekli kendilerini takip etmesinden, uyuşturucu madde kullandığına ve
genç kadın-erkek müridleriyle sex partileri yapıp ilişkiye girdiğine dair
ortaya çıkan iddialardan (Bu iddialar daha sonra oğlu tarafından
doğrulanmıştır) bunalan Jim Jones kendine sıkı sıkıya bağlı
müridlerini alarak, 1974 yılında San Francisco'nun Guyana bölgesindeki ormanlık
bir arazi kesimine taşınmıştır. Halkın Tapınağı müridlerinin yaşadığı bu yere Jonestown adı
verilmiştir. Buraya yerleşen ve çoğu siyahilerden oluşan halk tarım ve
hayvancılık yapmaya başlamıştır. Müridleri tarafından 'Baba' olarak hitap
edilen Jim Jones'un ilettiği emirlerinin duyulması amacıyla heryere hoparlörler
yerleştirilmiştir. Jim Jones bu sayede çocukluktan beri hayal ettiği Sosyalist
Cennetini kurmuştur. İlerleyen süreçte müridlerine Jonestown'u
terketmelerinin çok büyük günah olduğu yönünde vaazlar vermiştir. Bununla da
yetinmeyen Jim Jones kırmızı tugaylar adını verdiği birlikleriyle şehrin giriş
ve çıkışlarını kontrol etmeye başlamıştır.
Herşey Jim Jones'ın istediği şekilde giderken, bazı
tarikat üyelerinin yakınları Jonestown'da insan haklarının ihlal edildiğini
iddia edip bölgenin bu açıdan incelenmesini istemiştir. Kuzey California'da kongre üyesi Leo Ryan ve basın ekibi söz
konusu iddiaları araştırmak üzere, 17 Kasım 1978'de Jonestown'a hareket
etmişlerdir. Jonestown'a ulaştıklarında 15 kişilik bir grup, heyetle birlikte
dönmek istediklerini belirtmişlerdir. Buna
sert bir dille karşı çıkan Jim Jones, gidecek grubu ölümle tehdit etmiştir.
Bir sonuç alamayınca, heyetle beraber gitmeye çalışan ekibe bir suikast
düzenlenmesi talimatını vermiş ve kongre üyesi Leo Ryan ile birlikte 4 tarikat
üyesi öldürülmüştür.
Önceki süreçte de intiharı özendiren
vaazlar veren Jim Jones, olayın olduğu gün hapise girme korkusu ve
yaşadığı paniğe paralel olarak tüm müridlerini toplayıp, yıllarca kafasında
kurduğu sapkın planı gerçekleştirmek üzere konuşmasına başlamıştır. Söz konusu konuşmada;
"Biz
intihar etmiyoruz, biz insanlık dışı dünya şartlarını devrimci bir protestoyla
kınıyoruz" demiştir. Bu konuşmadan sonra, kendisi için seve
seve ölüme gideceklerini belirten birçok mürid olmuştur. İntihar konusunda
tereddüt yaşayanların birçoğunu ise, kampı Sovyet askerlerinin basacağını ve
herkesin öldürüleceğini söyleyerek ikna etmeye çalışmıştır.
"Evlatlarım, ölümde büyük
bir şeref vardır. Bu, ölecek olan herkes için büyük bir gösteri. Ölümden
korkmayın, ölüm yalnızca farklı bir boyuta adım atmak gibi."
Bu konuşmaya
itiraz eden ve hristiyanlıkta intiharın büyük günah olduğunu dile getiren
müridlerine ise;
Bu konuşmadan sonra
müridlerine daha önce hazırlattığı siyanürü içmelerini emretmiştir. Müridlerin
büyük çoğunluğu tereddüt bile etmeden, önce çocuklarına siyanürü enjekte
ettikten sonra, emri yerine getirmişlerdir. İçmeyi kabul etmeyen ve kaçmaya
çalışan kişiler ise silahla vurulmuştur. Jim
Jones ise kendi tabancasıyla intihar etmiştir. Olaydan sonra, bölgeyi
çekmek için gelen ve durumdan haberdar olmayan basın mensupları korkunç
manzarayla karşılaşmışlardır. Yapılan incelemede, 304'ü çocuk, 918 kişinin
cesedi bulunmuş, ölenlerin büyük çoğunluğunun emre uyarak siyanür içmekten
dolayı öldüğü ve yaklaşık %68'inin siyahi vatandaşlardan olduğu tespit
edilmiştir. Olaydan sadece 79 yaşında sağır bir adam ile güvenliği atlatıp
ormana kaçan bir mürid kurtulmuştur.
Sonuç olarak, sapkın, hasta ruhlu, narsist ve
uyuşturucu bağımlısı bir adam büyük bir katliama sebebiyet vermiştir. Bu olay;
zayıf, toplumdan dışlanmış ve travmalarla büyüyen toplulukların ne denli kolay
bir şekilde yönlendirilebileceğinin en dramatik örneğidir. Çocukluktan itibaren
ırkçı davranışlara maruz kalan, ikinci sınıf insan muamelesi bile görmeyen
cahil Afrika vatandaşlarının bu zayıflığı, ruh hastası bir zihniyet tarafından
suistimal edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında, kişilerin ahmaklığının ve
cahilliğinin yanında, vatandaşlara hür ve eşit şekilde yaşama imkanı vermeyen,
toplumun belli bir kısmını dışlayan devlette suçludur. Tarih, insanların
zaaflarının ve travmalarının suistimal edildiği örneklerle doludur. 1000
yıl önce Hasan Sabbah ne ise Jim Jones odur. Bundan dolayı, bireylerin huzur
içinde yaşadığı, kaliteli bir eğitim sisteminin olduğu ve herkese eşit
davranılan, belli grupların egemenliğinde olmayan bir toplum yapısı inşa etmek
devletin en önemli görevidir.
Hatta bir korku filmine ilham olmuştur.
YanıtlaSil👏👏👏👏👏 Bravo
Sil