3/06/2019
Dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarının geçmişten bugüne yaşattığı birçok kültürel ritüel, günümüz yaşamında hala önemli yer tut...
ÜLKELERİN ŞAŞKINLIK YARATAN ÖRF VE ADETLERİ
Dünya üzerinde yaşayan
insan topluluklarının geçmişten bugüne yaşattığı birçok kültürel ritüel,
günümüz yaşamında hala önemli yer tutmaktadır. Akıllara durgunluk veren birçok
adet ve gelenek, en ilkel toplumundan en modern toplumuna kadar büyük bir
inançla devam ettirilmektedir. İşte bu tuhaf geleneklerin bazıları;
1. Endonezya’nın Güney
Sulawesi Bölgesi’nde yaşayan yerel halk “Ma’nene” olarak adlandırılan
ritüellerinde; üç yılda bir mezardaki ölüleri çıkarıp giydirerek yürüyüş
yaparlar. Amaç ölüyü onurlandırmaktır.
2. Bosna Hersek'te
kız isteme törenlerinde kahve şekerli gelirse damadın uygun görüldüğü, sade
gelirse reddedildiği anlamına gelir.
3. Kenya'da bulunan
Vesai kabilesi üyeleri selamlaşmak için birbirlerine doğru tükürürler.
4. Endonezya'da bir
adada yaşayan Dani kabilesinde kadınlar kocaları öldüğünde tuttukları yasın
simgesi olarak el parmaklarını kesmektedir. Bunun ölen kocayı güçlü tuttuğuna
inanılır.
5. İskoçya’da,
gelinler düğün günü öncesi yumurta ve çamur ile kirletilip tüm şehirde
dolaştırılır.
6. Gine'de evli kadınları baştan çıkaran
adamların el ve ayak parmaklarından biri kesilir ve baştan çıkardığı kadına
yedirilir.
7. İsveç'te evlilik
törenlerinde damat tören alanını terkederse, orada bulunan tüm bekar erkekler
gelini öper, gelinin çıkması durumunda ise tüm bekar kızlar damadı öpmeye
başlarlar.
8. Tayvan'da
evlenmeden önce gelinin bekareti damadın erkek arkadaşı veya akrabası
tarafından alınır. Amaç, damadın böyle can sıkıcı birşeyle vakit kaybetmesini
engellemektir.
9. Guam'da bakire kadınların evlenmesi yasaktır. Bu
yüzden evlenmeden önce para karşılığında bekaret bozdurulur. Bakire olmak utanç
verici bir özellik olarak görülür.
10. Japonya'da namahage
denilen gelenekte, terbiyeli olsun diye küçük çocuklara namahage denilen
korkunç suratlı maskeler takan adamlara gösterilir.
11. Şişman olanların
güzel olarak kabul edildiği Moritanya'da, evlenmek için en az 60 kilo
olunmalıdır. Zayıf olması durumunda cezalandırılır.
12. Pakistan'da
damat adaylarının sabrını ölçmek için gelinin ailesi tarafından çok ağır küfür
ve hakaretlere maruz bırakılır. Katlanabilirse anlayışlı olduğuna inanılır.
13. Hindistan'da
evlere temizliğe giden kadınlar, evin bekar erkeğinin cinsel ihtiyaçlarını
karşılamak zorundadır.
14. Laos'ta en tahrik
edici uzuv olarak ayakları gördükleri için, kadınların ayaklarını göstermeleri
yasaktır.
15. Fiji'de yaşlı erkekler güçten
düşünce bu durumu akrabalarına bildirir. Bir tören eşliğinde canlı canlı
gömülürler. Eskimo insanları yaşlanınca
intihar ederler.
16. Tazmanya'da
evlenen çift gerdeğe, tüm davetlilerin karşısında düğün töreninde girerler.
Kolombiya'nın dağlık kesimlerinde ise gelinin annesi gerdek gecesini izlemekle
görevlidir.
17. Amboysna
Adası'nda ürünlerin artması için erkekler çıplak olarak tarlalara girerek
mastürbasyon yaparlar. Bunun bereketi arttıracağı düşünülür.
18. Brezilya’da bulunan
Mehinaku isimli bir köyde, erkekler avladıkları balıkları kadınlara götürür ve
kadınlar balığın büyüklüğünü ve lezzetini beğenirse erkekle romantik veya tek
gecelik ilişki yaşayabilir.
19. Hindistan'da ergenlik
çağına gelen kız çocukları köpekle evlendirilmektedir. Amaç evlenene kadar
köpeğin onu korumasıdır. Yine Hindistan geleneğine göre kocası ölüp, dul kalan
Hintli kadınlar kendilerini benzin döküp yakarlar ya da başkaları tarafından
yakılırlar. Böylelikle tüm günahlarından arınıp, diğer dünyada da kocalarının
yanında olacaklarına inanırlar.
20. Peru'da aileler
doğan çocuklarının sağlıklı olması için öldürdükleri evcil hayvanların
kanlarıyla çocuklarını yıkarlar.
21. Hindistan'da
yemeğini bitiren misafir geğirmezse, yemeği beğenmemiş olduğu anlamına gelir ve
bu ev sahibine karşı saygısızlık kabul edilir.
22. Tibet'te misafir
uğurlanırken dil çıkarmak şarttır. Diğer toplumların aksine saygının
göstergesidir.
23. Kuzey Afrika'da
bulunan Tuaregler'de bir evde yemek yemek isteyen erkekler evin kadınını cinsel
yönden tatmin etmek zorundadır.
24. İskoçya'da gelinler düğünden bir gün
önce tüm aile büyüklerine ayaklarını yıkatır. Bu durum çiftin mutluluk yolunda
yürümesini sembolize eder.
25. Tazmanya'da kadınlar
ölen kocalarının kurutulmuş cinsel organını boynunda taşımak zorundadır.
26. Himalayalarda tarım
arazisi az olduğundan ve erkek çocukları arasında bölüştürmekte sıkıntı
yaşandığından, bir evin tüm erkekleri tek bir kadınla evlenir ve böylece toprak
bölüştürülmek zorunda kalınmaz.
27. Kuzey Kore'de 25
yaşına kadar kadınların, 27 yaşına kadar erkeklerin evlenmesi yasaktır.
28. Amerika'da bulunan Hristiyan tarikatı Mormonlarda ailelerin çok çocuklu olmasını istedikleri için
erkekler 4 yada 5 kadınla evlenebilmektedir.
29. Fenikeliler; salgın,
hastalık, kuraklık dönemlerinde Tanrıları Baal'a çocuklarından birini kurban
verirlerdi.
30. Budizmde kazınan saçlar, azalan
dünyevi istekler anlamına gelmektedir.
31. Çek Cumhuriyeti'nde
sağlığa iyi geldiğini düşündükleri için bira banyosu yapmak yaygındır.
32. Türkiye ve şaman
inancının yaygın olduğu yerlerde kötü ruhları kovmak için kurşun döktürülür.
33. Bulgaristan'da düğün sırasında gelin
ve damada büyük bir somun ekmek verilir. Hangisi daha büyük parça koparırsa
evde onun sözü geçeceğine inanılır.
34. Macaristan'da
düğünden önce gelin, damadın arkadaşları tarafından kaçırılır. Damadın görevi
düğün başlamadan gelini kurtarmaktır.
35. Amazonlarda
bulunan Yanomamö kabilesinde ölünün tamamı yakılıp külleri akrabaları
tarafından yenilir.
36. Paraguay'da bir kızı
almak için birden fazla aday olduğu durumlarda taraflar arası düello
yapılmaktadır.
37. Hindistanın bazı
bölgelerinde yeni doğan çocuklar 15 metre yükseklikten aşağıya atılmakta ve
insanlarca tutulan bir çarşafa düşmektedir. Bu adetin bebeğe uzun ömür
vereceğine inanılır.
38. Türkiye'deki adete
benzer şekilde, Güney Kore'de de gerdeğe girmeden önce damat falakaya yatırılır
ve bir sopa ile ayak altına vurulur. Bunun damadı gerdek gecesi için
güçlendirdiğine inanılır.
39. Avustralya'da
barbekü partisine davet edildiğinizde, içeceğinizi ve yiyeceğiniz eti yanınızda
getirmek zorundasınız.
40. Brezilya'daki Amazon
yağmur ormanlarında yaşayan Satere-Mawe kabilesinde erkekliğe geçiş töreninde,
çocuklar ellerini zehirli mermi karıncalarının bulunduğu eldivene sokarlar.
Belli bir süre bu çok acı veren ritüeli gerçekleştirdiğinde gerçek erkek olmuş
sayılır.
3/03/2019
“Çöl bizim yurdumuzdur, o bizim yaşamak için seçtiğimiz ve her köşesini bildiğimiz ülkemizdir. Çöl bizim için özgürlük, ...
KADIN EGEMEN MÜSLÜMAN TOPLUM: TUAREGLER
“Çöl bizim yurdumuzdur, o bizim yaşamak için
seçtiğimiz ve her köşesini bildiğimiz ülkemizdir. Çöl bizim için özgürlük,
kimliktir. Çöl bizim evimizdir”
Tuaregler... Kuzey Afrika bölgesinde; Nijer, Mali, Burkine Faso,
Cezayir ve Libya arasında bulunan ve kıtanın simgelerinden biri olan Sahra
Çölünde yaşayan müslüman bir topluluk... Kendilerini Mihuar (özgür adam) olarak
isimlendiren bu toplum, bin yılı aşkın süredir örf ve geleneklerine bağlı
olarak bu sahipsiz toprakları yurt edinmiştir. Berberilerin bir kolu
olan Tuaregleri diğer toplumlardan ayıran en önemli özellik ise, anaerkil bir
toplum olarak kadınların egemen olduğu ve son sözü söylediği bir kültürel
yapıdan oluşmalarıdır. Bir teoriye göre, Afrika'nın gelmiş geçmiş en
büyük krallığını kuran Garamantelerin torunları olarak bilinirler. Nüfusları
bir milyonu aşan veTifinang alfabesini kullanan bu kabilenin yaşam tarzı,
birçok antropologunun ilgisini bu bölgeye çekmiştir.
TUAREGLERİN KISA TARİHİ
Kuzey Afrika kıyılarında yaşayan Tuaregler, İslamiyetin yayılması
amacıyla bölgeye gelen Beni-Hilal kabilesinin (Arabistan'dan Afrika'ya
İslamiyeti yaymak için giden Arap Fatihleri) etkisinde kalarak milattan sonra
7'nci yüzyılda müslümanlığa geçmişlerdir. Ancak daha sonra İslamiyetle
bağdaşmadığı düşünülen örf ve adetleri sebebiyle, Beni-Hilal ile aralarında
çatışmalar çıkmış ve bunun sonucunda günümüzde de yaşamlarını sürdürdükleri
Büyük Sahra Çölüne yerleşmişlerdir. Bu uçsuz bucaksız topraklarda göçebe
olarak yaşayan Tuaregler, yıllar boyunca doğu batı istikametinde ticaret
kervanlarının emniyetini sağlamışlardır.
19'ncu yüzyıla gelindiğinde bölgede Fransızların sömürgecilik faaliyetleri
başlamıştır. 1830 yılında Cezayir'in işgaliyle başlayan süreçte, çölünde
avantajını kullanarak Fransızlara baş kaldırmışlardır. Uzun yıllar süren
sömürgecilik faaliyetleri sırasında, kültür ve tarihlerini anlatan el yazması
eserleri ve kitapları çölde kurdukları basit bir kütüphanede muhafaza
etmişlerdir. 19'ncu yüzyılın sonlarına gelindiğinde Tunus'un da işgaliyle
beraber, bölgedeki çatışmalara paralel olarak müslüman dünyasının halifesi olan
II'nci Abdülhamit'e mektup göndermişlerdir. Söz konusu mektupta;
'Her ne kadar biz sizin saraylarınızda
bilinmesekte, Biz Tuaregleriz. Şu an, Fransızlarla büyük bir mücadele
içerisindeyiz. Biliyoruz ki siz İslam dünyasının halifesi olarak bizlere yardım
etmek istersiniz, ama şartlarınızın bize silah yardımı yapamayacak durumda
olduğunu biliyoruz, sizden tek bir isteğimiz var; Bu Fransızlar size gelecekler
ve bizim için insan yiyorlar, yamyamdır diyecekler sakın ama sakın onlara
inanmayın sizden tek isteğimiz bu'
Bunun üzerine 1906 yılında Tuagrelerin yaşadığı topraklara bir Osmanlı
idaresi gönderilmiş, ancak imparatorluğunun mevcut durumu ve yaklaşan savaş
tehdidine paralel olarak bölgede varlık gösterememiştir. Yine 1895'te Mali'nin
Fransa tarafında işgal edilmesiyle başlayan süreçte, Tuaregler'in bu işgale
direnişi, 23 yıl boyunca devam etmiştir. Mali'de kontrolü sağlayan Fransızlar,
Tuaregleri kötü ve isyancı olarak nitelendirmiş, ağır vergilerle cezalandırmış
ve tüm eğitim haklarını engellemiştir. İlerleyen süreçte ise, Fransa'nın bölge
üzerindeki etkisine bağlı olarak, Tuareg toplumu mevcut Mali Hükümütleri
tarafından her zaman dışlanmış ve ayrımcılığa maruz kalmıştır. Hiçbir zaman
haklarından ödün vermeyen Tuarenglerin bu direnişi; 1963, 1990 ve 2012 Tuareg
ayaklanmaları olarak kendini göstermiştir. Günümüzde dahi, Tuaregler
temsilcileri aracılığıyla hak arayışlarına devam etmektedirler.
SOSYAL YAŞAM VE KADININ ÖNEMİ
Günümüzde çoğunlukla Sahra Çölü ve çevresinde yaşayan Tuaregler
geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Geleneksel Tuareg toplumu,
soylular, din adamları, vasallar, zanaatçılar ve eskiden köle emekçilerinden
oluşan katmanlara bölünmüştür. Tarih boyunca kırmızı renge boyadıkları
çadırlarda yaşamını sürdüren Tuaregler, 20 'nci yüzyıldan itibaren kendi
yaptıkları küçük toprak evlerde yaşamaya başlamıştır. Deve ve eşek en büyük
ulaşım araçları olarak kullanılmaktadır.
Tarım, hayvancılık ve avcılıkla uğraşan Tuareg erkeleri yüzlerini siyam
adı verilen mavi peçelerle kapatırlar. Çöl şartlarında ani kum fırtınalarından
korunmak için yaptıkları düşünülse de, bu davranış bir gelenek haline
gelmiştir. Tuareg adetlerine göre bir peçe ile yüzü kapatılmasının amacı,
kişilerin görünüşten kaynaklanan önyargılarını engellemek ve ve sadece
konuştuklarıyla değerlendirmektir. Kadınların ise güzel olduğu için yüzlerini
göstermeleri gerektiğine inanılır. Bu yüzden kadınlardan çok erkeklerde
örtünmeye önem gösterilmiştir. Mavi rengin kutsandığı Tuareg erkekleri 'Sahranın
mavi adamları' olarak isimlendirilmiştir.
Tuareg kabilelerinde ise kadının yeri çok değerli ve farklıdır. Tek
eşliliğin yaygın olduğu bu toplulukta kadınlar kutsanmıştır. Medeniyetlerini,
öncelikle kadının onurunun korunması üzerine inşa eden Tuaregler, kadını
ailenin temel dayanağı olarak görürler. Doğan çocuklara annenin soyunun devamı
olarak bakılan bu toplumda, annenin soyadı kullanılmaktadır. İkamet edilen tüm
mülkler o evde oturan kadına ait olarak görülmekte, boşanıldığı durumlarda
develer hariç tüm mülk kadına bırakılmakta ve tüm kararlar kadınların onayından
geçmektedir. Kadınlar izin verdiği müddetçe, erkekler evlerde
kalabilmektedir.
Aileler kız çocuklarının yaşamlarına karışmamakta, kızlar özgürce
dilediği kişiyle görüşebilmektedir. Mülkün sahibi olan kadınların geceyi
istedikleri erkekle geçirmesine karışılmamaktadır. Adet ve geleneklerine göre;
gece beraber olunan erkek sabah olmadan devesiyle beraber evi terketmelidir.
Erkeklerin bir çadırda yemek yiyebilmesi için, o evde bulunan kadını cinsel
yönden tatmin etmesi gerekmektedir. Evlilik kararı kadının hür iradesine
aittir. Bir kadın boşanma kararı aldığında ataerkil toplumların aksine,
aileleri tarafından desteklenmekte hatta bir parti eşliğinde kutlanmakta ve
kadının artık bekar olduğu herkese duyurulmaktadır. Kocasından ayrılan kadınlar
ile hiç evlenmemiş olanlara toplumun bakış açısı tamamen aynıdır. Toplumun
kalbi olarak görülen anneler aynı zamanda çocuklarına okuma-yazma öğretmekle
görevlidir. İlkel Afrika kabilelerinin kıyasla, Tuareglerde okuma yazma oranı
yüksektir. Diğer birçok topluluk ve kabilenin aksine, kadının ve
özellikle annenin toplumun temel dayanağı olarak görülmesi, günümüz modern
toplumları tarafından örnek alınması gereken büyük bir zenginliktir.
Tuareg toplumuyla özdeşleşen bir diğer önemli husus, misafirperver
olmalarıdır. Sahip oldukları çocuklar dışında en değerli gördükleri öğe
misafirdir. Evlerine gelen insanlara öncelikle su içip içmeyecekleri sorulur.
Misafir tarafından kendisine teklif edilmeden su istenmesi çok büyük
saygısızlık olarak görülmektedir. Çöl bitkileri ile hazırladıkları çaylar Kuzey
Afrika'nın en lezzetli çayı olarak bilinmektedir. İslamiyetin maliki mezhebini
benimsedikleri belirtilmelerine rağmen, sıkı sıkıya bağlı oldukları islamiyet
öncesi örf ve adetleri sebebiyle, Ortadoğu dünyası tarafından müslüman bir
topluluk olarak görülmemektedir. Çölün zor şartlarında yetişen ve sabır,
bağlılık ve doğruluk gibi kavramlara büyük önem veren Tuaregler kendilerini
savaşçı olarak nitelendirmiştir.
Sonuç olarak, birçoğumuzun adını bile duymadığımız Tuaregler, Osmanlı
İmparatorluğunun Orta ve Kuzey Afrika'daki tarihinin önemli bir parçası olan
kadim bir topluluktur. Bu topluluk kadına verdiği önemin yanında, sömürgeci
devletlere karşı gösterdiği dik duruş takdire şayandır. Bugün Osmanlı
arşivlerinde Tuareglere ait birçok belge ve kayıta ulaşılmıştır. Buna rağmen,
bir kaç araştırmacı dışında, bu konuya gerekli önem verilmemiştir. Özellikle
tarihimizi ele alırken sadece Anadolu ile sınırlandırmamız, Asya ve Afrika'da
yüzyıllar boyunca sürdürdüğümüz varlığımızı gözardı etmemiz ve geçmişimizi bile
yabancı kaynaklardan öğrenmeye çalışmamız köklü tarihimize karşı yaptığımız en
büyük saygısızlıktır.
3/02/2019
Mahçup zevk, birçoğumuzun hayatında yer eden ancak isimlendirmediğimiz bir davranış ve düşünce biçimidir. Türkçede net bir çeviris...
MAHÇUP ZEVKLERİMİZ: GUILTY PLEASURE
Mahçup zevk, birçoğumuzun hayatında yer eden ancak isimlendirmediğimiz bir
davranış ve düşünce biçimidir. Türkçede net bir çevirisi olmamakla
beraber, mahçup zevk veya suçlu zevk (guilty pleassure) olarak adlandırılabilir. Mahçup
zevk, yapılmaması gerektiğine inandığımız ancak içten içe hoşumuza gittiği için
karşı koyamayarak yaptığımız; başkalarının bunu öğrenmesi durumunda
utanacağımız ve kendimizi kötü hissedeceğimiz düşünce ve davranışlardır. Bireyler,
bu şekilde davrandıktan sonra çoğu zaman pişmanlık duyarlar ancak bu his
geçtiğinde tekrar aynı şeyleri yapmaktan kendilerini alamazlar. Mahçup zevk,
kültürel farklılıklar sebebiyle toplumdan topluma farklılık gösterebilir. Bu
konu ile ilgili örnekleri sıralayalım;
Özellikle ataerkil toplumlarda erkekler, toplum baskısı nedeniyle
kadınlarla özdeşleşen bazı davranış ve aktiviteleri gizli yaparlar. Gündüz
kuşağı kadın programlarını ya da pembe dizileri zevkle takip eden bir erkek,
bunu kesinlikle hiçbir ortamda dile getirmez. Hatta bu zevkini aile
bireylerinden bile saklayabilir. Yine birçok yetişkin, bilgisayar oyunları
oynamaktan ve çizgi film izlemekten kendini alamaz. Kişinin büyük zevk alarak
yaptığı bu aktiviteler, genel olarak sosyal çevresi tarafından bilinmez.
Bir şirkette önemli bir pozisyona sahip bir birey, Harry Potter
serisininin kitabını okurken genellikle bunu saklama ihtiyacı hisseder. Tek
başına arabayla seyahat ederken dinlenen müzikler ile başka birileri
bulunduğunda dinlediğimiz müzikler farklılık gösterebilir.
Diyet yaptığımız dönemlerde arkadaşlarımızla aynı ortamda bulunuyorsak
hafif yiyecekler sipariş verip, yalnız kaldığımızda bol kalorili
yiyecekler tüketmekten kendimizi alamayız. Tatil yapan bazı turistlerin, otele
ait birçok malzemeyi almaktan kendini alıkoyamaması güzel bir örnek teşkil
eder. Yine aynı şekilde birçok içeceği, kimsenin bulunmadığı ortamlarda,
direk paketinden ya da şişesinden içeriz. Toplum içinde kesinlikle daha önce
dans etmediğini belirten bireyler, odalarında yalnız kaldıklarında saatlerce
dans edebilir. Bu örnekler birçoğumuza tanıdık gelen mahçup zevklerimizdir.
Hayatımızın her aşamasında etkin bir araç haline gelen sosyal medya
sayesinde, çevremizdeki insanların neler yaptığından haberdar olmaktayız.
Dolayısıyla, kişiler arasında yaşanan problemler ve kavgalar sosyal medyada
birbirlerini kısıtlamaları şeklinde sonuçlar doğurmaktadır. Karşı tarafın ne
yaptığını merak eden birey, doğru bulmasa da sahte hesaplar üzerinden kendisini
kısıtlayan insanları takip etmeye (stalklama) yada farklı birisiymiş gibi
iletişime geçmeye çalışır ve bunu büyük bir gizlilikle yapar. Yine insanlar
tarafından vakit kaybı olarak görülen ve seviyesiz videoların paylaşıldığı
düşünülen bazı uygulamalar (vine, tik-tok), bu uygulamaları eleştirenler dahil
çok büyük bir izleyici kitlesine sahiptir. Kişi her ne kadar izlediği videoları
seviyesiz bulsa da, kendini izlemekten alıkoyamaz.
Cinselliğin tabu olduğu ve kalıplara sokulduğu toplumlarda mahçup zevk
kapsamında birçok davranış görebiliriz. Evlenmeden önce bekaretin korunması
gerektiğini savunan, evlilik dışı ilişkileri çok büyük günah olduğunu her
ortamda dile getiren insanlar, gizliden gizliye şartlar ve ortam uygun
olduğunda, hiçbir toplumsal tabuyu düşünmeden cinselliği yaşamaya
çalışmaktadır. Toplumsal baskılardan dolayı cinselliği eleştiren bireyler,
gizliden gizliye bu hedeflerine ulaşmaya çalışmakta, ulaşamadığını gördüğünde
ise kendine daha kolay hedefler seçebilmektedir. Bu bazen zor durumda yardıma
muhtaç bir kadın olabilir ve onun bu durumundan yararlanılır. Yine birçok
insan, medeni durumlarını gözetmeksizin tek gecelik ilişkiler yaşamakta, sosyal
çevreden saklanan bu durum zaman zaman pişmanlık hissi yaratsa da devam
edilmektedir.
Sonuç olarak, hayatımızın birçok evresinde mahçup zevklerimiz bizimledir
ve onları saklamanın yollarını ararız. Bu durum üzerimizde stres yaratmakta ve
istediğiniz şekilde davranmanızı engellemektedir. Bu açıdan bakıldığında,
özellikle masumane olan mahçup zevklerimizde, sürekli el alem ne der
düşüncesinden sıyrılmamız gerekmektedir. Toplumun kalıplarına göre şekil alan
bir hayata sahip olduğumuzda bu birçok açıdan bizi mutlu etmeyecektir. Sosyal
ortamlarımızda; kendi benliğimizi ortaya çıkarmamız, yapmacık davranış ve
konuşmalardan kaçınmamız özgüvenimizi arttıracak ve daha başarılı ve samimi
olmamızı sağlayacaktır.
2/18/2019
Jonestown Katliamı tarihin gördüğü en büyük toplu intihar olayıdır. İnsanların zaafları suistimal edildiğinde ve beyinleri yıkandı...
918 KİŞİNİN TOPLU İNTİHARI: JONESTOWN KATLİAMI
Jonestown Katliamı tarihin gördüğü en büyük toplu
intihar olayıdır. İnsanların zaafları suistimal edildiğinde ve beyinleri
yıkandığında ne tür çılgınlıklar yapabileceğinin en çarpıcı örneğidir. Hasta
ruhlu bir insanın peşinden koşan ve ona büyülenmişcesine inanan bir topluluğun
acı hikayesidir. İşte katliamın fitilini ateşleyen Jim Jones denen sapkının ve
onun müridlerinin hikayesi...
Jim Jones, 1931 yılında
İndiana'da sorunlu bir ailede dünyaya gelmiştir. O doğduğunda annesi bir mesih
doğurduğunu çevresine söylemekten çekinmemiştir. Irkçı söylemleriyle
tanınan babası ise, Amerika’da yaşayan siyahi insanları hedef alan Ku Klux Klan örgütünün üyesi olarak
bilinmektedir. Jim Jones 'un küçüklükten itibaren din ve ölüm kavramlarına çok
büyük ilgi göstermiştir. Özellikle, ölüm üzerindeki bu arzusunu hayvanlar
üzerinde denemeye başlamış ve birçok hayvan öldürmüştür. Bunun yanında çok iyi
bir okuyucu olan Jim Jones Karl Max, Stalin, Hitler gibi liderlerin
yaşamlarından etkilenmiştir.
1951 yılına gelindiğinde
Indiana Komünist Partisi toplantılarına katılmaya başlayan Jones, partinin
komünizmi yanlış aksettirdiğini ve halkı komünizme karşı kışkırttığını
düşünmekteydi. Bu düşünceden hareketle çok etkilendiği Karl Max'ı gerçek bir
şekilde kitlelere anlatmak için kilisenin etkisini kullanmayı kafasına
koymuştur. Hitabet yeteneğine de güvenerek kilisede vaiz olarak işe başlayan
Jones, kiliseye para toplamak için kapı kapı dolaşıp yavru maymun satmıştır.
Özellikle, küçükken
babasının siyahi insanlara karşı tutumunu gören Jones, o zaman ırkçı ayrımlar
sebebiyle ağır travmalar yaşayan Afrika kökenli vatandaşları kendine hedef
seçmiştir. Bir beyaz din adamı tarafından hoşgörüyle karşılaşan bu vatandaşlar
Jim Jones'a karşı büyük bir bağlılık ve sevgi beslemeye başlamıştır. Kendisine
inanan ve destekleyen insanların sayısı çığ gibi büyümüştür. Bunu yeterli görmeyen
Jim Jones kitleleri etkilemek için mucizeler göstermesi gerektiğine inanmıştır.
Bu amaçla, önceden anlaştığı sekreterini tekerlekli sandalyeye bağlı
olarak gösterip müridlerin önünde ayağa kaldırmıştır. Kısa sürede ününe ün
katan Jim Jones taraftarlarının artmasını ve varını yoğunu kiliseye
bağışlamasını fırsat bilerek, 1955 yılında 'Halkın Tapınağı' tarikatını
kurmuştur ve yaptığı toplantılar müridlerine özel olarak kapalı biçimde
gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
Sayıları gün geçtikçe
artan tarikatın popülaritesi, medyanın ilgisini çekmeye başlamıştır.
Medyanın sürekli kendilerini takip etmesinden, uyuşturucu madde kullandığına ve
genç kadın-erkek müridleriyle sex partileri yapıp ilişkiye girdiğine dair
ortaya çıkan iddialardan (Bu iddialar daha sonra oğlu tarafından
doğrulanmıştır) bunalan Jim Jones kendine sıkı sıkıya bağlı
müridlerini alarak, 1974 yılında San Francisco'nun Guyana bölgesindeki ormanlık
bir arazi kesimine taşınmıştır. Halkın Tapınağı müridlerinin yaşadığı bu yere Jonestown adı
verilmiştir. Buraya yerleşen ve çoğu siyahilerden oluşan halk tarım ve
hayvancılık yapmaya başlamıştır. Müridleri tarafından 'Baba' olarak hitap
edilen Jim Jones'un ilettiği emirlerinin duyulması amacıyla heryere hoparlörler
yerleştirilmiştir. Jim Jones bu sayede çocukluktan beri hayal ettiği Sosyalist
Cennetini kurmuştur. İlerleyen süreçte müridlerine Jonestown'u
terketmelerinin çok büyük günah olduğu yönünde vaazlar vermiştir. Bununla da
yetinmeyen Jim Jones kırmızı tugaylar adını verdiği birlikleriyle şehrin giriş
ve çıkışlarını kontrol etmeye başlamıştır.
Herşey Jim Jones'ın istediği şekilde giderken, bazı
tarikat üyelerinin yakınları Jonestown'da insan haklarının ihlal edildiğini
iddia edip bölgenin bu açıdan incelenmesini istemiştir. Kuzey California'da kongre üyesi Leo Ryan ve basın ekibi söz
konusu iddiaları araştırmak üzere, 17 Kasım 1978'de Jonestown'a hareket
etmişlerdir. Jonestown'a ulaştıklarında 15 kişilik bir grup, heyetle birlikte
dönmek istediklerini belirtmişlerdir. Buna
sert bir dille karşı çıkan Jim Jones, gidecek grubu ölümle tehdit etmiştir.
Bir sonuç alamayınca, heyetle beraber gitmeye çalışan ekibe bir suikast
düzenlenmesi talimatını vermiş ve kongre üyesi Leo Ryan ile birlikte 4 tarikat
üyesi öldürülmüştür.
Önceki süreçte de intiharı özendiren
vaazlar veren Jim Jones, olayın olduğu gün hapise girme korkusu ve
yaşadığı paniğe paralel olarak tüm müridlerini toplayıp, yıllarca kafasında
kurduğu sapkın planı gerçekleştirmek üzere konuşmasına başlamıştır. Söz konusu konuşmada;
"Biz
intihar etmiyoruz, biz insanlık dışı dünya şartlarını devrimci bir protestoyla
kınıyoruz" demiştir. Bu konuşmadan sonra, kendisi için seve
seve ölüme gideceklerini belirten birçok mürid olmuştur. İntihar konusunda
tereddüt yaşayanların birçoğunu ise, kampı Sovyet askerlerinin basacağını ve
herkesin öldürüleceğini söyleyerek ikna etmeye çalışmıştır.
"Evlatlarım, ölümde büyük
bir şeref vardır. Bu, ölecek olan herkes için büyük bir gösteri. Ölümden
korkmayın, ölüm yalnızca farklı bir boyuta adım atmak gibi."
Bu konuşmaya
itiraz eden ve hristiyanlıkta intiharın büyük günah olduğunu dile getiren
müridlerine ise;
Bu konuşmadan sonra
müridlerine daha önce hazırlattığı siyanürü içmelerini emretmiştir. Müridlerin
büyük çoğunluğu tereddüt bile etmeden, önce çocuklarına siyanürü enjekte
ettikten sonra, emri yerine getirmişlerdir. İçmeyi kabul etmeyen ve kaçmaya
çalışan kişiler ise silahla vurulmuştur. Jim
Jones ise kendi tabancasıyla intihar etmiştir. Olaydan sonra, bölgeyi
çekmek için gelen ve durumdan haberdar olmayan basın mensupları korkunç
manzarayla karşılaşmışlardır. Yapılan incelemede, 304'ü çocuk, 918 kişinin
cesedi bulunmuş, ölenlerin büyük çoğunluğunun emre uyarak siyanür içmekten
dolayı öldüğü ve yaklaşık %68'inin siyahi vatandaşlardan olduğu tespit
edilmiştir. Olaydan sadece 79 yaşında sağır bir adam ile güvenliği atlatıp
ormana kaçan bir mürid kurtulmuştur.
Sonuç olarak, sapkın, hasta ruhlu, narsist ve
uyuşturucu bağımlısı bir adam büyük bir katliama sebebiyet vermiştir. Bu olay;
zayıf, toplumdan dışlanmış ve travmalarla büyüyen toplulukların ne denli kolay
bir şekilde yönlendirilebileceğinin en dramatik örneğidir. Çocukluktan itibaren
ırkçı davranışlara maruz kalan, ikinci sınıf insan muamelesi bile görmeyen
cahil Afrika vatandaşlarının bu zayıflığı, ruh hastası bir zihniyet tarafından
suistimal edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında, kişilerin ahmaklığının ve
cahilliğinin yanında, vatandaşlara hür ve eşit şekilde yaşama imkanı vermeyen,
toplumun belli bir kısmını dışlayan devlette suçludur. Tarih, insanların
zaaflarının ve travmalarının suistimal edildiği örneklerle doludur. 1000
yıl önce Hasan Sabbah ne ise Jim Jones odur. Bundan dolayı, bireylerin huzur
içinde yaşadığı, kaliteli bir eğitim sisteminin olduğu ve herkese eşit
davranılan, belli grupların egemenliğinde olmayan bir toplum yapısı inşa etmek
devletin en önemli görevidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
POPÜLER YAZILAR
SON YAZILAR
Popüler Yayınlar
-
Kalaşlar, krizin ve çatışmaların kol gezdiği Afganistan ve Pakistan ülkelerinin sınırında, üç bin metre yükseklikteki ...
-
Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri s...
-
Nuh Tufanının dünya üzerinde yarattığı büyük yıkımdan sonra tekrar biraraya gelen ve yükselişe geçen insanoğlunun bir sembolü olan Bab...