1/31/2019
Melek Tavus Ezidilik dininde hem iyiliğin hem de kötülüğün temsilcisi olarak görülmüştür. Bu yüzden Ezidiler Melek Tavus'a büyük bir saygı beslemekle beraber ondan korkmaktadırlar. Bu inanışta Tanrı özünde iyi niyetli olduğu için ondan korkmanın gereksiz olduğunu düşünmektedirler. Onun yerine Azda tarafından görevlendirilen ve dünyanın kontrolü kendine verilen Melek Tavus'a itaat etmek daha önemlidir. Çünkü Melek Tavus çift yönlüdür. Ateşiyle sizi ısıtabildiği gibi yakabilir de...Bu yüzden şeytan, mel-un, şar, şat, nar gibi kelimelerin kullanılması yasaktır. Ezidiler için Azda'nın secde buyruğuna itaat etmeyen Tavus Melek'in bu hareketi aslında onun ne kadar seçkin olduğunu göstermektedir. Tavus Melek Azda'nın yaptığı bu imtihandan başarıyla geçerek dünyayı yönetme hakkına sahip olmuştur.
Ezidiler...Mezapotamyanın en çok zulme uğramış en kapalı dinlerinden biri. Günümüzde çoğunlukla Kürtçe konuşan ve Ira...
EZİDİLER GERÇEĞİ
Ezidiler...Mezapotamyanın en
çok zulme uğramış en kapalı dinlerinden biri. Günümüzde çoğunlukla Kürtçe
konuşan ve Irak'ın kuzeyi ile Musul arasında kalan bölgede yaşayan bu halkın
inanışı, yaşam biçimi ve ritüelleri alışılmışın çok dışındadır. IŞİD
saldırılarına kadar sınırımıza yakın yerde böyle bir topluluğun bulunduğunu
bilmiyorduk. IŞİD'in Şengal'i ele geçirmesiyle yurtlarını terk etmek zorunda
kalan, binlercesi de IŞİD'e esir düşen Ezidiler, kendilerini bir anda dünya
gündeminin odağında bulmuşlardır. Sürekli korkutulan, eziyet gören kendi
deyimleriyle tarihte haklarında 72 tane ferman yayınlanan ve tarih boyunca
umutsuzluğa mahkum bırakılan bir toplum. Peki kimdir bu Ezidiler?
Ezidi Cografyası
Ezidilerin kaynakları incelendiğinde bugün dünya üzerinde sayıları 900 bini bulan bir Ezidi nüfusundan bahsedilmektedir. Bu nüfusun yaklaşık 500 bini Şengal ile Musul çevrelerinde yaşamaktadır.Bunun yanında Rusya'da 200 bin, Avrupa'da 100 bine yakın Ezidinin yaşadığı değerlendirilmektedir. Ezidiler, temel olarak târihte Asurluların bir parçası olan Irak’ın Ninova bölgesinde yaşamışlardır. Türkiye'de yaşayan Ezidilerin büyük çoğunluğu yurtdışına göç etmiştir. 80'li yıllardan önce Urfa Viranşehir'de sayıları 85 binleri bulan ezidi nüfusu 2007 seçimlerinde 377'ye kadar gerilemiştir. Günümüzde Mardin Midyat, Urfa Viranşehir Siirt Kurtalan ve Beşiri ile Batman ve Hakkari çevresinde yaşamaktadırlar. Yezidilerin Avrupa parlementosunda 2 üyesi bulunmaktadır.
Ezidilerin kaynakları incelendiğinde bugün dünya üzerinde sayıları 900 bini bulan bir Ezidi nüfusundan bahsedilmektedir. Bu nüfusun yaklaşık 500 bini Şengal ile Musul çevrelerinde yaşamaktadır.Bunun yanında Rusya'da 200 bin, Avrupa'da 100 bine yakın Ezidinin yaşadığı değerlendirilmektedir. Ezidiler, temel olarak târihte Asurluların bir parçası olan Irak’ın Ninova bölgesinde yaşamışlardır. Türkiye'de yaşayan Ezidilerin büyük çoğunluğu yurtdışına göç etmiştir. 80'li yıllardan önce Urfa Viranşehir'de sayıları 85 binleri bulan ezidi nüfusu 2007 seçimlerinde 377'ye kadar gerilemiştir. Günümüzde Mardin Midyat, Urfa Viranşehir Siirt Kurtalan ve Beşiri ile Batman ve Hakkari çevresinde yaşamaktadırlar. Yezidilerin Avrupa parlementosunda 2 üyesi bulunmaktadır.
Öncelikle şunu net bir
şekilde belirtmek gerekir ki Ezidilerin ne Hz.Hüseyin'i şehit eden Yezid ile ne
de İran'da bulunan Yezid şehriyle bir alakaları yoktur. Bazı tarihçiler
Hz.Yezid'in Ezidilerce kutsandığından bahsetmektedir. Ancak bu husus Ezidiler tarafından
yalanlanmıştır. İsimleri Farsça'da Tanrı ve melek anlamına gelen 'ized' kelimesinden
türemiştir. Ezidi ise 'Tanrıya inanan' anlamına gelmektedir. Bazı kaynaklarda
ise 'Azda' ve 'Huda' kelimelerinden türediğinden bahsedilmektedir. Ezda
Kürtçede yaradan, vareden; huda ise kendiliğinden varolan anlamlarına
gelmektedir.
Ezidilik dininin birçok dinden etkilendiğini
görmekteyiz. Karanlık ve aydınlık ikilemi, ateş ile güneşi kutsama ritüelleri
açısından Zerdüştlüğü, namaz, hac, zekat, kurban kesme ve oruç gibi
ibadetleriyle islamiyeti, çocukların vaktiz edilmesiyle Hristiyanlığı, bazı
dansları ve adetleri açısından bakıldığında Şamanizmi, kendilerini seçkin
millet olarak görmeleriyle Yahudiliği andıran öğeleri içinde
barındırmaktadırlar. Kısacası belirli dinlerin bir potada eritildiği sentez bir
din olarak göze çarpmaktadır. Yine bazı din tarihçileri Moğol İstilasından
sonra Sincar Dağlarına kaçan Harranlı Sabiler'in Ezidiliğin oluşmasına büyük
katkı sağladığından bahsetmektedir.
Ezidilik dinini
incelediğimizde, söylenenlerin aksine tek Tanrı inancına sahip olduklarını
görmekteyiz. Ezidi dininde Tanrı'ya ulaşma noktasında peygambere ihtiyaç
duyulmamıştır. Ezidilik inancının
kurucusu ve önderi olarak Şeyh Adi bin Musafir'i görürler ve ona muazzam bir
saygı beslerler. Kaynaklarda Hakkari'den Lübnan'a göçen bir ailenin çocuğu
olarak 1075 yılında doğduğu, El Gazali ve diğer Sufi müderrislerden ders aldığı
belirtilmektedir. Eğitimini tamamladıktan sonra günümüzde Irak'ın Kuzeyinde
bulunan Dohak iline bağlı Şeyhan köyü yakınlarında bulunan Laliş yaylasına
gittiği ve ömrünün sonuna dek burada yaşadığı belirtilmektedir. Laliş
bölgesinde cemaatini kuran ve eski bir manastırı dergaha çeviren Adi bin
Musafir tamamen dışa kapalı, çevrede olup bitenle ilgilenmeyen sufi bir tarikat
lideri rolünü üstlenmiştir.
Kutsal Kitapları ve Melek-i Tavus (Azazil) İnancı
Şeyh Adi'nin Ölümünden sonra
Laliş vadisinde bulunan cemaat Adi'nin adından türeyen Adaviler olarak
tanınmıştır.Cemaatinin başına oğlu Hasan bin Adi geçmiş, Eyyübi Devletinin
Musul'u ele geçirmesiyle beraber, Musul'a vali olarak atanan Bedrettin Lulu'nun
emriyle yakalanıp infaz edilmiştir. Ezidilerce Şeyh Adi hoşgörü ve ilim sahibi,
din ayırt etmeksizin herkese kuçak açan bir alim olarak görülür. Moğol
istiasından kaçan halkların korunmak amacıyla Hakkari Dağlarına sığınmasıyla
beraber, Nastri Araplar ve Sabiler'inde katılmasıyla Adavi tarikatı güçlenmiş
ve yeni bir din olarak 15'nci yüzyılda ortaya çıkmıştır.
Ezidilerin iki adet kutsal
kitabı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Kitab el Cilve/Tanrısal Açıklama
Kitabı olarak bilinen ve bizim şeytan olarak bildiğimiz ezidilerin Melek Tavus
olarak bildikleri ve kutsadıkları meleğin bütün varlıklardan önce
yaratıldığından bahsederek başlamaktadır. Bizim günümüzde korku filmlerinde
kullanılan 'Azazil' kelimesi onlarda Melek Tavus'u simgelemektedir. Melek Tavus
seçilmiş olan Ezidi halkına yön göstermek ve onları yanlışlardan uzak tutmak
için dünyaya gönderildiği Kitab El Cilve'de yer almaktadır.
İkinci Kitap ise 'Kitab el-Asvad/Meshaf
Reş/Siyah Kitap olarak bilinen ve ezidi mitolojisini esas alan kutsal
kitaplarıdır. Bu kitapta, Azda olarak bilinen Tanrı kendi özünden Melek Tavusu
yaratmış ve ona evreni biçimlendirme ve insanı yaratma görevi vermiştir.Yani
iyi niyetli olan Azda dünya işleri ile ilgilenmemektedir, dünyanın esas ve
yegane sorumlusu Melek Tavustur ( Tavus Azda'nın yeryüzündeki gölgesidir) Melek
Tavusa yardımcı olması için 6 melek daha yaratmış ve bir avuç dolusu toz göndermiştir. Bu tozla
erkek ve kadını yaratan Tavus daha sonra kalanıyla dünyayı yaratmış ve bunu
Azda'ya takdim etmiştir.
Bunun üzerine Azda Melek Tavus'u test etmek
için bir sınavdan geçirmiş ve bundan sonra insana itaat etmesini istemiştir.
Melek Tavus buna itiraz ederek 'ben
yalnız sana itaat ederim', çünkü beni yaratan sensin şekilnde cevap vermiştir.
Bunun üzerine cennetten kovulan Melek Tavus gururundan 40 bin sene cehennemde
yanmış sonunda döktüğü gözyaşları ile bu ateşi söndürmüştür. Bundan dolayı Azda
tarafından affedilmiş ve cehennemden çıkarılmıştır. Azda ile Tavus artık
barışıktır. Şeytan olarak bilinen Melek Tavusun Ezidilerce kutsanması birçok
semavi din temsilcileri tarafından şeytana tapan kavim olarak lanetlenmiştir.
Melek Tavus Ezidilik dininde hem iyiliğin hem de kötülüğün temsilcisi olarak görülmüştür. Bu yüzden Ezidiler Melek Tavus'a büyük bir saygı beslemekle beraber ondan korkmaktadırlar. Bu inanışta Tanrı özünde iyi niyetli olduğu için ondan korkmanın gereksiz olduğunu düşünmektedirler. Onun yerine Azda tarafından görevlendirilen ve dünyanın kontrolü kendine verilen Melek Tavus'a itaat etmek daha önemlidir. Çünkü Melek Tavus çift yönlüdür. Ateşiyle sizi ısıtabildiği gibi yakabilir de...Bu yüzden şeytan, mel-un, şar, şat, nar gibi kelimelerin kullanılması yasaktır. Ezidiler için Azda'nın secde buyruğuna itaat etmeyen Tavus Melek'in bu hareketi aslında onun ne kadar seçkin olduğunu göstermektedir. Tavus Melek Azda'nın yaptığı bu imtihandan başarıyla geçerek dünyayı yönetme hakkına sahip olmuştur.
Yine bu kitapta Adem ve Havva yaratıldıktan
sonra, Adem'in belinden Şehr bin Cebir'in yaratıldığı, Adem'in en sevdiği oğlu
olduğu ve ondan türeyen halkın seçkin
Ezidi halkını oluşturacağı ve bu toplumun Melek Tavus'un toplumu olacağı
belirtilmektedir. Ezidiler bu yüzden kendilerini özel ve seçilmiş hissederler.
Yahudilikteki gibi kendini üstün ırk olarak gören Ezidiler için bu soydan
olmayanların dine kabulü söz konusu değildir. Ezidi soyundan gelmeyenlerin bu
dinin mensubu olamayacağı, her bir Ezidinin yalnızca başka bir Ezidiyle
evlenebileceği, dışarıdan biriyle evlenmesi durumunda dinden çıkmış sayılacağı
belirtilmektedir. Bu yüzden tamamen kapalı bir toplum olarak yaşamaktadırlar.
Yazılan iki kitapta Adi bin Musafir'e isnat edilse de, araştırmalar bunların
çok daha sonra yazıldığını ortaya koymaktadır. Ezidilikte her 1000 yılda bir
meleğin gelip dünyayı yeniden doğru yola koyduğuna inanılır. Ezidilere göre
Melek Tavusun yeryüzündeki gölgesi olan Şeyh Adi bu meleklerden birisidir. Bu
Tanrı Azda ile Melek Tavus arasındaki antlaşmanın bir sonucudur.
Şeyh Adi bin Musafir ve
kardeşinin naaşlarının bulunduğu Nurani dergahı Ezidilerce kutsal olarak kabul
edilmekte ve hac vazifesinin eda edildiği yer olarak görülmektedir. Tapınakta
herkes çıplak ayakla gezer ve bu birliği sembolize eder. Tapınağın bakımı ve
temizliği en üst tabakadan alt tabakaya herkes tarafından yapılır.
Dergahtan akan su kutsal kabul edilip
hac ziyareti sırasında içilmekte ve yeni doğan çocuklar burada vaftiz
edilmektedir. İnanışlarında güneş, Tanrı'nın yeryüzüne gönderdiği nur ve
yaşamın kaynağıdır. Bu yüzden kıble olarak kendilerine güneşi belirlemişlerdir.
Tavus Meleğe olan saygılarından dolayı başta dergah olmak üzere birçok yerde
tavuskuşu figürleri vardır. Özel ve milli günlerde tapınak ve çevresinde
toplanıp kutlamalar yapar ve dilekte bulunurlar.
İbadetleri ve Gelenekleri
Hac ibadetlerini 15- 20 Eylül tarihlerinde laliş yaylasında bulunan dergahta icra ederler. Şeyh Adi'nin mezarını 3 kez tavaf eden el süren kişi hacı olmuş sayılır. Hac ziyareti sırasında dut ağaçlarını ziyaret ederler. Tek ağaç dalı kesmek bile yasaklanmıştır. Çünkü Ezidilerde doğaya saygı önemli bir özellik olarak dikkat çekmektedir.
Toplumsal Yaşayışları: Kast Sistemi
Sonuç olarak, Ezidilik, belli bir cografyaya sıkışmış, semavi dinlerin bazı gerçekleriyle ters düştüğü için yılllarca birçok katliam ( tarihi kayıtlar son IŞİD saldırılarının Ezidilerin tarihte maruz kaldıkları 77'nci katliam olduğunu belirtmektedirler) yaşamış bir kavim dinidir. Haçlı seferlerinden Moğol istilasına, Eyyübi ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından gerçekleştirilen saldırılara kadar birçok zulüme uğramıştır. Bu toplumun son 20 yılına bakmak bile hadisenin ne kadar içler acısı olduğunu göstermektedir. Saddam yönetimi sırasında çoğu kez köyleri boşaltılan, başta eğitim olmak üzere birçok sosyal haktan yoksun bırakılan Ezidiler iki kez Saddam'ın katliamlarıyla yüzyüze gelmişlerdir. Saddam devrildikten sonra bir nebze olsun rahat nefes alan Ezidiler 2007 yılında El-Kaide saldırılarına maruz kalmışlardır. 2011 yılında yine canlı bombalı araç saldırısında Şengal bölgesinde 500 Ezidi hayatını kaybetmiştir. 2014 yılında ise IŞİD'in Şengal'i işgal etmesiyle başlayan süreçte 3000 Ezininin öldüğü, 290 bin Ezidinin göçe zorlandığı, kadınların cariye olarak satıldığı ve 50 bin Ezidinin Şengal Dağlarına sığındığı belirtilmektedir. Huzur içinde yaşayan, dinlerini yayma gibi bir dertleri olmayan bu kadim topluluğun sırf inançları gereği bunca katliama uğramış olması insanoğlunun kötülüğünün en büyük göstergesidir ve bu durumun en kötü yanı zaman ve kişiler değişse de, bu saldırıların yaklaşık 1000 yıl boyunca belli aralıklarla yaşanmış olması ve insanoğlunun farklı dinlere saygı noktasında sınıfta kalmış olmasıdır.
İbadetleri ve Gelenekleri
Ezidilerin dini görevleri
oruç, namaz, hac ve zekattan oluşmaktadır. Namazdan önce yalnız el ve yüz
yıkanarak abdest alırlar. Senede bir defa Şeyh Adi'nin türbesinde yapılan namaz
dışında toplu şekilde namaz kılmazlar. Namaz vakitleri sabah ve akşamdır.
Namazlarını ayakta durup güneşe karşı 3 defa eğilerek kılarlar. Duaları genelde
Kürtçe olarak okurlar. Namazlarını gizlilik içerisinde eda ederler ve
başkalarının yanında namaz kılmak zorunda kalırlarsa, eller güneşe çevrilip,
daha sonra yüze sürmek şeklinde ifa edilir.
Özel ve genel olmak üzere 2 oruç şekli
vardır. Özel oruç sadece din adamları tarafından senede toplam 80 gün olarak
tutulmaktadır. Genel oruç ise herkes tarafından aralık ayının başında tutulur
ve toplam 3 gündür. Tutulan bu orucun bizim orucumuzdan en büyük farkı birşey
ikram edildiğinde geri çevrilmemesi şeklinde olur. Zekat toplama ve dağıtma işi
başlarındaki Şeyh denen din adamları tarafından yapılmaktadır. Ezidilerde zekat
müridlerin gelirlerinin %10'unu şeyhlere, % 5'ini pirlere ve %2.5'unu fakire
vermekten oluşmaktadır.
Hac ibadetlerini 15- 20 Eylül tarihlerinde laliş yaylasında bulunan dergahta icra ederler. Şeyh Adi'nin mezarını 3 kez tavaf eden el süren kişi hacı olmuş sayılır. Hac ziyareti sırasında dut ağaçlarını ziyaret ederler. Tek ağaç dalı kesmek bile yasaklanmıştır. Çünkü Ezidilerde doğaya saygı önemli bir özellik olarak dikkat çekmektedir.
Yeni doğan çocuklar 7 gün içerisinde sünnet
ettirirler. Melek Tavusun ve ilk 2 insanın yaratıldığı gün olan Çarşamba kutsal
gün olarak kabul edilir. Bir Ezidinin rüyasında Tavus Melek'in girdiğini ve
mavi renkten hoşlanmadığını beyan etmesi üzerine mavi ve lacivert renkleri
uğursuz sayılmıştır. Ahiret inancı bulunmamaktadır.Insanın cezası da mükafatı
da bu dünyada verilmektedir. Onun yerine ruh göçü olarak bilinen Reenkarnasyona
inanırlar. Marul, lahana, börülce, kabak, bakla, fasulye ve balık haram
kılındığı için yenmez. Yeni doğan çocuklar 40 'ıncı günden sonra Şeyh ve
pirlerin katılımıyla Şeyh Adinin mabedindeki zemzem suyunda vaktiz edilirler.
Özellikle Nisan ayının ilk
çarşambası Yeni Yıl kutlanır. O gece
meleklerin bereket dağıttığına inanılır. Yine 6-13 Ekim tarihlerinde Şeyh
Adi'nin biraraya getirdiği cemaatin adına Cemaat Bayramı kutlanmaktadır. Bu
bayrama katılmak hac ibadetine eşdeğer görülür ve her Ezidi için farzdır. Yine
Ezidiler de özellikle ülkemizde alevi mezhebinde de bulunan ahiren kardeşliği
görülür. Her Ezidinin bir ahiren kardeşi ve bacısı bulunmaktadır. Ahiren
kardeşliği karşılıklı sevgiyi ve ölümde yardım etmeyi emreder. Yine Ezidi
toplumunda fakirlere yardım etmeyi dinlerinin gerekli bir hususu olarak
görmektedirler.
Cenazelerde ölünün en kıymetli elbisesini bir
ağaç parçasına giydirdikten sonra etrafında dönerler.Ağlayarak diz dövmek,
zılgıt çekmek ölen kişiyi övücü ağıtlar yakmak geleneklerindendir. Ölüler
şeyhler tarafından yıkanırlar.Ölüye dergahtan getirilen toprak sürülür.
Ölülerine 3'ünde, 7'sinde ve 40'ında anma törenleri düzenlenir. Bugün ülkemizde
de birçok yerde uygulanan bu adetin Ezidilikten Anadoluya yayıldığı
düşünülmektedir.
Ezidi toplumunda kast
sistemi mevcuttur. Bunlar din adamları ve müridlerden oluşur. Din adamları
genel olarak Mirler, Şeyhler, Pirler, Kavallar, Fakirler, Koçaklar ve Çömezler
olarak ayrılırlar. Kadınlarda din adamı olabilirler. Emir, Ezidilerin her
anlamda sözcüsü, temsilcisidir. Veraset sistemiyle başa gelmektedirler. Birini
Ezidilikten çıkarma sadece Mir’in isteğiyle olabilir. Şeyhlerin Şeyh Adi'nin
soyundan geldiğini inanılır. Şeyhlerin altında Pirler yer almaktadır. Görevleri
müridlere yol göstermek ve Şeyhe dini görevlerde yardım etmektir. Ayrıca
tapınağın genel sorumluluğu görevini yürütürler. Dini önderler Şeyhler ve
Pirleri izleyen, Kavallar, yılda bir defa tüm Ezidi cemaatlerini dolaşırlar.
Böylece birbirinden uzak Ezidi bölgelerinde bile birliğin canlı tutulmasını
sağlarlar. Fakirler yılda 92 gün oruç tutar, sert kumaşlar üzerinde yatarlar.
Tıraş olmaları, silah taşımaları ve kan dökmeleri de yasaktır. Sadaka ile
yaşamlarını sürdüren Fakirler toplumda barışı sağlayıcı kişilerdir. Çömezler,
Şeyh Adi türbesinin bakımından sorumludur. Müritler, dini bağlamda en düşük kastta
olmalarına rağmen çiftçilik, hayvancılık, toprak sahipliği, çobanlık,
rençberlik veya yevmiyeli işçilik yaparak toplumun ana direğini
oluşturmaktadırlar. Ana görevleri Şeyhlerine itaat etmek ve vergi vermektir.
Kastlar arası geçiş tamamiyle yasaktır. Din adamları çok eşlilik yapabilirken
müritlere bu yasaktır. Ezidi birisinin Ezidi dışında biriyle evlenmesi yasaktır
ve dinden çıkma sebebidir. yine her mürid bağlı olduğu Şeyh tabakasından
biriyle evlenebilmektedir. Nisan ayından evlilik yasaktır.
Ezidi Olmanın BedeliSonuç olarak, Ezidilik, belli bir cografyaya sıkışmış, semavi dinlerin bazı gerçekleriyle ters düştüğü için yılllarca birçok katliam ( tarihi kayıtlar son IŞİD saldırılarının Ezidilerin tarihte maruz kaldıkları 77'nci katliam olduğunu belirtmektedirler) yaşamış bir kavim dinidir. Haçlı seferlerinden Moğol istilasına, Eyyübi ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından gerçekleştirilen saldırılara kadar birçok zulüme uğramıştır. Bu toplumun son 20 yılına bakmak bile hadisenin ne kadar içler acısı olduğunu göstermektedir. Saddam yönetimi sırasında çoğu kez köyleri boşaltılan, başta eğitim olmak üzere birçok sosyal haktan yoksun bırakılan Ezidiler iki kez Saddam'ın katliamlarıyla yüzyüze gelmişlerdir. Saddam devrildikten sonra bir nebze olsun rahat nefes alan Ezidiler 2007 yılında El-Kaide saldırılarına maruz kalmışlardır. 2011 yılında yine canlı bombalı araç saldırısında Şengal bölgesinde 500 Ezidi hayatını kaybetmiştir. 2014 yılında ise IŞİD'in Şengal'i işgal etmesiyle başlayan süreçte 3000 Ezininin öldüğü, 290 bin Ezidinin göçe zorlandığı, kadınların cariye olarak satıldığı ve 50 bin Ezidinin Şengal Dağlarına sığındığı belirtilmektedir. Huzur içinde yaşayan, dinlerini yayma gibi bir dertleri olmayan bu kadim topluluğun sırf inançları gereği bunca katliama uğramış olması insanoğlunun kötülüğünün en büyük göstergesidir ve bu durumun en kötü yanı zaman ve kişiler değişse de, bu saldırıların yaklaşık 1000 yıl boyunca belli aralıklarla yaşanmış olması ve insanoğlunun farklı dinlere saygı noktasında sınıfta kalmış olmasıdır.
1/24/2019
Söz konusu teoride 'Cehalet gerçek bilginin aksine kişinin kendine olan güvenini arttırır' hipotezinden hareketle yola çıkılmıştır. Bu kapsamda Cornell Üniversitesinde yapılan sosyal deneyde öğrencilerin sınavdan bekledikleri notlar sorulmuştur. Soruların %10'unu bile yanıtlayamayan birçok denek 60 ve üzeri not beklerken, soruların %90'dan fazlasını yanıtlayan denekler 70 ve üzeri beklediklerini söyleyerek en alçakgönüllü grubu oluşturmuşlardır
Birçoğumuz sosyal hayatımızda karşılaştığımız özellikle yönetici ve amir pozisyonundaki bazı bireylerin mevcut kapasiteleriyle nasıl bulundukları konumda olduklarını tartışırız. Hiçbir vasıfa sahip olmayan bu bireylerin kariyerlerinde nasıl bu denli yükseldiklerini merak ederiz. Yetersiz vasıflara sahip bireyler bu durumdan haberdar olmadıkları için karşılarına çıkan fırsatlara bilgi ve tecrübe sahibi olmamalarına karşın büyük bir özgüvenle talip olurlar. Teori bu cesaretin bireylerin cehaletinden kaynaklandığını iddia etmektedir.
Bu tip bireylerle sadece iş dünyasında karşılaşmayız. Sosyal ortamlarda da bu sendromun etkisinde olan birçok insan görürüz. Bu kişiler sözde bilimden felsefeye hukuktan insan ilişkilerine her konuda bilgi sahibidirler. Siz bir konuda ne kadar uzman olursanız olun onlar kadar bilmeniz mümkün değildir. En küçük bir donesi olmamasına rağmen sürekli gelecekle ilgili net tahminlerde bulunurlar. Lugatlarında bilmiyorum kelimesi yoktur. Hiçbir şekilde haklılığınızı kabul etmezler. Elde ettikleri en küçük bir başarıyı ya da yaptıkları en küçük bir iyiliği sürekli abartarak anlatmaktan çekinmezler. Aslında baktığımızda bu kişiler büyük bir psikolojik rahatsızlık içindedirler ve bu dengesiz davranışlarının farkında olmadan hayatlarına devam ederler. Bu rahatsızlık memurundan, sanatçısına, siyasetçisinden bilim adamına kadar çok geniş bir kesimi etkilemektedir.
Justin Kruger ve David Dunning tarafından geliştirilen bu teori günümüz iş ve siyaset dünyasının en büyük problemlerinden...
DUNNING KRUGER SENDROMU (CAHİL CESARETİ)
Justin Kruger ve David
Dunning tarafından geliştirilen bu teori günümüz iş ve siyaset dünyasının en
büyük problemlerinden birini çok açık şekilde gözler önüne sermektedir. Bu
probleme halk tabiriyle Cahil Cesareti diyoruz. Aslında hepimiz tarafından
bilinen bu gerçek çok güzel örneklemelerle bilimsel bir araştırmanın konusu
olmuş ve 2000 yılında araştırmacılarına Nobel Ödülü kazandırmıştır. Peki nedir
bu cahil cesareti?
Söz konusu teoride 'Cehalet gerçek bilginin aksine kişinin kendine olan güvenini arttırır' hipotezinden hareketle yola çıkılmıştır. Bu kapsamda Cornell Üniversitesinde yapılan sosyal deneyde öğrencilerin sınavdan bekledikleri notlar sorulmuştur. Soruların %10'unu bile yanıtlayamayan birçok denek 60 ve üzeri not beklerken, soruların %90'dan fazlasını yanıtlayan denekler 70 ve üzeri beklediklerini söyleyerek en alçakgönüllü grubu oluşturmuşlardır
Birçoğumuz sosyal hayatımızda karşılaştığımız özellikle yönetici ve amir pozisyonundaki bazı bireylerin mevcut kapasiteleriyle nasıl bulundukları konumda olduklarını tartışırız. Hiçbir vasıfa sahip olmayan bu bireylerin kariyerlerinde nasıl bu denli yükseldiklerini merak ederiz. Yetersiz vasıflara sahip bireyler bu durumdan haberdar olmadıkları için karşılarına çıkan fırsatlara bilgi ve tecrübe sahibi olmamalarına karşın büyük bir özgüvenle talip olurlar. Teori bu cesaretin bireylerin cehaletinden kaynaklandığını iddia etmektedir.
Özellikle iş hayatında çok
bilgili olduğuna inanan bu yetersiz kişilerin sürekli kendilerini ön plana
çıkarmaya çalıştıklarını, yaptıkları küçük ve değersiz işleri büyük bir
başarıymış gibi gösterdiklerini, hiçbir endişe yaşamadan en ufak bilgi ve
tecrübelerinin olmadığı işlere talip olduklarını ve böylece kolaylıkla amir
pozisyonundaki kişilerin kendilerine bakış açılarını olumlu yönde
etkilediklerini görürüz. Kısacası bu cahil cesareti bireyde inanılmaz bir
özgüven itici güç oluşturur. Böyle kişiler için toplumda kifayetsiz muhteris
tabiri kullanılmaktadır.
Diğer yandan gerçek anlamda bilgi birikimi ve tecrübeye sahip bireylerin daha mütevazi olduklarına ve yaptıkları önemli işleri sıradan görme eğilimi gösterdiklerine şahit oluruz. Üstlerince takdir edilmeyi bekleyen bu bireyler zamanla değer görmediklerini düşünür ve iş motivasyonunu kaybederler. Bundan dolayı amirleri tarafından işin üstesinden gelecek bireyler olarak görülmediklerinden önemli görevlere layık görülmezler ve teoriye göre amirleri tarafından ihtiras eksikliği ile suçlanırlar.
Diğer yandan gerçek anlamda bilgi birikimi ve tecrübeye sahip bireylerin daha mütevazi olduklarına ve yaptıkları önemli işleri sıradan görme eğilimi gösterdiklerine şahit oluruz. Üstlerince takdir edilmeyi bekleyen bu bireyler zamanla değer görmediklerini düşünür ve iş motivasyonunu kaybederler. Bundan dolayı amirleri tarafından işin üstesinden gelecek bireyler olarak görülmediklerinden önemli görevlere layık görülmezler ve teoriye göre amirleri tarafından ihtiras eksikliği ile suçlanırlar.
Yapılan araştırmalarda bu sendromun etkisinde
kalan bireylerin ortak özellikleri
sıralanmıştır.
- Niteliksiz olduklarının farkında değillerdir.
- Niteliklerini sürekli olarak abartırlar.
- Nitelikli insanları farketmede zayıf kalırlar.
- Eğitim almaya başladıklarında niteliksiz olduklarını farketmeye başlarlar.
- Bilgiye ve eğitime önem vermezler.
- Herşeyin en iyisini kendilerinin bildiklerini iddia ederler.
- Çok fazla gürültü çıkararak stress yaratırlar.
- Fikir alışverişi ve kendilerine yardım edilmesine karşıdırlar.
- Her ihtimali hesaplamış gibi davranırlar.
- Çok kolay yalan söyler ve söylediklerini inkar ederler.
- Başarısız oldukları zaman hemen bir günah keçisi bulurlar ve suçu kabullenmezler.
- Üstlerine dalkavukça astlarına zalimce davranırlar
Bu tip bireylerle sadece iş dünyasında karşılaşmayız. Sosyal ortamlarda da bu sendromun etkisinde olan birçok insan görürüz. Bu kişiler sözde bilimden felsefeye hukuktan insan ilişkilerine her konuda bilgi sahibidirler. Siz bir konuda ne kadar uzman olursanız olun onlar kadar bilmeniz mümkün değildir. En küçük bir donesi olmamasına rağmen sürekli gelecekle ilgili net tahminlerde bulunurlar. Lugatlarında bilmiyorum kelimesi yoktur. Hiçbir şekilde haklılığınızı kabul etmezler. Elde ettikleri en küçük bir başarıyı ya da yaptıkları en küçük bir iyiliği sürekli abartarak anlatmaktan çekinmezler. Aslında baktığımızda bu kişiler büyük bir psikolojik rahatsızlık içindedirler ve bu dengesiz davranışlarının farkında olmadan hayatlarına devam ederler. Bu rahatsızlık memurundan, sanatçısına, siyasetçisinden bilim adamına kadar çok geniş bir kesimi etkilemektedir.
Sonuç olarak, bu sendromun
etkisindeki insanların elde ettikleri konumlar ve çıktıkları kariyer
basamakları, yaratıcılık ve verimlilik anlamında bulundukları çevreye büyük
zararlar vermektedir. Az okuyan ve eğitim seviyesi düşük toplumlarda bu
sendromun görülme olasılığı daha yüksektir. Özellikle siyaset alanında önemli
makamlara gelen yetersiz bireylerin ülkelerine ne denli zarar verdikleri net
şekilde görülmektedir. Şuan mevcut Venezuella'da yaşanan süreç bu hususa iyi
bir örnek teşkil etmektedir. Malesef geçmişten günümüze ülkemiz açısından değerlendirildiğinde
de durum pek parlak gözükmemektedir. Bu açıdan kaliteli eğitime gerekli özenin
gösterilmesi, liyakat kriterlerinin net çizgilerle belirlenmesi, bireylerin
yeterli olduğu konularda gerekli özgüvene sahip olması noktasında motive edilmesi
ve yeterliliklerine istinaden ön planda olma gayretleri bu sendromun etkilerini
büyük oranda azaltacaktır. Ünlü düşünür Bertrand RusselI'ın sözü bu konuyu net
bir şekilde özetlemektedir;
"Dünyanın en büyük
problemi, akılsız ve fanatik kişilerin kendilerinden son derece emin olması,
buna karşılık zeki insanların sürekli şüpheler içinde olmasıdır."
1/18/2019
Rüyalar...En çok merak uyandıran gizemlerden biri. Teknolojınin başdöndürücü bir hızla geliştiği günümüzde rüyalar belki de en soyut kalmış gerçeklik olarak göze çarpmakta. Gerçekten rüyaların bir manası var mı? Yoksa bilinçaltımızın bir oyunu mu? Rüyalarda geleceğin ipuçuları saklı mı? Neden kabus görüyoruz? Neden gördüğümüz rüyaların %90'ını ilk 10 dakika içinde unutuyoruz. Tüm bu sorular insanlığın merak ettiği cevapsız sorular.
Genel anlamda rüya, zihinden geçen ve uyku sırasında oluşan hayal dizisi olmakla beraber uykunun nihayet bulmasıyla zihinde kalan görüntüler bütünüdür. Peki İnsanlar neden rüya görürler? Bu konuda ortaya atılan iddialardan en çok öne çıkanı beynimizin gün içerisinde algıladığı verileri bir süzgeçten geçirerek saklaması gerekenleri ayırt etmek olarak görülmektedir. Bu noktada rüyalar beyinin bu eleme aşamasındaki en büyük yardımcısıdır. Konuyu daha da açmak gerekirse, gün boyunca gördüğümüz yada karşılaştığımız nesnel ve öznel durumlar (kişiler, renkler, olaylar) beyine kaydedilmektedir. Görülen herşeyin kayıt edilmesi beyni fazlasıyla yorar. Rüyalar sayesinde bu verilerin gereksiz olan kısımları temizlenmektedir. Bu sebeple rüya görmek sağlıklı bir birey olmanın göstergesidir. New York, Rockefeller Üniversitesinden Prof. Jonathan Winson rüya üzerine yaptığı araştırmalarda rüya görmeyen insanların öğrenme güçlüğü çektiğini, fiziksel ve psikolojik dagalanmalar yaşadığını belirtmektedir.
Rüya araştırmaları insanlığın tarihi kadar eskidir. Sağlıklı her bireyin
gördüğü rüyalar insanları bu rüyaları anlamlandırmaya itmiştir. Gördükleri
rüyalar birçok hükümdar ve siyasetçi için devletin bekası noktasında karar
verme süreçlerini etkilemiştir. Bir gün Büyük İskender rüyasında, kalkanının
üzerinde oturan birisini görmüştür. İskender’in rüya yorumcusu görülen rüyayı
ayrıntılı bir şekilde dinledikten sonra Tyros adlı şehrin fethedileceği
şeklinde yorumlamıştır. İskender bunun üzerine daha önce başarısız fetihler
yaptığı şehire bir sefer daha yapma
kararı almıştır. Ancak şaşırtıcı şekilde şehir halkı kısa sürede teslim olup
İskenderin hükümdarlığını tanımıştır
En çok merak edilen sorulardan birisi kişinin istediği rüyayı görme fırsatına sahip olup olmayacağı hususudur. Bu konuda Cardinal Glennon Sağlık Merkezinden uyku uzmanı Dr. Shalini Paruthi %100 etkili olmasa da istenilen rüyanın görülmesinin mümkün olduğunu savunan bir bilim adamıdır. Dr Shalini Paruthi'ye göre bunu sağlamak için görmek istediğiniz rüyaya meditasyon yaparmışçasına odaklanmanız gerekiyor. Odaklanmanın yapıldığı ortamın fiziksel şartları bu açıdan önemli. Odaklanma sessiz ve karanlık bir ortamda uygun oda sıcaklığında yapılmalı ve görmek istediğiniz konu dışında başka bir konu düşünülmemelidir. Dr. Shalini Paruthi bu şartlar sağlandığında istediğiniz rüyayı görme ihtimalinizin artacağını ve kabus görme ihtimalinizin azalacağını iddia etmektedir.
Başlangıç (Inception) filmini birçoğumuz izlemiştir yada izlemeyenler en kısa sürede izlemeli. Gerçi ilk izleyişte her şeyi anlamak zor olacak. Film rüya aleminin gizemlerinin en iyi işlendiği film olarak değerlendirilmektedir. Film gösterime girdikten sonra bile birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Filmin bir sahnesinde rüya makinelerine bağlanan ve rüya görmek için ağır yatıştırıcı haplar alan insanlar gösterilmekte ve bu insanlar için rüyalar gerçek hayatın yerini almış olarak yansıtılmaktaydı. İnsanların hayatında boşa geçen zaman olarak görülen uykularda uyku boyunca istedikleri rüyaları görmeleri fikri insanları şimdiden heyecanlandırıyor. Bir düşünelim. Bir gece kendinizi Türk Milli takımının forveti olarak final maçına çıkmış şekilde görebilirsiniz ya da sevdiğiniz ancak ulaşamadığınız bir kadın ya da erkeğin kollarında olabilirsiniz ve bu kişiler kaybettiğimiz yakınlarımız olabilir. Ölmüş olan anne yada babanızla rüyalarda vakit geçirebilirsiniz. Bu anlattığım husus sanal gerçeklikten çok farklı, çünkü gördüğünüz ya da görmek isteyeceğiniz rüyalar gerçekmiş gibi hissedeceksiniz. Belki uyandığınızda bir hayal kırıklığı yaşayacaksınız ama alacağınız haz paha biçilmez olacak.
Yine rüyalarla ilgili Inception filminde işlenen ve insanlarda büyük heyecan yaratan iki farklı husus bulunmaktadır. Bunlardan birincisi hedef kişinin rüyalarına girerek bir konu hakkında alacağı kararlardan vazgeçirmek veya tersini yapması yönünde ikna etmek. İkincisi kişilerin üzerinde çalıştığı ve sır gibi sakladığı fikirleri çalmak. Her ne kadar deli saçması gibi gelsede ilerleyen süreçte özellikle siyasi konularda lider ve karar verme mekanizmalarının rüyalarına girerek kendi ülke menfaatleriniz için alacağı kararları değiştirmeye çalışma çabaları ortaya çıkabilir. Bu da rakibinizden önce hamle yapmanıza yardımcı olabilir. Yine aynı şekilde suçlulukla mücadele de ve önemli olayların çözümünde rüyalardan yararlanılabilir. Çünkü suç işleyen bireyler her ne kadar suç işlemediklerini iddia etseler de, özellikle rüyalarında yaşadıkları vicdan azabı, pişmanlık ve korkularına paralel olarak işledikleri suçlara yönelik rüyalar görmektedirler. Tabi günümüz koşullarında rüya konusu ile ilgili gelinen aşamada yukarıda bahsettiğim hususlara ulaşmak çok fazla hayalci gelmektedir. Ancak Arthur Clarke'nin de dediği gibi 'İnsanoğlunun yapabilecekleri hayal ettikleriyle sınırlıdır.'
Rüyalar...En çok merak uyandıran gizemlerden biri. Teknolojınin başdöndürücü bir hızla geliştiği günümüzde rüyalar ...
RÜYALARIN GİZEMİ
Rüyalar...En çok merak uyandıran gizemlerden biri. Teknolojınin başdöndürücü bir hızla geliştiği günümüzde rüyalar belki de en soyut kalmış gerçeklik olarak göze çarpmakta. Gerçekten rüyaların bir manası var mı? Yoksa bilinçaltımızın bir oyunu mu? Rüyalarda geleceğin ipuçuları saklı mı? Neden kabus görüyoruz? Neden gördüğümüz rüyaların %90'ını ilk 10 dakika içinde unutuyoruz. Tüm bu sorular insanlığın merak ettiği cevapsız sorular.
Genel anlamda rüya, zihinden geçen ve uyku sırasında oluşan hayal dizisi olmakla beraber uykunun nihayet bulmasıyla zihinde kalan görüntüler bütünüdür. Peki İnsanlar neden rüya görürler? Bu konuda ortaya atılan iddialardan en çok öne çıkanı beynimizin gün içerisinde algıladığı verileri bir süzgeçten geçirerek saklaması gerekenleri ayırt etmek olarak görülmektedir. Bu noktada rüyalar beyinin bu eleme aşamasındaki en büyük yardımcısıdır. Konuyu daha da açmak gerekirse, gün boyunca gördüğümüz yada karşılaştığımız nesnel ve öznel durumlar (kişiler, renkler, olaylar) beyine kaydedilmektedir. Görülen herşeyin kayıt edilmesi beyni fazlasıyla yorar. Rüyalar sayesinde bu verilerin gereksiz olan kısımları temizlenmektedir. Bu sebeple rüya görmek sağlıklı bir birey olmanın göstergesidir. New York, Rockefeller Üniversitesinden Prof. Jonathan Winson rüya üzerine yaptığı araştırmalarda rüya görmeyen insanların öğrenme güçlüğü çektiğini, fiziksel ve psikolojik dagalanmalar yaşadığını belirtmektedir.
Tarih boyunca rüyalar
insanlara ilham vermiş, bilimsel buluşların, icatların esin kaynağı olmuştur.
Mekaniğinin babası olan Bohr, 1911’de doktorasını tamamladıktan sonra atomun
yapısı üzerinde çalışmaya başlamış, ama uzun bir süre bir sonuç elde
edememiştir. Derken bir gece rüyasında elektronların gezegenlerin Güneşin
etrafında döndüğü gibi bir çekirdeğin etrafında döndüğünü görmüştür. Bu rüyadan
sonra laboratuvar çalışmalarıyla bu modelin doğruluğunu kanıtlayan Bohr, 1922
yılında bu buluşu için Nobel Ödülü almıştır. Albert Einstein, bir gece
rüyasında kendisinin bir dağdan aşağıya neredeyse ışık hızıyla kaydığını
görmüştür. Öyle hızlı kaymaktadır ki, etrafındaki yıldızlar neredeyse görünüm
değiştirir. Uyandıktan sonra bu rüya üzerine epeyce kafa patlatan Einstein, bu
sayede görecelilik kuramını geliştirdiğini itiraf etmekten de çekinmemiştir.
Yine Beatles grubunun üyesi olan Paul McCartney rüyasında duyduğu melodiyi
unutmamak için hemen piyanosunun başına geçip çalmaya başlamıştır ve sonuç
olarak 'Yesterday' gibi bir başyapıt ortaya çıkmıştır.
Rüya konusunda yapılan araştırmalar doğu ve
batı felsefeci ve bilim adamları arasında farklılıklar göstermiştir. Batı
düşünürleri rüyayı insanın günlük yaşantı ve tecrübelerinin bir sonucu olarak
görürken, Doğu düşünürleri bu görüşe katılmakla birlikte rüyayı kader
çizgisinde Allah’tan gelen bir ilahi mesaj olarak yorumlamışlardır. Yine de
tarih boyunca rüyalarla ilgili çok şey yazılıp çizilmesine rağmen kimse kesin kanıtlarla bu olayın arkasındaki
sır perdesini aralayamamıştır.
RÜYA MAKİNELERİ
En çok merak edilen sorulardan birisi kişinin istediği rüyayı görme fırsatına sahip olup olmayacağı hususudur. Bu konuda Cardinal Glennon Sağlık Merkezinden uyku uzmanı Dr. Shalini Paruthi %100 etkili olmasa da istenilen rüyanın görülmesinin mümkün olduğunu savunan bir bilim adamıdır. Dr Shalini Paruthi'ye göre bunu sağlamak için görmek istediğiniz rüyaya meditasyon yaparmışçasına odaklanmanız gerekiyor. Odaklanmanın yapıldığı ortamın fiziksel şartları bu açıdan önemli. Odaklanma sessiz ve karanlık bir ortamda uygun oda sıcaklığında yapılmalı ve görmek istediğiniz konu dışında başka bir konu düşünülmemelidir. Dr. Shalini Paruthi bu şartlar sağlandığında istediğiniz rüyayı görme ihtimalinizin artacağını ve kabus görme ihtimalinizin azalacağını iddia etmektedir.
İnsanların istediği rüyayı
görme arzusu birçok teknoloji firmasının iştahını kabartmaktadır. Takara Co
Ltd. isimli Japon firması, bu konu üzerinde yaptığı çalışma neticesinde
geliştirdiği bir aygıtı piyasaya sürdü. Cihazın çalışma sistemi ise şöyle;
uyumadan önce rüyanızda görmek istediğinizle ilgili resme bakıp kayıt cihazına
bilgileri verdikten sonra bu cihaz, ses, ışık, müzik ve kokularla uykunuzun REM
döneminde istediğiniz rüyayı görmenizi sağlıyor. İlk önce fonda çaldığı müzikle
uyumanız için rahatlamanızı sağlayan cihaz sekiz saatlik uykunun sonunda ses ve
ışıkla sizi uyandırıyor. Ancak bu aygıtın verimlilği konusunda çok fazla bilgi
bulunmamaktadır.
INCEPTION FİLMİ VE HAYAL GÜCÜ
Başlangıç (Inception) filmini birçoğumuz izlemiştir yada izlemeyenler en kısa sürede izlemeli. Gerçi ilk izleyişte her şeyi anlamak zor olacak. Film rüya aleminin gizemlerinin en iyi işlendiği film olarak değerlendirilmektedir. Film gösterime girdikten sonra bile birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Filmin bir sahnesinde rüya makinelerine bağlanan ve rüya görmek için ağır yatıştırıcı haplar alan insanlar gösterilmekte ve bu insanlar için rüyalar gerçek hayatın yerini almış olarak yansıtılmaktaydı. İnsanların hayatında boşa geçen zaman olarak görülen uykularda uyku boyunca istedikleri rüyaları görmeleri fikri insanları şimdiden heyecanlandırıyor. Bir düşünelim. Bir gece kendinizi Türk Milli takımının forveti olarak final maçına çıkmış şekilde görebilirsiniz ya da sevdiğiniz ancak ulaşamadığınız bir kadın ya da erkeğin kollarında olabilirsiniz ve bu kişiler kaybettiğimiz yakınlarımız olabilir. Ölmüş olan anne yada babanızla rüyalarda vakit geçirebilirsiniz. Bu anlattığım husus sanal gerçeklikten çok farklı, çünkü gördüğünüz ya da görmek isteyeceğiniz rüyalar gerçekmiş gibi hissedeceksiniz. Belki uyandığınızda bir hayal kırıklığı yaşayacaksınız ama alacağınız haz paha biçilmez olacak.
Günde 8 saat uyuduğumuzu düşündüğümüzde
ömrümüzün 3'te 1'i uykuda geçmektedir. Bu açıdan bakıldığında uyku sürecinin daha
verimli değerlendirilmesi sağlanabilir. Beynimiz uyku sırasında normalden daha
aktiftir. Bu yüzden rüya süreçleri de öğrenmenize katkı sağlayacaktır. Bu süreç
istediğimiz rüyaları görebileceğimiz şekilde değerlendirildiğinde önümüze çıkan
engel ve sınavlarda bize kolaylıklar sağlayabilir. Örneğin yeni İngilizce
kelimeler öğreniyoruz. Bu kelimelerin içinde geçtiği durumlara yönelik
göreceğimiz rüyalar kelimelerin unutulmamasında ve bilinçaltımızda yer
etmesinde büyük yararlılıklar sağlayabilir.
Yine rüyalarla ilgili Inception filminde işlenen ve insanlarda büyük heyecan yaratan iki farklı husus bulunmaktadır. Bunlardan birincisi hedef kişinin rüyalarına girerek bir konu hakkında alacağı kararlardan vazgeçirmek veya tersini yapması yönünde ikna etmek. İkincisi kişilerin üzerinde çalıştığı ve sır gibi sakladığı fikirleri çalmak. Her ne kadar deli saçması gibi gelsede ilerleyen süreçte özellikle siyasi konularda lider ve karar verme mekanizmalarının rüyalarına girerek kendi ülke menfaatleriniz için alacağı kararları değiştirmeye çalışma çabaları ortaya çıkabilir. Bu da rakibinizden önce hamle yapmanıza yardımcı olabilir. Yine aynı şekilde suçlulukla mücadele de ve önemli olayların çözümünde rüyalardan yararlanılabilir. Çünkü suç işleyen bireyler her ne kadar suç işlemediklerini iddia etseler de, özellikle rüyalarında yaşadıkları vicdan azabı, pişmanlık ve korkularına paralel olarak işledikleri suçlara yönelik rüyalar görmektedirler. Tabi günümüz koşullarında rüya konusu ile ilgili gelinen aşamada yukarıda bahsettiğim hususlara ulaşmak çok fazla hayalci gelmektedir. Ancak Arthur Clarke'nin de dediği gibi 'İnsanoğlunun yapabilecekleri hayal ettikleriyle sınırlıdır.'
KAYNAKÇA:
Psikolojik ve Dini Bir Fenomen Olarak Rüya ,
Nilüfer EVGİNER
https://www.uplifers.com/tarihin-akisini-degistiren-5-ruya/
Rüyalar Hakkında Bilmeniz
Gereken 10 Şaşırtıcı Bilgi, Sena TEMGİLİMOĞLU
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/japonlardan-ruya-makinesi-38553842
1/17/2019
Arkeoloji biliminin
gelişmesiyle beraber eski dönem antik medeniyetlerinin kalıntıları incelenmeye
başlanmıştır. Özellikle 1851'de Austen Henry Layard'ın Sümerlilerin yaşadığı
Musul ve çevresinde yürütttüğü kazı çalışmalarında Asurbanipal Kütüphanesine ve
birçok tarihi kalıntıya ulaşmıştır. Bu kalıntılar üzerinde yıllarca arkeolog ve
bilim adamları tarafından incelemeler yapılmıştır. 1872 'de İngiliz tarihçi
George Smith kutsal kitaplarda yazan Nuh Tufanı hadisesinin tabletlerde
yazdığını ortaya çıkarmıştır. Bunun gibi birçok olayın betimlendiği tabletler
araştırmacıların ilgisini çekmiştir.
Yine Güney Amerika'da
çöllerin ve dağların üzerine yapılmış devasa çizimlerin göktekilerle iletişim
kurmak ve yardım istemek amacıyla çizildiği ve Annunaki tasvirlerine benzerlik
gösterdiği belirtilmektedir. Birbirinden bu kadar uzak medeniyetlerin benzer
figür ve sembolleri tasvir etmeleri gerçekten ilginçtir.
Tarih sahnesi incelendiğinde dünya gelişiminin büyük kısmı üç medeniyet üzerine odaklanmaktadır. Mezopotamya'da bulun...
ANNUNAKİLER'İN GİZEMİ
Tarih sahnesi incelendiğinde
dünya gelişiminin büyük kısmı üç medeniyet üzerine odaklanmaktadır.
Mezopotamya'da bulunan Sümerler, Orta Amerika'da ortaya çıkan Mayalar ve
Kuzeydoğu Afrika'da yer alan Antik Mısır Medeniyeti. Bu uygarlıklar yazıdan,
tekerleğe, kağıttan takvime birçok icadın anavatanı olmakla beraber,
matematikten, astronomiye, tıptan mimariye (Mısır piramitleri) hukuk ve devlet
sistemlerine kadar inanılmaz gelişmeler göstermişlerdir. Bugün
insanlığın geldiği noktada bu medeniyetler büyük katkı sağlamıştır. Peki o
dönem şartlarında ve teknoloji seviyesinde uygarlıkların bu denli
gelişebilmesinin ve günümüz teknolojisi ile ulaşılamayan bilgilere ulaşmasının
ardındaki sır neydi?
Arkeolog Zecharia Sitchin'in
tabletler üzerine yaptığı araştırmanın sonuçları ise dünyayı şaşkınlığa
uğratmıştır. Sitchin'in Tanrı olarak bilinen insan üstü varlıkların tabletlerde
birçok yerde anlatıldığını ve bu varlıkların Dünyaya indiğine dahil çizimlerin
olduğunu iddia etmiştir. Tabletlerde edilen bilgilerde Gökten İnen Elliler
olarak tanımlanan Annunakilerden bahsedilmektedir. Yarı insan yarı hayvan
olarak tasvir edilen bu yaratıkların
altın, yiyecek ve madenler için yeryüzüne indirdikleri, alınan bu ganimetlere
karşı insanların gelişimlerine yardım ettiklerini ve bilmedikleri şeyleri
öğrettiklerini belirtmiştir. Gökten inen ve üstün bilgilere sahip olan
Annunakiler insanlar tarafından Tanrılar olarak resmedilmişlerdir.
Sümerlilerin özellikle
astronomi alanında bu denli ileri olmaları büyük şaşkınlık yaratmaktadır. Bu
tabletlerde resmedilmiş bir figür insanları hayrete düşürmüştür. Sümerliler
tarafından mühür olarak kullanılan tablettte bugünkü güneş sisteminin ve
gezegenlerin resmedildiği görülmektedir. Gelişmiş teleskoplar sayesinde
Uranüs'ün 1781'de, Neptün'ün 1841, Plütonun 1930'larda keşfedildiğini
düşünürsek bundan tam 6000 yıl önce tüm gezegenlerin ve güneşe göre
konumlanmalarının resmedilmesi büyük bir hayranlık oluşturmakla beraber,
kafalarda büyük bir soru işareti oluşturmaktadır. Tabletlerde bu bilginin
Sümerlilere gökten inenler tarafından verildiğinden bahsedilmektedir.
Resmedilen bu güneş sisteminde bir gezegen fazla gösterilmekte ve bu gezegenin
Annunakiler'in yaşadığı Niribu adlı gezegen olduğu iddia edilmektedir.
Geçtiğimiz yıllarda NASA Güneş sistemimizde yeni bir gezegenin varlığına dair
bulgulara ulaşıldığı açıklamasını yapmıştır ve daha sonra bu haber Washington
Post'ta yayınlanmıştır.
Sümerliler'den binlerce
kilometre uzaklıkta bulunan Maya Medeniyetine ait kalıntılar incelendiğinde
yine Sümerlilere benzer figürler işlendiği görülmektedir. Özellikle astronot
kıyafetli , kulaklıklı figür çizimleri dikkat çekmektedir. Mısır piramitlerinin
kusursuzluğu ve yapımında kullanılan taşların o günkü teknolojiyle
kilometrelerce taşınması akıllara Annunakileri getirmektedir. Mısır
kalıntılarında da yine gökten inen varlıklara yönelik çizimlere ulaşılmıştır.
Türkiye'de ise Frigya vadisi
olarak bilinen ve Afyon sınırlarında yer alan antik yerleşim yerinde bulunan
izlerin belli bir simetri şeklinde olduğu ve 15 milyon yıl öncesine ait bu
kilometrelerce devam eden izlerin belli araçlar kullanılmadan yapılamayacağı
konusunda araştırmacılar hemfikirlerdir. Aynı izlere Malta, İspanya, İtalya ve
Ukrayna'da da rastlanmıştır.
Sümer Tabletlerinde
Annunakilerin ülkelerinde yeteri kadar altın bulunmadığını ve bu sebeple
özellikle güneşin zararlı ışıklarından korunmak için dünyadaki altın
rezervlerine yöneldikleri belirtilmektedir. Bu medeniyetlere ait figürlerde
Tanrılara yemek ve altın sunulmasını resmeden birçok tarihi kalıntı
bulunmaktadır. O dönemlerde başta firavunlar olmak üzere insanların vücutlarına
güneşin zararlı ışınlarından korunmak için altın tozu sürdükleri tabletlerde
yazmaktadır. Özellikle son yıllarda araştırmacılar altın elementinin ozon katmanının tamir edilmesinde
kullanılabileceğini ileri sürmektedirler. Ayrıca yine altın sayesinde ozon
tabakası benzeri bir tabakanın oluşturulabileceği varsayımı üzerinde
durulmaktadır.
Eski Mısır Kralı III.Ramses'in halefine yazdığı mektup Annunaki araştırmacıları tarafından dikkatli
bir şekilde incelenmiş ve söz konusu mektupta Eski Mısır topraklarında bulunan
altın rezervlerinin yerlerinin belirtildiği anlaşılmıştır. Arkeolog ve
araştırmacılar mektupta belirtilen yerlere kazı çalışmaları yaptıklarında söz
konusu yerlerin yaklaşık 10000 yıl önce kazıldığını ve tüm altının
çıkarıldığını tespit edip hayrete düşmüşlerdir. Annunakiler tarafından sadece
altın değil diğer madenlerin de çıkardığı ve gezegenlerine götürüldüğü iddia
edilmektedir. Bunların başında da tabletlerde mavi taş olarak bilinen uranyum
gelmektedir. Bugün yapılan araştırmalar dünyanın belli noktalarındaki uranyum
kaynaklarının binlerce yıl önce çıkarıldığını doğrulamaktadır.Günümüz
teknolojisinde bile bir kaç süper güç devlet dışında bu madenlerin çıkarılması
mümkün gözükmemektedir.
Sonuç olarak, bu medeniyetlerin binlerce yıl öncesinde eldeki kıt
kaynaklarla bilim ve teknolojide günümüzde bile ulaşılamayan bilgilere ulaşması
Annunaki yada benzeri varlıklara ilişkin gerçeği gözler önüne sermektedir. Rad
suresinin 15 'inci ayetinde bahsedilen 'Göktekiler' ifadesi cismani varlıklar
için kullanılmıştır. Yine İsra suresinin 70'inci ayetinde 'Biz Ademoğullarını
yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık' şeklinde tefsir edilmiştir. Bu
açıdan değerlendirildiğinde yaratılmışların en üstünü insan değildir. Yine
Yasin suresinin 81'inci ayetinde “Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini
yaratmaya kadir değil midir? Evet, O, yaratan ve bilendir.” ifadesi evrende
yalnız olmadığımızın Kuran'da geçen kanıtıdır.
Birçok araştırmacı
Annunakilerin belli dönemlerde dünyaya gelerek insanların yaşamlarında büyük
etkiler bıraktıklarını belirtmektedir. Peki akıllara şu soru geliyor?
Annunakiler dünyaya en son ne zaman geldiler? Acaba insan ırkının gelişimine ne
gibi zarar ya da yararları oldu? Belki de birgün gelip yaptıkları tahribatı
düzeltirler ya da çok daha gelişmesini sağlarlar. Belki de çok uzun süredir
belli insanlarla ya da devletlerle iletişim halindeler ve bu sır gibi
saklanıyor. Öyle gözüküyor ki, Annunakilerin gizemi daha uzun süre insanların
kafasında bir soru işareti ve merak ettikleri büyük bir sır olarak kalmaya
devam edecek...
KAYNAKÇA:
1. Anunnakiler-Sümer'in Göksel Ataları, Göktürk
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
POPÜLER YAZILAR
SON YAZILAR
Popüler Yayınlar
-
Kalaşlar, krizin ve çatışmaların kol gezdiği Afganistan ve Pakistan ülkelerinin sınırında, üç bin metre yükseklikteki ...
-
Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri s...
-
Nuh Tufanının dünya üzerinde yarattığı büyük yıkımdan sonra tekrar biraraya gelen ve yükselişe geçen insanoğlunun bir sembolü olan Bab...