Ezidiler...Mezapotamyanın en çok zulme uğramış en kapalı dinlerinden biri. Günümüzde çoğunlukla Kürtçe konuşan ve Ira...



zulme ugramıs kavim


   Ezidiler...Mezapotamyanın en çok zulme uğramış en kapalı dinlerinden biri. Günümüzde çoğunlukla Kürtçe konuşan ve Irak'ın kuzeyi ile Musul arasında kalan bölgede yaşayan bu halkın inanışı, yaşam biçimi ve ritüelleri alışılmışın çok dışındadır. IŞİD saldırılarına kadar sınırımıza yakın yerde böyle bir topluluğun bulunduğunu bilmiyorduk. IŞİD'in Şengal'i ele geçirmesiyle yurtlarını terk etmek zorunda kalan, binlercesi de IŞİD'e esir düşen Ezidiler, kendilerini bir anda dünya gündeminin odağında bulmuşlardır. Sürekli korkutulan, eziyet gören kendi deyimleriyle tarihte haklarında 72 tane ferman yayınlanan ve tarih boyunca umutsuzluğa mahkum bırakılan bir toplum. Peki kimdir bu Ezidiler?

Ezidi Cografyası


Şengal

 

  Ezidilerin kaynakları incelendiğinde bugün dünya üzerinde sayıları 900 bini bulan bir Ezidi nüfusundan bahsedilmektedir. Bu nüfusun yaklaşık 500 bini Şengal ile Musul çevrelerinde yaşamaktadır.Bunun yanında Rusya'da 200 bin, Avrupa'da 100 bine yakın Ezidinin yaşadığı değerlendirilmektedir. Ezidiler, temel olarak târihte Asurluların bir parçası olan Irak’ın Ninova bölgesinde yaşamışlardır. Türkiye'de yaşayan Ezidilerin büyük çoğunluğu yurtdışına göç etmiştir. 80'li yıllardan önce Urfa Viranşehir'de sayıları 85 binleri bulan ezidi nüfusu 2007 seçimlerinde 377'ye kadar gerilemiştir. Günümüzde Mardin Midyat, Urfa Viranşehir Siirt Kurtalan ve Beşiri ile Batman ve Hakkari çevresinde yaşamaktadırlar. Yezidilerin Avrupa parlementosunda 2 üyesi bulunmaktadır.

Ezidi Kelimesinin Kökeni


Ezidini Kökeni

  Öncelikle şunu net bir şekilde belirtmek gerekir ki Ezidilerin ne Hz.Hüseyin'i şehit eden Yezid ile ne de İran'da bulunan Yezid şehriyle bir alakaları yoktur. Bazı tarihçiler Hz.Yezid'in Ezidilerce kutsandığından bahsetmektedir. Ancak bu husus Ezidiler tarafından yalanlanmıştır. İsimleri Farsça'da Tanrı ve melek  anlamına gelen 'ized' kelimesinden türemiştir. Ezidi ise 'Tanrıya inanan' anlamına gelmektedir. Bazı kaynaklarda ise 'Azda' ve 'Huda' kelimelerinden türediğinden bahsedilmektedir. Ezda Kürtçede yaradan, vareden; huda ise kendiliğinden varolan anlamlarına gelmektedir.

  Ezidilik dininin birçok dinden etkilendiğini görmekteyiz. Karanlık ve aydınlık ikilemi, ateş ile güneşi kutsama ritüelleri açısından Zerdüştlüğü, namaz, hac, zekat, kurban kesme ve oruç gibi ibadetleriyle islamiyeti, çocukların vaktiz edilmesiyle Hristiyanlığı, bazı dansları ve adetleri açısından bakıldığında Şamanizmi, kendilerini seçkin millet olarak görmeleriyle Yahudiliği andıran öğeleri içinde barındırmaktadırlar. Kısacası belirli dinlerin bir potada eritildiği sentez bir din olarak göze çarpmaktadır. Yine bazı din tarihçileri Moğol İstilasından sonra Sincar Dağlarına kaçan Harranlı Sabiler'in Ezidiliğin oluşmasına büyük katkı sağladığından bahsetmektedir.

Ezidilik İnancının Kurucusu: Adi Bin Musafir


Laliş yaylası

  Ezidilik dinini incelediğimizde, söylenenlerin aksine tek Tanrı inancına sahip olduklarını görmekteyiz. Ezidi dininde Tanrı'ya ulaşma noktasında peygambere ihtiyaç duyulmamıştır.  Ezidilik inancının kurucusu ve önderi olarak Şeyh Adi bin Musafir'i görürler ve ona muazzam bir saygı beslerler. Kaynaklarda Hakkari'den Lübnan'a göçen bir ailenin çocuğu olarak 1075 yılında doğduğu, El Gazali ve diğer Sufi müderrislerden ders aldığı belirtilmektedir. Eğitimini tamamladıktan sonra günümüzde Irak'ın Kuzeyinde bulunan Dohak iline bağlı Şeyhan köyü yakınlarında bulunan Laliş yaylasına gittiği ve ömrünün sonuna dek burada yaşadığı belirtilmektedir. Laliş bölgesinde cemaatini kuran ve eski bir manastırı dergaha çeviren Adi bin Musafir tamamen dışa kapalı, çevrede olup bitenle ilgilenmeyen sufi bir tarikat lideri rolünü üstlenmiştir.
Şeyh Adi'nin Ölümünden sonra Laliş vadisinde bulunan cemaat Adi'nin adından türeyen Adaviler olarak tanınmıştır.Cemaatinin başına oğlu Hasan bin Adi geçmiş, Eyyübi Devletinin Musul'u ele geçirmesiyle beraber, Musul'a vali olarak atanan Bedrettin Lulu'nun emriyle yakalanıp infaz edilmiştir. Ezidilerce Şeyh Adi hoşgörü ve ilim sahibi, din ayırt etmeksizin herkese kuçak açan bir alim olarak görülür. Moğol istiasından kaçan halkların korunmak amacıyla Hakkari Dağlarına sığınmasıyla beraber, Nastri Araplar ve Sabiler'inde katılmasıyla Adavi tarikatı güçlenmiş ve yeni bir din olarak 15'nci yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Kutsal Kitapları ve Melek-i Tavus (Azazil) İnancı


Ezidilerin simgesi

  Ezidilerin iki adet kutsal kitabı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Kitab el Cilve/Tanrısal Açıklama Kitabı olarak bilinen ve bizim şeytan olarak bildiğimiz ezidilerin Melek Tavus olarak bildikleri ve kutsadıkları meleğin bütün varlıklardan önce yaratıldığından bahsederek başlamaktadır. Bizim günümüzde korku filmlerinde kullanılan 'Azazil' kelimesi onlarda Melek Tavus'u simgelemektedir. Melek Tavus seçilmiş olan Ezidi halkına yön göstermek ve onları yanlışlardan uzak tutmak için dünyaya gönderildiği Kitab El Cilve'de yer almaktadır.

  İkinci Kitap ise 'Kitab el-Asvad/Meshaf Reş/Siyah Kitap olarak bilinen ve ezidi mitolojisini esas alan kutsal kitaplarıdır. Bu kitapta, Azda olarak bilinen Tanrı kendi özünden Melek Tavusu yaratmış ve ona evreni biçimlendirme ve insanı yaratma görevi vermiştir.Yani iyi niyetli olan Azda dünya işleri ile ilgilenmemektedir, dünyanın esas ve yegane sorumlusu Melek Tavustur ( Tavus Azda'nın yeryüzündeki gölgesidir) Melek Tavusa yardımcı olması için 6 melek daha yaratmış ve  bir avuç dolusu toz göndermiştir. Bu tozla erkek ve kadını yaratan Tavus daha sonra kalanıyla dünyayı yaratmış ve bunu Azda'ya takdim etmiştir.

   Bunun üzerine Azda Melek Tavus'u test etmek için bir sınavdan geçirmiş ve bundan sonra insana itaat etmesini istemiştir. Melek Tavus buna itiraz ederek  'ben yalnız sana itaat ederim', çünkü beni yaratan sensin şekilnde cevap vermiştir. Bunun üzerine cennetten kovulan Melek Tavus gururundan 40 bin sene cehennemde yanmış sonunda döktüğü gözyaşları ile bu ateşi söndürmüştür. Bundan dolayı Azda tarafından affedilmiş ve cehennemden çıkarılmıştır. Azda ile Tavus artık barışıktır. Şeytan olarak bilinen Melek Tavusun Ezidilerce kutsanması birçok semavi din temsilcileri tarafından şeytana tapan kavim olarak lanetlenmiştir.

Azazil

   Melek Tavus Ezidilik dininde hem iyiliğin hem de kötülüğün temsilcisi olarak görülmüştür. Bu yüzden Ezidiler Melek Tavus'a büyük bir saygı beslemekle beraber ondan korkmaktadırlar. Bu inanışta Tanrı özünde iyi niyetli olduğu için ondan korkmanın  gereksiz olduğunu düşünmektedirler. Onun yerine Azda tarafından görevlendirilen ve dünyanın kontrolü kendine verilen Melek Tavus'a itaat etmek daha önemlidir. Çünkü Melek Tavus çift yönlüdür. Ateşiyle sizi ısıtabildiği gibi yakabilir de...Bu yüzden şeytan, mel-un, şar, şat, nar  gibi kelimelerin kullanılması yasaktır. Ezidiler için Azda'nın secde buyruğuna itaat etmeyen Tavus Melek'in bu hareketi aslında onun ne kadar seçkin olduğunu göstermektedir. Tavus Melek Azda'nın yaptığı bu imtihandan başarıyla geçerek dünyayı yönetme hakkına sahip olmuştur.

   Yine bu kitapta Adem ve Havva yaratıldıktan sonra, Adem'in belinden Şehr bin Cebir'in yaratıldığı, Adem'in en sevdiği oğlu olduğu  ve ondan türeyen halkın seçkin Ezidi halkını oluşturacağı ve bu toplumun Melek Tavus'un toplumu olacağı belirtilmektedir. Ezidiler bu yüzden kendilerini özel ve seçilmiş hissederler. Yahudilikteki gibi kendini üstün ırk olarak gören Ezidiler için bu soydan olmayanların dine kabulü söz konusu değildir. Ezidi soyundan gelmeyenlerin bu dinin mensubu olamayacağı, her bir Ezidinin yalnızca başka bir Ezidiyle evlenebileceği, dışarıdan biriyle evlenmesi durumunda dinden çıkmış sayılacağı belirtilmektedir. Bu yüzden tamamen kapalı bir toplum olarak yaşamaktadırlar. Yazılan iki kitapta Adi bin Musafir'e isnat edilse de, araştırmalar bunların çok daha sonra yazıldığını ortaya koymaktadır. Ezidilikte her 1000 yılda bir meleğin gelip dünyayı yeniden doğru yola koyduğuna inanılır. Ezidilere göre Melek Tavusun yeryüzündeki gölgesi olan Şeyh Adi bu meleklerden birisidir. Bu Tanrı Azda ile Melek Tavus arasındaki antlaşmanın bir sonucudur.

Kabeleri :Nurani Dergahı


kutsal tapınak

   Şeyh Adi bin Musafir ve kardeşinin naaşlarının bulunduğu Nurani dergahı Ezidilerce kutsal olarak kabul edilmekte ve hac vazifesinin eda edildiği yer olarak görülmektedir. Tapınakta herkes çıplak ayakla gezer ve bu birliği sembolize eder. Tapınağın bakımı ve temizliği en üst tabakadan alt tabakaya herkes tarafından yapılır. Dergahtan  akan su kutsal kabul edilip hac ziyareti sırasında içilmekte ve yeni doğan çocuklar burada vaftiz edilmektedir. İnanışlarında güneş, Tanrı'nın yeryüzüne gönderdiği nur ve yaşamın kaynağıdır. Bu yüzden kıble olarak kendilerine güneşi belirlemişlerdir. Tavus Meleğe olan saygılarından dolayı başta dergah olmak üzere birçok yerde tavuskuşu figürleri vardır. Özel ve milli günlerde tapınak ve çevresinde toplanıp kutlamalar yapar ve dilekte bulunurlar.

İbadetleri ve Gelenekleri


Güneş ve Ezidiler


  Ezidilerin dini görevleri oruç, namaz, hac ve zekattan oluşmaktadır. Namazdan önce yalnız el ve yüz yıkanarak abdest alırlar. Senede bir defa Şeyh Adi'nin türbesinde yapılan namaz dışında toplu şekilde namaz kılmazlar. Namaz vakitleri sabah ve akşamdır. Namazlarını ayakta durup güneşe karşı 3 defa eğilerek kılarlar. Duaları genelde Kürtçe olarak okurlar. Namazlarını gizlilik içerisinde eda ederler ve başkalarının yanında namaz kılmak zorunda kalırlarsa, eller güneşe çevrilip, daha sonra yüze sürmek şeklinde ifa edilir.

  Özel ve genel olmak üzere 2 oruç şekli vardır. Özel oruç sadece din adamları tarafından senede toplam 80 gün olarak tutulmaktadır. Genel oruç ise herkes tarafından aralık ayının başında tutulur ve toplam 3 gündür. Tutulan bu orucun bizim orucumuzdan en büyük farkı birşey ikram edildiğinde geri çevrilmemesi şeklinde olur. Zekat toplama ve dağıtma işi başlarındaki Şeyh denen din adamları tarafından yapılmaktadır. Ezidilerde zekat müridlerin gelirlerinin %10'unu şeyhlere, % 5'ini pirlere ve %2.5'unu fakire vermekten oluşmaktadır.


Ezidilerde Ateş

  Hac ibadetlerini 15- 20 Eylül tarihlerinde laliş yaylasında bulunan dergahta icra ederler. Şeyh Adi'nin mezarını 3 kez tavaf eden el süren kişi hacı olmuş sayılır. Hac ziyareti sırasında dut ağaçlarını ziyaret ederler. Tek ağaç dalı kesmek bile yasaklanmıştır. Çünkü Ezidilerde doğaya saygı önemli bir özellik olarak dikkat çekmektedir.

  Yeni doğan çocuklar 7 gün içerisinde sünnet ettirirler. Melek Tavusun ve ilk 2 insanın yaratıldığı gün olan Çarşamba kutsal gün olarak kabul edilir. Bir Ezidinin rüyasında Tavus Melek'in girdiğini ve mavi renkten hoşlanmadığını beyan etmesi üzerine mavi ve lacivert renkleri uğursuz sayılmıştır. Ahiret inancı bulunmamaktadır.Insanın cezası da mükafatı da bu dünyada verilmektedir. Onun yerine ruh göçü olarak bilinen Reenkarnasyona inanırlar. Marul, lahana, börülce, kabak, bakla, fasulye ve balık haram kılındığı için yenmez. Yeni doğan çocuklar 40 'ıncı günden sonra Şeyh ve pirlerin katılımıyla Şeyh Adinin mabedindeki zemzem suyunda vaktiz edilirler.

Işık ve Ateş

  Özellikle Nisan ayının ilk çarşambası  Yeni Yıl kutlanır. O gece meleklerin bereket dağıttığına inanılır. Yine 6-13 Ekim tarihlerinde Şeyh Adi'nin biraraya getirdiği cemaatin adına Cemaat Bayramı kutlanmaktadır. Bu bayrama katılmak hac ibadetine eşdeğer görülür ve her Ezidi için farzdır. Yine Ezidiler de özellikle ülkemizde alevi mezhebinde de bulunan ahiren kardeşliği görülür. Her Ezidinin bir ahiren kardeşi ve bacısı bulunmaktadır. Ahiren kardeşliği karşılıklı sevgiyi ve ölümde yardım etmeyi emreder. Yine Ezidi toplumunda fakirlere yardım etmeyi dinlerinin gerekli bir hususu olarak görmektedirler.

  Cenazelerde ölünün en kıymetli elbisesini bir ağaç parçasına giydirdikten sonra etrafında dönerler.Ağlayarak diz dövmek, zılgıt çekmek ölen kişiyi övücü ağıtlar yakmak geleneklerindendir. Ölüler şeyhler tarafından yıkanırlar.Ölüye dergahtan getirilen toprak sürülür. Ölülerine 3'ünde, 7'sinde ve 40'ında anma törenleri düzenlenir. Bugün ülkemizde de birçok yerde uygulanan bu adetin Ezidilikten Anadoluya yayıldığı düşünülmektedir.

Toplumsal Yaşayışları: Kast Sistemi


ezidi şeyhi

  Ezidi toplumunda kast sistemi mevcuttur. Bunlar din adamları ve müridlerden oluşur. Din adamları genel olarak Mirler, Şeyhler, Pirler, Kavallar, Fakirler, Koçaklar ve Çömezler olarak ayrılırlar. Kadınlarda din adamı olabilirler. Emir, Ezidilerin her anlamda sözcüsü, temsilcisidir. Veraset sistemiyle başa gelmektedirler. Birini Ezidilikten çıkarma sadece Mir’in isteğiyle olabilir. Şeyhlerin Şeyh Adi'nin soyundan geldiğini inanılır. Şeyhlerin altında Pirler yer almaktadır. Görevleri müridlere yol göstermek ve Şeyhe dini görevlerde yardım etmektir. Ayrıca tapınağın genel sorumluluğu görevini yürütürler. Dini önderler Şeyhler ve Pirleri izleyen, Kavallar, yılda bir defa tüm Ezidi cemaatlerini dolaşırlar. Böylece birbirinden uzak Ezidi bölgelerinde bile birliğin canlı tutulmasını sağlarlar. Fakirler yılda 92 gün oruç tutar, sert kumaşlar üzerinde yatarlar. Tıraş olmaları, silah taşımaları ve kan dökmeleri de yasaktır. Sadaka ile yaşamlarını sürdüren Fakirler toplumda barışı sağlayıcı kişilerdir. Çömezler, Şeyh Adi türbesinin bakımından sorumludur. Müritler, dini bağlamda en düşük kastta olmalarına rağmen çiftçilik, hayvancılık, toprak sahipliği, çobanlık, rençberlik veya yevmiyeli işçilik yaparak toplumun ana direğini oluşturmaktadırlar. Ana görevleri Şeyhlerine itaat etmek ve vergi vermektir. Kastlar arası geçiş tamamiyle yasaktır. Din adamları çok eşlilik yapabilirken müritlere bu yasaktır. Ezidi birisinin Ezidi dışında biriyle evlenmesi yasaktır ve dinden çıkma sebebidir. yine her mürid bağlı olduğu Şeyh tabakasından biriyle evlenebilmektedir. Nisan ayından evlilik yasaktır.


Ezidi Olmanın Bedeli


Ezidiler ve göç

  Sonuç olarak, Ezidilik, belli bir cografyaya sıkışmış, semavi dinlerin bazı gerçekleriyle ters düştüğü için yılllarca birçok katliam ( tarihi kayıtlar son IŞİD saldırılarının Ezidilerin tarihte maruz kaldıkları 77'nci katliam olduğunu belirtmektedirler) yaşamış bir kavim dinidir. Haçlı seferlerinden Moğol istilasına, Eyyübi ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından gerçekleştirilen saldırılara kadar birçok zulüme uğramıştır. Bu toplumun son 20 yılına bakmak bile hadisenin ne kadar içler acısı olduğunu göstermektedir. Saddam yönetimi sırasında çoğu kez köyleri boşaltılan, başta eğitim olmak üzere birçok sosyal haktan yoksun bırakılan Ezidiler iki kez Saddam'ın katliamlarıyla yüzyüze gelmişlerdir. Saddam devrildikten sonra bir nebze olsun rahat nefes alan Ezidiler 2007 yılında El-Kaide saldırılarına maruz kalmışlardır. 2011 yılında yine canlı bombalı araç saldırısında Şengal bölgesinde 500 Ezidi hayatını kaybetmiştir. 2014 yılında ise IŞİD'in Şengal'i işgal etmesiyle başlayan süreçte 3000 Ezininin öldüğü, 290 bin Ezidinin göçe zorlandığı, kadınların cariye olarak satıldığı ve 50 bin Ezidinin Şengal Dağlarına sığındığı belirtilmektedir. Huzur içinde yaşayan, dinlerini yayma gibi bir dertleri olmayan bu kadim topluluğun sırf inançları gereği bunca katliama uğramış olması insanoğlunun kötülüğünün en büyük göstergesidir ve bu durumun en kötü yanı zaman ve kişiler değişse de, bu saldırıların yaklaşık 1000 yıl boyunca belli aralıklarla yaşanmış olması ve insanoğlunun farklı dinlere saygı noktasında sınıfta kalmış olmasıdır.


    Justin Kruger ve David Dunning tarafından geliştirilen bu teori günümüz iş ve siyaset dünyasının en büyük problemlerinden...



cahil insan her zaman daha mutludur

   Justin Kruger ve David Dunning tarafından geliştirilen bu teori günümüz iş ve siyaset dünyasının en büyük problemlerinden birini çok açık şekilde gözler önüne sermektedir. Bu probleme halk tabiriyle Cahil Cesareti diyoruz. Aslında hepimiz tarafından bilinen bu gerçek çok güzel örneklemelerle bilimsel bir araştırmanın konusu olmuş ve 2000 yılında araştırmacılarına Nobel Ödülü kazandırmıştır. Peki nedir bu cahil cesareti?


Cahil insan herşeyi bildiğini zanneder

   Söz konusu teoride 'Cehalet gerçek bilginin aksine kişinin kendine olan güvenini arttırır' hipotezinden hareketle yola çıkılmıştır. Bu kapsamda Cornell Üniversitesinde yapılan sosyal deneyde öğrencilerin sınavdan bekledikleri notlar sorulmuştur. Soruların %10'unu bile yanıtlayamayan birçok denek 60 ve üzeri not beklerken, soruların %90'dan fazlasını yanıtlayan denekler 70 ve üzeri beklediklerini söyleyerek en alçakgönüllü grubu oluşturmuşlardır
    
kariyer basamaklarını haksız yere tırmanan insan
  
  Birçoğumuz sosyal hayatımızda karşılaştığımız özellikle yönetici ve amir pozisyonundaki bazı bireylerin mevcut kapasiteleriyle nasıl bulundukları konumda olduklarını tartışırız. Hiçbir vasıfa sahip olmayan bu bireylerin kariyerlerinde nasıl bu denli yükseldiklerini merak ederiz. Yetersiz vasıflara sahip bireyler bu durumdan haberdar olmadıkları için karşılarına çıkan fırsatlara bilgi ve tecrübe sahibi olmamalarına karşın büyük bir özgüvenle talip olurlar. Teori bu cesaretin bireylerin cehaletinden kaynaklandığını iddia etmektedir.


kedi kendini aslan şişman insan atletik görür

   Özellikle iş hayatında çok bilgili olduğuna inanan bu yetersiz kişilerin sürekli kendilerini ön plana çıkarmaya çalıştıklarını, yaptıkları küçük ve değersiz işleri büyük bir başarıymış gibi gösterdiklerini, hiçbir endişe yaşamadan en ufak bilgi ve tecrübelerinin olmadığı işlere talip olduklarını ve böylece kolaylıkla amir pozisyonundaki kişilerin kendilerine bakış açılarını olumlu yönde etkilediklerini görürüz. Kısacası bu cahil cesareti bireyde inanılmaz bir özgüven itici güç oluşturur. Böyle kişiler için toplumda kifayetsiz muhteris tabiri kullanılmaktadır.

bilgili insan daima kuşkuyla bakar

  Diğer yandan gerçek anlamda bilgi birikimi ve tecrübeye sahip bireylerin daha mütevazi olduklarına ve yaptıkları önemli işleri sıradan görme eğilimi gösterdiklerine şahit oluruz. Üstlerince takdir edilmeyi bekleyen bu bireyler zamanla değer görmediklerini düşünür ve iş motivasyonunu kaybederler. Bundan dolayı  amirleri tarafından işin üstesinden gelecek bireyler olarak görülmediklerinden önemli görevlere layık görülmezler ve teoriye göre amirleri tarafından ihtiras eksikliği ile suçlanırlar.

 Yapılan araştırmalarda bu sendromun etkisinde kalan  bireylerin ortak özellikleri sıralanmıştır.
  • Niteliksiz olduklarının farkında değillerdir.
  • Niteliklerini sürekli olarak abartırlar.
  • Nitelikli insanları farketmede zayıf kalırlar.
  • Eğitim almaya başladıklarında niteliksiz olduklarını farketmeye başlarlar.
  • Bilgiye ve eğitime önem vermezler.
  • Herşeyin en iyisini kendilerinin bildiklerini iddia ederler.
  • Çok fazla gürültü çıkararak stress yaratırlar.
  • Fikir alışverişi ve kendilerine yardım edilmesine karşıdırlar.
  • Her ihtimali hesaplamış gibi davranırlar.
  • Çok kolay yalan söyler ve söylediklerini inkar ederler.
  • Başarısız oldukları zaman hemen bir günah keçisi bulurlar ve suçu kabullenmezler.
  • Üstlerine dalkavukça astlarına zalimce davranırlar



çok konuşan bilgisiz insan daima haklıdır

   Bu tip bireylerle sadece iş dünyasında karşılaşmayız. Sosyal ortamlarda da bu sendromun etkisinde olan birçok insan görürüz. Bu kişiler sözde bilimden felsefeye hukuktan insan ilişkilerine her konuda bilgi sahibidirler. Siz bir konuda ne kadar uzman olursanız olun  onlar kadar bilmeniz mümkün değildir. En küçük bir donesi olmamasına rağmen sürekli gelecekle ilgili net tahminlerde bulunurlar. Lugatlarında bilmiyorum kelimesi yoktur. Hiçbir şekilde haklılığınızı kabul etmezler. Elde ettikleri en küçük bir başarıyı ya da yaptıkları en küçük bir iyiliği sürekli abartarak anlatmaktan çekinmezler. Aslında baktığımızda bu kişiler büyük bir psikolojik rahatsızlık içindedirler ve bu dengesiz davranışlarının farkında olmadan hayatlarına devam ederler. Bu rahatsızlık memurundan, sanatçısına, siyasetçisinden bilim adamına kadar çok geniş bir kesimi etkilemektedir.

Cahilller gürültü yaparlar

  Sonuç olarak, bu sendromun etkisindeki insanların elde ettikleri konumlar ve çıktıkları kariyer basamakları, yaratıcılık ve verimlilik anlamında bulundukları çevreye büyük zararlar vermektedir. Az okuyan ve eğitim seviyesi düşük toplumlarda bu sendromun görülme olasılığı daha yüksektir. Özellikle siyaset alanında önemli makamlara gelen yetersiz bireylerin ülkelerine ne denli zarar verdikleri net şekilde görülmektedir. Şuan mevcut Venezuella'da yaşanan süreç bu hususa iyi bir örnek teşkil etmektedir. Malesef geçmişten günümüze ülkemiz açısından değerlendirildiğinde de durum pek parlak gözükmemektedir. Bu açıdan kaliteli eğitime gerekli özenin gösterilmesi, liyakat kriterlerinin net çizgilerle belirlenmesi, bireylerin yeterli olduğu konularda gerekli özgüvene sahip olması noktasında motive edilmesi ve yeterliliklerine istinaden ön planda olma gayretleri bu sendromun etkilerini büyük oranda azaltacaktır. Ünlü düşünür Bertrand RusselI'ın sözü bu konuyu net bir şekilde özetlemektedir;

"Dünyanın en büyük problemi, akılsız ve fanatik kişilerin kendilerinden son derece emin olması, buna karşılık zeki insanların sürekli şüpheler içinde olmasıdır."


            Rüyalar...En çok merak uyandıran gizemlerden biri. Teknolojınin başdöndürücü bir hızla geliştiği günümüzde rüyalar ...


rüya gören kadın resmi
       
   Rüyalar...En çok merak uyandıran gizemlerden biri. Teknolojınin başdöndürücü bir hızla geliştiği günümüzde rüyalar belki de en soyut kalmış gerçeklik olarak göze çarpmakta. Gerçekten rüyaların bir manası var mı? Yoksa bilinçaltımızın bir oyunu mu? Rüyalarda geleceğin ipuçuları saklı mı? Neden kabus görüyoruz? Neden gördüğümüz rüyaların %90'ını ilk 10 dakika içinde unutuyoruz. Tüm bu sorular insanlığın merak ettiği cevapsız sorular.

rüyada bulutlar içinde olan kadın

  Genel anlamda rüya, zihinden geçen ve uyku sırasında oluşan hayal dizisi olmakla beraber uykunun nihayet bulmasıyla zihinde kalan görüntüler bütünüdür. Peki İnsanlar neden rüya görürler? Bu konuda ortaya atılan iddialardan en çok öne çıkanı beynimizin gün içerisinde algıladığı verileri bir süzgeçten geçirerek saklaması gerekenleri ayırt etmek olarak görülmektedir. Bu noktada rüyalar beyinin bu eleme aşamasındaki en büyük yardımcısıdır. Konuyu daha da açmak gerekirse, gün boyunca gördüğümüz yada karşılaştığımız nesnel ve öznel durumlar (kişiler, renkler, olaylar)  beyine kaydedilmektedir. Görülen herşeyin kayıt edilmesi beyni fazlasıyla yorar. Rüyalar sayesinde bu verilerin gereksiz olan kısımları temizlenmektedir. Bu sebeple rüya görmek sağlıklı bir birey olmanın göstergesidir. New York, Rockefeller Üniversitesinden Prof. Jonathan Winson rüya üzerine yaptığı araştırmalarda rüya görmeyen insanların öğrenme güçlüğü çektiğini, fiziksel ve psikolojik dagalanmalar yaşadığını belirtmektedir.



Tyros şehrinin fethedilişi

  Rüya araştırmaları insanlığın tarihi kadar eskidir. Sağlıklı her bireyin gördüğü rüyalar insanları bu rüyaları anlamlandırmaya itmiştir. Gördükleri rüyalar birçok hükümdar ve siyasetçi için devletin bekası noktasında karar verme süreçlerini etkilemiştir. Bir gün Büyük İskender rüyasında, kalkanının üzerinde oturan birisini görmüştür. İskender’in rüya yorumcusu görülen rüyayı ayrıntılı bir şekilde dinledikten sonra Tyros adlı şehrin fethedileceği şeklinde yorumlamıştır. İskender bunun üzerine daha önce başarısız fetihler yaptığı  şehire bir sefer daha yapma kararı almıştır. Ancak şaşırtıcı şekilde şehir halkı kısa sürede teslim olup İskenderin hükümdarlığını tanımıştır

Ayştayn 'ın rüya ile ilgili sözleri

  Tarih boyunca rüyalar insanlara ilham vermiş, bilimsel buluşların, icatların esin kaynağı olmuştur. Mekaniğinin babası olan Bohr, 1911’de doktorasını tamamladıktan sonra atomun yapısı üzerinde çalışmaya başlamış, ama uzun bir süre bir sonuç elde edememiştir. Derken bir gece rüyasında elektronların gezegenlerin Güneşin etrafında döndüğü gibi bir çekirdeğin etrafında döndüğünü görmüştür. Bu rüyadan sonra laboratuvar çalışmalarıyla bu modelin doğruluğunu kanıtlayan Bohr, 1922 yılında bu buluşu için Nobel Ödülü almıştır. Albert Einstein, bir gece rüyasında kendisinin bir dağdan aşağıya neredeyse ışık hızıyla kaydığını görmüştür. Öyle hızlı kaymaktadır ki, etrafındaki yıldızlar neredeyse görünüm değiştirir. Uyandıktan sonra bu rüya üzerine epeyce kafa patlatan Einstein, bu sayede görecelilik kuramını geliştirdiğini itiraf etmekten de çekinmemiştir. Yine Beatles grubunun üyesi olan Paul McCartney rüyasında duyduğu melodiyi unutmamak için hemen piyanosunun başına geçip çalmaya başlamıştır ve sonuç olarak 'Yesterday' gibi bir başyapıt ortaya çıkmıştır.

 Rüya konusunda yapılan araştırmalar doğu ve batı felsefeci ve bilim adamları arasında farklılıklar göstermiştir. Batı düşünürleri rüyayı insanın günlük yaşantı ve tecrübelerinin bir sonucu olarak görürken, Doğu düşünürleri bu görüşe katılmakla birlikte rüyayı kader çizgisinde Allah’tan gelen bir ilahi mesaj olarak yorumlamışlardır. Yine de tarih boyunca rüyalarla ilgili çok şey yazılıp çizilmesine rağmen  kimse kesin kanıtlarla bu olayın arkasındaki sır perdesini aralayamamıştır.

RÜYA MAKİNELERİ 

Bulutlara yürüyen kız çocuğu resmi

  En çok merak edilen sorulardan birisi kişinin istediği rüyayı görme fırsatına sahip olup olmayacağı hususudur. Bu konuda Cardinal Glennon Sağlık Merkezinden uyku uzmanı Dr. Shalini Paruthi %100 etkili olmasa da istenilen rüyanın görülmesinin mümkün olduğunu savunan bir bilim adamıdır. Dr Shalini Paruthi'ye göre bunu sağlamak için görmek istediğiniz rüyaya meditasyon yaparmışçasına odaklanmanız gerekiyor. Odaklanmanın yapıldığı ortamın fiziksel şartları bu açıdan önemli. Odaklanma sessiz ve karanlık bir ortamda uygun oda sıcaklığında yapılmalı ve görmek istediğiniz konu dışında başka bir konu düşünülmemelidir. Dr. Shalini Paruthi bu şartlar sağlandığında istediğiniz rüyayı görme ihtimalinizin artacağını ve kabus görme ihtimalinizin azalacağını iddia etmektedir.


Takara Japon Firmasının rüya makinesi

   İnsanların istediği rüyayı görme arzusu birçok teknoloji firmasının iştahını kabartmaktadır. Takara Co Ltd. isimli Japon firması, bu konu üzerinde yaptığı çalışma neticesinde geliştirdiği bir aygıtı piyasaya sürdü. Cihazın çalışma sistemi ise şöyle; uyumadan önce rüyanızda görmek istediğinizle ilgili resme bakıp kayıt cihazına bilgileri verdikten sonra bu cihaz, ses, ışık, müzik ve kokularla uykunuzun REM döneminde istediğiniz rüyayı görmenizi sağlıyor. İlk önce fonda çaldığı müzikle uyumanız için rahatlamanızı sağlayan cihaz sekiz saatlik uykunun sonunda ses ve ışıkla sizi uyandırıyor. Ancak bu aygıtın verimlilği konusunda çok fazla bilgi bulunmamaktadır.

INCEPTION FİLMİ VE HAYAL GÜCÜ


   
inception filminden bir sahne

  Başlangıç (Inception) filmini birçoğumuz izlemiştir yada izlemeyenler en kısa sürede izlemeli. Gerçi ilk izleyişte her şeyi anlamak zor olacak. Film rüya aleminin gizemlerinin en iyi işlendiği film olarak değerlendirilmektedir. Film gösterime girdikten sonra bile birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Filmin bir sahnesinde rüya makinelerine bağlanan ve rüya görmek için ağır yatıştırıcı haplar alan insanlar gösterilmekte ve bu insanlar için rüyalar gerçek hayatın yerini almış olarak yansıtılmaktaydı. İnsanların hayatında boşa geçen zaman olarak görülen uykularda uyku boyunca istedikleri rüyaları görmeleri fikri insanları şimdiden heyecanlandırıyor. Bir düşünelim. Bir gece kendinizi Türk Milli takımının  forveti olarak final maçına çıkmış şekilde görebilirsiniz ya da sevdiğiniz ancak ulaşamadığınız bir kadın ya da erkeğin kollarında olabilirsiniz ve bu kişiler kaybettiğimiz yakınlarımız olabilir. Ölmüş olan anne yada babanızla rüyalarda vakit geçirebilirsiniz. Bu anlattığım husus sanal gerçeklikten çok farklı, çünkü gördüğünüz ya da görmek isteyeceğiniz rüyalar gerçekmiş gibi hissedeceksiniz. Belki uyandığınızda bir hayal kırıklığı yaşayacaksınız ama alacağınız haz paha biçilmez olacak.

   Günde 8 saat uyuduğumuzu düşündüğümüzde ömrümüzün 3'te 1'i uykuda geçmektedir. Bu açıdan bakıldığında uyku sürecinin daha verimli değerlendirilmesi sağlanabilir. Beynimiz uyku sırasında normalden daha aktiftir. Bu yüzden rüya süreçleri de öğrenmenize katkı sağlayacaktır. Bu süreç istediğimiz rüyaları görebileceğimiz şekilde değerlendirildiğinde önümüze çıkan engel ve sınavlarda bize kolaylıklar sağlayabilir. Örneğin yeni İngilizce kelimeler öğreniyoruz. Bu kelimelerin içinde geçtiği durumlara yönelik göreceğimiz rüyalar kelimelerin unutulmamasında ve bilinçaltımızda yer etmesinde büyük yararlılıklar sağlayabilir.


inception filminden etkileyici sahneler

 
Yine rüyalarla ilgili Inception filminde işlenen ve insanlarda büyük heyecan yaratan iki farklı husus bulunmaktadır. Bunlardan birincisi hedef kişinin rüyalarına girerek bir konu hakkında alacağı kararlardan vazgeçirmek veya tersini yapması yönünde ikna etmek. İkincisi kişilerin üzerinde çalıştığı ve sır gibi sakladığı fikirleri çalmak. Her ne kadar deli saçması gibi gelsede ilerleyen süreçte özellikle siyasi konularda lider ve karar verme mekanizmalarının rüyalarına girerek kendi ülke menfaatleriniz için alacağı kararları değiştirmeye çalışma çabaları ortaya çıkabilir. Bu da rakibinizden önce hamle yapmanıza yardımcı olabilir. Yine aynı şekilde suçlulukla mücadele de ve önemli olayların çözümünde rüyalardan yararlanılabilir. Çünkü suç işleyen bireyler her ne kadar suç işlemediklerini iddia etseler de,  özellikle rüyalarında yaşadıkları vicdan azabı, pişmanlık ve korkularına paralel olarak işledikleri suçlara yönelik rüyalar görmektedirler. Tabi günümüz koşullarında rüya konusu ile ilgili gelinen aşamada yukarıda bahsettiğim hususlara ulaşmak çok fazla hayalci gelmektedir. Ancak Arthur Clarke'nin de dediği gibi 'İnsanoğlunun yapabilecekleri hayal ettikleriyle sınırlıdır.'

KAYNAKÇA:

Psikolojik ve Dini Bir Fenomen Olarak Rüya , Nilüfer EVGİNER

https://www.uplifers.com/tarihin-akisini-degistiren-5-ruya/

Rüyalar Hakkında Bilmeniz Gereken 10 Şaşırtıcı Bilgi, Sena TEMGİLİMOĞLU

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/japonlardan-ruya-makinesi-38553842


   Tarih sahnesi incelendiğinde dünya gelişiminin büyük kısmı üç medeniyet üzerine odaklanmaktadır. Mezopotamya'da bulun...

uygarlığa yön vermiş kavimler

  Tarih sahnesi incelendiğinde dünya gelişiminin büyük kısmı üç medeniyet üzerine odaklanmaktadır. Mezopotamya'da bulunan Sümerler, Orta Amerika'da ortaya çıkan Mayalar ve Kuzeydoğu Afrika'da yer alan Antik Mısır Medeniyeti. Bu uygarlıklar yazıdan, tekerleğe, kağıttan takvime birçok icadın anavatanı olmakla beraber, matematikten, astronomiye, tıptan mimariye (Mısır piramitleri) hukuk ve devlet sistemlerine  kadar  inanılmaz gelişmeler göstermişlerdir. Bugün insanlığın geldiği noktada bu medeniyetler büyük katkı sağlamıştır. Peki o dönem şartlarında ve teknoloji seviyesinde uygarlıkların bu denli gelişebilmesinin ve günümüz teknolojisi ile ulaşılamayan bilgilere ulaşmasının ardındaki sır neydi?


musul ve çevresinde bulunmuştur

 Arkeoloji biliminin gelişmesiyle beraber eski dönem antik medeniyetlerinin kalıntıları incelenmeye başlanmıştır. Özellikle 1851'de Austen Henry Layard'ın Sümerlilerin yaşadığı Musul ve çevresinde yürütttüğü kazı çalışmalarında Asurbanipal Kütüphanesine ve birçok tarihi kalıntıya ulaşmıştır. Bu kalıntılar üzerinde yıllarca arkeolog ve bilim adamları tarafından incelemeler yapılmıştır. 1872 'de İngiliz tarihçi George Smith kutsal kitaplarda yazan Nuh Tufanı hadisesinin tabletlerde yazdığını ortaya çıkarmıştır. Bunun gibi birçok olayın betimlendiği tabletler araştırmacıların ilgisini çekmiştir.

tabletlerde bulunan gizemli bilgiler

   Arkeolog Zecharia Sitchin'in tabletler üzerine yaptığı araştırmanın sonuçları ise dünyayı şaşkınlığa uğratmıştır. Sitchin'in Tanrı olarak bilinen insan üstü varlıkların tabletlerde birçok yerde anlatıldığını ve bu varlıkların Dünyaya indiğine dahil çizimlerin olduğunu iddia etmiştir. Tabletlerde edilen bilgilerde Gökten İnen Elliler olarak tanımlanan Annunakilerden bahsedilmektedir. Yarı insan yarı hayvan olarak  tasvir edilen bu yaratıkların altın, yiyecek ve madenler için yeryüzüne indirdikleri, alınan bu ganimetlere karşı insanların gelişimlerine yardım ettiklerini ve bilmedikleri şeyleri öğrettiklerini belirtmiştir. Gökten inen ve üstün bilgilere sahip olan Annunakiler insanlar tarafından Tanrılar olarak resmedilmişlerdir.

Annunakilerin yaşadığı Niribu gezegeni

 Sümerlilerin özellikle astronomi alanında bu denli ileri olmaları büyük şaşkınlık yaratmaktadır. Bu tabletlerde resmedilmiş bir figür insanları hayrete düşürmüştür. Sümerliler tarafından mühür olarak kullanılan tablettte bugünkü güneş sisteminin ve gezegenlerin resmedildiği görülmektedir. Gelişmiş teleskoplar sayesinde Uranüs'ün 1781'de, Neptün'ün 1841, Plütonun 1930'larda keşfedildiğini düşünürsek bundan tam 6000 yıl önce tüm gezegenlerin ve güneşe göre konumlanmalarının resmedilmesi büyük bir hayranlık oluşturmakla beraber, kafalarda büyük bir soru işareti oluşturmaktadır. Tabletlerde bu bilginin Sümerlilere gökten inenler tarafından verildiğinden bahsedilmektedir. Resmedilen bu güneş sisteminde bir gezegen fazla gösterilmekte ve bu gezegenin Annunakiler'in yaşadığı Niribu adlı gezegen olduğu iddia edilmektedir. Geçtiğimiz yıllarda NASA Güneş sistemimizde yeni bir gezegenin varlığına dair bulgulara ulaşıldığı açıklamasını yapmıştır ve daha sonra bu haber Washington Post'ta yayınlanmıştır.


astronot kıyafetli uzaylılar

  Sümerliler'den binlerce kilometre uzaklıkta bulunan Maya Medeniyetine ait kalıntılar incelendiğinde yine Sümerlilere benzer figürler işlendiği görülmektedir. Özellikle astronot kıyafetli , kulaklıklı figür çizimleri dikkat çekmektedir. Mısır piramitlerinin kusursuzluğu ve yapımında kullanılan taşların o günkü teknolojiyle kilometrelerce taşınması akıllara Annunakileri getirmektedir. Mısır kalıntılarında da yine gökten inen varlıklara yönelik çizimlere ulaşılmıştır.

göktekilerle iletişim kurma figürleri
  Yine Güney Amerika'da çöllerin ve dağların üzerine yapılmış devasa çizimlerin göktekilerle iletişim kurmak ve yardım istemek amacıyla çizildiği ve Annunaki tasvirlerine benzerlik gösterdiği belirtilmektedir. Birbirinden bu kadar uzak medeniyetlerin benzer figür ve sembolleri tasvir etmeleri gerçekten ilginçtir.

Afyon sınırlarında yer alan antik yerleşim yeri

   Türkiye'de ise Frigya vadisi olarak bilinen ve Afyon sınırlarında yer alan antik yerleşim yerinde bulunan izlerin belli bir simetri şeklinde olduğu ve 15 milyon yıl öncesine ait bu kilometrelerce devam eden izlerin belli araçlar kullanılmadan yapılamayacağı konusunda araştırmacılar hemfikirlerdir. Aynı izlere Malta, İspanya, İtalya ve Ukrayna'da da rastlanmıştır.

tabletlerde bulunan çizimler

 Sümer Tabletlerinde Annunakilerin ülkelerinde yeteri kadar altın bulunmadığını ve bu sebeple özellikle güneşin zararlı ışıklarından korunmak için dünyadaki altın rezervlerine yöneldikleri belirtilmektedir. Bu medeniyetlere ait figürlerde Tanrılara yemek ve altın sunulmasını resmeden birçok tarihi kalıntı bulunmaktadır. O dönemlerde başta firavunlar olmak üzere insanların vücutlarına güneşin zararlı ışınlarından korunmak için altın tozu sürdükleri tabletlerde yazmaktadır. Özellikle son yıllarda araştırmacılar altın  elementinin ozon katmanının tamir edilmesinde kullanılabileceğini ileri sürmektedirler. Ayrıca yine altın sayesinde ozon tabakası benzeri bir tabakanın oluşturulabileceği varsayımı üzerinde durulmaktadır.


altın tozunun önemini resmeden figürler

   Eski Mısır Kralı III.Ramses'in halefine yazdığı mektup  Annunaki araştırmacıları tarafından dikkatli bir şekilde incelenmiş ve söz konusu mektupta Eski Mısır topraklarında bulunan altın rezervlerinin yerlerinin belirtildiği anlaşılmıştır. Arkeolog ve araştırmacılar mektupta belirtilen yerlere kazı çalışmaları yaptıklarında söz konusu yerlerin yaklaşık 10000 yıl önce kazıldığını ve tüm altının çıkarıldığını tespit edip hayrete düşmüşlerdir. Annunakiler tarafından sadece altın değil diğer madenlerin de çıkardığı ve gezegenlerine götürüldüğü iddia edilmektedir. Bunların başında da tabletlerde mavi taş olarak bilinen uranyum gelmektedir. Bugün yapılan araştırmalar dünyanın belli noktalarındaki uranyum kaynaklarının binlerce yıl önce çıkarıldığını doğrulamaktadır.Günümüz teknolojisinde bile bir kaç süper güç devlet dışında bu madenlerin çıkarılması mümkün gözükmemektedir.

Annunakilerin kullandığı başlıklar

  Sonuç olarak, bu medeniyetlerin binlerce yıl öncesinde eldeki kıt kaynaklarla bilim ve teknolojide günümüzde bile ulaşılamayan bilgilere ulaşması Annunaki yada benzeri varlıklara ilişkin gerçeği gözler önüne sermektedir. Rad suresinin 15 'inci ayetinde bahsedilen 'Göktekiler' ifadesi cismani varlıklar için kullanılmıştır. Yine İsra suresinin 70'inci ayetinde 'Biz Ademoğullarını yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık' şeklinde tefsir edilmiştir. Bu açıdan değerlendirildiğinde yaratılmışların en üstünü insan değildir. Yine Yasin suresinin 81'inci ayetinde “Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet, O, yaratan ve bilendir.” ifadesi evrende yalnız olmadığımızın Kuran'da geçen kanıtıdır.

Annunakilerin tabletlerde resmedilmiş hali

   Birçok araştırmacı Annunakilerin belli dönemlerde dünyaya gelerek insanların yaşamlarında büyük etkiler bıraktıklarını belirtmektedir. Peki akıllara şu soru geliyor? Annunakiler dünyaya en son ne zaman geldiler? Acaba insan ırkının gelişimine ne gibi zarar ya da yararları oldu? Belki de birgün gelip yaptıkları tahribatı düzeltirler ya da çok daha gelişmesini sağlarlar. Belki de çok uzun süredir belli insanlarla ya da devletlerle iletişim halindeler ve bu sır gibi saklanıyor. Öyle gözüküyor ki, Annunakilerin gizemi daha uzun süre insanların kafasında bir soru işareti ve merak ettikleri büyük bir sır olarak kalmaya devam edecek...

KAYNAKÇA:
1.  Anunnakiler-Sümer'in Göksel Ataları, Göktürk