Toplum ve Din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

“Çöl bizim yurdumuzdur, o bizim yaşamak için seçtiğimiz ve her köşesini bildiğimiz ülkemizdir. Çöl bizim için özgürlük, ...



kadınlar egemen kabile


“Çöl bizim yurdumuzdur, o bizim yaşamak için seçtiğimiz ve her köşesini bildiğimiz ülkemizdir. Çöl bizim için özgürlük, kimliktir. Çöl bizim evimizdir” 


  Tuaregler... Kuzey Afrika bölgesinde; Nijer, Mali, Burkine Faso, Cezayir ve Libya arasında bulunan ve kıtanın simgelerinden biri olan Sahra Çölünde yaşayan müslüman bir topluluk... Kendilerini Mihuar (özgür adam) olarak isimlendiren bu toplum, bin yılı aşkın süredir örf ve geleneklerine bağlı olarak bu sahipsiz toprakları yurt edinmiştir. Berberilerin bir kolu olan Tuaregleri diğer toplumlardan ayıran en önemli özellik ise, anaerkil bir toplum olarak kadınların egemen olduğu ve son sözü söylediği bir kültürel yapıdan oluşmalarıdır. Bir teoriye göre, Afrika'nın gelmiş geçmiş en büyük krallığını kuran Garamantelerin torunları olarak bilinirler. Nüfusları bir milyonu aşan veTifinang alfabesini kullanan bu  kabilenin yaşam tarzı, birçok antropologunun ilgisini bu bölgeye çekmiştir. 

  TUAREGLERİN KISA TARİHİ

tuaregler nerde yasıyor

  Kuzey Afrika kıyılarında yaşayan Tuaregler, İslamiyetin yayılması amacıyla bölgeye gelen Beni-Hilal kabilesinin (Arabistan'dan Afrika'ya İslamiyeti yaymak için giden Arap Fatihleri) etkisinde kalarak milattan sonra 7'nci yüzyılda müslümanlığa geçmişlerdir. Ancak daha sonra İslamiyetle bağdaşmadığı düşünülen örf ve adetleri sebebiyle, Beni-Hilal ile aralarında çatışmalar çıkmış ve bunun sonucunda günümüzde de yaşamlarını sürdürdükleri Büyük Sahra Çölüne yerleşmişlerdir. Bu uçsuz bucaksız topraklarda göçebe olarak yaşayan Tuaregler, yıllar boyunca doğu batı istikametinde ticaret kervanlarının emniyetini sağlamışlardır. 

çölün kadim insanları

 19'ncu yüzyıla gelindiğinde bölgede Fransızların sömürgecilik faaliyetleri başlamıştır. 1830 yılında Cezayir'in işgaliyle başlayan süreçte, çölünde avantajını kullanarak Fransızlara baş kaldırmışlardır. Uzun yıllar süren sömürgecilik faaliyetleri sırasında, kültür ve tarihlerini anlatan el yazması eserleri ve kitapları çölde kurdukları basit bir kütüphanede muhafaza etmişlerdir. 19'ncu yüzyılın sonlarına gelindiğinde Tunus'un  da işgaliyle beraber, bölgedeki çatışmalara paralel olarak müslüman dünyasının halifesi olan II'nci Abdülhamit'e mektup göndermişlerdir. Söz konusu mektupta; 

 'Her ne kadar biz sizin saraylarınızda bilinmesekte, Biz Tuaregleriz. Şu an, Fransızlarla büyük bir mücadele içerisindeyiz. Biliyoruz ki siz İslam dünyasının halifesi olarak bizlere yardım etmek istersiniz, ama şartlarınızın bize silah yardımı yapamayacak durumda olduğunu biliyoruz, sizden tek bir isteğimiz var; Bu Fransızlar size gelecekler ve bizim için insan yiyorlar, yamyamdır diyecekler sakın ama sakın onlara inanmayın sizden tek isteğimiz bu'

Tuareg kabilesi

 Bunun üzerine 1906 yılında Tuagrelerin yaşadığı topraklara bir Osmanlı idaresi gönderilmiş, ancak imparatorluğunun mevcut durumu ve yaklaşan savaş tehdidine paralel olarak bölgede varlık gösterememiştir. Yine 1895'te Mali'nin Fransa tarafında işgal edilmesiyle başlayan süreçte, Tuaregler'in bu işgale direnişi, 23 yıl boyunca devam etmiştir. Mali'de kontrolü sağlayan Fransızlar, Tuaregleri kötü ve isyancı olarak nitelendirmiş, ağır vergilerle cezalandırmış ve tüm eğitim haklarını engellemiştir. İlerleyen süreçte ise, Fransa'nın bölge üzerindeki etkisine bağlı olarak, Tuareg toplumu mevcut Mali Hükümütleri tarafından her zaman dışlanmış ve ayrımcılığa maruz kalmıştır. Hiçbir zaman haklarından ödün vermeyen Tuarenglerin bu direnişi; 1963, 1990 ve 2012 Tuareg ayaklanmaları olarak kendini göstermiştir. Günümüzde  dahi, Tuaregler temsilcileri aracılığıyla hak arayışlarına devam etmektedirler.

  SOSYAL  YAŞAM VE KADININ ÖNEMİ

mavi çöl adamı

 Günümüzde çoğunlukla Sahra Çölü ve çevresinde yaşayan Tuaregler geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Geleneksel Tuareg toplumu, soylular, din adamları, vasallar, zanaatçılar ve eskiden köle emekçilerinden oluşan katmanlara bölünmüştür. Tarih boyunca kırmızı renge boyadıkları çadırlarda yaşamını sürdüren Tuaregler, 20 'nci yüzyıldan itibaren kendi yaptıkları küçük toprak evlerde yaşamaya başlamıştır. Deve ve eşek en büyük ulaşım araçları olarak kullanılmaktadır. 

siyam

  Tarım, hayvancılık ve avcılıkla uğraşan Tuareg erkeleri yüzlerini siyam adı verilen mavi peçelerle kapatırlar. Çöl şartlarında ani kum fırtınalarından korunmak için yaptıkları düşünülse de, bu davranış bir gelenek haline gelmiştir. Tuareg adetlerine göre bir peçe ile yüzü kapatılmasının amacı, kişilerin görünüşten kaynaklanan önyargılarını engellemek ve ve sadece konuştuklarıyla değerlendirmektir. Kadınların ise güzel olduğu için yüzlerini göstermeleri gerektiğine inanılır. Bu yüzden kadınlardan çok erkeklerde örtünmeye önem gösterilmiştir. Mavi rengin kutsandığı Tuareg erkekleri 'Sahranın mavi adamları' olarak isimlendirilmiştir.

kutsal kadın

  Tuareg kabilelerinde ise kadının yeri çok değerli ve farklıdır. Tek eşliliğin yaygın olduğu bu toplulukta kadınlar kutsanmıştır. Medeniyetlerini, öncelikle kadının onurunun korunması üzerine inşa eden Tuaregler, kadını ailenin temel dayanağı olarak görürler. Doğan çocuklara annenin soyunun devamı olarak bakılan bu toplumda, annenin soyadı kullanılmaktadır. İkamet edilen tüm mülkler o evde oturan kadına ait olarak görülmekte, boşanıldığı durumlarda develer hariç tüm mülk kadına bırakılmakta ve tüm kararlar kadınların onayından geçmektedir. Kadınlar izin verdiği müddetçe, erkekler evlerde kalabilmektedir. 

evin merkezi kadınlar

 Aileler kız çocuklarının yaşamlarına karışmamakta, kızlar özgürce dilediği kişiyle görüşebilmektedir. Mülkün sahibi olan kadınların geceyi istedikleri erkekle geçirmesine karışılmamaktadır. Adet ve geleneklerine göre; gece beraber olunan erkek sabah olmadan devesiyle beraber evi terketmelidir. Erkeklerin bir çadırda yemek yiyebilmesi için, o evde bulunan kadını cinsel yönden tatmin etmesi gerekmektedir. Evlilik kararı kadının hür iradesine aittir. Bir kadın boşanma kararı aldığında ataerkil toplumların aksine, aileleri tarafından desteklenmekte hatta bir parti eşliğinde kutlanmakta ve kadının artık bekar olduğu herkese duyurulmaktadır. Kocasından ayrılan kadınlar ile hiç evlenmemiş olanlara toplumun bakış açısı tamamen aynıdır. Toplumun kalbi olarak görülen anneler aynı zamanda çocuklarına okuma-yazma öğretmekle görevlidir. İlkel Afrika kabilelerinin kıyasla, Tuareglerde okuma yazma oranı yüksektir. Diğer birçok  topluluk ve kabilenin aksine, kadının ve özellikle annenin toplumun temel dayanağı olarak görülmesi, günümüz modern toplumları tarafından örnek alınması gereken büyük bir zenginliktir.

Tuareglerin mabedi

 Tuareg toplumuyla özdeşleşen bir diğer önemli husus, misafirperver olmalarıdır. Sahip oldukları çocuklar dışında en değerli gördükleri öğe misafirdir. Evlerine gelen insanlara öncelikle su içip içmeyecekleri sorulur. Misafir tarafından kendisine teklif edilmeden su istenmesi çok büyük saygısızlık olarak görülmektedir. Çöl bitkileri ile hazırladıkları çaylar Kuzey Afrika'nın en lezzetli çayı olarak bilinmektedir. İslamiyetin maliki mezhebini benimsedikleri belirtilmelerine rağmen, sıkı sıkıya bağlı oldukları islamiyet öncesi örf ve adetleri sebebiyle, Ortadoğu dünyası tarafından müslüman bir topluluk olarak görülmemektedir. Çölün zor şartlarında yetişen ve sabır, bağlılık ve doğruluk gibi kavramlara büyük önem veren Tuaregler kendilerini savaşçı olarak nitelendirmiştir. 

deve ve mavi adam

  Sonuç olarak, birçoğumuzun adını bile duymadığımız Tuaregler, Osmanlı İmparatorluğunun Orta ve Kuzey Afrika'daki tarihinin önemli bir parçası olan kadim bir topluluktur. Bu topluluk kadına verdiği önemin yanında, sömürgeci devletlere karşı gösterdiği dik duruş takdire şayandır. Bugün Osmanlı arşivlerinde Tuareglere ait birçok belge ve kayıta ulaşılmıştır. Buna rağmen, bir kaç araştırmacı dışında, bu konuya gerekli önem verilmemiştir. Özellikle tarihimizi ele alırken sadece Anadolu ile sınırlandırmamız, Asya ve Afrika'da yüzyıllar boyunca sürdürdüğümüz varlığımızı gözardı etmemiz ve geçmişimizi bile yabancı kaynaklardan öğrenmeye çalışmamız köklü tarihimize karşı yaptığımız en büyük saygısızlıktır.

  Jonestown Katliamı tarihin gördüğü en büyük toplu intihar olayıdır. İnsanların zaafları suistimal edildiğinde ve beyinleri yıkandı...

toplu intihar

 Jonestown Katliamı tarihin gördüğü en büyük toplu intihar olayıdır. İnsanların zaafları suistimal edildiğinde ve beyinleri yıkandığında ne tür çılgınlıklar yapabileceğinin en çarpıcı örneğidir. Hasta ruhlu bir insanın peşinden koşan ve ona büyülenmişcesine inanan bir topluluğun acı hikayesidir. İşte katliamın fitilini ateşleyen Jim Jones denen sapkının ve onun müridlerinin hikayesi...

sapkın jim jones

  Jim Jones, 1931 yılında İndiana'da sorunlu bir ailede dünyaya gelmiştir. O doğduğunda annesi bir mesih doğurduğunu çevresine söylemekten çekinmemiştir. Irkçı söylemleriyle tanınan babası ise, Amerika’da yaşayan siyahi insanları hedef alan  Ku Klux Klan örgütünün üyesi olarak bilinmektedir. Jim Jones 'un küçüklükten itibaren din ve ölüm kavramlarına çok büyük ilgi göstermiştir. Özellikle, ölüm üzerindeki bu arzusunu hayvanlar üzerinde denemeye başlamış ve birçok hayvan öldürmüştür. Bunun yanında çok iyi bir okuyucu olan Jim Jones Karl Max, Stalin, Hitler gibi liderlerin yaşamlarından etkilenmiştir.

yavru maymun

  1951 yılına gelindiğinde Indiana Komünist Partisi toplantılarına katılmaya başlayan Jones, partinin komünizmi yanlış aksettirdiğini ve halkı komünizme karşı kışkırttığını düşünmekteydi. Bu düşünceden hareketle çok etkilendiği Karl Max'ı gerçek bir şekilde kitlelere anlatmak için kilisenin etkisini kullanmayı kafasına koymuştur. Hitabet yeteneğine de güvenerek kilisede vaiz olarak işe başlayan Jones, kiliseye para toplamak için kapı kapı dolaşıp yavru maymun satmıştır.

Jim jones'un fedaileri

   Özellikle, küçükken babasının siyahi insanlara karşı tutumunu gören Jones, o zaman ırkçı ayrımlar sebebiyle ağır travmalar yaşayan Afrika kökenli vatandaşları kendine hedef seçmiştir. Bir beyaz din adamı tarafından hoşgörüyle karşılaşan bu vatandaşlar Jim Jones'a karşı büyük bir bağlılık ve sevgi beslemeye başlamıştır. Kendisine inanan ve destekleyen insanların sayısı çığ gibi büyümüştür. Bunu yeterli görmeyen Jim Jones kitleleri etkilemek için mucizeler göstermesi gerektiğine inanmıştır. Bu amaçla, önceden anlaştığı sekreterini  tekerlekli sandalyeye bağlı olarak gösterip müridlerin önünde ayağa kaldırmıştır. Kısa sürede ününe ün katan Jim Jones taraftarlarının artmasını ve varını yoğunu kiliseye bağışlamasını fırsat bilerek, 1955 yılında  'Halkın Tapınağı' tarikatını kurmuştur ve yaptığı toplantılar müridlerine özel olarak kapalı biçimde gerçekleştirilmeye başlanmıştır.

giriş kapısı
jonestown hayatı
  
   Sayıları gün geçtikçe artan tarikatın popülaritesi, medyanın ilgisini çekmeye başlamıştır.  Medyanın sürekli kendilerini takip etmesinden, uyuşturucu madde kullandığına ve genç kadın-erkek müridleriyle sex partileri yapıp ilişkiye girdiğine dair ortaya çıkan iddialardan (Bu iddialar daha sonra oğlu tarafından doğrulanmıştır)  bunalan Jim Jones kendine sıkı sıkıya bağlı müridlerini alarak, 1974 yılında San Francisco'nun Guyana bölgesindeki ormanlık bir arazi kesimine taşınmıştır. Halkın Tapınağı müridlerinin yaşadığı bu yere Jonestown adı verilmiştir. Buraya yerleşen ve çoğu siyahilerden oluşan halk tarım ve hayvancılık yapmaya başlamıştır. Müridleri tarafından 'Baba' olarak hitap edilen Jim Jones'un ilettiği emirlerinin duyulması amacıyla heryere hoparlörler yerleştirilmiştir. Jim Jones bu sayede çocukluktan beri hayal ettiği Sosyalist Cennetini kurmuştur. İlerleyen süreçte müridlerine Jonestown'u terketmelerinin çok büyük günah olduğu yönünde vaazlar vermiştir. Bununla da yetinmeyen Jim Jones kırmızı tugaylar adını verdiği birlikleriyle şehrin giriş ve çıkışlarını kontrol etmeye başlamıştır.

uçağa binmeden öldürüldüler

   Herşey Jim Jones'ın istediği şekilde giderken, bazı tarikat üyelerinin yakınları Jonestown'da insan haklarının ihlal edildiğini iddia edip bölgenin bu açıdan incelenmesini istemiştir. Kuzey California'da kongre üyesi Leo Ryan ve  basın ekibi söz konusu iddiaları araştırmak üzere, 17 Kasım 1978'de Jonestown'a hareket etmişlerdir. Jonestown'a ulaştıklarında 15 kişilik bir grup, heyetle birlikte dönmek istediklerini belirtmişlerdir. Buna sert bir dille karşı çıkan Jim Jones, gidecek grubu ölümle tehdit etmiştir. Bir sonuç alamayınca, heyetle beraber gitmeye çalışan ekibe bir suikast düzenlenmesi talimatını vermiş ve kongre üyesi Leo Ryan ile birlikte 4 tarikat üyesi öldürülmüştür.

intihar emri

   Önceki süreçte de intiharı özendiren vaazlar veren Jim Jones,  olayın olduğu gün hapise girme korkusu ve yaşadığı paniğe paralel olarak tüm müridlerini toplayıp, yıllarca kafasında kurduğu sapkın planı gerçekleştirmek üzere konuşmasına başlamıştır. Söz konusu konuşmada;  
  
 "Evlatlarım, ölümde büyük bir şeref vardır. Bu, ölecek olan herkes için büyük bir gösteri. Ölümden korkmayın, ölüm yalnızca farklı bir boyuta adım atmak gibi."

      Bu konuşmaya itiraz eden ve hristiyanlıkta intiharın büyük günah olduğunu dile getiren müridlerine ise;

  "Biz intihar etmiyoruz, biz insanlık dışı dünya şartlarını devrimci bir protestoyla kınıyoruz" demiştir. Bu konuşmadan sonra, kendisi için seve seve ölüme gideceklerini belirten birçok mürid olmuştur. İntihar konusunda tereddüt yaşayanların birçoğunu ise, kampı Sovyet askerlerinin basacağını ve herkesin öldürüleceğini söyleyerek ikna etmeye çalışmıştır. 

918 kişi öldü
   
  Bu konuşmadan sonra müridlerine daha önce hazırlattığı siyanürü içmelerini emretmiştir. Müridlerin büyük çoğunluğu tereddüt bile etmeden, önce çocuklarına siyanürü enjekte ettikten sonra, emri yerine getirmişlerdir. İçmeyi kabul etmeyen ve kaçmaya çalışan kişiler ise silahla vurulmuştur. Jim Jones ise kendi tabancasıyla intihar etmiştir. Olaydan sonra, bölgeyi çekmek için gelen ve durumdan haberdar olmayan basın mensupları korkunç manzarayla karşılaşmışlardır. Yapılan incelemede, 304'ü çocuk, 918 kişinin cesedi bulunmuş, ölenlerin büyük çoğunluğunun emre uyarak siyanür içmekten dolayı öldüğü ve  yaklaşık %68'inin siyahi vatandaşlardan olduğu tespit edilmiştir. Olaydan sadece 79 yaşında sağır bir adam ile güvenliği atlatıp ormana kaçan bir mürid kurtulmuştur.

jonestown katliamı

  Sonuç olarak, sapkın, hasta ruhlu, narsist ve uyuşturucu bağımlısı bir adam büyük bir katliama sebebiyet vermiştir. Bu olay; zayıf, toplumdan dışlanmış ve travmalarla büyüyen toplulukların ne denli kolay bir şekilde yönlendirilebileceğinin en dramatik örneğidir. Çocukluktan itibaren ırkçı davranışlara maruz kalan, ikinci sınıf insan muamelesi bile görmeyen cahil Afrika vatandaşlarının bu zayıflığı, ruh hastası bir zihniyet tarafından suistimal edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında, kişilerin ahmaklığının ve cahilliğinin yanında, vatandaşlara hür ve eşit şekilde yaşama imkanı vermeyen, toplumun belli bir kısmını dışlayan devlette suçludur. Tarih, insanların zaaflarının  ve travmalarının suistimal edildiği örneklerle doludur. 1000 yıl önce Hasan Sabbah ne ise Jim Jones odur. Bundan dolayı, bireylerin huzur içinde yaşadığı, kaliteli bir eğitim sisteminin olduğu ve herkese eşit davranılan, belli grupların egemenliğinde olmayan bir toplum yapısı inşa etmek devletin en önemli görevidir.

    İnsanlık tarihi kadar eski olan Şamanizm, tüm dinlerin çıkış kaynağı olarak kabul edilen bir inanç sistemidir. Temelinde...


atesin kutsallıgı


   İnsanlık tarihi kadar eski olan Şamanizm, tüm dinlerin çıkış kaynağı olarak kabul edilen bir inanç sistemidir. Temelinde Gök Tanrı inancı bulunan bu sistemde, ata ruhlar ve doğal varlıklar (canlılar, ateş ,su vb.) kutsal sayılmıştır. Şamanizm, başta Sibirya ve  Asya kıtasının büyük çoğunluğunda etkisini göstermiş, Moğol ve İslamiyet öncesi Türklerde din olarak benimsenmiştir. Ayrıca benzerlikleri sebebiyle Kızılderelilerin, Aborjinlerin, Amazon kabilelerinin ve bazı Afrika ilkel toplumlarının inanç sistemlerinde Şamanizm etkileri görülmektedir. Günümüzde Anadolu'da  İslamiyetle geldiğini düşündüğümüz birçok adet ve teamüllerimiz bu inancın birer kalıntısı ve mirasıdır. Şamanizmi diğer dinlerden ayıran en büyük özelliği, bütün dinleri ve ibadetleri kutsal saymasıdır. Çünkü diğer dinlerde yapılan ibadet ve dualar,  Gök Tanrıya ve doğaya şükrün bir ifadesidir. Peki günümüzde de Neo-Şamanizm olarak varlığını sürdüren ve her geçen gün inananlarının sayısının arttığı bu inanç sisteminin özellikleri nelerdir?

 İNANÇ SİSTEMLERİ

Şamanizm

 Şaman inanç sisteminin temelinde, Gök Tanrı'nın yarattığı herşeye sonsuz bir sevgi ve saygı vardır. Bitkiler ve hayvanların tıpkı insanlar gibi ruhu olduğuna inanırlar. Örneğin bir yerde büyük bir ağaç gördüklerinde yada bir hayvana denk geldiklerinde selam verirler. Güneş, ateş, su ve atalarının ruhları kutsanmıştır. İnsan soyunun sonsuz şekilde devam edeceğine inanılır. Şaman inancında herhangi bir kutsal kitap yoktur. Bir ağacı sevmek yada güzel sözler söylemek bile ibadet sayılır. Doğaya karşı sonsuz bir sevgi beslerler. Şamanlık inancında amaç, transa geçerek doğa üstü varlıklar ve ata ruhlarla iletişim kurmak ve onları toplum yararına kullanmaktır. Şamanizm, çeşitli din ve dünya görüşlerini birleştiren dinsel ve büyüsel bir inanç sistemidir. Şamanizmde bireyler ile onun yıllar önce ölmüş ataları arasında kuvvetli bağlar olduğuna inanılır.

ülgen ve erklik

  Şamanlarda, yer, gök ve yeraltı olmak üzere üç alem bulunmaktadır. Yer, insanların yaşadığı yeryüzünü, Gök iyiliği ve güzelliği temsil eden ruhların bulunduğu semayı, yeraltı ise insanlara zarar veren habis ruhların bulunduğu alemi simgeler. Eski Türklerde iyi ruh "Ülgen", kötü ruh "Erlik" olarak adlandırılmıştır. Şamanlar bu alemlere geçiş yapabilen ve aynı zamanda geçiş noktasında aracı rolü üstlenen kişilerdir. Gök Tanrı semanın en üst tabakasında yer alır. Tanrı insan şeklinde tasvir  edilen en yüce ruhtur ve dünyadaki herşey onun kontrolündedir.

sema iyi ruhlar

  Bu üç alem birbirine bağlıdır ve aralarında geçitler bulunmaktadır. Ölenlerin ruhları bu alemleri kullanarak geçiş yaparlar. Yine şamanizm inancında, semaya yükselmeden önce yeraltı alemine inmek şarttır. Yani, önce dibi görmek sonra semaya yükselmek felsefefi benimsenmiştir. Gök aleminin diğer adı gölgeler diyarıdır. Gök dokuz, yeraltı yedi tabakadan oluşur. Hastalarını iyileştirmek isteyen bir Şaman, transa geçerek göğe yükselmeye çalışır. İslamiyetteki cennet cehennem inancı gibi, kişi öldüğünde ya gölgeler diyarına ya da yer altına gider. Bazı Şaman topluluklarında kişilerin üç canı olduğuna, öldüğünde birinin mezarda kaldığına, birinin yeraltına diğerinin ise semaya yükseldiğine inanılır.


    ŞAMANLAR

şaman kadın

 Şamanizmin öğretisinin en önemli figürü, Türk kaynaklarında Kam olarak belirtilen şamanlardır.Birçok batılı kaynaklarda, Sibirya sihirbazı, büyücü ve şifacı olarak geçmektedir. Şamanlar, genellikle diğer alemlere geçmek ve geçişe aracı olmak, insanları kötü ruhlardan korumak, dini törenler düzenlemek, hastalıklara şifa bulmak gibi görevler üstlenirler.  Şaman inanışında kadınlar ayrı bir öneme sahiptir ve Şamanlar genellikle kadınlardan seçilmektedir. 

Şaman adam

  Şaman olacak kişilerin, bir şamanın soyundan gelmesi şarttır. Şaman adayları, sıkı ve yaklaşık 15 yıl süren uzun bir eğitimden geçerler. Şamanlar eğitim verecekleri bireyleri seçtikleri gibi adaylarda şamanı seçebilir. Şaman adayları ergenlik döneminden itibaren kendini toplumdan soyutlamaya başlar ve doğa üstü varlıklarla iletişim kurmaya ve diğer alemlere geçiş yapmaya odaklanır. Bu soyutlama tüm hayatı boyunca devam eder. Şaman olacak kişilerde ortaya çıkan belirtiler ise şaşırtıcıdır. Adaylarda titreme, baş dönmesi, haberci rüyalar görme, yüksek sesle bağırma ve epilepsiye benzer krizler başlamışsa bu diğer alemlerle iletişime geçtiğinin ilk işaretleri olarak sayılır. Bu süreçte, sırra erme, cehenneme iniş, göğe yükselme deneyimlerini yaşarlar.

hayvan kalıntısı

   Şaman ritüellerinin en önemli özelliklerinden biri, üzerinde hayvan kalıntılarının bulunduğu kıyafetlerdir. Çünkü şamanlar diğer alemlere geçiş sırasında bazı hayvanların suretine girmenin geçişi kolaylaştırdığına inanır. Bu kıyafetlere manyak adı verilir. Dini ayinlerde davul ve insan sesinin önemli bir yeri vardır. Yapılan müziklerin şamanın yer altına iniş ya da gökyüzüne yükselişinde önemli rolü olduğu düşünülür. Şamanların geleceği bilme, şifacılık, çift bedenleme ve büyü yapma gibi birçok yeteneği olduğuna inanılır. Şaman soyundan gelen ve hakkında işaretler ortaya çıkan ancak şaman olmayı kabul etmeyen kişinin hastalanarak ya da delirerek hayatını kaybedeceği inancı yaygındır.


ilk şaman

   Peki ilk şaman olan kişi kimdir? Buryat Efsanesine göre, Gök Tanrı insanı yarattıktan sonra kötü ruhları yaratmıştır.Bu kötü ruhlar insanlara hastalık ve ölüm getirmeye başlayınca insanları kurtarması için, Gök Tanrı bir kartal yaratır. Bu kartal insanların dilini bilmediği için iletişime geçemez. Bunun üzerine kartal Gök Tanrı'dan kendisine insanlarla aynı dili konuşma yeteneği ya da onlara şaman göndermesini ister. Gök Tanrı, kartalın ikinci dileğini kabul ederek kendisini insan suretinde tekrar dünyaya gönderir. Dünya'ya dönen kartal ağacın altında gördüğü bir kadınla beraber olur ve ilk şaman dünyaya gelir. 

   ŞAMAN ADETLERİNİN ANADOLUYA YANSIMALARI
    
   Türklerin İslamiyetten önce çok uzun bir süre bağlı kaldığı Şamanizm İnancının birçok teamülü halen toplumumuzda yaşatılmaktadır. İslam kültüründen geldiğini düşündüğümüz bu teamüllerin başlıcaları;


kötü ruhları kovmak
  • Kurşun dökmek: Şamanizmde kut dökme ismiyle alınır. Amaç musallat olan kötü ruhların kovulmasıdır.
  • Su dökerek uğurlama: Gidenin arkasından su dökmek şamanizmde su kültünün doğurduğu bir adettir.
  • Türbelere ağaçlara çaput bağlamak: Şamanizmde dilek dileme şeklidir. Çünkü ağaçlar yaşamın sembolüdür.
şamanizm ve nazar


  • Nazar Boncuğu: Kötü ruhları kovmak ve kem gözlerden sakınmak için kullanılan Eski bir Şaman adetidir. İslamiyette ise, tam tersine nazar boncuğunun kötü ruhları topladığına inanılır.
  • Tahtaya vurmak: Şamanlar, ormana girdiklerinde ağaçlara vurup, gürültü çıkararak kötü ruhları kaçırdıklarına  inanırlar. Bu adet Hristiyan toplumlarda da yer etmiştir.
  • Kırmızı Kurdele: Şamanizmde, lohusa döneminde anne ve çocuğunu Alkarısı denen şeytandan korumak için kullanılır.
mezar taşı ve suluk
  • Mezar Taşı ve mezarlarda bulunan küçük suluklar: İslamiyette ve Arap toplumlarında mezar taşı kültürü yoktur. Mezarın toprakla bütünleşmesi ve kaybolması istenir. Küçük suluklar da yine susayan ruhların su içmesi inancına dayanır.
  • Mevlit, İlahiler ve 40 sayısı: İslam dininde ölünün arkasından mevlit okunması diye bir uygulama yoktur. Müzik eşliğinde Kuran okunması ve dua edilmesi günah sayılmıştır. Yine Şamanizm ve totemcilik inancına göre ruh bedeni 40'ıncı gün terk etmektedir. Bu adet günümüzde ölünün kırkı çıkmasının beklenmesi ve kırkı çıktıktan sonra mevlit okunması gibi adetlere dönüşmüştür.
  • Ölünün üzerine bıçak konulması: Ölen kişinin ruhunun habis ruhlardan korumak maksadıyla yapılan bir şaman adetidir.
modern

  Sonuç olarak Şamanizm, insanlık tarihi kadar eski, ruhsal yolculuğu esas alan ve ritüelleriyle birçok toplum ve dini etkilemiş kadim bir inanç sistemidir. Ruhsal ve metafizik süreçlerle ilgilenen ve teknoloji hapishanesinden kurtulmak isteyen birçok insan, bu inanç sistemini öğrenmeye ve uygulamaya merak sarmıştır. Günümüzdeki adıyla Neo Şamanizm, insanın ruhuna işleyen doğasıyla dünyanın dört bir yanından insanları Sibirya ve Orta Asya bozkırlarına çekmiştir. Şamanizm inanç sistemi, diğer dinlere gösterdiği saygı, kadına gösterdiği önem, canlılara ve doğaya verdiği değer ile evrensel bir nitelik taşımaktadır.

KAYNAKÇA:

1. Şamanizm Nedir? Şamanizmin Mistik Doğa Kültürü Sizi Bekliyor!, Cansu YUMUŞAK


3.Şamanizm Nedir? Şaman Kime Denir? , Nesrin Bayraktar

   Uzay çağını yaşadığımız günümüz dünyasında, hayatımızın her aşamasında teknolojiyi etkin şekilde kullanmaktayız. İnsanların ...



atlı arabada Amiş ailesi


  Uzay çağını yaşadığımız günümüz dünyasında, hayatımızın her aşamasında teknolojiyi etkin şekilde kullanmaktayız. İnsanların ellerinden telefonlarını, altlarından arabalarını aldığımızda ne yapacaklarını şaşıracakları bir dönemi yaşıyoruz. Peki insan teknolojisiz yaşayabilir mi? İşte bunun en güzel örneğini günümüzde çoğunlukla Amerika ve Kanada'da yaşayan bir toplum ispatlamıştır, hem de kapitalizmin ve teknolojinin anavatanında. Tarihin onlar için 1700'lerden sonra durduğu toplum Amişler....


Amiş çocukları

  Amişler, ABD ve Kanada'nın bazı eyaletlerine dağılmış şekilde yaşamlarını sürdüren sayıları 350 bini bulan hristiyan bir toplumdur. Kökenleri 16'ıncı yüzyıla kadar dayanan bu hristiyan mezhebi, Tanrı'nın insanları sade ve basit bir yaşam için yarattığı felsefesine dayanarak ortaçağ dönemindeki hayatı esas almışlardır. 17 ve 18'nci yüzyıllarda Almanya ve İsviçre çevresinde yaşayan bu toplum farklı inanışları nedeniyle dönemin Evangelist Katolik ve Protestanlarının büyük baskı ve saldırılarına maruz kalmış ve çareyi yeni dünya olan Amerika'ya göç etmekte bulmuşlardır. Çünkü Amişler, kişilerin doğuştan vaftiz edilmesine karşı çıkmışlar, bireylerin belli bir olgunluğa ulaştıklarında bu kararı hür iradeleriyle vermelerinin uygun olduğunu savunmuşlardır. Bu yüzden Ortaçağın reformistleri olarak görülürler.

  Teknolojik yeniliklere tamamen kapalı ve basit bir yaşama sahip olan Amişler bu felsefesini matta incilinin 6'ncı bölümüne dayandırmaktadır. Söz konusu bölümde; 'Kaygılarınızı atın,  nerden yemek bulacağız ne giyeceğiz diye endişelenmeyin, Tanrının hükümranlığını ve doğruluğunu kabul edin, giyeceğinizi, yemeğinizi Tanrı size sonra sağlayacaktır. Bu dünya için çok çaba sarfetmeden, doğru düzgün temiz insanlar olarak kavgasız, dövüşsüz barış içinde yaşadıktan sonra Tanrı size her türlü nimeti  verecektir' yazmaktadır. Seçilmiş bir toplum olarak kendilerini gören Amişler, sadeliği ve yardımseverliği kendilerine rehber edinmişlerdir.


   AMİŞLERİN SOSYAL HAYATI  


kar yağınca Amiş çocukları

  Amişler teknolojinin insanı bu dünya hayatında azgınlaştıracağını düşünerek tamamen reddederler. Evlerinde elektrik dahi kullanmayan bu toplum geceleri gaz lambalarını ve mum ışığını kullanmaktadır. Köylerinde sadece acil durumlar için bir telefon bulunmaktadır. Kadınlar çamaşır ve bulaşıklarını elde yıkarlar. Ulaşım ise tamamen at arabaları ve bisikletler üzerinden sağlanmaktadır. Hiçbir sağlık sigortaları bulunmayan Amişler hastalandıklarında bunu doğal yöntemlerle atlatmaya çalışmakta, yalnızca çok ciddi hastalık durumlarında kendi aralarında belirli bir miktar para toplayıp hastaneye gitmektedir.

amişler bahçede

   Modern toplumdan kendine izole etmiş bu insanlar teknolojinin tüm nimetlerini ve modern devlet kurumlarını reddetmektedir. Savaş kelimesine bile tahammülü olmayan Amişler devlet hizmetlerinde çalışmamakta, oy vermemekte, siyasetten tamamen uzak durmakta ve vergi vermemektedir. Amerikan hükümeti zaman zaman kendilerinden vergi almaya çalışmışsa da, halkın kendilerine gösterdikleri desteği görünce geri adım atmışlardır. Amişlerin yaşadığı yerlerde polis, belediye gibi en temel devlet kurumları bulunmamaktadır. Hiçbir Amiş bireyi silah taşımaz. Onların tek silahı ellerindeki kürekleridir. 

tarım ve Amişler

  Tüm yaşamlarını tarım ve hayvancılık üzerine inşa etmişlerdir. Çalışkan ve disiplinli olan Amişler zamanlarının büyük kısmını çalışarak geçirmektedir. Çalışmadıklarında şeytani duyguların onları esir alacağını düşünürler. Bütün işleri imece usulu yaparlar. Elde ettikleri organik ürünleri değerinin altında fiyatlarla aracılara satmaktadırlar. Çünkü gereğinden fazla karla mal satılmasını çok büyük günah sayarlar. Tarım ve hayvancılık yaparken de yine en ilkel tarım aletlerini kullanırlar. Tarım ve hayvancılıkta profesyonelleşen bu toplumun elde ettiği hiçbir katkı maddesi olmayan ürünler (peynir, reçel,  yumurta vb. organik gıdalar) Amerika'nın en ünlü marketlerinde sergilenmektedir. Bunun dışında Hz. İsa'nın mesleği olan  marangozculuğa  ayrı bir önem gösterirler.Tek bir çivi yada civata kullanmadan tamamen birbirlerinin üzerine geçirerek yaptıkları mobilyalar günümüzde dünyanın en nadide mobilyaları olarak görülmektedir.

Amiş kadını çamaşır yıkıyor

   Amişler, yaşamlarını ‘Ordung’ adı verilen ve yazılı olmayan bir kurallar silsilesi çervesinde şekillendirmektedir. Kadın ve erkeklerin kıyafetleri olabildiğince sade ve basittir. Kadınlar genelde ortaçağ Avrupası'nda giyilen tek parça koyu kıyafetleri tercih etmektedir. Makyaj yapmaz ve mücevher kullanmazlar. Evli kadınlar beyaz, bekar kadınlar ise siyah başörtüsü kullanmaktadır. Gösteriş açısından tek kullandıkları şey kafalarına taktıkları çiçekli başlıklardır. Erkekler ise, sade, uzun kollu yakasız gömlekler giyerken; kışın siyah fötr şapka yazın ise hasır şapka kullanırlar. Evli erkekler bıyık bırakmadan sakal uzatırlar.


çok çocuklu amişler

  18-20 yaş aralığında Amiş gençleri evlilğe yönlendirilmektedir. Evlilkler genellikle görücü usulu yada pazar ayinlerinde biraraya gelen gençlerin aralarında anlaşması şeklinde olur. Bunun dışında kadın ve erkeklerin gönül ilişkisi yasaktır. Düğün törenleri hasat sonrası olan kasım ayında gayet sade bir törenle gerçekleştirilir. Kadının temel görevi çocuk yapıp ev işlerine bakmak, erkeğin görevi ise tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktır. Bir Amiş kadını ortalama 8 çocuk dünyaya getirmektedir. Bu yüzden Amişlerin sayısı gitgide artmaktadır. Çünkü bol çocuk bereketi simgelemektedir. Amiş kadınlarının dışarıdan evlenmesi yasaktır. Evliliklerde ailelerin onayı önem arzeder. 


Genç Amiş Öğretmenler

  Amişler eğitim konusunda tamamen katı bir tutuma sahiptirler. Sadece 8 yıllık bir eğitim verilen okullarında, lise eğitimi almanın dünyevi zevklere sürüklüyeceğini düşündükleri için sıcak bakmazlar. Bu 8 yıllık süreçte, okuma yazma ve dini eğitim alırlar. Ancak çocuklarının lise eğitimi almasını isteyenlere karşı çıkmazlar. Öğretmenler ise daha çok bu 8 yıllık eğitimi bitirmiş 17-18 yaşlarında gençlerden seçilmektedir. 

teknolojiye karşı

   Amişler, 18 yaşına gelen gençlerinin Amiş olup olmayacakları konusunda hür iradeleriyle karar vermelerini isterler. Dış dünyayı keşfetmek isteyen bireylere baskı kurmazlar. Ama sonuçlara bakıldığında gençlerin yaklaşık %90'ının Amiş mezhebini kabul ettiğini görmekteyiz. Amiş mezhebine girmek isteyen bireylere sıcak bakmamalarına rağmen, kişileri  istekliliklerine göre birtakım testlere tabi tutarlar. Kişi bu testlerden geçtiği takdirde, ihtiyar heyetinin onayıyla Amiş mezhebine kabul edilir. 

haremlik selamlık

   Amişlerde diğer hristiyan tarikatlarının aksine, misyonerlik ve dini yayma faaliyetleri yoktur. Tersine, kişinin dinini değiştirmeye çalışmayı büyük bir saygısızlık olarak görürler.Tanrı’nın insanı sade bir yaşam için yarattığına inanan Amişler, Tanrı'nın kendilerini özel olarak dış dünyadan koruduğuna da inanırlar. İnanışları gereği fotoğraf çektirmeyi hiç sevmezler.Onlara göre kişinin portresinin çizilmesi günahtır ve Hz.İsa fotografının çizilmesine izin vermemiştir. Bu yüzden çocukları için yaptıkları bebeklerin dahi yüz kısmı görünmemektedir.

Amiş huzuru

  Sonuç olarak, Amişlerin yukarıda bahsedilen yaşam tarzı günümüz dünyasında çok zor gözükse de birçoğumuz tarafından özlenen bir hayattır. Teknolojinin canavarlaşıp bizleri esir aldığı bu çağda, hayatın koşturmacasını bir kenara bırakıp, kendini doğanın kollarına bırakmak herkesçe istenen bir durumdur. Bu açıdan bakıldığında buna bir din gerekliliği gibi bakmak zorunda da değiliz. Elimizden geldiğince doğayla bütünleşmeli, kendimizi teknoloji hapishanesinden kurtarmalı ve ruhumuzu dinlendirmeliyiz. Bunu yaptığımız sürece daha özgür bireyler oluruz.