İNSAN HIRSININ ZİRVESİ: BABİL KULESİ
Nuh Tufanının dünya üzerinde yarattığı büyük yıkımdan sonra tekrar biraraya gelen ve yükselişe geçen insanoğlunun bir sembolü olan Babil Kulesi, gerek inşasındaki gizemleri gerekse insanın Tanrılaşma mücadelesine ait sırlarını içinde barındıran ve efsanelere konu olmuş tarihi başyapıtlardan birisidir. Yükseklerde olan herşeyi kutsal sayan Sümerliler tarafından 5000 yıl önce inşa edildiği düşünülen Babil Kulesi, semavi metinler dışında birçok mitolojide ve tarihi kaynaklarda kendine yer bulmuştur. Günümüzde Irak'ın Bağdat şehrinin 100 km güneyinde olan bölgede olduğu düşünülen ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan Babilin Asma Bahçelerinin içinde inşa edilen Babil Kulesi, çağın çok ötesindeki mimarisiyle tarih boyunca birçok medeniyet tarafından ele geçirilmek istenmiş ve sayısız savaşa tanıklık etmiştir. Peki insanın Tanrıya ulaşma çabasının bir simgesi olan ve o dönemde inşa edilen birçok yapıta göre eşşiz bir mimariye sahip olan Babilin Kulesinin ardında sakladığı gizemler nelerdir?
Dini ve Tarihi Kaynaklarda Babil Kulesi
Akad dilinde 'bab-ilu' kelimesinden türeyen Babil kelimesi Tanrı'nın Kapısı anlamına gelmektedir. Akad diliyle benzerlik gösteren Arapça'da da bab kelimesi kapı anlamındadır ve Türkçe'ye Arapça'dan geçmiştir. İbranice bavel okunuşunun babel şekline dönüşmesinden türeyen kelime, Hristiyanlarca da kutsal kabul edilen Eski Ahit'te 'kargaşa, anarşi' şeklinde açıklanmıştır. Kuran, Tevrat ve İncil dışında Babil ve Sümer tabletlerinde ve birçok tarihi eserlerde Babil Kulesi hakkında bilgiler verilmektedir.
En eski semavi kitaplar olan Tevrat ve İncil'de Babil kulesinin hikayesi şu şekilde anlatılmaktadır; Nuh tufanından sonra bulundukları bölgeye yayılan Nuh'un çocukları Sinar (Sümer) ülkesine yerleşirler. Zamanla gelişen insanoğlu insanların dağılmadan yaşayacağı büyük bir şehir kurmak ister. Kurulacak bu uygarlığın en büyük özelliği yeryüzündeki bütün insanların aynı dili konuştuğu tek bir devletten oluşmasıdır. Bu şehri kuran insanlar daha sonra şehrin nişanesi olsun diye ortasına yeryüzünün en büyük kulesini inşa etmek isterler. Amaçları göklere yükselip Tanrılara ulaşmak ve insanların dağılmasını engelleyecek bir yapı inşa etmektir. Tanrı kendisine ulaşmaya çalışan insanoğlunun bu çabasına ve kendilerini beğenmişliklerine sinirlenir ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Kulenin yıkılış hikayesi, Tevrat'ta anlatılmamaktadır. Ancak Yahudilerin meşhur tarihi kaynakları olan Jubiless ve Leptogenesis'te Tanrı'nın çok sert bir rüzgar estirerek kuleyi yıktığından söz edilmektedir. Kısacası, başlarına gelen Nuh Tufanından ders çıkarmayan insanoğlunun kendini Tanrıyla kıyaslaması, kibiri yine Tanrı tarafından cezalandırılmış ve birbirini anlamayan insanların ayrışmasıyla birçok farklı millet ortaya çıkmıştır. Tevratta Babil Kulesi için insanlığın yüz karası tabiri kullanılmaktadır. Günümüzde ise, bütün dillerin aynı kökenden geldiğini iddia eden birçok dilbilimci Babil Kulesi hikayesini kanıt olarak değerlendirmektedir.
Dinler tarihinin ve İsrailoğullarına ait efsanelerin geçtiği ve Yahudiler için önemli bir kaynak sayılan Peygamber Enok/Hanok'un kitabında da (1. İznik konsilinde saptırıcı bilgiler olduğu düşünüldüğünden Tevrat’tan ve İncil'den tamamen çıkarılmıştır.) Babil Kulesi konusu ayrıntılı şekilde işlenmiştir. Nuh tufanından önce yeryüzüne Nefiller ve Elohim denilen varlıklar gelmekteydi. Başka bir gezegende yaşadığı düşünülen bu varlıklar, yeryüzüne inip ihtiyaçlarını karşılamakta ve insanlarla iletişime geçmekteydi. Çok daha gelişmiş özelliklere ve teknolojiye sahip olan bu dev varlıklar insanlar tarafından Yarı Tanrı yada Tanrı olarak tasvir ediliyorlardı. Birçok araştırmacı, Sümer tabletlerinde anlatılan ve yeryüzüne inerek altın karşılığında insanlara bilmedikleri şeyleri öğreten Annunakilerin bu tarihi kitapta bahsedilen Elohim ve Nefillerden olduğunu iddia etmektedirler. Nuh tufanı yaşandıktan sonra tekrar bir araya gelen ve aynı dili konuşan insanlar büyük bir kule inşa etmişlerdi. Çok üstün teknolojilerle inşa edilen bu kule yardımıyla diğer gezegenlerdeki varlıklara ok saldırıları düzenlemeye başladılar. Bu muazzam kulenin insanlar tarafından inşa edilmesi ,Elohim denen varlıklarda büyük bir panik oluşmasına neden olmuştu. İnsanların daha fazla gelişmesini istemeyen Elohimler, tekrar yeryüzüne inmiş ve insanların dillerini karıştırarak ayrışmalarına ve birbirlerine savaş açmalarına neden olmuştur. Bu hikayenin bir kopyası da Mayalarda güvercin hikayesi olarak anlatılmaktadır. İnsanların böyle bir kule inşa ettiğini gören Tanrılar bir güvercin göndermiş ve insanların dillerini karıştırmıştır.
Kuran-ı Kerim'de ise Babil Kulesine benzer bir kuleden ve hikayeden bahsedilir. Kuran'da geçen hikaye Babil'de değil Musa peygamberin yaşadığı dönemde Mısır'da geçmektedir. Firavun, tefsircilerin yardımcısı ya da veziri olduğunu belirttiği Haman'a kendisine kilden bir kule inşa etmesini böylece Musa'nın tanrısına ulaşacağını söyler. “Firavun: Haman! Benim için bir kule inşa et, dedi, Umarım ki böylece yükselebilir, göklere yol bulur da Mûsâ’nın Tanrısına ulaşırım. Gerçi ben onun yalancı olduğunu zannediyorum ya, (neyse!) İşte böylece, Firavun’un kötü gidişatı kendisine cazip göründü ve yoldan çıkarıldı. Sonuç itibariyle Firavunun hilesi ve düzeni de tamamen boşa çıktı.”(Mümin, 40/36-37). Kimi araştırmacılar Mısır piramitlerinin Kuran'da belirtilen amaçla Firavunlar tarafından inşa ettirildiğini savunmaktadır. 9'uncu yüzyılın ünlü İslam tarihçilerinden El-Tabari'nin 'Peygamberler ve Krallar Tarihi' adlı eserinde de Babil Kulesinden söz edilmektedir. Bu hikayede zamanının en ünlü hükümdarı olan Nimrod (Nemrut) Nuh tufanının öcünü almak ve Tanrının cennetine ulaşmak için büyük bir kule inşa edilmesi emrini verir. Daha sonra Allah tarafından bu kule yıkılır ve o zaman kadar aynı dili konuşan insanların dilleri 72 farklı dile dönüştürülür. Birbirini anlamayan insanlar ayrışır ve dünya üzerine yayılırlar. 13'üncü yüzyıl İslam Tarihçisi Ebu El Fida'nın eserinde de bu hikayeden bahsedilmiştir. Bu hikayede de kulenin inşaatına katılmayan İbrahim peygamberin atası olan Hud'un kendi dili olan İbraniceyi muhafaza etmesine Allah tarafından izin verildiğinden bahsedilmektedir.
Tarihi kaynaklarda ise, Babil Kulesinin M.Ö 5000 yıllarında Sümerliler tarafından o zamanın en ünlü tanrısal figürü olan Tanrı Marduk adına yapıldığı belirtilmektedir. Yükseklere tapan Sümerler yer ile göğü bağlayan kutsal bir ağacın varlığına inanırlardı. Babil Kulesi bir anlamda bu ağacın temsili bir şekliydi. Yapiminda kil, su, kan, yün, odun, kireç, zift, keten, bitun ve 85 milyon tuğla kullanılan, yaklaşık 90 metre yükseliğe ve genişliğe sahip olan bu kule her katının ayrı bir anlam ifade ettiği 7 kattan oluşmaktaydı. Birinci kat taşı, ikinci kat ateşi, üçüncü kat bitkileri, dördüncü kat hayvanları, beşinci kat insanları, altınca kat gökyüzünü ve yedinci kat melekleri simgeliyordu. İnsan manevi gelişmişliğine göre her bir katın sırlarını öğrendikten sonra bu katlarda yükselip Tanrı Marduk'la görüşebilirdi. Sıradan halktan insanlar ibadetleri için birinci katı kullanırlardı. Üst katlar ise sadece rahipler ve seçkin din adamlarınca kullanılmaktaydı.Kulenin çevresinde rahip sarayları, ambarlar, konuk odaları, Tanrı Marduk adına yapılmış bir diğer tapınak olan Esagila'ya giden aslanlı geçit ve dini tören yolu bulunmaktaydı. On binlerce işçinin çalışmasıyla bile 650 yılda inşa edilebileceği düşünülen bu kulenin inşaatının 43 yıl sürdüğü tarihi kaynaklar ve yazılı tabletlerde belirtilmektedir.
Tarihi kaynaklarda tüm ihtişamıyla Babilin asma bahçeleri içinde yükselen Babil Kulesi ilk olarak şehri işgal eden Tikulti -Ninurta, Sargon, Sanherip ve Asurbanipal tarafından yıkıldığı belirtilmektedir. Daha sonraki Babil Kralları Nabopollasor ve Nabukadnasor tarafından kulenin yıkılan kısımları yeniden onarılmış, ancak M.Ö. 479'da Babil'i fetheden Pers kralı Xerkes kuleyi tekrar yıkmıştır. Uzun yıllar sonra Babil'i fetheden büyük İskender yıkık kulenin mimarisine hayran kalmış ve kulenin eski haline getirilmesini emretmiştir. Bu devasa yapının molozlarının temizlenmesi için 2 ay boyunca on binden fazla işçi çalışmıştır. Büyük İskender'in zamansız ölümü sonrası onarım çalışmaları yarım kalmıştır. Ünlü Hollandalı ressam Pieter Bruegel tarafından 16'ncı yüzyılda resmedilen Babil Kulesinin günümüze ulaşan herhangi bir kalıntısı bulunmamaktadır. Ancak arkeologlar tarafından bulunan Sümer tabletlerinde kulenin inşası ve tarihi hakkında detaylı bilgilere ulaşılmıştır. Günümüzde Babil Kulesinin Bağdat'ın 100 km güneyinde bulunan El Hilal kasabası sınırları içerisinde olduğu düşünülmektedir.
Bazı araştırmacılar ve komple teorisyenleri dünyada oluşturmaya çalışılan yeni dünya düzenini Babil kulesi efsanesine benzetmektedirler. Onlara göre, Avrupa Birliği tek merkezli bir yönetim şeklinin ilk adımıdır. Özellikle Avrupa Parlemento binasının mimarisinin Babil Kulesine benzetilmesini bu açıdan dikkat çekici bulurlar. Avrupa Birliği tarafından yayınlanan bir afişte (ortadaki resim) Babil Kulesinin kullanılması büyük merak uyandırmıştır. Söz konusu resimde kullanılan Babil Kulesinin tepe kısmında bir inşaat iskelesinin bulunması onun tekrar inşa edilme çabalarının göstergesi olarak görülmüştür. Yine aynı afişte 'Avrupa:Birçok Dil Tek Ses' sloganı kullanılmıştır. Afiş daha ayrıntılı incelendiğinde, elinde çekiç bulunan bir insan ve bir bebek hariç kafaları çekiçle düzleştirilmiş insanlar bulunmaktadır. Birçok araştırmacı, bu afişi köleleşmiş ve robotlaşmış insanların bulunduğu Tek Devletli Yeni Dünya Düzeni olarak yorumlamıştır. Bugün dünyayı yönettiği düşünülen mason, üst akıl ve illümunati gibi örgütlerin kuruluş misyonlarında Babil Kulesinin önemli bir yeri olduğu iddia edilmektedir. Bazı komplo teorisyenleri, Ortadoğu'da süregelen savaşın özellikle eski Babil Devleti sınırları çevresinde gerçekleşmesini, burada yeniden kurulacak bir Babil Devletininin zeminini hazırlamak olarak değerlendirmişlerdir.
Sonuç olarak, Babil Kulesi insanoğlunun hırsının, ihtiraslarının ve herşeye hükmetme isteğinin eşsiz bir örneğidir. Tarih boyunca gücü elde eden kusurlu insan her zaman Tanrılaşma, Tanrı gibi güçlü olma mücadelesine girmiş ve sahip olduğu bu kendini beğenmişlik kusursuz olan Tanrı'nın cezalandırmasıyla son bulmuştur. Babil Kulesi insanoğlu için hem bir birleşmenin hem de bir ayrılığın sembolüdür. Yaşanan büyük tufandan sonra biraraya gelen insanlar kısa sürede birleşmiş ve içlerindeki Tanrısal isteğin bir dışa vurumu olarak birlikte hareket etmişlerdir. Ancak, yine aynı insan Tanrı tarafından cezalandırıldığında ve dilleri ayrıştırıldığında birbirinden uzaklaşmaya ve anlaşamamaya başlamış ve bunun bir sonucu olarak menfaatleri doğrultusunda savaşmayı tercih etmiştir. Dilleri ayrışan insanların bu savaşı Babil Kulesinin yıkılışından günümüze kadar sürekli olarak tazeliğini korumaktadır. Bugün dünyanın birçok yerinde gücü eline geçiren insanoğlu sahip olduğu kibirin etkisiyle birbirlerini yok etmeye devam etmektedir. Bir diğer açıdan bakıldığında, birlikte mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşayabilecek olan insanoğlunun savaşı tercih etmesi, onun aciziyetinin ve zayıflığının en büyük göstergesidir. Umarız, insanoğlu gelecekte kibir ve zayıflıklarından arınarak barışı hedefleyen bir Babil Kulesi (dünya düzeni) inşa eder.
Dinler tarihinin ve İsrailoğullarına ait efsanelerin geçtiği ve Yahudiler için önemli bir kaynak sayılan Peygamber Enok/Hanok'un kitabında da (1. İznik konsilinde saptırıcı bilgiler olduğu düşünüldüğünden Tevrat’tan ve İncil'den tamamen çıkarılmıştır.) Babil Kulesi konusu ayrıntılı şekilde işlenmiştir. Nuh tufanından önce yeryüzüne Nefiller ve Elohim denilen varlıklar gelmekteydi. Başka bir gezegende yaşadığı düşünülen bu varlıklar, yeryüzüne inip ihtiyaçlarını karşılamakta ve insanlarla iletişime geçmekteydi. Çok daha gelişmiş özelliklere ve teknolojiye sahip olan bu dev varlıklar insanlar tarafından Yarı Tanrı yada Tanrı olarak tasvir ediliyorlardı. Birçok araştırmacı, Sümer tabletlerinde anlatılan ve yeryüzüne inerek altın karşılığında insanlara bilmedikleri şeyleri öğreten Annunakilerin bu tarihi kitapta bahsedilen Elohim ve Nefillerden olduğunu iddia etmektedirler. Nuh tufanı yaşandıktan sonra tekrar bir araya gelen ve aynı dili konuşan insanlar büyük bir kule inşa etmişlerdi. Çok üstün teknolojilerle inşa edilen bu kule yardımıyla diğer gezegenlerdeki varlıklara ok saldırıları düzenlemeye başladılar. Bu muazzam kulenin insanlar tarafından inşa edilmesi ,Elohim denen varlıklarda büyük bir panik oluşmasına neden olmuştu. İnsanların daha fazla gelişmesini istemeyen Elohimler, tekrar yeryüzüne inmiş ve insanların dillerini karıştırarak ayrışmalarına ve birbirlerine savaş açmalarına neden olmuştur. Bu hikayenin bir kopyası da Mayalarda güvercin hikayesi olarak anlatılmaktadır. İnsanların böyle bir kule inşa ettiğini gören Tanrılar bir güvercin göndermiş ve insanların dillerini karıştırmıştır.
Kuran-ı Kerim'de ise Babil Kulesine benzer bir kuleden ve hikayeden bahsedilir. Kuran'da geçen hikaye Babil'de değil Musa peygamberin yaşadığı dönemde Mısır'da geçmektedir. Firavun, tefsircilerin yardımcısı ya da veziri olduğunu belirttiği Haman'a kendisine kilden bir kule inşa etmesini böylece Musa'nın tanrısına ulaşacağını söyler. “Firavun: Haman! Benim için bir kule inşa et, dedi, Umarım ki böylece yükselebilir, göklere yol bulur da Mûsâ’nın Tanrısına ulaşırım. Gerçi ben onun yalancı olduğunu zannediyorum ya, (neyse!) İşte böylece, Firavun’un kötü gidişatı kendisine cazip göründü ve yoldan çıkarıldı. Sonuç itibariyle Firavunun hilesi ve düzeni de tamamen boşa çıktı.”(Mümin, 40/36-37). Kimi araştırmacılar Mısır piramitlerinin Kuran'da belirtilen amaçla Firavunlar tarafından inşa ettirildiğini savunmaktadır. 9'uncu yüzyılın ünlü İslam tarihçilerinden El-Tabari'nin 'Peygamberler ve Krallar Tarihi' adlı eserinde de Babil Kulesinden söz edilmektedir. Bu hikayede zamanının en ünlü hükümdarı olan Nimrod (Nemrut) Nuh tufanının öcünü almak ve Tanrının cennetine ulaşmak için büyük bir kule inşa edilmesi emrini verir. Daha sonra Allah tarafından bu kule yıkılır ve o zaman kadar aynı dili konuşan insanların dilleri 72 farklı dile dönüştürülür. Birbirini anlamayan insanlar ayrışır ve dünya üzerine yayılırlar. 13'üncü yüzyıl İslam Tarihçisi Ebu El Fida'nın eserinde de bu hikayeden bahsedilmiştir. Bu hikayede de kulenin inşaatına katılmayan İbrahim peygamberin atası olan Hud'un kendi dili olan İbraniceyi muhafaza etmesine Allah tarafından izin verildiğinden bahsedilmektedir.
Tarihi kaynaklarda ise, Babil Kulesinin M.Ö 5000 yıllarında Sümerliler tarafından o zamanın en ünlü tanrısal figürü olan Tanrı Marduk adına yapıldığı belirtilmektedir. Yükseklere tapan Sümerler yer ile göğü bağlayan kutsal bir ağacın varlığına inanırlardı. Babil Kulesi bir anlamda bu ağacın temsili bir şekliydi. Yapiminda kil, su, kan, yün, odun, kireç, zift, keten, bitun ve 85 milyon tuğla kullanılan, yaklaşık 90 metre yükseliğe ve genişliğe sahip olan bu kule her katının ayrı bir anlam ifade ettiği 7 kattan oluşmaktaydı. Birinci kat taşı, ikinci kat ateşi, üçüncü kat bitkileri, dördüncü kat hayvanları, beşinci kat insanları, altınca kat gökyüzünü ve yedinci kat melekleri simgeliyordu. İnsan manevi gelişmişliğine göre her bir katın sırlarını öğrendikten sonra bu katlarda yükselip Tanrı Marduk'la görüşebilirdi. Sıradan halktan insanlar ibadetleri için birinci katı kullanırlardı. Üst katlar ise sadece rahipler ve seçkin din adamlarınca kullanılmaktaydı.Kulenin çevresinde rahip sarayları, ambarlar, konuk odaları, Tanrı Marduk adına yapılmış bir diğer tapınak olan Esagila'ya giden aslanlı geçit ve dini tören yolu bulunmaktaydı. On binlerce işçinin çalışmasıyla bile 650 yılda inşa edilebileceği düşünülen bu kulenin inşaatının 43 yıl sürdüğü tarihi kaynaklar ve yazılı tabletlerde belirtilmektedir.
Tarihi kaynaklarda tüm ihtişamıyla Babilin asma bahçeleri içinde yükselen Babil Kulesi ilk olarak şehri işgal eden Tikulti -Ninurta, Sargon, Sanherip ve Asurbanipal tarafından yıkıldığı belirtilmektedir. Daha sonraki Babil Kralları Nabopollasor ve Nabukadnasor tarafından kulenin yıkılan kısımları yeniden onarılmış, ancak M.Ö. 479'da Babil'i fetheden Pers kralı Xerkes kuleyi tekrar yıkmıştır. Uzun yıllar sonra Babil'i fetheden büyük İskender yıkık kulenin mimarisine hayran kalmış ve kulenin eski haline getirilmesini emretmiştir. Bu devasa yapının molozlarının temizlenmesi için 2 ay boyunca on binden fazla işçi çalışmıştır. Büyük İskender'in zamansız ölümü sonrası onarım çalışmaları yarım kalmıştır. Ünlü Hollandalı ressam Pieter Bruegel tarafından 16'ncı yüzyılda resmedilen Babil Kulesinin günümüze ulaşan herhangi bir kalıntısı bulunmamaktadır. Ancak arkeologlar tarafından bulunan Sümer tabletlerinde kulenin inşası ve tarihi hakkında detaylı bilgilere ulaşılmıştır. Günümüzde Babil Kulesinin Bağdat'ın 100 km güneyinde bulunan El Hilal kasabası sınırları içerisinde olduğu düşünülmektedir.
Bazı araştırmacılar ve komple teorisyenleri dünyada oluşturmaya çalışılan yeni dünya düzenini Babil kulesi efsanesine benzetmektedirler. Onlara göre, Avrupa Birliği tek merkezli bir yönetim şeklinin ilk adımıdır. Özellikle Avrupa Parlemento binasının mimarisinin Babil Kulesine benzetilmesini bu açıdan dikkat çekici bulurlar. Avrupa Birliği tarafından yayınlanan bir afişte (ortadaki resim) Babil Kulesinin kullanılması büyük merak uyandırmıştır. Söz konusu resimde kullanılan Babil Kulesinin tepe kısmında bir inşaat iskelesinin bulunması onun tekrar inşa edilme çabalarının göstergesi olarak görülmüştür. Yine aynı afişte 'Avrupa:Birçok Dil Tek Ses' sloganı kullanılmıştır. Afiş daha ayrıntılı incelendiğinde, elinde çekiç bulunan bir insan ve bir bebek hariç kafaları çekiçle düzleştirilmiş insanlar bulunmaktadır. Birçok araştırmacı, bu afişi köleleşmiş ve robotlaşmış insanların bulunduğu Tek Devletli Yeni Dünya Düzeni olarak yorumlamıştır. Bugün dünyayı yönettiği düşünülen mason, üst akıl ve illümunati gibi örgütlerin kuruluş misyonlarında Babil Kulesinin önemli bir yeri olduğu iddia edilmektedir. Bazı komplo teorisyenleri, Ortadoğu'da süregelen savaşın özellikle eski Babil Devleti sınırları çevresinde gerçekleşmesini, burada yeniden kurulacak bir Babil Devletininin zeminini hazırlamak olarak değerlendirmişlerdir.
Sonuç olarak, Babil Kulesi insanoğlunun hırsının, ihtiraslarının ve herşeye hükmetme isteğinin eşsiz bir örneğidir. Tarih boyunca gücü elde eden kusurlu insan her zaman Tanrılaşma, Tanrı gibi güçlü olma mücadelesine girmiş ve sahip olduğu bu kendini beğenmişlik kusursuz olan Tanrı'nın cezalandırmasıyla son bulmuştur. Babil Kulesi insanoğlu için hem bir birleşmenin hem de bir ayrılığın sembolüdür. Yaşanan büyük tufandan sonra biraraya gelen insanlar kısa sürede birleşmiş ve içlerindeki Tanrısal isteğin bir dışa vurumu olarak birlikte hareket etmişlerdir. Ancak, yine aynı insan Tanrı tarafından cezalandırıldığında ve dilleri ayrıştırıldığında birbirinden uzaklaşmaya ve anlaşamamaya başlamış ve bunun bir sonucu olarak menfaatleri doğrultusunda savaşmayı tercih etmiştir. Dilleri ayrışan insanların bu savaşı Babil Kulesinin yıkılışından günümüze kadar sürekli olarak tazeliğini korumaktadır. Bugün dünyanın birçok yerinde gücü eline geçiren insanoğlu sahip olduğu kibirin etkisiyle birbirlerini yok etmeye devam etmektedir. Bir diğer açıdan bakıldığında, birlikte mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşayabilecek olan insanoğlunun savaşı tercih etmesi, onun aciziyetinin ve zayıflığının en büyük göstergesidir. Umarız, insanoğlu gelecekte kibir ve zayıflıklarından arınarak barışı hedefleyen bir Babil Kulesi (dünya düzeni) inşa eder.
1 Comments: