Birçoğumuz günlük hayatımızda birçok plan yapmakta ve bunları gerçekleştirmeye çalışmaktayız. Bu planları gerçekleştirme aşamasında b...


Murphy ve hayat

 Birçoğumuz günlük hayatımızda birçok plan yapmakta ve bunları gerçekleştirmeye çalışmaktayız. Bu planları gerçekleştirme aşamasında birçok engelle karşı karşıya kalırız ve planlarımız suya düşer. Çevrenizdeki insanlara iş, aşk ve sosyal hayatlarında şanslı olup olmadıklarını sorduğunuzda çok büyük bir kesimden olumsuz cevap alırsınız. Aslında insanlar kısmen de olsa bu noktada haklılar. Çünkü günümüz dünyasında çok az insan hayallerini gerçekleştirmektedir. Hatta bu uzun vadeli hayalleri bir kenara bırakın günlük hayatta karşılaştığımız birçok engel ve olumsuzluk insanların hayata olan pozitif enerjilerini düşürmektedir. Birçok insandan şu lafları sıkça duyarız 'Bende şans olsa zaten, birşey istedim de ne zaman oldu ki, tüm aksilikler beni buluyor'. Peki gerçekten işler çoğu zaman ters mi gider? Murphy Kanunlarına göre evet...


Şanssız insan

  Murphy Kanunlarının fikir babası ABD'li mühendis Edward A. Murphy büyük bir roket projesi üzerinde çalışmaktaydı. Usaf Proje Mx981 ismindeki bu projede insan üzerine ivmelenmenin etkilerini incelemekteydi. Yaptığı deneylerin birinde, seçilen deneğin vücudunun 16 noktasına akselometre takılması gerekmekteydi. Bu akselometreler sensör bir yapıştırıcı ile 2 farklı şekilde takılabilmekteydi. Bu iş için yardımcı olarak bir teknisyen görevlendirilmişti. Rastgele taktığında bile %50 şansı olan bu tekniker nasıl başarabildiyse 16 akselometrenin hepsini  yanlış bağlamış ve milyon dolarlık deney büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bunun üzerine Edward Murphy bu kanunun temelini teşkil edecek o sözleri söylemiştir; '"Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir." 

kısakollu adam

  Her ne kadar bilimsel bir alt yapısı olmasa da Murphy Kanunları'nın temeli genel olarak şu hipotezlere dayanır; Bir işin ters gitme olasılığı varsa, o iş ters gider. Bir şeyi ne kadar çok isterseniz ortaya çıkacak aksilikler o kadar fazla olur. Siz aksilik oluşturan durumları ortadan kaldırsanız bile hemen yeni bir aksilikler doğacaktır. Bir işin birden fazla ters gitme olasılığı varsa en kötüsü gerçekleşir. Herşey yolunda gidiyorsa keşin bir terslik vardır. Bu düşüncelerden yola çıkarak insanların günlük hayatında sık karşılaştıkları aksilikler Murphy yasalarına atfedilmeye başlanmıştır. İşte birçoğumuzun tecrübe ettiği o aksilikler;

patron gazabı
  • Tüm gün çalışmanıza rağmen patronunuz mola verdiğiniz anda dibinizde biter.
  • Bir yere ne kadar çok gitmek istediğimzle trafiğin yoğunluğu doğru orantılıdır
  • Çok etkileyici bir hareket yaptığınızda mutlaka yalnız olursunuz ama salak bir hareketinize birçok kişi şahit olur.
  • Sigara dumanı arkadaş grubunda en çok sigara içmeyenlere doğru gider.
  • Öğretmen, sınav sırasında sadece aptalca bir şey yazdığınız esnada başınıza gelip yazdıklarınızı okur.
  • Beğendiğin ve ilgi duyduğun insanlar senin en bakımsız ve salaş olduğun zamanlar karşında belirir.
  • Otomobil tamiri sırasında düşürdüğünüz alet en ulaşılmadık yerlere girer.
  • Çok sıkıştığınız zamanlarda tuvaletler kesin doludur.

taksiye binen sansız
·    
  • Uzun süre otobüs beklersiniz gelmez bir sigara yaktığınızda daha içmeden otobüs gelir.
  • Hayattaki en güzel şeyler; ya kanun dışı, ya ahlak dışı ya da şişmanlatıcıdır.
  • Sınavda risk alıp çalışmadığın konudan kesin soru çıkar.
  • Araba satarken çok nadir arıza veren kısımlar o anda kesinlikle çalışmaz.
  • En çok beğendiğin kıyafetin sana uygun olanı yeni tükenmiştir.
  • Kız ya da erkek arkadaşın yokken kimse senle ilgilenmez, ancak biriyle sevgili olduğunda birçok talibin çıkar.
  • Arabada müzik açtığınızda en sevdiğiniz şarkının hep sonuna yetişirsiniz
  • Ehliyetiniz yokken kesin polis çevirmesine takılırsınız
  • Yırtık bir çorap giydiğinizde kesin bir eve girmek zorunda kalırsınız.

açık olan kapı

  • Elinizde birden fazla anahtar varsa en son denediğiniz kapıyı açar.
  • Sinema başlarken salonun ortasında oturanlar hep en son girip insanlara rahatsızlık verirler.
  • Beklediğiniz telefon her zaman banyoya girdiğinizde çalar.
  • Çok güzel bir kare yakaladığınızda telefonunuz ya da kameranızın ya şarjı yoktur yada yeterli hafızası yoktur.
  • Aranılan birşey her zaman en son bakılan yerdedir.
  • Arabayı yıkattığınız gün büyük ihtimal  yağmur yağar.
  • Bir işe kalkıştığınızda sessiz kalan insanlar, başarısız olduğunuzda konuşmaya başlarlar.
  • Siyah kıyafet giydiğinde hiçbir şey olmazken, beyaz kıyafet giydiğinde kesin üstüne birşeyler dökülür.
  • Boş diye girdiğiniz şerit her zaman tıkanır boşalttığınız şerit daha hızlı akar.


bardağın boş tarafını görmek

  Aslında bakıldığında Murphy kanunları aksiliklerin her zaman olacağını düşünüp buna göre önlem almamız gerektiğini söyleyen bir tedbir stratejisidir. Yapacağanız işlerde ve alacağınız kararlarda her zaman en kötü ihtimali düşünmek, üzerinizdeki stresi azaltacak ve daha fazla sonuçlara hazırlıklı olmanızı sağlayacaktır. Olası bütün negatif senoryalara önceden  hazır olmak daha az hata yapmanıza büyük katkı sağlar. Bardağın dolu tarafından baktığımız gibi boş tarafını da unutmamak gerekir. İşte Murphy yasaları bizde bu algının oluşmasını sağlar. Bardağın dolu tarafından bakanlar bunla yetinebilirken, boş tarafından bakanlar her zaman kalan kısmını doldurmaya çalışacaklardır. Yani kısacası, her zaman en kötü ihtimali düşünüp ona göre hazırlık yapmak daha az hata yapmamızı ve daha başarılı olmamızı sağlayacaktır.  

   Uzay çağını yaşadığımız günümüz dünyasında, hayatımızın her aşamasında teknolojiyi etkin şekilde kullanmaktayız. İnsanların ...



atlı arabada Amiş ailesi


  Uzay çağını yaşadığımız günümüz dünyasında, hayatımızın her aşamasında teknolojiyi etkin şekilde kullanmaktayız. İnsanların ellerinden telefonlarını, altlarından arabalarını aldığımızda ne yapacaklarını şaşıracakları bir dönemi yaşıyoruz. Peki insan teknolojisiz yaşayabilir mi? İşte bunun en güzel örneğini günümüzde çoğunlukla Amerika ve Kanada'da yaşayan bir toplum ispatlamıştır, hem de kapitalizmin ve teknolojinin anavatanında. Tarihin onlar için 1700'lerden sonra durduğu toplum Amişler....


Amiş çocukları

  Amişler, ABD ve Kanada'nın bazı eyaletlerine dağılmış şekilde yaşamlarını sürdüren sayıları 350 bini bulan hristiyan bir toplumdur. Kökenleri 16'ıncı yüzyıla kadar dayanan bu hristiyan mezhebi, Tanrı'nın insanları sade ve basit bir yaşam için yarattığı felsefesine dayanarak ortaçağ dönemindeki hayatı esas almışlardır. 17 ve 18'nci yüzyıllarda Almanya ve İsviçre çevresinde yaşayan bu toplum farklı inanışları nedeniyle dönemin Evangelist Katolik ve Protestanlarının büyük baskı ve saldırılarına maruz kalmış ve çareyi yeni dünya olan Amerika'ya göç etmekte bulmuşlardır. Çünkü Amişler, kişilerin doğuştan vaftiz edilmesine karşı çıkmışlar, bireylerin belli bir olgunluğa ulaştıklarında bu kararı hür iradeleriyle vermelerinin uygun olduğunu savunmuşlardır. Bu yüzden Ortaçağın reformistleri olarak görülürler.

  Teknolojik yeniliklere tamamen kapalı ve basit bir yaşama sahip olan Amişler bu felsefesini matta incilinin 6'ncı bölümüne dayandırmaktadır. Söz konusu bölümde; 'Kaygılarınızı atın,  nerden yemek bulacağız ne giyeceğiz diye endişelenmeyin, Tanrının hükümranlığını ve doğruluğunu kabul edin, giyeceğinizi, yemeğinizi Tanrı size sonra sağlayacaktır. Bu dünya için çok çaba sarfetmeden, doğru düzgün temiz insanlar olarak kavgasız, dövüşsüz barış içinde yaşadıktan sonra Tanrı size her türlü nimeti  verecektir' yazmaktadır. Seçilmiş bir toplum olarak kendilerini gören Amişler, sadeliği ve yardımseverliği kendilerine rehber edinmişlerdir.


   AMİŞLERİN SOSYAL HAYATI  


kar yağınca Amiş çocukları

  Amişler teknolojinin insanı bu dünya hayatında azgınlaştıracağını düşünerek tamamen reddederler. Evlerinde elektrik dahi kullanmayan bu toplum geceleri gaz lambalarını ve mum ışığını kullanmaktadır. Köylerinde sadece acil durumlar için bir telefon bulunmaktadır. Kadınlar çamaşır ve bulaşıklarını elde yıkarlar. Ulaşım ise tamamen at arabaları ve bisikletler üzerinden sağlanmaktadır. Hiçbir sağlık sigortaları bulunmayan Amişler hastalandıklarında bunu doğal yöntemlerle atlatmaya çalışmakta, yalnızca çok ciddi hastalık durumlarında kendi aralarında belirli bir miktar para toplayıp hastaneye gitmektedir.

amişler bahçede

   Modern toplumdan kendine izole etmiş bu insanlar teknolojinin tüm nimetlerini ve modern devlet kurumlarını reddetmektedir. Savaş kelimesine bile tahammülü olmayan Amişler devlet hizmetlerinde çalışmamakta, oy vermemekte, siyasetten tamamen uzak durmakta ve vergi vermemektedir. Amerikan hükümeti zaman zaman kendilerinden vergi almaya çalışmışsa da, halkın kendilerine gösterdikleri desteği görünce geri adım atmışlardır. Amişlerin yaşadığı yerlerde polis, belediye gibi en temel devlet kurumları bulunmamaktadır. Hiçbir Amiş bireyi silah taşımaz. Onların tek silahı ellerindeki kürekleridir. 

tarım ve Amişler

  Tüm yaşamlarını tarım ve hayvancılık üzerine inşa etmişlerdir. Çalışkan ve disiplinli olan Amişler zamanlarının büyük kısmını çalışarak geçirmektedir. Çalışmadıklarında şeytani duyguların onları esir alacağını düşünürler. Bütün işleri imece usulu yaparlar. Elde ettikleri organik ürünleri değerinin altında fiyatlarla aracılara satmaktadırlar. Çünkü gereğinden fazla karla mal satılmasını çok büyük günah sayarlar. Tarım ve hayvancılık yaparken de yine en ilkel tarım aletlerini kullanırlar. Tarım ve hayvancılıkta profesyonelleşen bu toplumun elde ettiği hiçbir katkı maddesi olmayan ürünler (peynir, reçel,  yumurta vb. organik gıdalar) Amerika'nın en ünlü marketlerinde sergilenmektedir. Bunun dışında Hz. İsa'nın mesleği olan  marangozculuğa  ayrı bir önem gösterirler.Tek bir çivi yada civata kullanmadan tamamen birbirlerinin üzerine geçirerek yaptıkları mobilyalar günümüzde dünyanın en nadide mobilyaları olarak görülmektedir.

Amiş kadını çamaşır yıkıyor

   Amişler, yaşamlarını ‘Ordung’ adı verilen ve yazılı olmayan bir kurallar silsilesi çervesinde şekillendirmektedir. Kadın ve erkeklerin kıyafetleri olabildiğince sade ve basittir. Kadınlar genelde ortaçağ Avrupası'nda giyilen tek parça koyu kıyafetleri tercih etmektedir. Makyaj yapmaz ve mücevher kullanmazlar. Evli kadınlar beyaz, bekar kadınlar ise siyah başörtüsü kullanmaktadır. Gösteriş açısından tek kullandıkları şey kafalarına taktıkları çiçekli başlıklardır. Erkekler ise, sade, uzun kollu yakasız gömlekler giyerken; kışın siyah fötr şapka yazın ise hasır şapka kullanırlar. Evli erkekler bıyık bırakmadan sakal uzatırlar.


çok çocuklu amişler

  18-20 yaş aralığında Amiş gençleri evlilğe yönlendirilmektedir. Evlilkler genellikle görücü usulu yada pazar ayinlerinde biraraya gelen gençlerin aralarında anlaşması şeklinde olur. Bunun dışında kadın ve erkeklerin gönül ilişkisi yasaktır. Düğün törenleri hasat sonrası olan kasım ayında gayet sade bir törenle gerçekleştirilir. Kadının temel görevi çocuk yapıp ev işlerine bakmak, erkeğin görevi ise tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktır. Bir Amiş kadını ortalama 8 çocuk dünyaya getirmektedir. Bu yüzden Amişlerin sayısı gitgide artmaktadır. Çünkü bol çocuk bereketi simgelemektedir. Amiş kadınlarının dışarıdan evlenmesi yasaktır. Evliliklerde ailelerin onayı önem arzeder. 


Genç Amiş Öğretmenler

  Amişler eğitim konusunda tamamen katı bir tutuma sahiptirler. Sadece 8 yıllık bir eğitim verilen okullarında, lise eğitimi almanın dünyevi zevklere sürüklüyeceğini düşündükleri için sıcak bakmazlar. Bu 8 yıllık süreçte, okuma yazma ve dini eğitim alırlar. Ancak çocuklarının lise eğitimi almasını isteyenlere karşı çıkmazlar. Öğretmenler ise daha çok bu 8 yıllık eğitimi bitirmiş 17-18 yaşlarında gençlerden seçilmektedir. 

teknolojiye karşı

   Amişler, 18 yaşına gelen gençlerinin Amiş olup olmayacakları konusunda hür iradeleriyle karar vermelerini isterler. Dış dünyayı keşfetmek isteyen bireylere baskı kurmazlar. Ama sonuçlara bakıldığında gençlerin yaklaşık %90'ının Amiş mezhebini kabul ettiğini görmekteyiz. Amiş mezhebine girmek isteyen bireylere sıcak bakmamalarına rağmen, kişileri  istekliliklerine göre birtakım testlere tabi tutarlar. Kişi bu testlerden geçtiği takdirde, ihtiyar heyetinin onayıyla Amiş mezhebine kabul edilir. 

haremlik selamlık

   Amişlerde diğer hristiyan tarikatlarının aksine, misyonerlik ve dini yayma faaliyetleri yoktur. Tersine, kişinin dinini değiştirmeye çalışmayı büyük bir saygısızlık olarak görürler.Tanrı’nın insanı sade bir yaşam için yarattığına inanan Amişler, Tanrı'nın kendilerini özel olarak dış dünyadan koruduğuna da inanırlar. İnanışları gereği fotoğraf çektirmeyi hiç sevmezler.Onlara göre kişinin portresinin çizilmesi günahtır ve Hz.İsa fotografının çizilmesine izin vermemiştir. Bu yüzden çocukları için yaptıkları bebeklerin dahi yüz kısmı görünmemektedir.

Amiş huzuru

  Sonuç olarak, Amişlerin yukarıda bahsedilen yaşam tarzı günümüz dünyasında çok zor gözükse de birçoğumuz tarafından özlenen bir hayattır. Teknolojinin canavarlaşıp bizleri esir aldığı bu çağda, hayatın koşturmacasını bir kenara bırakıp, kendini doğanın kollarına bırakmak herkesçe istenen bir durumdur. Bu açıdan bakıldığında buna bir din gerekliliği gibi bakmak zorunda da değiliz. Elimizden geldiğince doğayla bütünleşmeli, kendimizi teknoloji hapishanesinden kurtarmalı ve ruhumuzu dinlendirmeliyiz. Bunu yaptığımız sürece daha özgür bireyler oluruz.
    

    Ezidiler...Mezapotamyanın en çok zulme uğramış en kapalı dinlerinden biri. Günümüzde çoğunlukla Kürtçe konuşan ve Ira...



zulme ugramıs kavim


   Ezidiler...Mezapotamyanın en çok zulme uğramış en kapalı dinlerinden biri. Günümüzde çoğunlukla Kürtçe konuşan ve Irak'ın kuzeyi ile Musul arasında kalan bölgede yaşayan bu halkın inanışı, yaşam biçimi ve ritüelleri alışılmışın çok dışındadır. IŞİD saldırılarına kadar sınırımıza yakın yerde böyle bir topluluğun bulunduğunu bilmiyorduk. IŞİD'in Şengal'i ele geçirmesiyle yurtlarını terk etmek zorunda kalan, binlercesi de IŞİD'e esir düşen Ezidiler, kendilerini bir anda dünya gündeminin odağında bulmuşlardır. Sürekli korkutulan, eziyet gören kendi deyimleriyle tarihte haklarında 72 tane ferman yayınlanan ve tarih boyunca umutsuzluğa mahkum bırakılan bir toplum. Peki kimdir bu Ezidiler?

Ezidi Cografyası


Şengal

 

  Ezidilerin kaynakları incelendiğinde bugün dünya üzerinde sayıları 900 bini bulan bir Ezidi nüfusundan bahsedilmektedir. Bu nüfusun yaklaşık 500 bini Şengal ile Musul çevrelerinde yaşamaktadır.Bunun yanında Rusya'da 200 bin, Avrupa'da 100 bine yakın Ezidinin yaşadığı değerlendirilmektedir. Ezidiler, temel olarak târihte Asurluların bir parçası olan Irak’ın Ninova bölgesinde yaşamışlardır. Türkiye'de yaşayan Ezidilerin büyük çoğunluğu yurtdışına göç etmiştir. 80'li yıllardan önce Urfa Viranşehir'de sayıları 85 binleri bulan ezidi nüfusu 2007 seçimlerinde 377'ye kadar gerilemiştir. Günümüzde Mardin Midyat, Urfa Viranşehir Siirt Kurtalan ve Beşiri ile Batman ve Hakkari çevresinde yaşamaktadırlar. Yezidilerin Avrupa parlementosunda 2 üyesi bulunmaktadır.

Ezidi Kelimesinin Kökeni


Ezidini Kökeni

  Öncelikle şunu net bir şekilde belirtmek gerekir ki Ezidilerin ne Hz.Hüseyin'i şehit eden Yezid ile ne de İran'da bulunan Yezid şehriyle bir alakaları yoktur. Bazı tarihçiler Hz.Yezid'in Ezidilerce kutsandığından bahsetmektedir. Ancak bu husus Ezidiler tarafından yalanlanmıştır. İsimleri Farsça'da Tanrı ve melek  anlamına gelen 'ized' kelimesinden türemiştir. Ezidi ise 'Tanrıya inanan' anlamına gelmektedir. Bazı kaynaklarda ise 'Azda' ve 'Huda' kelimelerinden türediğinden bahsedilmektedir. Ezda Kürtçede yaradan, vareden; huda ise kendiliğinden varolan anlamlarına gelmektedir.

  Ezidilik dininin birçok dinden etkilendiğini görmekteyiz. Karanlık ve aydınlık ikilemi, ateş ile güneşi kutsama ritüelleri açısından Zerdüştlüğü, namaz, hac, zekat, kurban kesme ve oruç gibi ibadetleriyle islamiyeti, çocukların vaktiz edilmesiyle Hristiyanlığı, bazı dansları ve adetleri açısından bakıldığında Şamanizmi, kendilerini seçkin millet olarak görmeleriyle Yahudiliği andıran öğeleri içinde barındırmaktadırlar. Kısacası belirli dinlerin bir potada eritildiği sentez bir din olarak göze çarpmaktadır. Yine bazı din tarihçileri Moğol İstilasından sonra Sincar Dağlarına kaçan Harranlı Sabiler'in Ezidiliğin oluşmasına büyük katkı sağladığından bahsetmektedir.

Ezidilik İnancının Kurucusu: Adi Bin Musafir


Laliş yaylası

  Ezidilik dinini incelediğimizde, söylenenlerin aksine tek Tanrı inancına sahip olduklarını görmekteyiz. Ezidi dininde Tanrı'ya ulaşma noktasında peygambere ihtiyaç duyulmamıştır.  Ezidilik inancının kurucusu ve önderi olarak Şeyh Adi bin Musafir'i görürler ve ona muazzam bir saygı beslerler. Kaynaklarda Hakkari'den Lübnan'a göçen bir ailenin çocuğu olarak 1075 yılında doğduğu, El Gazali ve diğer Sufi müderrislerden ders aldığı belirtilmektedir. Eğitimini tamamladıktan sonra günümüzde Irak'ın Kuzeyinde bulunan Dohak iline bağlı Şeyhan köyü yakınlarında bulunan Laliş yaylasına gittiği ve ömrünün sonuna dek burada yaşadığı belirtilmektedir. Laliş bölgesinde cemaatini kuran ve eski bir manastırı dergaha çeviren Adi bin Musafir tamamen dışa kapalı, çevrede olup bitenle ilgilenmeyen sufi bir tarikat lideri rolünü üstlenmiştir.
Şeyh Adi'nin Ölümünden sonra Laliş vadisinde bulunan cemaat Adi'nin adından türeyen Adaviler olarak tanınmıştır.Cemaatinin başına oğlu Hasan bin Adi geçmiş, Eyyübi Devletinin Musul'u ele geçirmesiyle beraber, Musul'a vali olarak atanan Bedrettin Lulu'nun emriyle yakalanıp infaz edilmiştir. Ezidilerce Şeyh Adi hoşgörü ve ilim sahibi, din ayırt etmeksizin herkese kuçak açan bir alim olarak görülür. Moğol istiasından kaçan halkların korunmak amacıyla Hakkari Dağlarına sığınmasıyla beraber, Nastri Araplar ve Sabiler'inde katılmasıyla Adavi tarikatı güçlenmiş ve yeni bir din olarak 15'nci yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Kutsal Kitapları ve Melek-i Tavus (Azazil) İnancı


Ezidilerin simgesi

  Ezidilerin iki adet kutsal kitabı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Kitab el Cilve/Tanrısal Açıklama Kitabı olarak bilinen ve bizim şeytan olarak bildiğimiz ezidilerin Melek Tavus olarak bildikleri ve kutsadıkları meleğin bütün varlıklardan önce yaratıldığından bahsederek başlamaktadır. Bizim günümüzde korku filmlerinde kullanılan 'Azazil' kelimesi onlarda Melek Tavus'u simgelemektedir. Melek Tavus seçilmiş olan Ezidi halkına yön göstermek ve onları yanlışlardan uzak tutmak için dünyaya gönderildiği Kitab El Cilve'de yer almaktadır.

  İkinci Kitap ise 'Kitab el-Asvad/Meshaf Reş/Siyah Kitap olarak bilinen ve ezidi mitolojisini esas alan kutsal kitaplarıdır. Bu kitapta, Azda olarak bilinen Tanrı kendi özünden Melek Tavusu yaratmış ve ona evreni biçimlendirme ve insanı yaratma görevi vermiştir.Yani iyi niyetli olan Azda dünya işleri ile ilgilenmemektedir, dünyanın esas ve yegane sorumlusu Melek Tavustur ( Tavus Azda'nın yeryüzündeki gölgesidir) Melek Tavusa yardımcı olması için 6 melek daha yaratmış ve  bir avuç dolusu toz göndermiştir. Bu tozla erkek ve kadını yaratan Tavus daha sonra kalanıyla dünyayı yaratmış ve bunu Azda'ya takdim etmiştir.

   Bunun üzerine Azda Melek Tavus'u test etmek için bir sınavdan geçirmiş ve bundan sonra insana itaat etmesini istemiştir. Melek Tavus buna itiraz ederek  'ben yalnız sana itaat ederim', çünkü beni yaratan sensin şekilnde cevap vermiştir. Bunun üzerine cennetten kovulan Melek Tavus gururundan 40 bin sene cehennemde yanmış sonunda döktüğü gözyaşları ile bu ateşi söndürmüştür. Bundan dolayı Azda tarafından affedilmiş ve cehennemden çıkarılmıştır. Azda ile Tavus artık barışıktır. Şeytan olarak bilinen Melek Tavusun Ezidilerce kutsanması birçok semavi din temsilcileri tarafından şeytana tapan kavim olarak lanetlenmiştir.

Azazil

   Melek Tavus Ezidilik dininde hem iyiliğin hem de kötülüğün temsilcisi olarak görülmüştür. Bu yüzden Ezidiler Melek Tavus'a büyük bir saygı beslemekle beraber ondan korkmaktadırlar. Bu inanışta Tanrı özünde iyi niyetli olduğu için ondan korkmanın  gereksiz olduğunu düşünmektedirler. Onun yerine Azda tarafından görevlendirilen ve dünyanın kontrolü kendine verilen Melek Tavus'a itaat etmek daha önemlidir. Çünkü Melek Tavus çift yönlüdür. Ateşiyle sizi ısıtabildiği gibi yakabilir de...Bu yüzden şeytan, mel-un, şar, şat, nar  gibi kelimelerin kullanılması yasaktır. Ezidiler için Azda'nın secde buyruğuna itaat etmeyen Tavus Melek'in bu hareketi aslında onun ne kadar seçkin olduğunu göstermektedir. Tavus Melek Azda'nın yaptığı bu imtihandan başarıyla geçerek dünyayı yönetme hakkına sahip olmuştur.

   Yine bu kitapta Adem ve Havva yaratıldıktan sonra, Adem'in belinden Şehr bin Cebir'in yaratıldığı, Adem'in en sevdiği oğlu olduğu  ve ondan türeyen halkın seçkin Ezidi halkını oluşturacağı ve bu toplumun Melek Tavus'un toplumu olacağı belirtilmektedir. Ezidiler bu yüzden kendilerini özel ve seçilmiş hissederler. Yahudilikteki gibi kendini üstün ırk olarak gören Ezidiler için bu soydan olmayanların dine kabulü söz konusu değildir. Ezidi soyundan gelmeyenlerin bu dinin mensubu olamayacağı, her bir Ezidinin yalnızca başka bir Ezidiyle evlenebileceği, dışarıdan biriyle evlenmesi durumunda dinden çıkmış sayılacağı belirtilmektedir. Bu yüzden tamamen kapalı bir toplum olarak yaşamaktadırlar. Yazılan iki kitapta Adi bin Musafir'e isnat edilse de, araştırmalar bunların çok daha sonra yazıldığını ortaya koymaktadır. Ezidilikte her 1000 yılda bir meleğin gelip dünyayı yeniden doğru yola koyduğuna inanılır. Ezidilere göre Melek Tavusun yeryüzündeki gölgesi olan Şeyh Adi bu meleklerden birisidir. Bu Tanrı Azda ile Melek Tavus arasındaki antlaşmanın bir sonucudur.

Kabeleri :Nurani Dergahı


kutsal tapınak

   Şeyh Adi bin Musafir ve kardeşinin naaşlarının bulunduğu Nurani dergahı Ezidilerce kutsal olarak kabul edilmekte ve hac vazifesinin eda edildiği yer olarak görülmektedir. Tapınakta herkes çıplak ayakla gezer ve bu birliği sembolize eder. Tapınağın bakımı ve temizliği en üst tabakadan alt tabakaya herkes tarafından yapılır. Dergahtan  akan su kutsal kabul edilip hac ziyareti sırasında içilmekte ve yeni doğan çocuklar burada vaftiz edilmektedir. İnanışlarında güneş, Tanrı'nın yeryüzüne gönderdiği nur ve yaşamın kaynağıdır. Bu yüzden kıble olarak kendilerine güneşi belirlemişlerdir. Tavus Meleğe olan saygılarından dolayı başta dergah olmak üzere birçok yerde tavuskuşu figürleri vardır. Özel ve milli günlerde tapınak ve çevresinde toplanıp kutlamalar yapar ve dilekte bulunurlar.

İbadetleri ve Gelenekleri


Güneş ve Ezidiler


  Ezidilerin dini görevleri oruç, namaz, hac ve zekattan oluşmaktadır. Namazdan önce yalnız el ve yüz yıkanarak abdest alırlar. Senede bir defa Şeyh Adi'nin türbesinde yapılan namaz dışında toplu şekilde namaz kılmazlar. Namaz vakitleri sabah ve akşamdır. Namazlarını ayakta durup güneşe karşı 3 defa eğilerek kılarlar. Duaları genelde Kürtçe olarak okurlar. Namazlarını gizlilik içerisinde eda ederler ve başkalarının yanında namaz kılmak zorunda kalırlarsa, eller güneşe çevrilip, daha sonra yüze sürmek şeklinde ifa edilir.

  Özel ve genel olmak üzere 2 oruç şekli vardır. Özel oruç sadece din adamları tarafından senede toplam 80 gün olarak tutulmaktadır. Genel oruç ise herkes tarafından aralık ayının başında tutulur ve toplam 3 gündür. Tutulan bu orucun bizim orucumuzdan en büyük farkı birşey ikram edildiğinde geri çevrilmemesi şeklinde olur. Zekat toplama ve dağıtma işi başlarındaki Şeyh denen din adamları tarafından yapılmaktadır. Ezidilerde zekat müridlerin gelirlerinin %10'unu şeyhlere, % 5'ini pirlere ve %2.5'unu fakire vermekten oluşmaktadır.


Ezidilerde Ateş

  Hac ibadetlerini 15- 20 Eylül tarihlerinde laliş yaylasında bulunan dergahta icra ederler. Şeyh Adi'nin mezarını 3 kez tavaf eden el süren kişi hacı olmuş sayılır. Hac ziyareti sırasında dut ağaçlarını ziyaret ederler. Tek ağaç dalı kesmek bile yasaklanmıştır. Çünkü Ezidilerde doğaya saygı önemli bir özellik olarak dikkat çekmektedir.

  Yeni doğan çocuklar 7 gün içerisinde sünnet ettirirler. Melek Tavusun ve ilk 2 insanın yaratıldığı gün olan Çarşamba kutsal gün olarak kabul edilir. Bir Ezidinin rüyasında Tavus Melek'in girdiğini ve mavi renkten hoşlanmadığını beyan etmesi üzerine mavi ve lacivert renkleri uğursuz sayılmıştır. Ahiret inancı bulunmamaktadır.Insanın cezası da mükafatı da bu dünyada verilmektedir. Onun yerine ruh göçü olarak bilinen Reenkarnasyona inanırlar. Marul, lahana, börülce, kabak, bakla, fasulye ve balık haram kılındığı için yenmez. Yeni doğan çocuklar 40 'ıncı günden sonra Şeyh ve pirlerin katılımıyla Şeyh Adinin mabedindeki zemzem suyunda vaktiz edilirler.

Işık ve Ateş

  Özellikle Nisan ayının ilk çarşambası  Yeni Yıl kutlanır. O gece meleklerin bereket dağıttığına inanılır. Yine 6-13 Ekim tarihlerinde Şeyh Adi'nin biraraya getirdiği cemaatin adına Cemaat Bayramı kutlanmaktadır. Bu bayrama katılmak hac ibadetine eşdeğer görülür ve her Ezidi için farzdır. Yine Ezidiler de özellikle ülkemizde alevi mezhebinde de bulunan ahiren kardeşliği görülür. Her Ezidinin bir ahiren kardeşi ve bacısı bulunmaktadır. Ahiren kardeşliği karşılıklı sevgiyi ve ölümde yardım etmeyi emreder. Yine Ezidi toplumunda fakirlere yardım etmeyi dinlerinin gerekli bir hususu olarak görmektedirler.

  Cenazelerde ölünün en kıymetli elbisesini bir ağaç parçasına giydirdikten sonra etrafında dönerler.Ağlayarak diz dövmek, zılgıt çekmek ölen kişiyi övücü ağıtlar yakmak geleneklerindendir. Ölüler şeyhler tarafından yıkanırlar.Ölüye dergahtan getirilen toprak sürülür. Ölülerine 3'ünde, 7'sinde ve 40'ında anma törenleri düzenlenir. Bugün ülkemizde de birçok yerde uygulanan bu adetin Ezidilikten Anadoluya yayıldığı düşünülmektedir.

Toplumsal Yaşayışları: Kast Sistemi


ezidi şeyhi

  Ezidi toplumunda kast sistemi mevcuttur. Bunlar din adamları ve müridlerden oluşur. Din adamları genel olarak Mirler, Şeyhler, Pirler, Kavallar, Fakirler, Koçaklar ve Çömezler olarak ayrılırlar. Kadınlarda din adamı olabilirler. Emir, Ezidilerin her anlamda sözcüsü, temsilcisidir. Veraset sistemiyle başa gelmektedirler. Birini Ezidilikten çıkarma sadece Mir’in isteğiyle olabilir. Şeyhlerin Şeyh Adi'nin soyundan geldiğini inanılır. Şeyhlerin altında Pirler yer almaktadır. Görevleri müridlere yol göstermek ve Şeyhe dini görevlerde yardım etmektir. Ayrıca tapınağın genel sorumluluğu görevini yürütürler. Dini önderler Şeyhler ve Pirleri izleyen, Kavallar, yılda bir defa tüm Ezidi cemaatlerini dolaşırlar. Böylece birbirinden uzak Ezidi bölgelerinde bile birliğin canlı tutulmasını sağlarlar. Fakirler yılda 92 gün oruç tutar, sert kumaşlar üzerinde yatarlar. Tıraş olmaları, silah taşımaları ve kan dökmeleri de yasaktır. Sadaka ile yaşamlarını sürdüren Fakirler toplumda barışı sağlayıcı kişilerdir. Çömezler, Şeyh Adi türbesinin bakımından sorumludur. Müritler, dini bağlamda en düşük kastta olmalarına rağmen çiftçilik, hayvancılık, toprak sahipliği, çobanlık, rençberlik veya yevmiyeli işçilik yaparak toplumun ana direğini oluşturmaktadırlar. Ana görevleri Şeyhlerine itaat etmek ve vergi vermektir. Kastlar arası geçiş tamamiyle yasaktır. Din adamları çok eşlilik yapabilirken müritlere bu yasaktır. Ezidi birisinin Ezidi dışında biriyle evlenmesi yasaktır ve dinden çıkma sebebidir. yine her mürid bağlı olduğu Şeyh tabakasından biriyle evlenebilmektedir. Nisan ayından evlilik yasaktır.


Ezidi Olmanın Bedeli


Ezidiler ve göç

  Sonuç olarak, Ezidilik, belli bir cografyaya sıkışmış, semavi dinlerin bazı gerçekleriyle ters düştüğü için yılllarca birçok katliam ( tarihi kayıtlar son IŞİD saldırılarının Ezidilerin tarihte maruz kaldıkları 77'nci katliam olduğunu belirtmektedirler) yaşamış bir kavim dinidir. Haçlı seferlerinden Moğol istilasına, Eyyübi ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından gerçekleştirilen saldırılara kadar birçok zulüme uğramıştır. Bu toplumun son 20 yılına bakmak bile hadisenin ne kadar içler acısı olduğunu göstermektedir. Saddam yönetimi sırasında çoğu kez köyleri boşaltılan, başta eğitim olmak üzere birçok sosyal haktan yoksun bırakılan Ezidiler iki kez Saddam'ın katliamlarıyla yüzyüze gelmişlerdir. Saddam devrildikten sonra bir nebze olsun rahat nefes alan Ezidiler 2007 yılında El-Kaide saldırılarına maruz kalmışlardır. 2011 yılında yine canlı bombalı araç saldırısında Şengal bölgesinde 500 Ezidi hayatını kaybetmiştir. 2014 yılında ise IŞİD'in Şengal'i işgal etmesiyle başlayan süreçte 3000 Ezininin öldüğü, 290 bin Ezidinin göçe zorlandığı, kadınların cariye olarak satıldığı ve 50 bin Ezidinin Şengal Dağlarına sığındığı belirtilmektedir. Huzur içinde yaşayan, dinlerini yayma gibi bir dertleri olmayan bu kadim topluluğun sırf inançları gereği bunca katliama uğramış olması insanoğlunun kötülüğünün en büyük göstergesidir ve bu durumun en kötü yanı zaman ve kişiler değişse de, bu saldırıların yaklaşık 1000 yıl boyunca belli aralıklarla yaşanmış olması ve insanoğlunun farklı dinlere saygı noktasında sınıfta kalmış olmasıdır.


    Justin Kruger ve David Dunning tarafından geliştirilen bu teori günümüz iş ve siyaset dünyasının en büyük problemlerinden...



cahil insan her zaman daha mutludur

   Justin Kruger ve David Dunning tarafından geliştirilen bu teori günümüz iş ve siyaset dünyasının en büyük problemlerinden birini çok açık şekilde gözler önüne sermektedir. Bu probleme halk tabiriyle Cahil Cesareti diyoruz. Aslında hepimiz tarafından bilinen bu gerçek çok güzel örneklemelerle bilimsel bir araştırmanın konusu olmuş ve 2000 yılında araştırmacılarına Nobel Ödülü kazandırmıştır. Peki nedir bu cahil cesareti?


Cahil insan herşeyi bildiğini zanneder

   Söz konusu teoride 'Cehalet gerçek bilginin aksine kişinin kendine olan güvenini arttırır' hipotezinden hareketle yola çıkılmıştır. Bu kapsamda Cornell Üniversitesinde yapılan sosyal deneyde öğrencilerin sınavdan bekledikleri notlar sorulmuştur. Soruların %10'unu bile yanıtlayamayan birçok denek 60 ve üzeri not beklerken, soruların %90'dan fazlasını yanıtlayan denekler 70 ve üzeri beklediklerini söyleyerek en alçakgönüllü grubu oluşturmuşlardır
    
kariyer basamaklarını haksız yere tırmanan insan
  
  Birçoğumuz sosyal hayatımızda karşılaştığımız özellikle yönetici ve amir pozisyonundaki bazı bireylerin mevcut kapasiteleriyle nasıl bulundukları konumda olduklarını tartışırız. Hiçbir vasıfa sahip olmayan bu bireylerin kariyerlerinde nasıl bu denli yükseldiklerini merak ederiz. Yetersiz vasıflara sahip bireyler bu durumdan haberdar olmadıkları için karşılarına çıkan fırsatlara bilgi ve tecrübe sahibi olmamalarına karşın büyük bir özgüvenle talip olurlar. Teori bu cesaretin bireylerin cehaletinden kaynaklandığını iddia etmektedir.


kedi kendini aslan şişman insan atletik görür

   Özellikle iş hayatında çok bilgili olduğuna inanan bu yetersiz kişilerin sürekli kendilerini ön plana çıkarmaya çalıştıklarını, yaptıkları küçük ve değersiz işleri büyük bir başarıymış gibi gösterdiklerini, hiçbir endişe yaşamadan en ufak bilgi ve tecrübelerinin olmadığı işlere talip olduklarını ve böylece kolaylıkla amir pozisyonundaki kişilerin kendilerine bakış açılarını olumlu yönde etkilediklerini görürüz. Kısacası bu cahil cesareti bireyde inanılmaz bir özgüven itici güç oluşturur. Böyle kişiler için toplumda kifayetsiz muhteris tabiri kullanılmaktadır.

bilgili insan daima kuşkuyla bakar

  Diğer yandan gerçek anlamda bilgi birikimi ve tecrübeye sahip bireylerin daha mütevazi olduklarına ve yaptıkları önemli işleri sıradan görme eğilimi gösterdiklerine şahit oluruz. Üstlerince takdir edilmeyi bekleyen bu bireyler zamanla değer görmediklerini düşünür ve iş motivasyonunu kaybederler. Bundan dolayı  amirleri tarafından işin üstesinden gelecek bireyler olarak görülmediklerinden önemli görevlere layık görülmezler ve teoriye göre amirleri tarafından ihtiras eksikliği ile suçlanırlar.

 Yapılan araştırmalarda bu sendromun etkisinde kalan  bireylerin ortak özellikleri sıralanmıştır.
  • Niteliksiz olduklarının farkında değillerdir.
  • Niteliklerini sürekli olarak abartırlar.
  • Nitelikli insanları farketmede zayıf kalırlar.
  • Eğitim almaya başladıklarında niteliksiz olduklarını farketmeye başlarlar.
  • Bilgiye ve eğitime önem vermezler.
  • Herşeyin en iyisini kendilerinin bildiklerini iddia ederler.
  • Çok fazla gürültü çıkararak stress yaratırlar.
  • Fikir alışverişi ve kendilerine yardım edilmesine karşıdırlar.
  • Her ihtimali hesaplamış gibi davranırlar.
  • Çok kolay yalan söyler ve söylediklerini inkar ederler.
  • Başarısız oldukları zaman hemen bir günah keçisi bulurlar ve suçu kabullenmezler.
  • Üstlerine dalkavukça astlarına zalimce davranırlar



çok konuşan bilgisiz insan daima haklıdır

   Bu tip bireylerle sadece iş dünyasında karşılaşmayız. Sosyal ortamlarda da bu sendromun etkisinde olan birçok insan görürüz. Bu kişiler sözde bilimden felsefeye hukuktan insan ilişkilerine her konuda bilgi sahibidirler. Siz bir konuda ne kadar uzman olursanız olun  onlar kadar bilmeniz mümkün değildir. En küçük bir donesi olmamasına rağmen sürekli gelecekle ilgili net tahminlerde bulunurlar. Lugatlarında bilmiyorum kelimesi yoktur. Hiçbir şekilde haklılığınızı kabul etmezler. Elde ettikleri en küçük bir başarıyı ya da yaptıkları en küçük bir iyiliği sürekli abartarak anlatmaktan çekinmezler. Aslında baktığımızda bu kişiler büyük bir psikolojik rahatsızlık içindedirler ve bu dengesiz davranışlarının farkında olmadan hayatlarına devam ederler. Bu rahatsızlık memurundan, sanatçısına, siyasetçisinden bilim adamına kadar çok geniş bir kesimi etkilemektedir.

Cahilller gürültü yaparlar

  Sonuç olarak, bu sendromun etkisindeki insanların elde ettikleri konumlar ve çıktıkları kariyer basamakları, yaratıcılık ve verimlilik anlamında bulundukları çevreye büyük zararlar vermektedir. Az okuyan ve eğitim seviyesi düşük toplumlarda bu sendromun görülme olasılığı daha yüksektir. Özellikle siyaset alanında önemli makamlara gelen yetersiz bireylerin ülkelerine ne denli zarar verdikleri net şekilde görülmektedir. Şuan mevcut Venezuella'da yaşanan süreç bu hususa iyi bir örnek teşkil etmektedir. Malesef geçmişten günümüze ülkemiz açısından değerlendirildiğinde de durum pek parlak gözükmemektedir. Bu açıdan kaliteli eğitime gerekli özenin gösterilmesi, liyakat kriterlerinin net çizgilerle belirlenmesi, bireylerin yeterli olduğu konularda gerekli özgüvene sahip olması noktasında motive edilmesi ve yeterliliklerine istinaden ön planda olma gayretleri bu sendromun etkilerini büyük oranda azaltacaktır. Ünlü düşünür Bertrand RusselI'ın sözü bu konuyu net bir şekilde özetlemektedir;

"Dünyanın en büyük problemi, akılsız ve fanatik kişilerin kendilerinden son derece emin olması, buna karşılık zeki insanların sürekli şüpheler içinde olmasıdır."