3/23/2019
Deliler diğer ismi ile Azaplar, ürkütücü kıyafetleri, savaş tarzları ve üstlendikleri misyonla Osmanlı Ordusunun en seçkin ve gözü ...
OSMANLI ORDUSUNUN FEDAİLERİ:DELİLER
Deliler diğer ismi ile Azaplar, ürkütücü kıyafetleri,
savaş tarzları ve üstlendikleri misyonla Osmanlı Ordusunun en seçkin ve gözü
kara süvari birlikleri olmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş, yükselme ve
duraklama döneminde savaşlarda en önde yer alan Deliler, düşmana büyük bir
korku salmaktaydı. Hepimizin bildiği meşhur Osmanlı tokadı ile özdeşleşen
Deliler, o dönemin savaşlarında düşman askerleri üzerinde yarattıkları
psikolojik üstünlük ile büyük yararlılıklar göstermiştir. İşte Avrupa
kaynaklarında bile korkunç tasvirlerle anlatılan Deliler'in hikayesi...
Delilerin nasıl kurulduğu hususu muamma olsa da,
15'inci yüzyılın sonlarına doğru uç birlikler olarak ortaya çıktıkları,
gösterdikleri yarar farkedilince Osmanlı Ordusunda istihdam edilmeye
başladıkları kaynaklarda belirtilmektedir. Delilerin ilk ciddi sınavları,
Papanın liderliğinde kurulan Haçlı Ordusuna karşı yapılan Varna ve Kosava
Savaşları ile İstanbul'un Fethi olmuştur. Zamanla sayıları artan
Deliler tüyler ürpetici bir güç haline gelmiştir. Deliler, Tiryaki
Hasan Paşa emrinde Kanice Müdafasında, Lala Mehmet Paşa'nın emrinde Estergon'un
alınmasında, Fazıl Ahmet Paşa'nın emrinde Uyvar'ın Fethinde, 1828 Osmanlı Rus
Harbinde çok büyük fedakarlıklar göstermiştir.
Deli Ocağının en büyük
misyonu, düşman askerlerinin moralini bozmak ve psikolojik üstünlüğü elde
etmekti. Bu konuda çok başarılı oldukları birçok kaynakta belirtilmiştir.
Düşman askerleri tarafından Deliler, mitolojik çağlardan gelen insanüstü
varlıklar olarak tasvir edilmiştir. Bu psikolojinin yarattığı korku ve
şaşkınlık sayesinde düşmana kolayca ilk darbe vurulmaktaydı. Ayrıca Deliler,
arkalarında bulunan diğer askeri birliklerin tereddüt ve korkularını
yenmelerini sağlamaktaydı. Delilerin en dikkat çeken özelliklerinden birisi de,
maddi kaygılardan uzak ve tamamen devletlerine ve padişahlarına olan sadakat ve
gönül bağlarıydı. Deliler, cesaret ve savaşçılığından dolayı 2'inci Halife Hz.
Ömer'i kendilerine örnek almıştır. Onlar için, Osmanlı ordusunun tören
geçişlerinde aşağıdaki dizeleri okumak adet haline gelmişti.;
'Kalpaklarımız
Emirü’l-mü’minün Hz. Ömer’in çizmesinin koncuğudur,
Ocağımız müşarünileyh
efendimize mensuptur.'
Deliler ile ilgili anlatılan efsanevi savaş hikayeleri
dönemin gençleri üzerinde çok büyük olumlu etki yaratmaktaydı.Birçok Osmanlı
genci büyüdüğünde Deliler grubuna girmenin hayalini kurardı. Ancak en seçkin
birliklerden olan Delilere girmek o kadar kolay değildi. Deli olmak isteyen
adaylar öncelikle 'Zobu' denilen ağaların yanında yetiştirilirdi. Bu süreçte,
adaylara devlet terbiyesi ve ordunun usul ve kaideleri öğretilirdi. Kendini
ıspat eden adaylara deli kaypağı giydirilir ve ağa çırağı olarak deftere
kaydedilirdi. Ancak sadece seçilmek yeterli değildi. Deli olan kişi bu seçkin
birliğin zor şartlarını yerine getirmekte zorluk çekerse, bu makamı boş yere
işgal ettiği düşünülüp, rezil edildikten sonra ocaktan kovulurdu. Yani Deli
olmak çok büyük yürek işiydi. Bayrak adı verilen 50-60 kişilik küçük ocaklara
ayrılan delilerin başında bir Deli Beyi bulunurdu. Deliler en parlak olduğu
dönemlerde sayıları 10 bine ulaşmıştır.
Fransız mühendis ve asker
Alain Manesson Mallet 1684'te yazdığı eserde Deliler için 'Bunlar
öylersine cesurlardır ki; bir kralın emrine girdiklerinde onları
vazgeçirebilecek hiçbir ceza korkusu yoktur. Bu nedenlerden dolayı Osmanlı
onlara Deli adını vermiştir ve bu ad dillerinde gözü pek anlamına gelir'
demiştir. Yine Venedikli Veçelyo delilerden bahsettiği kitabında 'Öylesine
cesur hareket ederlerdi ki, insanları, gölgelerinin bile öldürücü oduğuna
inandırmışlardı' şeklinde belirtmiştir. Delilerin, Sultan 3'üncü
Murat'ın çocuklarının sünnet töreninde; binicilik yetenekleri ile vücutlarına
sapladıkları bıçaklarla acıya ne denli dayanıklı olduklarını gösteren
minyatürler günümüze kadar ulaşmıştır. Osmanlı İmparatorluğunu barbar ve cani
göstermek isteyen Avrupalılar, Osmanlı Ordusunu tasvir ederken çoğu zaman
Delileri tasvir etmişlerdir.
Delilerin en çok dikkat çeken bir diğer özelliği
giydikleri tüyler ürpertici kıyafetlerdir. Genelde saçları kazıtılan Deliler,
elbiselerinde aslan, sırtlan ve ayı benzeri hayvanların kürklerini
giyerlerdi. Yine hayvan derilerinden yaptıkları Deli Kalpağını giyerler ve
bu kalpaklarda kartal ve benzeri hayvanların tüylerini kullanırlardı.
'Serhatlık' adı verilen yüksek topuklu, sivri burunlu, arkasında mahmuzu bulunan
ve genelde sarı renkte deri çizme veya ayakkabı
giyerlerdi. Bayraklarında 'Kaderde ne varsa o gelir başa ' yazardı.
Delilerin başlıca kullandıkları silahlar; macar usulu
bir mızrak, kılıç, balta, satır, bozdoğan ve savaş çekiciydi. Delilerin kendileri
gibi haşmetli atları da kartal tüyü ve hayvan postlarıyla süslenirdi. Eğitim
süreçlerinde ıslak mermer üzerine çıplak elle tokat atan Deliler böylece nasır
tutmuş ellerini bir silah olarak kullanırlardı. Bu silaha tarihte 'Osmanlı
Tokadı' olarak isimlendirilmiştir. Araştırmalara göre bu tokatlar o
kadar etkiliydi ki; tek bir tokatla bir düşman, kafatasında oluşan travmaya
bağlı olarak ölebiliyordu.
Osmanlı'nın gerileme
döneminde meydana gelen kurum ve birliklerdeki disiplinsizlik ve yozlaşma
Delilerde etkisini göstermiştir. Eski disiplinini ve etkisini kaybeden Deliler
Ocağı, 2'nci Mahmut'un reform hareketlerinden nasibini almış ve 1829 yılında
lağvedilerek tamamen ortadan kaldırılmıştır. Osmanlının bu kahraman, gözü
kara ve efsane askerlerinin fedakarlıkları bir sinema filmi olarak beyaz
perdeye aktırılmıştır. İzlemenizi kesinlikle tavsiye ettiğim söz konusu filmin
fragmanı aşağıdadır.
https://www.youtube.com/watch?v=sZ742X_P3Xs
3/22/2019
Heron, Roma İmparatorluğunun hakimiyetinde bulunan İskenderiye şehrinde yaşamış bir kısım eserleri günümüze kadar ulaşmış, bugünün modern teknolojilerinin ilk örneklerinin mucidi değerli bir bilim adamıdır. Antik çağın en büyük deneycilerinden olan Heron sahip olduğu hayalgücüyle günümüz dünyasını şaşkınlığa uğratmıştır. Tüm vaktini o dönemin bilim merkezi olan İskenderiye Kütüphanesinde geçiren ve 'Kahraman' lakabıyla tanınan Heron'un matematik, fizik ve mekanik konularında yazmış olduğu 13 eser günümüze kadar ulaşmıştır. Antik çağda özellikle rahipler kendi kiliselerinin imajını arttırmak için birçok kez Heron'un kapısını çalmıştır. İşte antik çağın en önemli mucitlerinden biri olan Heron'un çağın çok ötesindeki icatları....
Tarihin en büyük bilim adamlarından biri olan Heron dehasıyla zamanının çok ilerisinde bir bilim adamı olduğunu ıspatlamıştır. Yukarıda bahsedilen icatları dışında, rüzgar enerjisinin en erken örneğini teşkil eden yel değirmenlerinden, hava, su ve buhardan yararlanma tekniklerine, mekanikte vinç, makara ve manivera sistemlerine, matematikte geometrik şekiller ile arazi ölçümlerine kadar birçok alanda sayısız eser ve icat ortaya koymuştur. Bulunduğu antik çağa damga vuran Heron, hayalgücünün sınırları olmadığını ortaya koyduğu eserlerle bizlere göstermiştir. Tüm ömrünü bilime adayan bu dehanın yaşamı ve çalışmaları gelecek nesillere örnek teşkil etmektedir.
Heron, Roma İmparatorluğunun hakimiyetinde bulunan İskenderiye şehrinde yaşamış bir kısım eserleri günümüze kadar ulaşmış, bugün...
ANTİK ÇAĞIN DEHASI İSKENDERİYELİ HERON
Heron, Roma İmparatorluğunun hakimiyetinde bulunan İskenderiye şehrinde yaşamış bir kısım eserleri günümüze kadar ulaşmış, bugünün modern teknolojilerinin ilk örneklerinin mucidi değerli bir bilim adamıdır. Antik çağın en büyük deneycilerinden olan Heron sahip olduğu hayalgücüyle günümüz dünyasını şaşkınlığa uğratmıştır. Tüm vaktini o dönemin bilim merkezi olan İskenderiye Kütüphanesinde geçiren ve 'Kahraman' lakabıyla tanınan Heron'un matematik, fizik ve mekanik konularında yazmış olduğu 13 eser günümüze kadar ulaşmıştır. Antik çağda özellikle rahipler kendi kiliselerinin imajını arttırmak için birçok kez Heron'un kapısını çalmıştır. İşte antik çağın en önemli mucitlerinden biri olan Heron'un çağın çok ötesindeki icatları....
Birçok tarihçi için, Antik
çağın en gelişmiş icadı Heron'a ait olan Buhar Motorudur. Kendisine Aeolipile
ismi verilen bu icat, eski Yunancada
buhar topu anlamına gelmektedir. Kaynayan suyun çıkardığı buharın bir
potansiyeli olacağını değerlendiren Heron, hava geçirmez bir kazan yapmış ve
içini su ile doldurmuştur. Isıtılan bu kazanda oluşan buhar enerjisi iki boru
vasıtasıyla bakır bir topa iletilmiştir. Ters yönde sıkıştırılmış buhar
enerjisi bu bakır kürenin ucunda bulunan yönleri zıt iki çıkış kanalının dönmesini sağlamıştır. Çağın çok ilerisinde
olan bu icat sayesinde, bakır top
dakikada 1500 devir yapmıştır. Bu devir sayısı, günümüz
helikopterlerinin dakikadaki devir sayısının üç katıdır.
Şuan ki jet motorlarında
Heronun oluşturduğu bu sistem kullanılmaktadır. Bu icadın neden yapıldığı
hususu ise, büyük bir muammadır. 2000 yıl önce Heron tarafından icat edilen bu
sistem, 19'uncu yüzyıla kadar hiçbir bilim adamı tarafından geliştirilmemiştir.
19'uncu yüzyıla gelindiğinde, buhar enerjisi kullanılmaya başlanması ile sanayi
devriminin en büyük simgesi olmuştur. Günümüzde yüksek basınçlı buhar en
gelişmiş makinelerde kullanılmaktadır. Kesinlikle söyleyebiliriz ki; Heron'un
icat ettiği buhar topunun insanlık için önemi kavranabilseydi, dünya bugün çok farklı bir noktada olurdu.
Otomatik kapı 20'nci
yüzyılda ilk icat edildiğinde insanlarda büyük bir ilgi ve merak uyandırmıştır.
Oysa bu icat 2000 yıl önce, İskenderiyeli Heron tarafından icat edilmiştir.
Hemde Türkiye'nin Efes'inde... Efes'te bulunan eski bir Yunan Tapınağı için
Heron tarihin ilk otomatik kapısını yapmıştır. Bu sistemde; Rahip tarafından
bir ateş yakılıyordu. Yaktığı ateş alttaki bir hava deposunu
ısıtıyordu.Genleşen hava, içinde su olan ikinci bir tankın içine giriyor ve
suyu boruyla bir kovanın içine itiyordu. Havanın genleşmesiyle başlayan bu
basınç kovanın yavaş yavaş aşağıya inmesine sebep oluyordu. Kova ise halatlar
ve makaralarla kapılara bağlıydı. Böylece oluşan basınç kapıların otomatik
açılmasını sağlıyordu. Halk, açılan kapıların Tanrı tarafından açıldığını ve
bunun bir çağrı olduğuna inanıyorlardı. Ateş söndüğünde ise, soğuyan hava
sistemin tersi yönde çalışmasını sağlıyor ve kapılar kapanıyordu. Bu sistem,
İskenderiyeli Heron'un çağın çok ötesinde bir deha olduğunun göstergesidir.
İskenderiyeli Heron'a yaptığı bu icattan sonra 'Tapınak Sihirbazı' adı
verilmiştir.
3. Kutsal Su Otomatı (Satış Makinesi)
1880 yılında yapılan bir Parfüm Otomatı Heron'un 2000 yıl önce yaptığı Kutsal Su Otomatı |
Heron tarihin ilk su
otomatını yani satış makinesini icat eden bilim adamıdır. Antik çağlarda kilise
ve tapınaklarda görevli din adamları, halkın kendi kilise ve tapınaklarını
tercih etmesi ve bağışta bulunması için etkileyici gösteriler yapmaları
gerekiyordu. Bu yüzden dönemin bilim insanlarının kapısını çalarlardı. Eski bir
Yunan Tapınağı Heron'dan yardım istediğinde, Heron çağın çok ilerisinde bir
icat çıkarmıştı. Heron'un yaptığı kutsal su otomatı büyük rağbet görmüştür. Bu
sistemde; tapınağa gelen kişiler, makineye yukarıdan para atıyor, bu para bir
plakanın üstüne düşüyor. Paranın ağırlığı ile plaka musluğu açılıyordu. Plaka
eğilince para üstünden düşüyor böylece musluk tekrar kapanıyordu. Bu sayede,
herkese eşit miktarda kutsal su veriliyordu. Bu basit icat, günümüz dünyasında
heryerde bulunan satış makineleriyle aynı prensiple çalıştığı için, tüm bu sistemlerin
atası konumundadır.
İskenderiyeli Heron, Yunan
tiyatrosu için birçok mekanizma icat etmiştir.Onun icatları arasında, sahnede
kendiliğinden hareket edebilen dört tekerlekli platformlar ile kısa oyunların
canlandırıldığı minyatür tiyatro platformları bulunmaktaydı. Bu sistemlerde,
dişli çark tarafından çalıştırılan bir çiftli halatlar, düğümler ve basit
makineler kullanılmıştır. Bu platformlarda, tiyatroların kapıları kendiliğinden
açılıp kapanıyor, sahnedeki bazı objeler hareket ediyor ve gösteri bittiğinde
sahne kendiliğinden geri gidebiliyordu.
Heron, gökgürültüsü efekti
oluşturmak için bir sistem geliştirmiştir. Boru şeklindeki bu mekanizmada,
yukarıdan aşağı doğru yuvarlanan bronz küreler, kademeler halinde sıralanmış
metal çıkıntılara çarpıyor ve sonuçta dibe yerleştirilen ince metalin üzerine
düşüyor ve bu sayede, önce gök gürlemesi ve daha sonra da yıldırım gürültüsü
meydana geliyordu.Antik Yunan'da büyük ilgi çeken mitolojik tiyatro oyunları
Heron sayesinde çok daha ilgi çekici ve başarılı şekilde sahnelenmekteydi.
Tarihin en büyük bilim adamlarından biri olan Heron dehasıyla zamanının çok ilerisinde bir bilim adamı olduğunu ıspatlamıştır. Yukarıda bahsedilen icatları dışında, rüzgar enerjisinin en erken örneğini teşkil eden yel değirmenlerinden, hava, su ve buhardan yararlanma tekniklerine, mekanikte vinç, makara ve manivera sistemlerine, matematikte geometrik şekiller ile arazi ölçümlerine kadar birçok alanda sayısız eser ve icat ortaya koymuştur. Bulunduğu antik çağa damga vuran Heron, hayalgücünün sınırları olmadığını ortaya koyduğu eserlerle bizlere göstermiştir. Tüm ömrünü bilime adayan bu dehanın yaşamı ve çalışmaları gelecek nesillere örnek teşkil etmektedir.
Arthur Clarke'nin de dediği gibi 'İnsanoğlunun
yapabilecekleri hayal ettikleriyle sınırlıdır.'
3/20/2019
Mormon inancının 4 temel ilkesi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Tanrı'ya iman, ikincisi tövbe, üçüncüsü günahlarından arınmak için yaptıkları vaftiz ve dördüncüsü kutsal ruh armağanı için ellerinin baş üstüne konulmasıdır. Doğuştan yapılan vaftizin aksine, çocuklarını 8 yaşında vaftiz ederler. İsrailoğullarının tekrar toplanacağına ve kutsal topraklarda (Yeni Kudüs olarak değerlendirdikleri Amerika Kıtası) biraraya geleceğine, İsa Mesih'in yeryüzüne inmesiyle dünyanın bir cennete dönüşeceğine ve yenileneceğine inanırlar. Mormon olmayanların kiliselerine girmeleri serbest iken, tapınaklarına girmek için Mormon olmak şarttır. Mormon kiliseleri, resim ve heykellerin bulunmaması sebebiyle diğer Hristiyan kiliselerinden farklıdır. Bugün Türkiye Kapadokya'da bulunan kiliseler Mormonlar tarafından kutsal sayılmakta ve her sene düzenli olarak ziyaret edilmektedir.
Mormonların Hayat Tarzları ve Çok Eşlilik
Günümüzde büyük çoğunluğu Utah eyaletinde yaşayan Mormonlar, Amerika'da yaşayan diğer bir hristiyan grup olan Amişlerin aksine, daha sosyal bir yaşam tarzını benimsemişlerdir. Bilim ve sanat onlar için değerlidir. Dans etmeyi, müziği, özellikle piyano çalmayı çok severler. Eğitime önem veren Mormonlar Utah eyaletinde Bringam Young Üniversitesini kurmuşlardır. İnanışlarına göre Brigham Young, 20'nci yüzyılın başlarında yaşamış Mormon peygamberidir. Mormonların birçoğu iki yada üç dil bilmektedir. Dil öğrenmeye bu denli önem vermelerinin bir diğer sebebi ise misyonerlik faaliyetleridir. 18 yaşına gelen Mormon gençleri dünyanın birçok noktasına dinlerini anlatmak için gönderilmektedir. Türkiye'de de İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi Derneği adı altında faaliyetlerini yürütmektedirler. Türkiye'deki Mormon dinine inananların sayısının 1000-2000 civarı olduğu düşünülmektedir.
Bedenlerini öldükten sonra Tanrı'ya geri vereceklerine inanan Mormonlar, sağlıklarına çok fazla önem göstermektedir. Çay ve kahve başta olmak üzere kafein,kola, nikotin ve alkol içeren içeceklerden uzak durmaktadırlar. Yine İsa Mesih'in kendilerine verdikleri rahiplik yetkisiyle, ağır hastaların iyileştirilebileceğine inanılır. Tanrı'nın insanları her an cezalandırabileceği inanan Mormonlar, böyle bir felakete hazırlıklı olabilmek için gıda stokları yaparlar. Pazar günü kutsal sayıldığından kiliselerde ailecek toplanıp ilahiler okurlar. Ayrıca, aile ilişkilerini kuvvetlendirmek için, ailecek pazartesi akşamları evde, cuma akşamları dışarda vakit geçirirler.
Mormonlarda evlilik müessesi kutsal sayılmıştır. 18 yaşını geçen Mormon gençleri evliliğe yönlendirilir. Evlilikleri Utah'ta bulunan büyük Mormon Kilisesi'nde gerçekleştirilir. Amerika'daki boşanma oranlarının yüksekliğinin aksine, bu oran Mormonlarda çok azdır. Çünkü boşanmak için yasal yolların dışında Mormon kilisesinin onayı gereklidir ve bu kiliseler boşanmanın engellenmesi için birçok zorluk çıkarmaktadır. Yine, boşanmaların engellenmesi için aile danışmanlık sistemleri kurulmuştur. Çok çocuk sahibi olmak dinlerinin bir gereğidir. Evlilik öncesi cinsel ilişki kesinlikle yasaktır. Çok çocuk sahibi olmaları nüfuslarının hızla artmasına sebep olmuştur. Bu açıdan bir strateji olarak değerlendirilebilir.
Mormon inancındaki en büyük tartışma konusu, çok eşliliktir. İsa Mesih'in birden fazla eşi olduğu için, bunu kendilerine hak görmektedirler. Ayrıca, cemaatin ilk kurulduğu dönemlerde inanların sayısını arttırmak için çok evliliği teşvik ettikleri belirtilir. Rivayetlerde; Mormon Dininin kurucusu Joseph Smith'in 40 tane, yine Mormon peygamberlerinden biri olan ve adına üniversite kurulan Brigham Young'ın 27 tane eşi olduğu ve her akşam bütün eşlerini toplayarak ibadet ettiği belirtilir. Diğer taraftan modern Mormonlar bu görüşe karşı çıkarlar ve 1890 yılında Federasyona katılmak için çok eşliliğin kilise tarafından yasaklandığını belirtirler.
Ancak, günümüzde kısıtlı da olsa, Centennial Park'ta yoğunlaşan Fundamentalist (gelenekçi) Mormonlar, çok eşliliği dinlerinin bir emri olarak görmekte ve bu teamülü yaşatmaktadır. Öyle ki; Canyonlands Milli Parkı'nda yaşayan ve 2002 yılında 92 yaşında hayatını kaybeden Mormonların lideri baba Rulon Jeffs'in, 75 eşi olduğu belirtilmektedir. Cennete giden yolda çok eşlilik ve çok çocuk sahibi olmak bir basamak olarak görülmektedir. Çok eşli bir aileden gelen Mormonlar için 4-5 kadınla evlilik yapılması doğal karşılanmaktadır. Çok eşlilik konusu bir zorunluluk olmaktan ziyade, kişilerin isteğine bağlıdır.
Hristiyan temelli olan Mormon Dini, bugün sayıları 15 milyonu bulan taraftarlarıyla hristiyanlığın yeniden yorumlanmış halidir. Semavi...
ÇOK EŞLİ HRİSTİYAN TOPLULUK: MORMONLAR
Hristiyan temelli olan
Mormon Dini, bugün sayıları 15 milyonu bulan taraftarlarıyla hristiyanlığın
yeniden yorumlanmış halidir. Semavi dinlerin bünyesinden çıkan diğer tarikat ve
mezheplerden farklı olarak kendine ait yeni bir peygamberi ve kitabı vardır.
Çoğunlukla ABD'in Utah eyaletinde yaşayan Mormonlar, farklı yaşayış biçimleri
ve ritüelleriyle dikkat çekmektedir. Çok eşliliği ve çocuk
sahibi olmayı inanışlarının bir emri olarak gören Mormonlar, kutsal görev
olarak üstlendikleri misyonerlik faaliyetleriyle sayılarını gün geçtikçe
arttırmaktadır. Özellikle yurtdışına gittiğinizde ya da orada yaşadığınızda
size elinde kutsal kitabıyla bu dine davet eden bir Mormonla
karşılaşabilirsiniz. Birçok açıdan farklı adetleri ve teamülleri olan
Mormonları yakından tanıyalım...
Mormonluğun kurucu ve peygamberi Joseph Smith'dir.
Rivayete göre; 1820 yıllarının Amerikasında henüz 14 yaşında olan Joseph
ağaçlık bir bölgede dolaşırken, Tanrı ve Hz.İsa ile karşılaşmış ve onlarla
konuşmuştur. Bu konuşmada; Amerika kıtasında yazılan ve toprağa gömülen bazı
Altın levhalarla ilgili bilgi verilmiş ve onları bulması istenmiştir. Daha
sonra bu levhaları bulan Joseph, kendi deyimiyle Tanrı'nın bahşettiği güç
sayesinde kısa sürede kendi diline çevirmiştir. 3 ayda yazılan ve 584 sayfa
olan bu kitap günümüzde Mormon kitabı olarak bilinmektedir.Bu kitabın Tevrat ve
İncilin devamı olduğuna inanılmaktadır. Günümüzde bu levhaların Utah Eyaletinde
koruma altında olduğu belirtilmektedir.
Kitap yazıldıktan sonra Smith 1830 yılında peygamberliğini ilan etmiş ve kendilerini Son Zaman Azizleri olarak nitelendirmiştir. Sayıları gün geçtikçe artan Mormonlar büyük bir tehlike olarak görülmüştür. 1844 yılında meydana gelen bir halk ayaklanmasında, Joseph Smith ve yardımcıları bulunduğu evde yakılarak öldürülmüştür. Üzerlerindeki baskılar artan Mormonlar, günümüzde etkin olarak yaşadıkları ve nüfusun %80'ini oluşturdukları Utah eyaletine göç etmek zorunda kalmışlardır. İnanışlarına göre, Joseph Smith, kıyametten önceki son dönemin ilk peygamberidir ve peygamberler gelmeye devam etmektedir. Bugünkü peygamberlerinin ismi Thomas S. Monson'dur ve yılda iki kez -Nisan ve Ekim aylarında- düzenli olarak tüm müritlerine sohbet vermektedir.
Mormon Dini ve Hristiyanlıktan Farklı Olan İnanışları
Mormonlar, Baba-Oğul ve Kutsal Ruh'dan oluşan üçlü birlik anlayışı yerine, hepsini ayrı birer varlık olduğuna inanırlar. İsa Mesih Tanrı'nın oğludur. Tanrıyla sürekli iletişim halinde olduklarına inanan Mormonlar, günümüzde de peygamber ve havarislerin gelebileceği fikrini benimsemiştir. Amaçları yaşayan peygamberler vasıtasıyla değiştirilmiş ve tahribata uğramış olan İncili ve Tevratı düzeltip yeniden şekillendirmektir.
Gelenekselci Mormonlar, Tanrının insan gibi etten kemikten olduğunu iddia ederler. Bu görüşe karşı çıkan Mormonlar da vardır.İnsanların dünyadaki yaşayışlarına göre öldükten sonra cennet ya da cehenneme gideceğine inanılır. İsa Mesih'in tekrar yeryüzüne inmesiyle, inananların yeni bedenlerine kavuşacaklarını savunurlar. Kendi içlerindeki bir diğer çelişki de, her insanın inancının seviyesine göre Tanrılaşabileceğine inanmalarıdır. Yine Mormon inancında vahiy almak için peygamber olmanıza gerek yoktur. Düzgün ve kitaplarına uygun olarak yaşayan bireylerin kişisel vahiy adı altında Tanrı ile iletişim kurabileceğine inanılır. Siyahi insanların Tanrı tarafından lanetlendiği düşündükleri için, uzun süre Mormon olmaları engellenmiş ancak 1978 yılında kendi deyimleriyle gelen vahiye istineden kilisenin onayı ile bu yasak kaldırılmıştır.
Kitap yazıldıktan sonra Smith 1830 yılında peygamberliğini ilan etmiş ve kendilerini Son Zaman Azizleri olarak nitelendirmiştir. Sayıları gün geçtikçe artan Mormonlar büyük bir tehlike olarak görülmüştür. 1844 yılında meydana gelen bir halk ayaklanmasında, Joseph Smith ve yardımcıları bulunduğu evde yakılarak öldürülmüştür. Üzerlerindeki baskılar artan Mormonlar, günümüzde etkin olarak yaşadıkları ve nüfusun %80'ini oluşturdukları Utah eyaletine göç etmek zorunda kalmışlardır. İnanışlarına göre, Joseph Smith, kıyametten önceki son dönemin ilk peygamberidir ve peygamberler gelmeye devam etmektedir. Bugünkü peygamberlerinin ismi Thomas S. Monson'dur ve yılda iki kez -Nisan ve Ekim aylarında- düzenli olarak tüm müritlerine sohbet vermektedir.
Mormonlar, Baba-Oğul ve Kutsal Ruh'dan oluşan üçlü birlik anlayışı yerine, hepsini ayrı birer varlık olduğuna inanırlar. İsa Mesih Tanrı'nın oğludur. Tanrıyla sürekli iletişim halinde olduklarına inanan Mormonlar, günümüzde de peygamber ve havarislerin gelebileceği fikrini benimsemiştir. Amaçları yaşayan peygamberler vasıtasıyla değiştirilmiş ve tahribata uğramış olan İncili ve Tevratı düzeltip yeniden şekillendirmektir.
Gelenekselci Mormonlar, Tanrının insan gibi etten kemikten olduğunu iddia ederler. Bu görüşe karşı çıkan Mormonlar da vardır.İnsanların dünyadaki yaşayışlarına göre öldükten sonra cennet ya da cehenneme gideceğine inanılır. İsa Mesih'in tekrar yeryüzüne inmesiyle, inananların yeni bedenlerine kavuşacaklarını savunurlar. Kendi içlerindeki bir diğer çelişki de, her insanın inancının seviyesine göre Tanrılaşabileceğine inanmalarıdır. Yine Mormon inancında vahiy almak için peygamber olmanıza gerek yoktur. Düzgün ve kitaplarına uygun olarak yaşayan bireylerin kişisel vahiy adı altında Tanrı ile iletişim kurabileceğine inanılır. Siyahi insanların Tanrı tarafından lanetlendiği düşündükleri için, uzun süre Mormon olmaları engellenmiş ancak 1978 yılında kendi deyimleriyle gelen vahiye istineden kilisenin onayı ile bu yasak kaldırılmıştır.
Mormon inancının 4 temel ilkesi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Tanrı'ya iman, ikincisi tövbe, üçüncüsü günahlarından arınmak için yaptıkları vaftiz ve dördüncüsü kutsal ruh armağanı için ellerinin baş üstüne konulmasıdır. Doğuştan yapılan vaftizin aksine, çocuklarını 8 yaşında vaftiz ederler. İsrailoğullarının tekrar toplanacağına ve kutsal topraklarda (Yeni Kudüs olarak değerlendirdikleri Amerika Kıtası) biraraya geleceğine, İsa Mesih'in yeryüzüne inmesiyle dünyanın bir cennete dönüşeceğine ve yenileneceğine inanırlar. Mormon olmayanların kiliselerine girmeleri serbest iken, tapınaklarına girmek için Mormon olmak şarttır. Mormon kiliseleri, resim ve heykellerin bulunmaması sebebiyle diğer Hristiyan kiliselerinden farklıdır. Bugün Türkiye Kapadokya'da bulunan kiliseler Mormonlar tarafından kutsal sayılmakta ve her sene düzenli olarak ziyaret edilmektedir.
Mormonların Hayat Tarzları ve Çok Eşlilik
Günümüzde büyük çoğunluğu Utah eyaletinde yaşayan Mormonlar, Amerika'da yaşayan diğer bir hristiyan grup olan Amişlerin aksine, daha sosyal bir yaşam tarzını benimsemişlerdir. Bilim ve sanat onlar için değerlidir. Dans etmeyi, müziği, özellikle piyano çalmayı çok severler. Eğitime önem veren Mormonlar Utah eyaletinde Bringam Young Üniversitesini kurmuşlardır. İnanışlarına göre Brigham Young, 20'nci yüzyılın başlarında yaşamış Mormon peygamberidir. Mormonların birçoğu iki yada üç dil bilmektedir. Dil öğrenmeye bu denli önem vermelerinin bir diğer sebebi ise misyonerlik faaliyetleridir. 18 yaşına gelen Mormon gençleri dünyanın birçok noktasına dinlerini anlatmak için gönderilmektedir. Türkiye'de de İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi Derneği adı altında faaliyetlerini yürütmektedirler. Türkiye'deki Mormon dinine inananların sayısının 1000-2000 civarı olduğu düşünülmektedir.
Bedenlerini öldükten sonra Tanrı'ya geri vereceklerine inanan Mormonlar, sağlıklarına çok fazla önem göstermektedir. Çay ve kahve başta olmak üzere kafein,kola, nikotin ve alkol içeren içeceklerden uzak durmaktadırlar. Yine İsa Mesih'in kendilerine verdikleri rahiplik yetkisiyle, ağır hastaların iyileştirilebileceğine inanılır. Tanrı'nın insanları her an cezalandırabileceği inanan Mormonlar, böyle bir felakete hazırlıklı olabilmek için gıda stokları yaparlar. Pazar günü kutsal sayıldığından kiliselerde ailecek toplanıp ilahiler okurlar. Ayrıca, aile ilişkilerini kuvvetlendirmek için, ailecek pazartesi akşamları evde, cuma akşamları dışarda vakit geçirirler.
Aynı gün evlenen 5 mormon kızkardeş |
Mormonlarda evlilik müessesi kutsal sayılmıştır. 18 yaşını geçen Mormon gençleri evliliğe yönlendirilir. Evlilikleri Utah'ta bulunan büyük Mormon Kilisesi'nde gerçekleştirilir. Amerika'daki boşanma oranlarının yüksekliğinin aksine, bu oran Mormonlarda çok azdır. Çünkü boşanmak için yasal yolların dışında Mormon kilisesinin onayı gereklidir ve bu kiliseler boşanmanın engellenmesi için birçok zorluk çıkarmaktadır. Yine, boşanmaların engellenmesi için aile danışmanlık sistemleri kurulmuştur. Çok çocuk sahibi olmak dinlerinin bir gereğidir. Evlilik öncesi cinsel ilişki kesinlikle yasaktır. Çok çocuk sahibi olmaları nüfuslarının hızla artmasına sebep olmuştur. Bu açıdan bir strateji olarak değerlendirilebilir.
Bringham Young'ın eşleri |
Mormon inancındaki en büyük tartışma konusu, çok eşliliktir. İsa Mesih'in birden fazla eşi olduğu için, bunu kendilerine hak görmektedirler. Ayrıca, cemaatin ilk kurulduğu dönemlerde inanların sayısını arttırmak için çok evliliği teşvik ettikleri belirtilir. Rivayetlerde; Mormon Dininin kurucusu Joseph Smith'in 40 tane, yine Mormon peygamberlerinden biri olan ve adına üniversite kurulan Brigham Young'ın 27 tane eşi olduğu ve her akşam bütün eşlerini toplayarak ibadet ettiği belirtilir. Diğer taraftan modern Mormonlar bu görüşe karşı çıkarlar ve 1890 yılında Federasyona katılmak için çok eşliliğin kilise tarafından yasaklandığını belirtirler.
Ancak, günümüzde kısıtlı da olsa, Centennial Park'ta yoğunlaşan Fundamentalist (gelenekçi) Mormonlar, çok eşliliği dinlerinin bir emri olarak görmekte ve bu teamülü yaşatmaktadır. Öyle ki; Canyonlands Milli Parkı'nda yaşayan ve 2002 yılında 92 yaşında hayatını kaybeden Mormonların lideri baba Rulon Jeffs'in, 75 eşi olduğu belirtilmektedir. Cennete giden yolda çok eşlilik ve çok çocuk sahibi olmak bir basamak olarak görülmektedir. Çok eşli bir aileden gelen Mormonlar için 4-5 kadınla evlilik yapılması doğal karşılanmaktadır. Çok eşlilik konusu bir zorunluluk olmaktan ziyade, kişilerin isteğine bağlıdır.
3/17/2019
Bu öğretide 'Gezegensel Rüya' kavramı çok önemli bir yere sahiptir. Rüya bildiğimizin aksine sadece uyurken değil, uyanıkken de gürdüğümüz süreçlerin bütünüdür. Bireyler, kendilerine empoze edilen inanç ve davranış biçimlerine uygun olarak koşullu bir zihin yapısıyla bu rüyaları görmeye devam ederler. Bizden öncekilerinde bu şekilde inandığı ve bizlere miras bıraktığı bütün inanç ve fikirler Gezegenin Rüyasını oluşturmaktadır. Bu dar kalıplar doğrultusunda biçimlenen hayatlarımız, yani rüyalarımız birleşerek Gezegensel Rüyayı meydana getirmektedir.
Bu fikir ve inanışlar insanın doğumu ile başlar ve tüm hayatı boyunca devam eder. Konuştuğumuz dil, inandığımız din, uymamız gereken toplumsal kurallar hatta bize verilen isimlerimiz; üzerinde tartışılmayan ve sorgulanmayan Gezegensel Rüyanın Anlaşmalarıdır. İnsan tüm bu anlaşmalara sadık olarak yaşasa bile, yine de zihninin yarattığı aykırı sesleri susturamaz ve içsel tatmini yaşayamaz. Don Miguel Ruiz zihnimizde depoladığımız inançların %95'inin yalan olduğunu ve bu yüzden acı çektiğimizi savunur. İşte bu noktada Ruiz kitlesel gezegensel rüyadan uyanmak için 4 Anlaşmayı kabul etmemiz ve benimsememiz gerektiğini savunur. Ancak bunu yaptığımız takdirde, kendimize ait 'Bireysel Cennet Rüyası'na ulaşabileceğimizi iddia eder.
1'inci Anlaşma: Kullandığınız Sözcükleri Özenle Seçin: Sözler sizin yaratma gücünüzdür. Herşeyi sözlerle gerçek kılarsınız. Kendi gerçekliğimizi ortaya çıkarırken sözcüklere ihtiyaç duyarız. Sözcükleri kötüye kullandığınız takdirde, kendi cehenneminizi yaratmış olursunuz. İnsanlar konuşurken hem kendine hem de karşısındakine büyü yaptığının farkında değildir. Miguel Ruiz'in bu konuda verdiği örnek çarpıcıdır. Bir arkadaşınıza rastladığınızda ve ona ilk olarak yüzünün renginin kanserli hastalara benzediğini belirttiğinizde, arkadaşınız buna inanırsa söylediğiniz sözcüklerle bir anlaşma yapmış olur. Bu anlaşmayı benimsediği takdirde, kısa bir sürede hastalanabilir hatta ölebilir. Sözcüklerle yaptığı anlaşmadan sonra zihin bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır. Yani zihin sözcükleri gerçekliğiniz yapar. Nasıl yaşamak istiyorsak ona yönelik cümleler kullanmak başarıyı arttıracaktır. Birinci Anlaşmayı sağlayarak; bireysel özgürlüğe, büyük başarılara ve bolluk bilincine ulaşabiliriz.
2'nci Anlaşma: Hiçbir Şeyi Kişisel Algılamayın: İnsanların söyledikleri ve yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadır. Biri size 'sen ne yaparsan yap başaramazsın' dese bile bunu kişisel algılamamak gerekir. Bu sadece o kişinin duygu ve düşüncelerinin bir sonucudur. Eğer bu zehri kabul ederseniz onu size ait kılarsınız. Kendimize ait yargı ve inançlarımızın birçoğu çevremizdekilerin söylediklerine ve yönlendirmelerine göre şekillenmektedir.
Kendi rüyalarını yaşayan bireyler bu süreçte sizinle karşılaştıklarında o anki algı durumu, duygusal yoğunluğuna göre sizinle ilgili bir dizi duygu ve eylem gerçekleştirirler. Çoğu zaman bu tepkileri kişisel algılayıp kabul etmekteyiz. İnsanlar duygusal çöplüklerini dökebilecekleri alanlar ararlar. Eğer bir hakareti kişisel algılayıp tepki verirseniz, negatif olan duygusal çöplüklerini dökmelerine izin vermiş olursunuz. Bu durum oluşan negatifliği bünyenize almanıza sebep olur. Yapılması gereken, herkesin rüyasına saygı duyup, kişisel algılardan arınmak ve önemsememektir. Kendimize karşı gelen tepkileri nasıl kişisel algılamıyorsak, karşımızdakini de yargılayıp kalıplara sokmamamız gerekir. Herkesin bakış açısı kendisini anlatır. Bir kişi size kızgınlık gösteriyorsa, bilin ki o kişi kendisine kızgındır. Diğer taraftan sizin harika olduğunuzu söyleyenlere de kulak asmamalısınız. Önemli olan sizin harika olduğunuzu kendinizin bilmesidir.
3'üncü Anlaşma: Varsayımda Bulunmayın: Varsayımda bulunmamızın sıkıntısı, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır. Sürekli başkaları hakkında varsayımlarda bulunuruz. Gerçeği duymaya cesaret edemediğimizde ya da açıklamak istemekten korktuğumuzda varsayımlara sarılırız. Böylece varsayımlarımızı savunarak, başkalarını yanlış yada hatalı çıkarmaya çalışırız. Bu açıdan baktığımızda hayal kırıklıklarımızın ardında beklentilerimiz yatar. Beklentiler ise, karşımızdaki kişinin bizim isteklerimizden haberdar olduğu varsayımından ortaya çıkar. Ancak isteklerimiz gerçekleşmediği takdirde, kırılır ve üzülürüz. Bu üzüntünün etkisiyle negatif varsayımlarda bulunmaya devam ederiz. Bu varsayımlar arttıkça bizi örümcek ağı gibi sarar. Bundan kurtulmanın en iyi yolu ise varsayımlarda bulunmaktan çok, soru sorma cesaretine sahip olmaktır. En çok ortaya çıkan yanılgı, sevildiğimiz kişilerin, beklentilerimiz noktasında herşeyi bilmeleri gerektiğine inanmamızdır. Ancak iletişim kurduğumuz insanlar açısından düşündüğümüz kadar açık ve anlaşılır değiliz. Başkalarının bizim gibi düşündüğünü, hissettiğini ve yargıladığını varsayarız. Bu sürece kendimizi kaptırdığımızda negatif varsayımlarımız sürekli birbirini tetikler. Bu sebeple soru sormaktan korkmamalı, sürekli varsayımlarda bulunmak yerine açık ve anlaşılır olmalıyız.
4'üncü Anlaşma: Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap: Dördüncü anlaşma ilk üç anlaşmanın aksiyonudur. Yapabildiğinizin en iyisini yapmakla, yaşamı dolu dolu ve yoğun yaşarsınız. Böylece kendinizi ailenize ve topluma en iyi şekilde verirsiniz. Yaptığınızın daima en iyisini gerçekleştirdiğinizde harekete geçersiniz. Her eylemi, her hareketi zevk aldığınız için yaparsınız. En iyisini yapmak deyiminin doğru anlaşılması şarttır. En iyisini yapmak, hayattan zevk almayacak kadar kendini ve bedenini yormak anlamına gelmez. En iyisini yapmak kendini tamamen o işe vermek ve bundan keyif almaktır. Saatlerce verimsiz çalışmaktansa, bir saat verimli çalışmak en iyisini yapmak deyimine daha yakındır. Tüm bu eylemleri herhangi bir ödül, terfi ve maddi kazanç beklemeden yapmak gereklidir. Ne iş yaptığınızın bir önemi yoktur, sadece en iyisini yaptığınızı bilmek önemlidir. Miguel Ruiz'e göre beklenti olmadığında ödül fazlasıyla gelir. Kişiyi özgür kılan şey içinde pişmanlık taşımamasıdır. Zihninizde biriken her keşke sizi zincirler. Bu sebeple beklenti içine girmeden, zevk alarak ve kendini vererek en iyisini yapmak bizi fazlasıyla başarılı kılacaktır.
Meksikalı yazar Don Miguel Ruiz; 'Bu dört anlaşmayı hayata geçirdiğinizde, cehennemde yaşamanız olanaksızdır' der. Kişisel cennetinizi kurma yolunda elinizden geldiğince bu dört anlaşmaya sadık olmamız gerektiğini savunur. Her ne kadar basit gibi gözükse de; egoların, beklentilerin, tahammülsüzlüklerin uçlarda olduğu günümüzde anlaşmalara uygun davranmak kolay değildir. Ancak yine de, hayatımızda farklılık yaratmak, kendi benliğimizi keşfetmek, ruhumuzu tanımak ve zihnimizi yönetmek noktasında dört anlaşmayı rehber edinmek ve elimizden geldiğince yaşam tarzı olarak benimsemek bizi daha mutlu ve başarılı yapacaktır.
1.https://gizliilimler.tr.gg/Toltekler.htm
2. Dört Anlaşma:Hayatınızı dönüştürün, Mistik yol, https://www.youtube.com/watch?v=2DH6V9GbdBY
"Biz Toltekler ağaca baktığımızda onu dinler ve ondan çok şey öğreniriz, Siz beyazlar, ağaçtan ne kadar kereste ve k â r elde edebile...
TOLTEK BİLGELİĞİ VE 4 ANLAŞMA
"Biz Toltekler ağaca baktığımızda onu dinler ve
ondan çok şey öğreniriz, Siz beyazlar, ağaçtan ne kadar kereste ve kâr elde edebileceğinizi
hesaplarsınız."
Toltekler, Meksika'daki Aztekler öncesi üç
medeniyetten ( Olmekler, Toltekler, Mayalar) biri olarak bilinmektedir.
Onları diğer toplumlardan ayıran en önemli özellik, sadece çağının değil
insanlık tarihinin en hümanist ve bilge toplumu olarak kabul edilmeleridir.
Toltek bilgeliğinin dünyaca tanınmasında önemli bir pay sahibi olan ünlü
Meksikalı yazar Don Miguel Ruiz onları sanatçılar ve spiritüel bilimciler
topluluğu olarak belirtmektedir. Mimarlıkta çok gelişmiş olan Tolteklerde,
bilgelik, adalet ve hoşgörü el temel değerlerdir. Bugün hayatın amacını
arayan ve ruhunun inceliklerini keşfetmek isteyen bir çok insan, bu toplumun
öğretilerini kendinlerine rehber edinmiştir. Gelin, doğaya sonsuz
saygı besleyen ve savaşlarda düşmanları ölmesin diye tahta kılıçlar kullanan bu
toplumu ve hayatınıza yön verecek 4 anlaşmayı ana hatlarıyla tanıyalım.
Toltek kelimesi Nahuatl
dilinde inşaatçı üstadı anlamına gelir. Tolteklerin ne zaman yaşadıkları
konusu net olmasa da genellikle 3300 yıl önce yaşadıkları varsayımı kabul
görür. Bir rivayete göre; teknoloji ve medeniyette zamanın en ileri topluluğu
olan Tolteklerin gelişmişliğin simgesi olan kayıp kıta 'Mu''dan geldiğine
inanılır. Başkentleri olan Tula bugün itibariyle Meksika topraklarında yer alsa
da, Toltek sembolleri ile ilgili ortaya çıkan eserlerin birçoğuna Kostarika'da
ulaşılmıştır. Bu durum Tolteklerin Orta Amerika'da geniş bir alana yayıldığının
göstergesidir. Şuan Toltek soyundan gelenler kendilerini 'Wirraki' olarak
isimlendirmekte ve bu dili kullanmaktadır. Kendilerinden sonra bölgeye hakim
olan Aztekler, gerek mimari yapılarına gerekse bilgeliği ve ruhun yüceliğini
esas alan yaşam tarzlarına hayran kalmışlardır. Tarihte nasıl yok oldukları ve
yaşadıkları şehirleri terkettikleri hususu büyük bir gizemdir.
Don Miguel Ruiz
Don Miguel Ruiz
Don Miguel Ruiz
Don Miguel Ruiz
Toltek Öğretisi hakkında bilgi verirken Don Miguel
Ruiz'den bahsetmek gerekir. Kendisi Toltek Bilgeliğini basit ve anlaşılır bir
dille anlatan Meksikalı yazardır. Kimi çevreler Don Miguel Ruiz'in Toltek
Kehanetlerini içinde bulunduğumuz çağa getirmekle görevli Eagle Knight soyundan
gelen bir Nagual (Toltek öğretisini anlatan öğretici, üstad) olduğunu
düşünmektedir. Ruiz iyileştirici bir anne ile Nagual bir büyükbaba tarafından
aile geleneğine uygun olarak iyileştirici ve öğretici olarak yetiştirmek
istenmiştir. Ancak ona modern yaşam daha çekici gelmiş ve Tıp fakültesine
giderek cerrah olmuştur. Ruiz için hayatının dönüm noktası geçirdiği bir trafik
kazasıyla başlamıştır. Ölmek üzere olan bedenini arabadan çıkarılırken seyreden
ve ardından çarpıcı ruhsal deneyimler yaşayan Ruiz, iyileştikten sonra kendini
Toltek yolunu araştırmaya adamıştır. Bunun sonucunda Toltek Bilgeliğini anlatan
ve bugün milyonların yaşamını değiştiren kitapları yazmıştır.(Toltek
Bilgeliğini öğrenmek isteyenler için bu sade ve anlaşılır kitapları okumak çok
önemlidir.)
Toltek Bilgeliği, Gezegensel Rüya ve 4 Anlaşma
Günümüzde Meksika Kızılderelilerince bu kadim öğreti
hala uygulanmakta ve gelecek nesillere aktarılmaktadır. Toltek, bilgelik
yolunda olan kadın ve erkek manasına gelmektedir. Birçok araştırmacıya göre;
Toltek Bilgeliği bir inanç sisteminden ziyade, bir yaşam tarzı veya sanatı
olarak görülmektedir. Doğayı ve insanı evrenin bir bütünü olarak kabul eder. Bu
bilgelikte; dinlemeyi bildiğiniz takdirde su, toprak, havadan, bitki ve
hayvanlardan birçok şey öğrenilebileceğini savunmaktadır. Doğayı yok etmenin
kendilerini de yok edeceğine inanırlar. Bu yüzden ülkelerini istila eden
insanların sadece doğayı yarar sağlamak için kullanmalarını engellemeye
çalışmışlardır. Bu öğretide 'Gezegensel Rüya' kavramı çok önemli bir yere sahiptir. Rüya bildiğimizin aksine sadece uyurken değil, uyanıkken de gürdüğümüz süreçlerin bütünüdür. Bireyler, kendilerine empoze edilen inanç ve davranış biçimlerine uygun olarak koşullu bir zihin yapısıyla bu rüyaları görmeye devam ederler. Bizden öncekilerinde bu şekilde inandığı ve bizlere miras bıraktığı bütün inanç ve fikirler Gezegenin Rüyasını oluşturmaktadır. Bu dar kalıplar doğrultusunda biçimlenen hayatlarımız, yani rüyalarımız birleşerek Gezegensel Rüyayı meydana getirmektedir.
Bu fikir ve inanışlar insanın doğumu ile başlar ve tüm hayatı boyunca devam eder. Konuştuğumuz dil, inandığımız din, uymamız gereken toplumsal kurallar hatta bize verilen isimlerimiz; üzerinde tartışılmayan ve sorgulanmayan Gezegensel Rüyanın Anlaşmalarıdır. İnsan tüm bu anlaşmalara sadık olarak yaşasa bile, yine de zihninin yarattığı aykırı sesleri susturamaz ve içsel tatmini yaşayamaz. Don Miguel Ruiz zihnimizde depoladığımız inançların %95'inin yalan olduğunu ve bu yüzden acı çektiğimizi savunur. İşte bu noktada Ruiz kitlesel gezegensel rüyadan uyanmak için 4 Anlaşmayı kabul etmemiz ve benimsememiz gerektiğini savunur. Ancak bunu yaptığımız takdirde, kendimize ait 'Bireysel Cennet Rüyası'na ulaşabileceğimizi iddia eder.
1'inci Anlaşma: Kullandığınız Sözcükleri Özenle Seçin: Sözler sizin yaratma gücünüzdür. Herşeyi sözlerle gerçek kılarsınız. Kendi gerçekliğimizi ortaya çıkarırken sözcüklere ihtiyaç duyarız. Sözcükleri kötüye kullandığınız takdirde, kendi cehenneminizi yaratmış olursunuz. İnsanlar konuşurken hem kendine hem de karşısındakine büyü yaptığının farkında değildir. Miguel Ruiz'in bu konuda verdiği örnek çarpıcıdır. Bir arkadaşınıza rastladığınızda ve ona ilk olarak yüzünün renginin kanserli hastalara benzediğini belirttiğinizde, arkadaşınız buna inanırsa söylediğiniz sözcüklerle bir anlaşma yapmış olur. Bu anlaşmayı benimsediği takdirde, kısa bir sürede hastalanabilir hatta ölebilir. Sözcüklerle yaptığı anlaşmadan sonra zihin bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır. Yani zihin sözcükleri gerçekliğiniz yapar. Nasıl yaşamak istiyorsak ona yönelik cümleler kullanmak başarıyı arttıracaktır. Birinci Anlaşmayı sağlayarak; bireysel özgürlüğe, büyük başarılara ve bolluk bilincine ulaşabiliriz.
2'nci Anlaşma: Hiçbir Şeyi Kişisel Algılamayın: İnsanların söyledikleri ve yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadır. Biri size 'sen ne yaparsan yap başaramazsın' dese bile bunu kişisel algılamamak gerekir. Bu sadece o kişinin duygu ve düşüncelerinin bir sonucudur. Eğer bu zehri kabul ederseniz onu size ait kılarsınız. Kendimize ait yargı ve inançlarımızın birçoğu çevremizdekilerin söylediklerine ve yönlendirmelerine göre şekillenmektedir.
Kendi rüyalarını yaşayan bireyler bu süreçte sizinle karşılaştıklarında o anki algı durumu, duygusal yoğunluğuna göre sizinle ilgili bir dizi duygu ve eylem gerçekleştirirler. Çoğu zaman bu tepkileri kişisel algılayıp kabul etmekteyiz. İnsanlar duygusal çöplüklerini dökebilecekleri alanlar ararlar. Eğer bir hakareti kişisel algılayıp tepki verirseniz, negatif olan duygusal çöplüklerini dökmelerine izin vermiş olursunuz. Bu durum oluşan negatifliği bünyenize almanıza sebep olur. Yapılması gereken, herkesin rüyasına saygı duyup, kişisel algılardan arınmak ve önemsememektir. Kendimize karşı gelen tepkileri nasıl kişisel algılamıyorsak, karşımızdakini de yargılayıp kalıplara sokmamamız gerekir. Herkesin bakış açısı kendisini anlatır. Bir kişi size kızgınlık gösteriyorsa, bilin ki o kişi kendisine kızgındır. Diğer taraftan sizin harika olduğunuzu söyleyenlere de kulak asmamalısınız. Önemli olan sizin harika olduğunuzu kendinizin bilmesidir.
3'üncü Anlaşma: Varsayımda Bulunmayın: Varsayımda bulunmamızın sıkıntısı, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır. Sürekli başkaları hakkında varsayımlarda bulunuruz. Gerçeği duymaya cesaret edemediğimizde ya da açıklamak istemekten korktuğumuzda varsayımlara sarılırız. Böylece varsayımlarımızı savunarak, başkalarını yanlış yada hatalı çıkarmaya çalışırız. Bu açıdan baktığımızda hayal kırıklıklarımızın ardında beklentilerimiz yatar. Beklentiler ise, karşımızdaki kişinin bizim isteklerimizden haberdar olduğu varsayımından ortaya çıkar. Ancak isteklerimiz gerçekleşmediği takdirde, kırılır ve üzülürüz. Bu üzüntünün etkisiyle negatif varsayımlarda bulunmaya devam ederiz. Bu varsayımlar arttıkça bizi örümcek ağı gibi sarar. Bundan kurtulmanın en iyi yolu ise varsayımlarda bulunmaktan çok, soru sorma cesaretine sahip olmaktır. En çok ortaya çıkan yanılgı, sevildiğimiz kişilerin, beklentilerimiz noktasında herşeyi bilmeleri gerektiğine inanmamızdır. Ancak iletişim kurduğumuz insanlar açısından düşündüğümüz kadar açık ve anlaşılır değiliz. Başkalarının bizim gibi düşündüğünü, hissettiğini ve yargıladığını varsayarız. Bu sürece kendimizi kaptırdığımızda negatif varsayımlarımız sürekli birbirini tetikler. Bu sebeple soru sormaktan korkmamalı, sürekli varsayımlarda bulunmak yerine açık ve anlaşılır olmalıyız.
4'üncü Anlaşma: Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap: Dördüncü anlaşma ilk üç anlaşmanın aksiyonudur. Yapabildiğinizin en iyisini yapmakla, yaşamı dolu dolu ve yoğun yaşarsınız. Böylece kendinizi ailenize ve topluma en iyi şekilde verirsiniz. Yaptığınızın daima en iyisini gerçekleştirdiğinizde harekete geçersiniz. Her eylemi, her hareketi zevk aldığınız için yaparsınız. En iyisini yapmak deyiminin doğru anlaşılması şarttır. En iyisini yapmak, hayattan zevk almayacak kadar kendini ve bedenini yormak anlamına gelmez. En iyisini yapmak kendini tamamen o işe vermek ve bundan keyif almaktır. Saatlerce verimsiz çalışmaktansa, bir saat verimli çalışmak en iyisini yapmak deyimine daha yakındır. Tüm bu eylemleri herhangi bir ödül, terfi ve maddi kazanç beklemeden yapmak gereklidir. Ne iş yaptığınızın bir önemi yoktur, sadece en iyisini yaptığınızı bilmek önemlidir. Miguel Ruiz'e göre beklenti olmadığında ödül fazlasıyla gelir. Kişiyi özgür kılan şey içinde pişmanlık taşımamasıdır. Zihninizde biriken her keşke sizi zincirler. Bu sebeple beklenti içine girmeden, zevk alarak ve kendini vererek en iyisini yapmak bizi fazlasıyla başarılı kılacaktır.
Meksikalı yazar Don Miguel Ruiz; 'Bu dört anlaşmayı hayata geçirdiğinizde, cehennemde yaşamanız olanaksızdır' der. Kişisel cennetinizi kurma yolunda elinizden geldiğince bu dört anlaşmaya sadık olmamız gerektiğini savunur. Her ne kadar basit gibi gözükse de; egoların, beklentilerin, tahammülsüzlüklerin uçlarda olduğu günümüzde anlaşmalara uygun davranmak kolay değildir. Ancak yine de, hayatımızda farklılık yaratmak, kendi benliğimizi keşfetmek, ruhumuzu tanımak ve zihnimizi yönetmek noktasında dört anlaşmayı rehber edinmek ve elimizden geldiğince yaşam tarzı olarak benimsemek bizi daha mutlu ve başarılı yapacaktır.
Kaynakça:
1.https://gizliilimler.tr.gg/Toltekler.htm
2. Dört Anlaşma:Hayatınızı dönüştürün, Mistik yol, https://www.youtube.com/watch?v=2DH6V9GbdBY
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
POPÜLER YAZILAR
SON YAZILAR
Popüler Yayınlar
-
Kalaşlar, krizin ve çatışmaların kol gezdiği Afganistan ve Pakistan ülkelerinin sınırında, üç bin metre yükseklikteki ...
-
Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri s...
-
Nuh Tufanının dünya üzerinde yarattığı büyük yıkımdan sonra tekrar biraraya gelen ve yükselişe geçen insanoğlunun bir sembolü olan Bab...