3/17/2019
Bu öğretide 'Gezegensel Rüya' kavramı çok önemli bir yere sahiptir. Rüya bildiğimizin aksine sadece uyurken değil, uyanıkken de gürdüğümüz süreçlerin bütünüdür. Bireyler, kendilerine empoze edilen inanç ve davranış biçimlerine uygun olarak koşullu bir zihin yapısıyla bu rüyaları görmeye devam ederler. Bizden öncekilerinde bu şekilde inandığı ve bizlere miras bıraktığı bütün inanç ve fikirler Gezegenin Rüyasını oluşturmaktadır. Bu dar kalıplar doğrultusunda biçimlenen hayatlarımız, yani rüyalarımız birleşerek Gezegensel Rüyayı meydana getirmektedir.
Bu fikir ve inanışlar insanın doğumu ile başlar ve tüm hayatı boyunca devam eder. Konuştuğumuz dil, inandığımız din, uymamız gereken toplumsal kurallar hatta bize verilen isimlerimiz; üzerinde tartışılmayan ve sorgulanmayan Gezegensel Rüyanın Anlaşmalarıdır. İnsan tüm bu anlaşmalara sadık olarak yaşasa bile, yine de zihninin yarattığı aykırı sesleri susturamaz ve içsel tatmini yaşayamaz. Don Miguel Ruiz zihnimizde depoladığımız inançların %95'inin yalan olduğunu ve bu yüzden acı çektiğimizi savunur. İşte bu noktada Ruiz kitlesel gezegensel rüyadan uyanmak için 4 Anlaşmayı kabul etmemiz ve benimsememiz gerektiğini savunur. Ancak bunu yaptığımız takdirde, kendimize ait 'Bireysel Cennet Rüyası'na ulaşabileceğimizi iddia eder.
1'inci Anlaşma: Kullandığınız Sözcükleri Özenle Seçin: Sözler sizin yaratma gücünüzdür. Herşeyi sözlerle gerçek kılarsınız. Kendi gerçekliğimizi ortaya çıkarırken sözcüklere ihtiyaç duyarız. Sözcükleri kötüye kullandığınız takdirde, kendi cehenneminizi yaratmış olursunuz. İnsanlar konuşurken hem kendine hem de karşısındakine büyü yaptığının farkında değildir. Miguel Ruiz'in bu konuda verdiği örnek çarpıcıdır. Bir arkadaşınıza rastladığınızda ve ona ilk olarak yüzünün renginin kanserli hastalara benzediğini belirttiğinizde, arkadaşınız buna inanırsa söylediğiniz sözcüklerle bir anlaşma yapmış olur. Bu anlaşmayı benimsediği takdirde, kısa bir sürede hastalanabilir hatta ölebilir. Sözcüklerle yaptığı anlaşmadan sonra zihin bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır. Yani zihin sözcükleri gerçekliğiniz yapar. Nasıl yaşamak istiyorsak ona yönelik cümleler kullanmak başarıyı arttıracaktır. Birinci Anlaşmayı sağlayarak; bireysel özgürlüğe, büyük başarılara ve bolluk bilincine ulaşabiliriz.
2'nci Anlaşma: Hiçbir Şeyi Kişisel Algılamayın: İnsanların söyledikleri ve yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadır. Biri size 'sen ne yaparsan yap başaramazsın' dese bile bunu kişisel algılamamak gerekir. Bu sadece o kişinin duygu ve düşüncelerinin bir sonucudur. Eğer bu zehri kabul ederseniz onu size ait kılarsınız. Kendimize ait yargı ve inançlarımızın birçoğu çevremizdekilerin söylediklerine ve yönlendirmelerine göre şekillenmektedir.
Kendi rüyalarını yaşayan bireyler bu süreçte sizinle karşılaştıklarında o anki algı durumu, duygusal yoğunluğuna göre sizinle ilgili bir dizi duygu ve eylem gerçekleştirirler. Çoğu zaman bu tepkileri kişisel algılayıp kabul etmekteyiz. İnsanlar duygusal çöplüklerini dökebilecekleri alanlar ararlar. Eğer bir hakareti kişisel algılayıp tepki verirseniz, negatif olan duygusal çöplüklerini dökmelerine izin vermiş olursunuz. Bu durum oluşan negatifliği bünyenize almanıza sebep olur. Yapılması gereken, herkesin rüyasına saygı duyup, kişisel algılardan arınmak ve önemsememektir. Kendimize karşı gelen tepkileri nasıl kişisel algılamıyorsak, karşımızdakini de yargılayıp kalıplara sokmamamız gerekir. Herkesin bakış açısı kendisini anlatır. Bir kişi size kızgınlık gösteriyorsa, bilin ki o kişi kendisine kızgındır. Diğer taraftan sizin harika olduğunuzu söyleyenlere de kulak asmamalısınız. Önemli olan sizin harika olduğunuzu kendinizin bilmesidir.
3'üncü Anlaşma: Varsayımda Bulunmayın: Varsayımda bulunmamızın sıkıntısı, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır. Sürekli başkaları hakkında varsayımlarda bulunuruz. Gerçeği duymaya cesaret edemediğimizde ya da açıklamak istemekten korktuğumuzda varsayımlara sarılırız. Böylece varsayımlarımızı savunarak, başkalarını yanlış yada hatalı çıkarmaya çalışırız. Bu açıdan baktığımızda hayal kırıklıklarımızın ardında beklentilerimiz yatar. Beklentiler ise, karşımızdaki kişinin bizim isteklerimizden haberdar olduğu varsayımından ortaya çıkar. Ancak isteklerimiz gerçekleşmediği takdirde, kırılır ve üzülürüz. Bu üzüntünün etkisiyle negatif varsayımlarda bulunmaya devam ederiz. Bu varsayımlar arttıkça bizi örümcek ağı gibi sarar. Bundan kurtulmanın en iyi yolu ise varsayımlarda bulunmaktan çok, soru sorma cesaretine sahip olmaktır. En çok ortaya çıkan yanılgı, sevildiğimiz kişilerin, beklentilerimiz noktasında herşeyi bilmeleri gerektiğine inanmamızdır. Ancak iletişim kurduğumuz insanlar açısından düşündüğümüz kadar açık ve anlaşılır değiliz. Başkalarının bizim gibi düşündüğünü, hissettiğini ve yargıladığını varsayarız. Bu sürece kendimizi kaptırdığımızda negatif varsayımlarımız sürekli birbirini tetikler. Bu sebeple soru sormaktan korkmamalı, sürekli varsayımlarda bulunmak yerine açık ve anlaşılır olmalıyız.
4'üncü Anlaşma: Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap: Dördüncü anlaşma ilk üç anlaşmanın aksiyonudur. Yapabildiğinizin en iyisini yapmakla, yaşamı dolu dolu ve yoğun yaşarsınız. Böylece kendinizi ailenize ve topluma en iyi şekilde verirsiniz. Yaptığınızın daima en iyisini gerçekleştirdiğinizde harekete geçersiniz. Her eylemi, her hareketi zevk aldığınız için yaparsınız. En iyisini yapmak deyiminin doğru anlaşılması şarttır. En iyisini yapmak, hayattan zevk almayacak kadar kendini ve bedenini yormak anlamına gelmez. En iyisini yapmak kendini tamamen o işe vermek ve bundan keyif almaktır. Saatlerce verimsiz çalışmaktansa, bir saat verimli çalışmak en iyisini yapmak deyimine daha yakındır. Tüm bu eylemleri herhangi bir ödül, terfi ve maddi kazanç beklemeden yapmak gereklidir. Ne iş yaptığınızın bir önemi yoktur, sadece en iyisini yaptığınızı bilmek önemlidir. Miguel Ruiz'e göre beklenti olmadığında ödül fazlasıyla gelir. Kişiyi özgür kılan şey içinde pişmanlık taşımamasıdır. Zihninizde biriken her keşke sizi zincirler. Bu sebeple beklenti içine girmeden, zevk alarak ve kendini vererek en iyisini yapmak bizi fazlasıyla başarılı kılacaktır.
Meksikalı yazar Don Miguel Ruiz; 'Bu dört anlaşmayı hayata geçirdiğinizde, cehennemde yaşamanız olanaksızdır' der. Kişisel cennetinizi kurma yolunda elinizden geldiğince bu dört anlaşmaya sadık olmamız gerektiğini savunur. Her ne kadar basit gibi gözükse de; egoların, beklentilerin, tahammülsüzlüklerin uçlarda olduğu günümüzde anlaşmalara uygun davranmak kolay değildir. Ancak yine de, hayatımızda farklılık yaratmak, kendi benliğimizi keşfetmek, ruhumuzu tanımak ve zihnimizi yönetmek noktasında dört anlaşmayı rehber edinmek ve elimizden geldiğince yaşam tarzı olarak benimsemek bizi daha mutlu ve başarılı yapacaktır.
1.https://gizliilimler.tr.gg/Toltekler.htm
2. Dört Anlaşma:Hayatınızı dönüştürün, Mistik yol, https://www.youtube.com/watch?v=2DH6V9GbdBY
"Biz Toltekler ağaca baktığımızda onu dinler ve ondan çok şey öğreniriz, Siz beyazlar, ağaçtan ne kadar kereste ve k â r elde edebile...
TOLTEK BİLGELİĞİ VE 4 ANLAŞMA
"Biz Toltekler ağaca baktığımızda onu dinler ve
ondan çok şey öğreniriz, Siz beyazlar, ağaçtan ne kadar kereste ve kâr elde edebileceğinizi
hesaplarsınız."
Toltekler, Meksika'daki Aztekler öncesi üç
medeniyetten ( Olmekler, Toltekler, Mayalar) biri olarak bilinmektedir.
Onları diğer toplumlardan ayıran en önemli özellik, sadece çağının değil
insanlık tarihinin en hümanist ve bilge toplumu olarak kabul edilmeleridir.
Toltek bilgeliğinin dünyaca tanınmasında önemli bir pay sahibi olan ünlü
Meksikalı yazar Don Miguel Ruiz onları sanatçılar ve spiritüel bilimciler
topluluğu olarak belirtmektedir. Mimarlıkta çok gelişmiş olan Tolteklerde,
bilgelik, adalet ve hoşgörü el temel değerlerdir. Bugün hayatın amacını
arayan ve ruhunun inceliklerini keşfetmek isteyen bir çok insan, bu toplumun
öğretilerini kendinlerine rehber edinmiştir. Gelin, doğaya sonsuz
saygı besleyen ve savaşlarda düşmanları ölmesin diye tahta kılıçlar kullanan bu
toplumu ve hayatınıza yön verecek 4 anlaşmayı ana hatlarıyla tanıyalım.
Toltek kelimesi Nahuatl
dilinde inşaatçı üstadı anlamına gelir. Tolteklerin ne zaman yaşadıkları
konusu net olmasa da genellikle 3300 yıl önce yaşadıkları varsayımı kabul
görür. Bir rivayete göre; teknoloji ve medeniyette zamanın en ileri topluluğu
olan Tolteklerin gelişmişliğin simgesi olan kayıp kıta 'Mu''dan geldiğine
inanılır. Başkentleri olan Tula bugün itibariyle Meksika topraklarında yer alsa
da, Toltek sembolleri ile ilgili ortaya çıkan eserlerin birçoğuna Kostarika'da
ulaşılmıştır. Bu durum Tolteklerin Orta Amerika'da geniş bir alana yayıldığının
göstergesidir. Şuan Toltek soyundan gelenler kendilerini 'Wirraki' olarak
isimlendirmekte ve bu dili kullanmaktadır. Kendilerinden sonra bölgeye hakim
olan Aztekler, gerek mimari yapılarına gerekse bilgeliği ve ruhun yüceliğini
esas alan yaşam tarzlarına hayran kalmışlardır. Tarihte nasıl yok oldukları ve
yaşadıkları şehirleri terkettikleri hususu büyük bir gizemdir.
Don Miguel Ruiz
Don Miguel Ruiz
Don Miguel Ruiz
Don Miguel Ruiz
Toltek Öğretisi hakkında bilgi verirken Don Miguel
Ruiz'den bahsetmek gerekir. Kendisi Toltek Bilgeliğini basit ve anlaşılır bir
dille anlatan Meksikalı yazardır. Kimi çevreler Don Miguel Ruiz'in Toltek
Kehanetlerini içinde bulunduğumuz çağa getirmekle görevli Eagle Knight soyundan
gelen bir Nagual (Toltek öğretisini anlatan öğretici, üstad) olduğunu
düşünmektedir. Ruiz iyileştirici bir anne ile Nagual bir büyükbaba tarafından
aile geleneğine uygun olarak iyileştirici ve öğretici olarak yetiştirmek
istenmiştir. Ancak ona modern yaşam daha çekici gelmiş ve Tıp fakültesine
giderek cerrah olmuştur. Ruiz için hayatının dönüm noktası geçirdiği bir trafik
kazasıyla başlamıştır. Ölmek üzere olan bedenini arabadan çıkarılırken seyreden
ve ardından çarpıcı ruhsal deneyimler yaşayan Ruiz, iyileştikten sonra kendini
Toltek yolunu araştırmaya adamıştır. Bunun sonucunda Toltek Bilgeliğini anlatan
ve bugün milyonların yaşamını değiştiren kitapları yazmıştır.(Toltek
Bilgeliğini öğrenmek isteyenler için bu sade ve anlaşılır kitapları okumak çok
önemlidir.)
Toltek Bilgeliği, Gezegensel Rüya ve 4 Anlaşma
Günümüzde Meksika Kızılderelilerince bu kadim öğreti
hala uygulanmakta ve gelecek nesillere aktarılmaktadır. Toltek, bilgelik
yolunda olan kadın ve erkek manasına gelmektedir. Birçok araştırmacıya göre;
Toltek Bilgeliği bir inanç sisteminden ziyade, bir yaşam tarzı veya sanatı
olarak görülmektedir. Doğayı ve insanı evrenin bir bütünü olarak kabul eder. Bu
bilgelikte; dinlemeyi bildiğiniz takdirde su, toprak, havadan, bitki ve
hayvanlardan birçok şey öğrenilebileceğini savunmaktadır. Doğayı yok etmenin
kendilerini de yok edeceğine inanırlar. Bu yüzden ülkelerini istila eden
insanların sadece doğayı yarar sağlamak için kullanmalarını engellemeye
çalışmışlardır. Bu öğretide 'Gezegensel Rüya' kavramı çok önemli bir yere sahiptir. Rüya bildiğimizin aksine sadece uyurken değil, uyanıkken de gürdüğümüz süreçlerin bütünüdür. Bireyler, kendilerine empoze edilen inanç ve davranış biçimlerine uygun olarak koşullu bir zihin yapısıyla bu rüyaları görmeye devam ederler. Bizden öncekilerinde bu şekilde inandığı ve bizlere miras bıraktığı bütün inanç ve fikirler Gezegenin Rüyasını oluşturmaktadır. Bu dar kalıplar doğrultusunda biçimlenen hayatlarımız, yani rüyalarımız birleşerek Gezegensel Rüyayı meydana getirmektedir.
Bu fikir ve inanışlar insanın doğumu ile başlar ve tüm hayatı boyunca devam eder. Konuştuğumuz dil, inandığımız din, uymamız gereken toplumsal kurallar hatta bize verilen isimlerimiz; üzerinde tartışılmayan ve sorgulanmayan Gezegensel Rüyanın Anlaşmalarıdır. İnsan tüm bu anlaşmalara sadık olarak yaşasa bile, yine de zihninin yarattığı aykırı sesleri susturamaz ve içsel tatmini yaşayamaz. Don Miguel Ruiz zihnimizde depoladığımız inançların %95'inin yalan olduğunu ve bu yüzden acı çektiğimizi savunur. İşte bu noktada Ruiz kitlesel gezegensel rüyadan uyanmak için 4 Anlaşmayı kabul etmemiz ve benimsememiz gerektiğini savunur. Ancak bunu yaptığımız takdirde, kendimize ait 'Bireysel Cennet Rüyası'na ulaşabileceğimizi iddia eder.
1'inci Anlaşma: Kullandığınız Sözcükleri Özenle Seçin: Sözler sizin yaratma gücünüzdür. Herşeyi sözlerle gerçek kılarsınız. Kendi gerçekliğimizi ortaya çıkarırken sözcüklere ihtiyaç duyarız. Sözcükleri kötüye kullandığınız takdirde, kendi cehenneminizi yaratmış olursunuz. İnsanlar konuşurken hem kendine hem de karşısındakine büyü yaptığının farkında değildir. Miguel Ruiz'in bu konuda verdiği örnek çarpıcıdır. Bir arkadaşınıza rastladığınızda ve ona ilk olarak yüzünün renginin kanserli hastalara benzediğini belirttiğinizde, arkadaşınız buna inanırsa söylediğiniz sözcüklerle bir anlaşma yapmış olur. Bu anlaşmayı benimsediği takdirde, kısa bir sürede hastalanabilir hatta ölebilir. Sözcüklerle yaptığı anlaşmadan sonra zihin bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır. Yani zihin sözcükleri gerçekliğiniz yapar. Nasıl yaşamak istiyorsak ona yönelik cümleler kullanmak başarıyı arttıracaktır. Birinci Anlaşmayı sağlayarak; bireysel özgürlüğe, büyük başarılara ve bolluk bilincine ulaşabiliriz.
2'nci Anlaşma: Hiçbir Şeyi Kişisel Algılamayın: İnsanların söyledikleri ve yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadır. Biri size 'sen ne yaparsan yap başaramazsın' dese bile bunu kişisel algılamamak gerekir. Bu sadece o kişinin duygu ve düşüncelerinin bir sonucudur. Eğer bu zehri kabul ederseniz onu size ait kılarsınız. Kendimize ait yargı ve inançlarımızın birçoğu çevremizdekilerin söylediklerine ve yönlendirmelerine göre şekillenmektedir.
Kendi rüyalarını yaşayan bireyler bu süreçte sizinle karşılaştıklarında o anki algı durumu, duygusal yoğunluğuna göre sizinle ilgili bir dizi duygu ve eylem gerçekleştirirler. Çoğu zaman bu tepkileri kişisel algılayıp kabul etmekteyiz. İnsanlar duygusal çöplüklerini dökebilecekleri alanlar ararlar. Eğer bir hakareti kişisel algılayıp tepki verirseniz, negatif olan duygusal çöplüklerini dökmelerine izin vermiş olursunuz. Bu durum oluşan negatifliği bünyenize almanıza sebep olur. Yapılması gereken, herkesin rüyasına saygı duyup, kişisel algılardan arınmak ve önemsememektir. Kendimize karşı gelen tepkileri nasıl kişisel algılamıyorsak, karşımızdakini de yargılayıp kalıplara sokmamamız gerekir. Herkesin bakış açısı kendisini anlatır. Bir kişi size kızgınlık gösteriyorsa, bilin ki o kişi kendisine kızgındır. Diğer taraftan sizin harika olduğunuzu söyleyenlere de kulak asmamalısınız. Önemli olan sizin harika olduğunuzu kendinizin bilmesidir.
3'üncü Anlaşma: Varsayımda Bulunmayın: Varsayımda bulunmamızın sıkıntısı, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır. Sürekli başkaları hakkında varsayımlarda bulunuruz. Gerçeği duymaya cesaret edemediğimizde ya da açıklamak istemekten korktuğumuzda varsayımlara sarılırız. Böylece varsayımlarımızı savunarak, başkalarını yanlış yada hatalı çıkarmaya çalışırız. Bu açıdan baktığımızda hayal kırıklıklarımızın ardında beklentilerimiz yatar. Beklentiler ise, karşımızdaki kişinin bizim isteklerimizden haberdar olduğu varsayımından ortaya çıkar. Ancak isteklerimiz gerçekleşmediği takdirde, kırılır ve üzülürüz. Bu üzüntünün etkisiyle negatif varsayımlarda bulunmaya devam ederiz. Bu varsayımlar arttıkça bizi örümcek ağı gibi sarar. Bundan kurtulmanın en iyi yolu ise varsayımlarda bulunmaktan çok, soru sorma cesaretine sahip olmaktır. En çok ortaya çıkan yanılgı, sevildiğimiz kişilerin, beklentilerimiz noktasında herşeyi bilmeleri gerektiğine inanmamızdır. Ancak iletişim kurduğumuz insanlar açısından düşündüğümüz kadar açık ve anlaşılır değiliz. Başkalarının bizim gibi düşündüğünü, hissettiğini ve yargıladığını varsayarız. Bu sürece kendimizi kaptırdığımızda negatif varsayımlarımız sürekli birbirini tetikler. Bu sebeple soru sormaktan korkmamalı, sürekli varsayımlarda bulunmak yerine açık ve anlaşılır olmalıyız.
4'üncü Anlaşma: Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap: Dördüncü anlaşma ilk üç anlaşmanın aksiyonudur. Yapabildiğinizin en iyisini yapmakla, yaşamı dolu dolu ve yoğun yaşarsınız. Böylece kendinizi ailenize ve topluma en iyi şekilde verirsiniz. Yaptığınızın daima en iyisini gerçekleştirdiğinizde harekete geçersiniz. Her eylemi, her hareketi zevk aldığınız için yaparsınız. En iyisini yapmak deyiminin doğru anlaşılması şarttır. En iyisini yapmak, hayattan zevk almayacak kadar kendini ve bedenini yormak anlamına gelmez. En iyisini yapmak kendini tamamen o işe vermek ve bundan keyif almaktır. Saatlerce verimsiz çalışmaktansa, bir saat verimli çalışmak en iyisini yapmak deyimine daha yakındır. Tüm bu eylemleri herhangi bir ödül, terfi ve maddi kazanç beklemeden yapmak gereklidir. Ne iş yaptığınızın bir önemi yoktur, sadece en iyisini yaptığınızı bilmek önemlidir. Miguel Ruiz'e göre beklenti olmadığında ödül fazlasıyla gelir. Kişiyi özgür kılan şey içinde pişmanlık taşımamasıdır. Zihninizde biriken her keşke sizi zincirler. Bu sebeple beklenti içine girmeden, zevk alarak ve kendini vererek en iyisini yapmak bizi fazlasıyla başarılı kılacaktır.
Meksikalı yazar Don Miguel Ruiz; 'Bu dört anlaşmayı hayata geçirdiğinizde, cehennemde yaşamanız olanaksızdır' der. Kişisel cennetinizi kurma yolunda elinizden geldiğince bu dört anlaşmaya sadık olmamız gerektiğini savunur. Her ne kadar basit gibi gözükse de; egoların, beklentilerin, tahammülsüzlüklerin uçlarda olduğu günümüzde anlaşmalara uygun davranmak kolay değildir. Ancak yine de, hayatımızda farklılık yaratmak, kendi benliğimizi keşfetmek, ruhumuzu tanımak ve zihnimizi yönetmek noktasında dört anlaşmayı rehber edinmek ve elimizden geldiğince yaşam tarzı olarak benimsemek bizi daha mutlu ve başarılı yapacaktır.
Kaynakça:
1.https://gizliilimler.tr.gg/Toltekler.htm
2. Dört Anlaşma:Hayatınızı dönüştürün, Mistik yol, https://www.youtube.com/watch?v=2DH6V9GbdBY
3/12/2019
Birçoğumuzun sadece evreka diyerek hamamdan çıplak olarak fırladığı ve suyun kaldırma kuvvetini bulduğunu düşündüğümüz bilim ad...
DEHALIĞIN SİMGESİ ARŞİMET
Birçoğumuzun sadece evreka diyerek hamamdan çıplak olarak fırladığı ve
suyun kaldırma kuvvetini bulduğunu düşündüğümüz bilim adamı... Oysa Yunanlı
Arşimet gerek mekanik ve matematik, fizik ve mühendislik konularında yaptığı
çalışmalar, gerek o dönemin şartlarında ortaya koyduğu icatlar ile bilimin ve
teknolojinin gelişmesine büyük katkı sağlayan kıymetli bir bilim adamıdır.
Savaşların yoğun olarak yaşandığı bu süreçte, Sicilya adasında bulunan Sirakuza
şehir devletinde hüküm süren krallar birçok kez Büyük Roma İmparatorluğunun saldırıları
nasıl önleyebileceği konusunda Arşimet'in kapısını çalmıştır. İşte yeterli bir
kaldıraç kullanıldığında dünyayı yerinden oynatabileceğini iddia eden Arşimetin
hayranlık uyandıran icatları...
Babası tarafından eğitim alması için İskenderiye'deki Öklid Matematik
Okulu'na gönderilen Arşimet, eğitim aldığı süreçte sehirde yaşanan su
sıkıntısını farketmiş ve bunu üzerine kafa yormaya başlamıştır. Arşimet gölden
suyun etkin şekilde çekilebilmesi için burgu sistemini geliştirmiştir. Su, türbine
benzeyen bu helezonik burgu sisteminin oluşturduğu sıkıştırmaya paralel olarak
etkin bir şekilde aşağıdan yukarıya doğru pompalanmaya başlamıştır.O dönemde su
pompalamanın yanında bu sistem, uzun yolculuklarda hayati önem taşıyan,
gemilerde biriken suyun dışarı atılmasını sağlayan sintine pompalarında
kullanılmıştır.
Büyük bir kısmı deniz seviyesinin altında olan ve bunun su baskınlarına sebep olduğu Hollanda, denizden elde ettiği toprakların büyük kısmında Arşimet Burgusunu kullanmıştır. Yani Arşimed Burgusu, bir ülkenin kurulmasında etkin rol oynamıştır. Yine tıp alanında kalp krizi geçiren insanlara düzenli kan pompalanmasını sağlayan sistemde Arşimet Burgusu kullanılmaktadır. İlk su değirmenlerinden hidroelektrik santrallere kadar birçok sistemde, Arşimet Burgusu prensibinden yararlanılmıştır. Yunan matematik dehasının bu basit görünen icadı insanlık tarihinin en önemli buluşlarından biri olmuştur.
Büyük bir kısmı deniz seviyesinin altında olan ve bunun su baskınlarına sebep olduğu Hollanda, denizden elde ettiği toprakların büyük kısmında Arşimet Burgusunu kullanmıştır. Yani Arşimed Burgusu, bir ülkenin kurulmasında etkin rol oynamıştır. Yine tıp alanında kalp krizi geçiren insanlara düzenli kan pompalanmasını sağlayan sistemde Arşimet Burgusu kullanılmaktadır. İlk su değirmenlerinden hidroelektrik santrallere kadar birçok sistemde, Arşimet Burgusu prensibinden yararlanılmıştır. Yunan matematik dehasının bu basit görünen icadı insanlık tarihinin en önemli buluşlarından biri olmuştur.
M.Ö. 218 yılında Sirakuza Şehir Krallığının Kartacalılarla birleşmesinde
sonra bu duruma öfkelenen Roma İmparatorluğu, ünlü konsüllerinden biri olan
Claudius Marcellus’u bir orduyla Sirakuza'ya göndermiştir. Büyük bir tehlikeyle
karşı karşıya kalan Sirakuza Şehir Devleti vatandaşları olan Arşimet'ten
surların korunması noktasında yardım istemiştir. Gelen gemilerin surları
geçmesinin engellenmesi için çalışan Arşimet 3 büyük silah geliştirmiştir;
Arşimet'in Buhar Topu
Arşimet, henüz barut bulunmamış olmasına rağmen, topların Büyük Roma İmparatorluğu gemilerine karşı kullanılmasını sağlamıştır. Yüzyıllarca bilim adamları kaynaklarda belirtilen bu olayın nasıl olduğunu çözmeye çalışmışlardır. Sonunda 21'nci yüzyılda İtalyan bilim adamı Carere Rossi, Arşimet'in bunu nasıl başardığını yaptığı testlerle ıspatlamıştır. Buna göre, farklı açılarla yerleştirilen aynalar kullanılarak güneş ışınları topun dibindeki suya yansıtılmış, burada kaynayan su buharının oluşturduğu basınçla topun güçlü bir şekilde fırlatılması sağlanmıştır. Bunun ıspatı için aynı teknikle çalışan bir sitem geliştiren Rossi, sistemin uygulanabilirliğini başarıyla test etmiştir.
Arşimet, henüz barut bulunmamış olmasına rağmen, topların Büyük Roma İmparatorluğu gemilerine karşı kullanılmasını sağlamıştır. Yüzyıllarca bilim adamları kaynaklarda belirtilen bu olayın nasıl olduğunu çözmeye çalışmışlardır. Sonunda 21'nci yüzyılda İtalyan bilim adamı Carere Rossi, Arşimet'in bunu nasıl başardığını yaptığı testlerle ıspatlamıştır. Buna göre, farklı açılarla yerleştirilen aynalar kullanılarak güneş ışınları topun dibindeki suya yansıtılmış, burada kaynayan su buharının oluşturduğu basınçla topun güçlü bir şekilde fırlatılması sağlanmıştır. Bunun ıspatı için aynı teknikle çalışan bir sitem geliştiren Rossi, sistemin uygulanabilirliğini başarıyla test etmiştir.
Arşimet'in Ölüm Pencesi
Sirakuza Şehir Devleti'nin Romalılar tarafından fethedilmesi için şehir surlarının geçilmesinin şart olduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda 60 gemilik bir filo Sirakuza surlarına gönderilmiştir. Zamanının bu devasa gücüne karşı Arşimet'in geliştirdiği Ölüm Pençesi çok etkili olmuştur.Gece şartlarında amfibi harekat düzenlemek isteyen Roma Ordusu beklenmedik bir silahla karşılaşmıştır. Bir kaldıraç sistemi olan ölüm pençesi, makaralar ve dayanaklardan oluşmaktaydı.Bu sistem, bir gemiyi su yüzeyinden yukarıya kaldırıp ardından kolların aşağı hareket etmesiyle gemiyi batırılması prensibiyle çalışmaktaydı.Kaldıraç sisteminin avantaj ile makaralardaki gerginliğin kırılma noktasına gelip kopmasıyla beraber, 60 tona varan bu gemiler sulara gömülmüştür.
Sirakuza Şehir Devleti'nin Romalılar tarafından fethedilmesi için şehir surlarının geçilmesinin şart olduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda 60 gemilik bir filo Sirakuza surlarına gönderilmiştir. Zamanının bu devasa gücüne karşı Arşimet'in geliştirdiği Ölüm Pençesi çok etkili olmuştur.Gece şartlarında amfibi harekat düzenlemek isteyen Roma Ordusu beklenmedik bir silahla karşılaşmıştır. Bir kaldıraç sistemi olan ölüm pençesi, makaralar ve dayanaklardan oluşmaktaydı.Bu sistem, bir gemiyi su yüzeyinden yukarıya kaldırıp ardından kolların aşağı hareket etmesiyle gemiyi batırılması prensibiyle çalışmaktaydı.Kaldıraç sisteminin avantaj ile makaralardaki gerginliğin kırılma noktasına gelip kopmasıyla beraber, 60 tona varan bu gemiler sulara gömülmüştür.
Ayrıca, kaçmaya çalışan
gemilerin birbirine çarpması sonucu, Roma Ordusu hem fiziksel hem psikolojik
olarak büyük bir yıkıma uğratılmıştır. Claudius Marcellus, ister istemez
hayranlık duyduğu Arşimet'le kendi mühendislerinin başa çıkamayacağını anlamış
“Bu matematik devi ile neden savaşalım? Bizimle alay eder gibi kıyıda oturup
donanmamızı yok ediyor” diyerek Sirakuza’yı tam bir ablukaya almıştır.
Arşimet, savaş makineleri üretmesinin yanı sıra zahmetsizce düşman
gemilerinin yanmasına sebep olacak bir yöntem bulmuştur. O, sadece güneş
ışığını kullanarak korkunç bir silah geliştirmiştir. Kıyılara doğru açı ile
yerleştiren aynalar sayesinde yakından geçen bir gemiye dik bir açı ile
yansıtıldığı anda gemilerin dakikalar içinde yandığı görülmüştür. Kaynaklarda
belirtildiğine göre Arşimet bir Roma filosunu sadece aynalar ve güneş ışığı
yardımıyla yakmıştır. Ayrıca şehri savunan askerlerin bronzdan veya bakırdan
yapılmış ve iyi cilalanmış kalkanların yine güneş ışığının gemilere
yansıtılmasında kullanıldığı iddia edilmektedir. Bu konu üzerinde yapılan
modern çalışmalarda bir geminin yakılması için 200 ya da 300 kalkanın
kullanılması gerektiği tespit edilmiştir.
Arşimet'in Palanga Takımı
Takımı Arşimet'in en önemli icatlarından biri palanga takımıdır. Galileo, Arşimeti bu icadından dolayı üstün insan ilan etmiştir. Ağırlıkların kaldırılması için yoğun kas gücünün gerektiği bu dönemde icadıyla çığır açmıştır. Arşimet makara ve halatlar kullandığı bu sisteminde; kullandığı makara ve halat sayısına paralel olarak çok büyük kütleli cisimlerin kolayca kaldırılabileceğini ıspatlamıştır. Efsaneye göre, Arşimet kullandığı makaralarla büyük bir gemiyi kıyıya çekmiştir. İnsanlık tarihinin en büyük icatlarından biri olan Palanga takımı 2000 yıldır kesintisiz olarak kullanılmaktadır.
Arşimet'in Matematik ve Fizikte Çığır Açan Çalışmaları
Arşimet'in Palanga Takımı
Takımı Arşimet'in en önemli icatlarından biri palanga takımıdır. Galileo, Arşimeti bu icadından dolayı üstün insan ilan etmiştir. Ağırlıkların kaldırılması için yoğun kas gücünün gerektiği bu dönemde icadıyla çığır açmıştır. Arşimet makara ve halatlar kullandığı bu sisteminde; kullandığı makara ve halat sayısına paralel olarak çok büyük kütleli cisimlerin kolayca kaldırılabileceğini ıspatlamıştır. Efsaneye göre, Arşimet kullandığı makaralarla büyük bir gemiyi kıyıya çekmiştir. İnsanlık tarihinin en büyük icatlarından biri olan Palanga takımı 2000 yıldır kesintisiz olarak kullanılmaktadır.
Arşimet'in Matematik ve Fizikte Çığır Açan Çalışmaları
- Suyun Kaldırma Kuvvetini bularak, Hidrostatik Kanununun temellerini ortaya koymuş ve bunu Yüzen Cisimler adlı kitapta toplamıştır.
- Küre ve silindirin hacmini hesaplayacak formüller ortaya koymuştur.
- Pi sayısı, karekök ve integral konularında çalışmalar yapmıştır. Pi sayısının mucidi olarak bilinmektedir.
- Parabolün Dörtgenleştirilmesi kitabını yazmıştır. İlk defa denge prensiplerini ortaya koyan bilim adamıdır.
- Eğri yüzeylerin alanlarını bulmak için formüller geliştirmiştir.
Arşimet'in Öldürülmesi
Sirakuza'yı kuşatan Romalı
komutan Claudius Marcellus şehrin düşmesinden sonra şehrin fethedilmesini bir
yıl kadar geciktiren Arşimet'in öldürülmemesini emretmiştir. Ancak rivayete
göre; Arşimet’in yanına gelen bir asker onu bilimsel çalışma yaparken görmüş ve
müdahale etmiştir. Arşimet askere çizdiği dairelere ilişmemesini söylemiş ve
istifini bozmamıştır. Bunun üzerine askerle arasında geçen tartışma
neticesinde, asker tarafından başına vurulan kılıç darbesiyle öldürülmüştür.
Bunu duyan komutan Claudius Marcellus duruma çok üzülmüş ve hatırasına saygı
olarak büyük bir anıt mezar yaptırmıştır. Arşimet yazdığı eserler ve geliştirdiği
icatlarla insanlık tarihinin en büyük bilim adamlarından biri olmuştur. Tüm
ömrünü bilime adayan bu dehanın yaşamı ve çalışmaları gelecek nesillere örnek
teşkil etmektedir.
3/06/2019
Dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarının geçmişten bugüne yaşattığı birçok kültürel ritüel, günümüz yaşamında hala önemli yer tut...
ÜLKELERİN ŞAŞKINLIK YARATAN ÖRF VE ADETLERİ
Dünya üzerinde yaşayan
insan topluluklarının geçmişten bugüne yaşattığı birçok kültürel ritüel,
günümüz yaşamında hala önemli yer tutmaktadır. Akıllara durgunluk veren birçok
adet ve gelenek, en ilkel toplumundan en modern toplumuna kadar büyük bir
inançla devam ettirilmektedir. İşte bu tuhaf geleneklerin bazıları;
1. Endonezya’nın Güney
Sulawesi Bölgesi’nde yaşayan yerel halk “Ma’nene” olarak adlandırılan
ritüellerinde; üç yılda bir mezardaki ölüleri çıkarıp giydirerek yürüyüş
yaparlar. Amaç ölüyü onurlandırmaktır.
2. Bosna Hersek'te
kız isteme törenlerinde kahve şekerli gelirse damadın uygun görüldüğü, sade
gelirse reddedildiği anlamına gelir.
3. Kenya'da bulunan
Vesai kabilesi üyeleri selamlaşmak için birbirlerine doğru tükürürler.
4. Endonezya'da bir
adada yaşayan Dani kabilesinde kadınlar kocaları öldüğünde tuttukları yasın
simgesi olarak el parmaklarını kesmektedir. Bunun ölen kocayı güçlü tuttuğuna
inanılır.
5. İskoçya’da,
gelinler düğün günü öncesi yumurta ve çamur ile kirletilip tüm şehirde
dolaştırılır.
6. Gine'de evli kadınları baştan çıkaran
adamların el ve ayak parmaklarından biri kesilir ve baştan çıkardığı kadına
yedirilir.
7. İsveç'te evlilik
törenlerinde damat tören alanını terkederse, orada bulunan tüm bekar erkekler
gelini öper, gelinin çıkması durumunda ise tüm bekar kızlar damadı öpmeye
başlarlar.
8. Tayvan'da
evlenmeden önce gelinin bekareti damadın erkek arkadaşı veya akrabası
tarafından alınır. Amaç, damadın böyle can sıkıcı birşeyle vakit kaybetmesini
engellemektir.
9. Guam'da bakire kadınların evlenmesi yasaktır. Bu
yüzden evlenmeden önce para karşılığında bekaret bozdurulur. Bakire olmak utanç
verici bir özellik olarak görülür.
10. Japonya'da namahage
denilen gelenekte, terbiyeli olsun diye küçük çocuklara namahage denilen
korkunç suratlı maskeler takan adamlara gösterilir.
11. Şişman olanların
güzel olarak kabul edildiği Moritanya'da, evlenmek için en az 60 kilo
olunmalıdır. Zayıf olması durumunda cezalandırılır.
12. Pakistan'da
damat adaylarının sabrını ölçmek için gelinin ailesi tarafından çok ağır küfür
ve hakaretlere maruz bırakılır. Katlanabilirse anlayışlı olduğuna inanılır.
13. Hindistan'da
evlere temizliğe giden kadınlar, evin bekar erkeğinin cinsel ihtiyaçlarını
karşılamak zorundadır.
14. Laos'ta en tahrik
edici uzuv olarak ayakları gördükleri için, kadınların ayaklarını göstermeleri
yasaktır.
15. Fiji'de yaşlı erkekler güçten
düşünce bu durumu akrabalarına bildirir. Bir tören eşliğinde canlı canlı
gömülürler. Eskimo insanları yaşlanınca
intihar ederler.
16. Tazmanya'da
evlenen çift gerdeğe, tüm davetlilerin karşısında düğün töreninde girerler.
Kolombiya'nın dağlık kesimlerinde ise gelinin annesi gerdek gecesini izlemekle
görevlidir.
17. Amboysna
Adası'nda ürünlerin artması için erkekler çıplak olarak tarlalara girerek
mastürbasyon yaparlar. Bunun bereketi arttıracağı düşünülür.
18. Brezilya’da bulunan
Mehinaku isimli bir köyde, erkekler avladıkları balıkları kadınlara götürür ve
kadınlar balığın büyüklüğünü ve lezzetini beğenirse erkekle romantik veya tek
gecelik ilişki yaşayabilir.
19. Hindistan'da ergenlik
çağına gelen kız çocukları köpekle evlendirilmektedir. Amaç evlenene kadar
köpeğin onu korumasıdır. Yine Hindistan geleneğine göre kocası ölüp, dul kalan
Hintli kadınlar kendilerini benzin döküp yakarlar ya da başkaları tarafından
yakılırlar. Böylelikle tüm günahlarından arınıp, diğer dünyada da kocalarının
yanında olacaklarına inanırlar.
20. Peru'da aileler
doğan çocuklarının sağlıklı olması için öldürdükleri evcil hayvanların
kanlarıyla çocuklarını yıkarlar.
21. Hindistan'da
yemeğini bitiren misafir geğirmezse, yemeği beğenmemiş olduğu anlamına gelir ve
bu ev sahibine karşı saygısızlık kabul edilir.
22. Tibet'te misafir
uğurlanırken dil çıkarmak şarttır. Diğer toplumların aksine saygının
göstergesidir.
23. Kuzey Afrika'da
bulunan Tuaregler'de bir evde yemek yemek isteyen erkekler evin kadınını cinsel
yönden tatmin etmek zorundadır.
24. İskoçya'da gelinler düğünden bir gün
önce tüm aile büyüklerine ayaklarını yıkatır. Bu durum çiftin mutluluk yolunda
yürümesini sembolize eder.
25. Tazmanya'da kadınlar
ölen kocalarının kurutulmuş cinsel organını boynunda taşımak zorundadır.
26. Himalayalarda tarım
arazisi az olduğundan ve erkek çocukları arasında bölüştürmekte sıkıntı
yaşandığından, bir evin tüm erkekleri tek bir kadınla evlenir ve böylece toprak
bölüştürülmek zorunda kalınmaz.
27. Kuzey Kore'de 25
yaşına kadar kadınların, 27 yaşına kadar erkeklerin evlenmesi yasaktır.
28. Amerika'da bulunan Hristiyan tarikatı Mormonlarda ailelerin çok çocuklu olmasını istedikleri için
erkekler 4 yada 5 kadınla evlenebilmektedir.
29. Fenikeliler; salgın,
hastalık, kuraklık dönemlerinde Tanrıları Baal'a çocuklarından birini kurban
verirlerdi.
30. Budizmde kazınan saçlar, azalan
dünyevi istekler anlamına gelmektedir.
31. Çek Cumhuriyeti'nde
sağlığa iyi geldiğini düşündükleri için bira banyosu yapmak yaygındır.
32. Türkiye ve şaman
inancının yaygın olduğu yerlerde kötü ruhları kovmak için kurşun döktürülür.
33. Bulgaristan'da düğün sırasında gelin
ve damada büyük bir somun ekmek verilir. Hangisi daha büyük parça koparırsa
evde onun sözü geçeceğine inanılır.
34. Macaristan'da
düğünden önce gelin, damadın arkadaşları tarafından kaçırılır. Damadın görevi
düğün başlamadan gelini kurtarmaktır.
35. Amazonlarda
bulunan Yanomamö kabilesinde ölünün tamamı yakılıp külleri akrabaları
tarafından yenilir.
36. Paraguay'da bir kızı
almak için birden fazla aday olduğu durumlarda taraflar arası düello
yapılmaktadır.
37. Hindistanın bazı
bölgelerinde yeni doğan çocuklar 15 metre yükseklikten aşağıya atılmakta ve
insanlarca tutulan bir çarşafa düşmektedir. Bu adetin bebeğe uzun ömür
vereceğine inanılır.
38. Türkiye'deki adete
benzer şekilde, Güney Kore'de de gerdeğe girmeden önce damat falakaya yatırılır
ve bir sopa ile ayak altına vurulur. Bunun damadı gerdek gecesi için
güçlendirdiğine inanılır.
39. Avustralya'da
barbekü partisine davet edildiğinizde, içeceğinizi ve yiyeceğiniz eti yanınızda
getirmek zorundasınız.
40. Brezilya'daki Amazon
yağmur ormanlarında yaşayan Satere-Mawe kabilesinde erkekliğe geçiş töreninde,
çocuklar ellerini zehirli mermi karıncalarının bulunduğu eldivene sokarlar.
Belli bir süre bu çok acı veren ritüeli gerçekleştirdiğinde gerçek erkek olmuş
sayılır.
3/03/2019
“Çöl bizim yurdumuzdur, o bizim yaşamak için seçtiğimiz ve her köşesini bildiğimiz ülkemizdir. Çöl bizim için özgürlük, ...
KADIN EGEMEN MÜSLÜMAN TOPLUM: TUAREGLER
“Çöl bizim yurdumuzdur, o bizim yaşamak için
seçtiğimiz ve her köşesini bildiğimiz ülkemizdir. Çöl bizim için özgürlük,
kimliktir. Çöl bizim evimizdir”
Tuaregler... Kuzey Afrika bölgesinde; Nijer, Mali, Burkine Faso,
Cezayir ve Libya arasında bulunan ve kıtanın simgelerinden biri olan Sahra
Çölünde yaşayan müslüman bir topluluk... Kendilerini Mihuar (özgür adam) olarak
isimlendiren bu toplum, bin yılı aşkın süredir örf ve geleneklerine bağlı
olarak bu sahipsiz toprakları yurt edinmiştir. Berberilerin bir kolu
olan Tuaregleri diğer toplumlardan ayıran en önemli özellik ise, anaerkil bir
toplum olarak kadınların egemen olduğu ve son sözü söylediği bir kültürel
yapıdan oluşmalarıdır. Bir teoriye göre, Afrika'nın gelmiş geçmiş en
büyük krallığını kuran Garamantelerin torunları olarak bilinirler. Nüfusları
bir milyonu aşan veTifinang alfabesini kullanan bu kabilenin yaşam tarzı,
birçok antropologunun ilgisini bu bölgeye çekmiştir.
TUAREGLERİN KISA TARİHİ
Kuzey Afrika kıyılarında yaşayan Tuaregler, İslamiyetin yayılması
amacıyla bölgeye gelen Beni-Hilal kabilesinin (Arabistan'dan Afrika'ya
İslamiyeti yaymak için giden Arap Fatihleri) etkisinde kalarak milattan sonra
7'nci yüzyılda müslümanlığa geçmişlerdir. Ancak daha sonra İslamiyetle
bağdaşmadığı düşünülen örf ve adetleri sebebiyle, Beni-Hilal ile aralarında
çatışmalar çıkmış ve bunun sonucunda günümüzde de yaşamlarını sürdürdükleri
Büyük Sahra Çölüne yerleşmişlerdir. Bu uçsuz bucaksız topraklarda göçebe
olarak yaşayan Tuaregler, yıllar boyunca doğu batı istikametinde ticaret
kervanlarının emniyetini sağlamışlardır.
19'ncu yüzyıla gelindiğinde bölgede Fransızların sömürgecilik faaliyetleri
başlamıştır. 1830 yılında Cezayir'in işgaliyle başlayan süreçte, çölünde
avantajını kullanarak Fransızlara baş kaldırmışlardır. Uzun yıllar süren
sömürgecilik faaliyetleri sırasında, kültür ve tarihlerini anlatan el yazması
eserleri ve kitapları çölde kurdukları basit bir kütüphanede muhafaza
etmişlerdir. 19'ncu yüzyılın sonlarına gelindiğinde Tunus'un da işgaliyle
beraber, bölgedeki çatışmalara paralel olarak müslüman dünyasının halifesi olan
II'nci Abdülhamit'e mektup göndermişlerdir. Söz konusu mektupta;
'Her ne kadar biz sizin saraylarınızda
bilinmesekte, Biz Tuaregleriz. Şu an, Fransızlarla büyük bir mücadele
içerisindeyiz. Biliyoruz ki siz İslam dünyasının halifesi olarak bizlere yardım
etmek istersiniz, ama şartlarınızın bize silah yardımı yapamayacak durumda
olduğunu biliyoruz, sizden tek bir isteğimiz var; Bu Fransızlar size gelecekler
ve bizim için insan yiyorlar, yamyamdır diyecekler sakın ama sakın onlara
inanmayın sizden tek isteğimiz bu'
Bunun üzerine 1906 yılında Tuagrelerin yaşadığı topraklara bir Osmanlı
idaresi gönderilmiş, ancak imparatorluğunun mevcut durumu ve yaklaşan savaş
tehdidine paralel olarak bölgede varlık gösterememiştir. Yine 1895'te Mali'nin
Fransa tarafında işgal edilmesiyle başlayan süreçte, Tuaregler'in bu işgale
direnişi, 23 yıl boyunca devam etmiştir. Mali'de kontrolü sağlayan Fransızlar,
Tuaregleri kötü ve isyancı olarak nitelendirmiş, ağır vergilerle cezalandırmış
ve tüm eğitim haklarını engellemiştir. İlerleyen süreçte ise, Fransa'nın bölge
üzerindeki etkisine bağlı olarak, Tuareg toplumu mevcut Mali Hükümütleri
tarafından her zaman dışlanmış ve ayrımcılığa maruz kalmıştır. Hiçbir zaman
haklarından ödün vermeyen Tuarenglerin bu direnişi; 1963, 1990 ve 2012 Tuareg
ayaklanmaları olarak kendini göstermiştir. Günümüzde dahi, Tuaregler
temsilcileri aracılığıyla hak arayışlarına devam etmektedirler.
SOSYAL YAŞAM VE KADININ ÖNEMİ
Günümüzde çoğunlukla Sahra Çölü ve çevresinde yaşayan Tuaregler
geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Geleneksel Tuareg toplumu,
soylular, din adamları, vasallar, zanaatçılar ve eskiden köle emekçilerinden
oluşan katmanlara bölünmüştür. Tarih boyunca kırmızı renge boyadıkları
çadırlarda yaşamını sürdüren Tuaregler, 20 'nci yüzyıldan itibaren kendi
yaptıkları küçük toprak evlerde yaşamaya başlamıştır. Deve ve eşek en büyük
ulaşım araçları olarak kullanılmaktadır.
Tarım, hayvancılık ve avcılıkla uğraşan Tuareg erkeleri yüzlerini siyam
adı verilen mavi peçelerle kapatırlar. Çöl şartlarında ani kum fırtınalarından
korunmak için yaptıkları düşünülse de, bu davranış bir gelenek haline
gelmiştir. Tuareg adetlerine göre bir peçe ile yüzü kapatılmasının amacı,
kişilerin görünüşten kaynaklanan önyargılarını engellemek ve ve sadece
konuştuklarıyla değerlendirmektir. Kadınların ise güzel olduğu için yüzlerini
göstermeleri gerektiğine inanılır. Bu yüzden kadınlardan çok erkeklerde
örtünmeye önem gösterilmiştir. Mavi rengin kutsandığı Tuareg erkekleri 'Sahranın
mavi adamları' olarak isimlendirilmiştir.
Tuareg kabilelerinde ise kadının yeri çok değerli ve farklıdır. Tek
eşliliğin yaygın olduğu bu toplulukta kadınlar kutsanmıştır. Medeniyetlerini,
öncelikle kadının onurunun korunması üzerine inşa eden Tuaregler, kadını
ailenin temel dayanağı olarak görürler. Doğan çocuklara annenin soyunun devamı
olarak bakılan bu toplumda, annenin soyadı kullanılmaktadır. İkamet edilen tüm
mülkler o evde oturan kadına ait olarak görülmekte, boşanıldığı durumlarda
develer hariç tüm mülk kadına bırakılmakta ve tüm kararlar kadınların onayından
geçmektedir. Kadınlar izin verdiği müddetçe, erkekler evlerde
kalabilmektedir.
Aileler kız çocuklarının yaşamlarına karışmamakta, kızlar özgürce
dilediği kişiyle görüşebilmektedir. Mülkün sahibi olan kadınların geceyi
istedikleri erkekle geçirmesine karışılmamaktadır. Adet ve geleneklerine göre;
gece beraber olunan erkek sabah olmadan devesiyle beraber evi terketmelidir.
Erkeklerin bir çadırda yemek yiyebilmesi için, o evde bulunan kadını cinsel
yönden tatmin etmesi gerekmektedir. Evlilik kararı kadının hür iradesine
aittir. Bir kadın boşanma kararı aldığında ataerkil toplumların aksine,
aileleri tarafından desteklenmekte hatta bir parti eşliğinde kutlanmakta ve
kadının artık bekar olduğu herkese duyurulmaktadır. Kocasından ayrılan kadınlar
ile hiç evlenmemiş olanlara toplumun bakış açısı tamamen aynıdır. Toplumun
kalbi olarak görülen anneler aynı zamanda çocuklarına okuma-yazma öğretmekle
görevlidir. İlkel Afrika kabilelerinin kıyasla, Tuareglerde okuma yazma oranı
yüksektir. Diğer birçok topluluk ve kabilenin aksine, kadının ve
özellikle annenin toplumun temel dayanağı olarak görülmesi, günümüz modern
toplumları tarafından örnek alınması gereken büyük bir zenginliktir.
Tuareg toplumuyla özdeşleşen bir diğer önemli husus, misafirperver
olmalarıdır. Sahip oldukları çocuklar dışında en değerli gördükleri öğe
misafirdir. Evlerine gelen insanlara öncelikle su içip içmeyecekleri sorulur.
Misafir tarafından kendisine teklif edilmeden su istenmesi çok büyük
saygısızlık olarak görülmektedir. Çöl bitkileri ile hazırladıkları çaylar Kuzey
Afrika'nın en lezzetli çayı olarak bilinmektedir. İslamiyetin maliki mezhebini
benimsedikleri belirtilmelerine rağmen, sıkı sıkıya bağlı oldukları islamiyet
öncesi örf ve adetleri sebebiyle, Ortadoğu dünyası tarafından müslüman bir
topluluk olarak görülmemektedir. Çölün zor şartlarında yetişen ve sabır,
bağlılık ve doğruluk gibi kavramlara büyük önem veren Tuaregler kendilerini
savaşçı olarak nitelendirmiştir.
Sonuç olarak, birçoğumuzun adını bile duymadığımız Tuaregler, Osmanlı
İmparatorluğunun Orta ve Kuzey Afrika'daki tarihinin önemli bir parçası olan
kadim bir topluluktur. Bu topluluk kadına verdiği önemin yanında, sömürgeci
devletlere karşı gösterdiği dik duruş takdire şayandır. Bugün Osmanlı
arşivlerinde Tuareglere ait birçok belge ve kayıta ulaşılmıştır. Buna rağmen,
bir kaç araştırmacı dışında, bu konuya gerekli önem verilmemiştir. Özellikle
tarihimizi ele alırken sadece Anadolu ile sınırlandırmamız, Asya ve Afrika'da
yüzyıllar boyunca sürdürdüğümüz varlığımızı gözardı etmemiz ve geçmişimizi bile
yabancı kaynaklardan öğrenmeye çalışmamız köklü tarihimize karşı yaptığımız en
büyük saygısızlıktır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
POPÜLER YAZILAR
SON YAZILAR
Popüler Yayınlar
-
Kalaşlar, krizin ve çatışmaların kol gezdiği Afganistan ve Pakistan ülkelerinin sınırında, üç bin metre yükseklikteki ...
-
Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri s...
-
Nuh Tufanının dünya üzerinde yarattığı büyük yıkımdan sonra tekrar biraraya gelen ve yükselişe geçen insanoğlunun bir sembolü olan Bab...