Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri s...



    Rüyanızda tehlikeler içindeyseniz, dönün ve onunla yüzleşin. Eğer rüyanızda size zevk sunuluyorsa , durmayın kabul edin. Eğer biri size bir şey öğretiyorsa , onu dinleyin.

rüya kabilesi

   Senoiler, Malezya'nın dağlık bölgelerinde teknolojiden tamamen uzak bir şekilde barış içinde kültürlerini yaşayan bir topluluktur. Balta girmemiş ormanlarda yaşayan bu halkı diğer bütün topluluk ve kabilelerden ayıran özellik ise, rüyaları ve rüyaların yorumlarını yaşamlarının temel felsefesi haline getirmeleridir. Alınacak kısa ve uzun vadeli kararlarda, hatta günlük yaşamlarını etkileyen olay ve durumlarda bile rüyalar başlıca danıştıkları vazgeçilmez bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Her evin bir rüya kliniği olduğu Senoiler'de, sabahları toplanan bir ailenin ilk yaptığı faaliyet birbirlerine rüyalarını anlatmalarıdır. Bu rüyaları yorumlayan ailenin gün içinde veya ilerleyen süreçte alacakları her türlü kararlar yaptıkları bu rüya yorumlarına göre şekillenmektedir. Bu yaşam felsefesini araştırmak için bölgeye giden psikolog ve araştırmacıların elde ettiği sonuçlar onları hayrete düşürmüştür. Peki fazlasıyla ilkel görülen bu kabilenin rüya temelli yaşam felsefesi nedir?

   Araştırmacıların ilk dikkatlerini çeken husus,  Senoilerin çevrelerindeki saldırgan ve vahşi kabilelere rağmen tamamen barış içinde yaşadıkları gerçeğidir. Barış, huzur, kardeşlik ve yardımseverliğin hüküm sürdüğü bu kabilede, ruhsal ve bedensel rahatsızlıklar yok denecek kadar az seviyededir. Bu yaşam tarzının çevredeki kabilelerce sihirli bir güç olduğunun düşünüldüğü ve bu sebeple çatışmaktan kaçındıkları birçok araştırmacı tarafından belirtilmiştir. Sevgi ve hoşgörünün hakim olduğu Senoilerde, hırsızlık ve adam öldürme gibi artık normalleştirdiğimiz suçlar hiçbir şekilde işlenmemektedir. Belki de, rüyalar yardımıyla oluşturdukları mistik dünyanın etkisiyle ruhlarını kötülüklerden, şiddet ve saldırganlıktan uzak tuttuklarını ve sahip oldukları huzurlu ortamın olumlu rüyalar görmelerine etki ettiğini söyleyebiliriz. Aslında burada bir etki tepki oluştuğundan bahsedilebilir. Huzurlu yaşam biçiminin olumlu rüyalar görülmesine neden olduğunu, olumlu rüyalarında insanlar üzerinde pozitif etkiler bırakarak huzurlu bir ortam oluşmasına zemin hazırladığını söyleyebiliriz.


rüya hayvanları

   Senoilerin felsefesi, rüyada karşılaşılan varlıklar ve nesnelerle iletişime geçme ve onu kendine rehber edinme üzerine kuruludur. Rüyada karşılaşılan şeyin ne olduğu önemli değildir. Önemli olan bu karşılaşmada ne yapılacağıdır. Karşılıklı bağ kurulduğu zaman rüyadaki varlığın bu alemde yapılacak yolculukta rehber olması istenir. Araştırmacılar, Senoilerin birçoğunun rüya rehberleri olduğunu belirtiler. Bu kimi zaman bir melek, kimi zaman bir hayvan ya da bitki olabilir. Senoiler bu varlığı kendi çocukları olarak nitelendirmektedir. Kısacası bir çoğumuz rüyamızda figüran rolünü üstlenirken, Senoiler baş rol oyuncusu olmaya çalışırlar. Böylece sahip oldukları rehberlerle dilediklerini özgürce yapabilecekleri rüya alemlerine yelken açarlar. Senoiler sabah uyandıklarında biribirlerine 'İyi uyudun mu?' demek yerine, 'İyi rüyalar gördün mü?' şeklinde sorular sorarlar. 


korkuları yenmek

   Araştırmacı Patricia Garfield, Senoi kabilesinin yaşam felsefesini ve rüyalara olan ilginç bakış açısını araştırmak için uzun süre bu kabileyle beraber yaşamış bir bilim insanıdır. Garfield'in ilk dikkatini çeken hususlardan birisi, çocukluktan itibaren kabile üyelerinin rüya kontrolü konusunda eğitilmesi olmuştur. Patricia Garfield günümüzde büyük bir merak konusu olan rüya kontrolü (lucid dream) olgusunun bu topluluk tarafından başarıyla uygulandığını belirtmiştir. Araştırmalarını yoğunlaştıran Garfield kabilenin rüyalar konusunda bu kadar ileri olmasını üç prensibe bağlamaktadır. Bunlardan birincisi, tehlikeye karşı koyup ona hakim olma prensibidir. Bu prensipte rüyamızda karşılaştığımız ve bizde korku yaratan şeylerle tekrar yüzleşilmesi ve onların alt edilmesi üzerine kuruludur. Örneğin rüyasında bir aslanın kendine saldırdığını gören ve bunu anlatan çocuğa tekrar aynı rüyaya odaklanması ve aslanı gördüğünde kaçmadan karşı saldırıya geçmesi öğretilir. Böylece rüya vasıtasıyla kişinin korkularıyla yüzleşmesi ve özgüveninin pekiştirilmesi amaçlanır.


düşme korkusu

 Araştırmanın ortaya koyduğu ikinci prensip, rüya görenin korkularını çoşkuya çevirmektir. Rüyada birçok insanda tedirginilik yaratan boşluğa düşme, tehlikeli bir ormanda koşma gibi rüyaların özgürce bir uçuş ve heyecan hissine dönüştürmeye yönelik telkinlerde bulunulmaktadır. Yani rüyada stres yaratan hususların heyecanlı bir serüven olarak görülmesi amaçlanmaktadır. Üçüncü prensip ise, rüya görenin kötü durumları kendi adına avantaja dönüştürmesidir. Rüyanızda bir varlıkla savastığınızda yaralansanız bile, onun gücünü azaltarak karşı tarafa zarar vermiş olursunuz. Senoililerin rüyalara karşı olan bu bakış açısı birçok bilim insanı tarafından modern dünyada insanların korkularıyla başa çıkabilmesinde kullanılır olabileceğini belirtmiştir. 

fobilerle yüzleşme

   Senoiler'in rüya felselerinden etkilenen bir diğer psikolog olan Eric Greenleaf bu teknikleri kullanmak amacıyla bir rüya laboratuvarı kurmuştur. Özellikle çocuklukta yaşanan travmalara bağlı olarak oluşan korkulara sahip denekler üzerinde çalışmıştır. Bu korkular üzerine odaklanan Eric Greenleaf, öncelikle sembol ve resimlerden yararlanarak deneklerin korkularına ait olay ve imgeleri rüyalarında görmeleri sağlanmıştır. Bu rüyalar öncesi verilen eğitimlerde deneklere rüyalarında sakin kalmaları, korkularıyla yüzleşmeleri ve onlarla savaşmaları telkin edilmiş ve psikolojileri bu yönde motive edilmiştir. Yapılan çalışmanın neticesinde birçok deneğin korkularıyla yüzleşmesi ve onlardan kurtulması sağlanmıştır. Eric Greenleaf, Senoilerin tekniklerinin kullanılarak insanların başarılarının önündeki engellerin rüya vasıtasıyla ortadan kaldırılabileceğini iddia etmiştir.


senoilerin huzuru

   Sonuç olarak, Senoi Tekniği birçok psikolog tarafından hastalarını iyileştirmede bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaya başlanmıştir. Senoilerin yaşam felsefesini öğrenmek için belli bir süre onlarla birlikte yaşayan birçok araştırmacı, onların dünyanın en huzurlu ve sağlam ruh sağlığına sahip halkı olduğunu belirtmişlerdir. Günümüz modern dünyasında fazlasıyla ilkel görülen Senoiler, diğer taraftan rüyalar ve ruhun manevi gelişimi açısından uygar medeniyetlerin çok ötesinde bir topluluktur.  Modernitenin en büyük hastalıklarından olan ben merkezcilik, açgözlülük ve şiddet gibi kurtulmamızın çok zor olduğu hastalıklardan uzak, kurmuş oldukları ütopik dünyada fazlasıyla mutlu olarak yaşayan bu kadim topluluk, insan ruhunun derinliklerinin keşfedildiğinde hiçbir şeye ihtiyaç duymayacağının en büyük kanıtıdır. 

  Rüyalar, günlük hayatımızın önemli bir parçası olduğu halde, hakkında çok az şey bildiğimiz vazgeçilmez bir olgudur. Sağlıklı her b...


rüyaların gizemi

  Rüyalar, günlük hayatımızın önemli bir parçası olduğu halde, hakkında çok az şey bildiğimiz vazgeçilmez bir olgudur. Sağlıklı her bireyin gördüğü rüyalar, bir insan uykusunun dörtte birlik kısmını (aktif uyku, ram safhası) oluşturmaktadır. Yani insanların büyük bir kısmı, her gün düzenli olarak rüya görmektedir.  Birçok araştırmacı, gün içinde bilinçli ya da bilinçsiz olarak kaydettiğimiz bütün verilerden (renkler, nesneler, kişiler vb.) gereksiz olanlarının rüya vasıtasıyla temizlendiğini ve zihnin tazelendiğini savunurlar. Rüyalar konusunda en çok tartışma yaratan husus ise, insanlara vermek istedikleri mesajlardır. Rüyalar insanlara gelecekleri konusunda uyarılar ve mesajlar verebilir mi? Yoksa odaklandığımız olayların bilinçaltımızda yarattığı yansımalar mıdır? Bilinçaltımızın yansımaları ise, neden hiç tanımadığımız mekan ve kişileri rüyalarımızda görebiliyoruz? Çoğunlukla  büyük kısmını unuttuğumuz rüyaların tamamını hatırlayacak yöntemler geliştirebilirsek bu geleceğimize yön verebilirler mi?

yaşanmışlıklar

   İnsanların gördüğü rüyaların birçoğu günlük hayatına ait yaşanmışlıklarla ilgilidir. Çocuk sahibi olmak isteyen bir kadının rüyasında bebek görmesi  ya da cinayet işleyen bir adamın  kurbanını görmesi sürekli zihinleri bu konularla meşgul etmesinden kaynaklanmaktadır. Bunun üzerine çalışma yapan bazı bilim adamları uyumadan önce derin bir şekilde bir konuya odaklandığımızda çok yüksek olasılıkla rüyamızda o konuya ait durumlar, imge ve semboller görebileceğimizi savunurlar. Gün içerisinde yaptığımız hatalar ve pişmanlıklar, rüyalarda karşımıza çıkmaktadır. Buna rüyaların dengeleyici özelliği denmektedir. Bazen rüyalar yaptığımız hataları farketmemizi ve kendimizle yüzleşmemizi sağlar.  

hayatımızın bir parçası

   Bir çok insan sabah kalktığında ilk iş olarak, gördüğü rüyaların anlamlarını öğrenmek için internetten ya da kitaplardan rüya tabirlerine bakar. Rüyalarımıza bilinçaltımızda sakladığımız verilerin bir yansıması olarak değerlendirdiğimizde,  rüya tabirleri çoğu zaman insanları yanlış yönlendirebilir. Çünkü kırmızı bir araba gördüğümüzde kırmızı rengin anlamı kişiden kişiye değişebilir. Birinin en sevdiği renk kırmızı iken, diğerinin en nefret ettiği renk olabilir. Rüyaları anlamlandırma çabaları insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihte birçok hükümdarın, kral ve padişahın vazgeçilmez yardımcılarından biri her zaman danıştıkları rüya tabircileri yada kahinler olmuştur. Kutsal metinlerde Firavun'un rüyasını doğru bir şekilde yorumlayan Hz.Yusuf'un Mısır Emirliğine yükseldiğinden bahsetmektedir. Birçok hükümdar, bilim adamı ve sanatçı gördükleri rüyalardan ilham almış ve ona göre karar vermişlerdir. Bu açıdan rüyalar hayatımızı şekillendiren önemli bir olgudur.

gelecek ve rüya

  Ancak rüyalara sadece bilinçaltımızın bir yansıması ve  geçmişe ait yaşanmışlıkların bir sonucu olarak görmek çok dar kapsamlı bir bakış açısıdır. Bazen öyle rüyalar görürüz ki; kişiler ve mekanlar hayatımızın hiçbir aşamasında karşılaşmadığımız senaryolardan oluşmaktadır. Geçmişten günümüze birçok insan, geleceğe dair rüyalar gördüğünden ve bunların gerçekleştiğinden bahsederler. Nadiren görülen bu rüyalara genel olarak haberci rüyalar denmektedir. Bazı rüyalar birkaç gün sonrasına ait bilgiler verirken, bazıları uzun süre sonrası hakkında bilgi vermektedir. Tarih boyunca birçok insan geleceğe ait rüyalar gördüğünü iddia etmektedir. Ancak, rüyaların gelecekten haber verdiğini bilimsel olarak ilk ortaya koymaya çalışan kişi, tarihte ilk askeri uçağın planını çizen İngiliz uçak mühendisi olan John W. Dunne'dir. Kendisi özellikle gördüğü rüyaların etkisiyle insanların geleceği görebilme yeteneği üzerinde çalışmalar yapmıştır.

rüyaların ardındaki sır

  Dunne'nin gördüğü bir rüya bu konu üzerinde çalışmalar yapmasına neden olmuştur. Rüyasında Dunne, kendisini bir dağın yamacında görmüştür. Gördüğü dağda oluşan çatlaklarda duman ve ateş çıkmaktaydı. Kendisini etrafa bağırıp insanları uyarır şekilde gören Dunne, rüyanın ilerleyen aşamasında bir adada 4000 yerliyi tahliye etmeye çalıştığını ve Fransızlar'dan gemi göndermeleri konusunda yardım istediğini hatta onlarla tartıştığını görür.  Dunne bu rüyayı gördüğünde Afrika'da görevde bulunuyordu. Sabah uyandığında o dönemin en meşhur gazetesi olan Daily Telgraph'ı eline aldığında büyük bir şok yaşadı. Gazetenin mahşetinde Fransa'nın Martinigue adasında yanardağ patlaması olduğunu ve 40 binden fazla insanın öldüğünü öğrenmişti. Detaylarını okuduğunda olayın olduğu yerin rüyasıyla birebir örtüştüğünü farketti. Dunne'nin ikinci rüyası ise, çok daha ilginçti. Bu rüyasında Dunne, her tarafı yüksek çitlerle çevrili iki tarlanın arasındaki yolda yürüyordu. Aniden tarlanın birindeki atın kişnemeye ve hiddetle tepinmeye başladığını gördü. O an atın yüksek çitlerden geçemeyeceğini düşündü ve yürümeye devam etti. Ancak kısa süre sonra atın bu çitlerden atladığını ve kendisine doğru koştuğunu görünce korkuyla uyandı. Olayın sabahında kardeşiyle balık tutmaya giden Dunne rüyadaki gibi bir yolda ilerlediğini farketti ve tarlanın birinde çılgınca tepinen atı gördü. Herşeyin rüyadaki gibi olmayacağın düşünen Dunni ilerlemeye devam etti. Ancak çok kısa süre sonra at çiti aşıp kendilerine doğru koşmaya başlayınca can havliyle kaçarak kendilerini kurtarmışlardı. Özellikle, ikinci rüyasından sonra Dunni'nin rüyaların gelecekten haber verdiği yönündeki inancı artmıştır.

rüyaların hatırlanması

  Bunun kendisine ait özel bir yetenek olduğunu düşünen Dunni yaptığı araştırmalar sonucunda birçok insanın geleceğe ait rüyalar gördüğünü tespit etmiştir. Dunni yaptığı araştırmalarda, bazı fiziksel ve ruhsal şartların kişinin rüyasında geleceği görmesini engellediğini savunmuştur. Gördüğümüz rüyaların %90'ını ilk 10 dakikada unutmamızın, geleceği görmemize engel teşkil ettiğini savunur. Ona göre, rüyalarımızı unutmamanın bir yolunu bulabildiğimiz takdirde, gelecek yönelik birçok mesajlar alabileceğimizi savunmaktadır. Bunun için gece sık sık uyanmaya ve gördüğü rüyaları kaydetmek için yatağının baş ucunda kalem kağıt bulundurmaya dikkat etmiştir. Yine bazı araştırmacılar 'Ben bu anı daha önce yaşamıştım' şeklinde vurguladığımız dejavu olgusuna bu yönden bakarlar. Onlara göre dejavu olarak yaşadığımız şeyler daha önce rüyamızda gördüğümüz ve bilinçaltında saklanan kayıtlardır. Oxford Üniversitesi öğrencileri üzerinde yapılan bir diğer araştırma da ise, gördüğümüz rüyaların büyük bir kısmının geleceğe ait olduğu tespit edlimiştir. 

rüyada öldüreceğini görme

 John Dunne gibi rüyalarında geleceğe ait birtakım mesajlar alan birçok ünlü kişi bulunmaktadır. 1940'larda ünlü bir boksör olan Ray Robinson rüyasında bir gün sonra gerçekleşecek şampiyonluk maçını görmüştür. Rüyasında rakibini bir yumruk darbesiyle yere serdiğini ve öldüğünü gören ve bu rüyadan çok etkilenen Robinson maça çıkmak istememiştir. Ancak menajeri ve koçunun devreye girmesi hatta ikna etmek amacıyla bir papazın getirilmesi sonucu maça çıkmayı kabul etmiştir. Ancak rüyasında olduğu gibi rakibinin açığını yakalayarak attığı yumruk rakibinin bir daha kalkamamasına ve bir gün sonra hastanede ölmesine sebep olmuştur. Birinci Dünya savaşında bir onbaşı olan Hitler bir binada uyur vaziyette bulunuyorken rüyasında  bulunduğu binaya bir hava saldırısı yapıldığını görmüş ve irkilerek uyanmıştır. Rüyanın etkisiyle Hitler'in binayı terketmesinden kısa bir süre sonra binaya bir hava saldırısı gerçekleşmiş ve içeride bulunan diğer askerler ölmüştür. Hitler'in gördüğü rüya onun hayatını kurtarmıştır. Yine Arşidük Ferdinand ile Abraham Lincon ölümlerinin bir suikast sonucu olacağını önceden rüyalarında görmüşlerdir. Ünlü Roma İmparatoru Sezar'ın eşi Kapulina, Sezar'ın öldürüleceğini rüyasında görmüş ve senatoya gitmemesi için yalvarmıştır. Karısını dinlemeyerek senatoya giden Sezar, birçok bıçak darbesiyle vahşi şekilde katledilmiştir. 


  Malezya'nın dağlık kesiminde yaşayan barışçı Senoi kabilesinin rüyalara bakış açısı birçok psikolog ve spirutüalist araştırmacıyı bölgeye çekmiştir. Çünkü bu halk günlük yaşamları ile gelecek ile ilgili alacakları kararları rüyalarında gördükleri olay, kişi ve sembollere göre şekillendirmektedir. Bu kabilenin büyükleri çocuklarını çok küçük yaştan itibaren rüya kontrolü (lucid dream) yapabilme konusunda eğitmektedirler. (Rüyalarda korkunç simge ve varlıklarla savaşma). Bir Kaliforniyalı psikolog olan Eric Greenleaf bu kabilenin tekniklerinin kullanıldığı bir rüya labaratovarı kurmuştur. Bu labaratuvarda özellikle insanın korkuları üzerine eğilinmiş ve  deneklerin bu yolla korkularından kurtulması ve onlara savaşması amaç edinmiştir. Yapılan çalışmalar sonrası Eric Grenleaf rüyalardan yararlanılarak insanların korku ve endişeleriyle yüzleşmelerinin ve onları alt edebilmenin sağlanabileceğini iddia etmiştir. 

salih rüyalar

   Semavi dinlerde haberci rüyalar ayrı bir öneme sahiptir. Freud'un rüyaları; sadece insanın yaşanmışlıklarının, tecrübelerinin ve bilinçaltının bir sonucu olarak görmesi, semavi dinler açısından tüm rüyaları açıklama noktasında yeterli değildir. İslam inancında Allah'ın melekleri vasıtasıyla kalbe yansıyan ve gayba ait anlamlar içeren rüyalara rahmani rüyalar (sadık rüya, salih rüya) denilmektedir. Bu rüyalar insanın bilinçaltının eseri olmayıp, kalp gözüyle görülen rüyalar olarak değerlendirilmektedir. Bu rahmani rüyalar, Levh-i Mahfuzda (olmuş ve olacakların yazdığı kader defteri )  yazılı olan şeylerin kalp aynasına yansıma şeklinde ortaya çıkar. Hristiyanlıkta da haberci rüyalar, Tanrı'dan gelen rüyalar olarak isimlendirilmektedir. Bu rüyalar, kimi zaman gelecekte meydana gelecek kötü olaylar karşısında insanları uyaran ve geleceğe dair bilgiler veren rüyalardır. Yahudilikte de haberci rüyalar, tüm insanlar tarafından görülebilen ve Tanrı ile kul arasındaki irtibatı sağlayan ilahi kaynaklı rüyalar olarak görülmektedir.

koolektif şuurun özellikleri

  Rüya olgusuna bilimsel açıdan yaklaşan bazı bilim adamları farklı teoriler öne sürmüşlerdir. Bu teorilerden en yaygını; uykudayken beynimizin bilinçaltında bulunan milyarlarca veriyi alıp milyarlarca farklı varyasyonla harmanlaması sonucu yaşanabilecek birçok olayın provasının yapılması ve milyarlarca ihtimalden birkaçının gerçekleşmesi durumudur. Yani bir gün sonra ya da daha ileri süreçte karşılaştığımız olaylar bilinçaltının ürettiği bu milyarlarca senaryolardan biri ile örtüşebilir. Sigmund Freud'un öğrencisi olan Carl Gustav  Freud gibi rüyaları sadece bilinçaltı yaşanmışlıklara bağlamaz. Ona göre rüyaların kaynağını kollektif şuurun bir eseri olarak görür. Bu kurama göre, rüyalar bireylerin tecrübe ve yaşanmışlıktan oluşmaz. İnsanlık tarihinde yaşanan her olay, kültür, korku, tecrübeler ve ortaya konulan eserler zamanla işlenerek kollektif şuuru oluşturur. İnsanın rüyasında gördüğü tüm şeyler bu kollektif şuurun oluşturduğu olaylardır. Rüyaları, ilahi bir ses ve hiçbir zararı dokunmayan bir rehber olarak görür. Rüyalar, insan iradesi dışında, kendiliğinden ortaya çıkan doğanın birer sesidirler. Yani rüyaların insan iradesi ve bilinci ortadan kalktığı zaman görüldüğünü ifade eder.  Carl Gustav, bu düşünceleri sebebiyle bilim dünyası tarafından dışlanmıştır.

blimin çaresizliği

  Sonuç olarak,  hayatımızın yadsınamaz bir gerçeği olan rüyalara sadece bilinçaltımızın bir yansıması olarak bakmak bir çok açıdan yeterli değildir. Çünkü insanlar gördükleri rüyalarda o kadar farklı şeyleri tecrübe etmişlerdir ki, birçoğu için hala mantıklı cevaplar bulunamamaktadır. Bu konuda ortaya atılan birçok husus varsayımlardan öteye gitmemektedir. Çoğunlukla günlük yaşanmışlıklarımızdan ve pişmanlıklarımızdan etkilenen rüyalarımızın yanında, tamamen irade ve tecrübelerimiz dışında gördüğümüz rüyalar birçok açıdan büyük bir gizem olarak bizimle birlikte yaşamaya devam etmektedir. Gördüğümüz rüyaların tamamını hatırlayabilmenin bir yolunu keşfettiğimizde, hayatımızı ne şekilde etkileyeceği hususu büyük bir muammadır. Çünkü rüyalar vasıtasıyla, geleceğimize ait daha fazla mesaj ve ipucuları keşfettiğimizde, bunun hayatımıza yön vermede daha faydalı olup olmayacağını bilemeyiz. Bu birçok insanın hayatını tamamen rüya odaklı şekillendirmesine sebep olabilir. Belki de bu açıdan rüyalarımızın büyük kısmını unutmak bizler açısından çok daha faydalıdır. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişşin, hakkında çok az şey bilebildiğimiz rüyaların ardındaki sır perdesi tüm ihtişamıyla insanlığın en büyük merak uyandıran gizemlerinden biri olmaya devam edecektir.

    

   

   

   Reenkarnasyon, ya da ruh göçü olarak da bildiğimiz olay, öldükten sonra ruhumuzun başka bir bedende yeniden canlanması ve ha...


ruh göçü

  Reenkarnasyon, ya da ruh göçü olarak da bildiğimiz olay, öldükten sonra ruhumuzun başka bir bedende yeniden canlanması ve hayatına devam etmesi sürecidir. Semavi dinler  tarafından reddedilen reenkarnasyon olgusu, bu dinlerden ortaya çıkan bazı mezhep ve inanışlar ile birçok antik Asya dinlerinde çok önemli bir yere sahiptir. Özellikle Şamanizm, Budizm ve Hinduizm dinlerinde ruh göçü bu inançların dünya yaşamına bakış açısını yansıtmaktadır. Yapılan araştırmalarda, dünya üzerinde bir milyardan fazla kişinin reenkarnasyon sürecine inandığı belirtilmektedir. Ünlü filozoflardan Platon ve Pisagor'un eserlerinde yer verdiği reenkarnasyon olgusunun geçmişi, Antik Mısır, Kent, Maya ve İskandinavya gibi çok eski medeniyetlere kadar dayanmaktadır. Günümüzde insanların reenkarnasyona karşı olan ilgileri öyle boyutlara ulaşmıştır ki, özellikle meditasyon, regresyon ve hipnoz terapileri adı altında kişiler önceki yaşamlarına ait izler bulmaya çalışmaktadır. Peki reenkarnasyondaki gibi ruh ölümsüz mü? Yoksa bilinçaltımız tarafından uydurulan sahte hayaller mi? Metafizik öğelerin etkisi var mı?

Dinlerin Reenkarnasyona Bakış Açısı


islamın reenkarnasyona bakısı

 Öncelikle dinlerin ve inanç sistemlerinin reenkarnasyona bakış açısını inceleyelim. İslamiyete göre; insanların öldükten sonra tekrar kıyamet günü diriltileceği, bu dirilmenin bir defaya mahsus olacağı ve ölümden sonra kişinin tekrar dünyaya gelmesinin mümkün olmayacağı inancı yer alır. (Mümin Suresi 99-100) Ancak İslamiyeti ve ayetleri yeniden yorumlayan Batiniler mezhebi, bazı ayetlerde reenkarnasyonun inancının üstü kapalı ve şifreli olarak verildiğine inanırlar. (Vakıa 60-61) Yine Nusayriler, Dürziler ve Yezidiler ile birlikte azınlıkta olsa, islam tasavvufunda reenkarnasyona ait bir takım inanış ve izler bulunmaktadır.


ölümden sonraki hayat

   Hristiyanlıkta da özellikle Katolik kiliseleri reenkarnasyon inancına karşı çıkarlar. Ruhun bir başka canlıya aktarılamayacağı, öldükten sonra hesap gününe kadar bekletileceği ve sonrasında yargılama olacağı görüşüne inanılır. Ancak özellikle 19'uncu yüzyıldan sonra ortaya çıkmış olan  Hristiyan temelli tarikat ve mezheplerde (Hristiyan Ruhsal Hareketi, Liberal Katolik Kilisesi, New Age Hristiyanları) ruh göçü kavramı geniş kabul görmüştür. Onlara göre reenkarnasyon kavramı hristiyanlıkta var olmakla birlikte zamanla İncil'in değiştirilmesiyle kutsal metinlerden çıkarılmıştır. Yine gelenekselci Museviler reenkarnasyon olgusuna karşı çıkarlar. Ancak en eski Yahudi topluluklarından biri olan ve dağlarda kendilerini herkesten soyutlamış olarak yaşamış olan Essenilerin kutsal metinlerinde ruh göçü kavramı ile ilgili bilgiler yer almaktadır. Bazı Yahudiler ilk insan olan Ademin ruhunun daha sonra Nuh, İbrahim ve Musa peygamberde tekrar hayat bulduğuna inanırlar.


ruh göçü ve budizm

 Diğer taraftan reenkarnasyonu inanışlarının temel felsefesi olarak savunan dinler mevcuttur. Şamanizmde insanın 7 canlı olduğu ve öldükten sonra ruhun, ruhlar diyarına geçtiği ve yeniden doğum için hazırlık yaptığına, Kızılderelilerde ise insanın öldüğünde ruhunun kurt alemine giderken gölgesini yeryüzünde bıraktığına inanılır. Gölge ile ruh tekrar birleştiğinde insanın yeniden doğuşu gerçekleşir. Yine Budizmde, reenkarnasyon sürecinin bir çark gibi sürekli devam ettiğine inanılmaktadır. İnanışa göre; bütün dünyevi zevklerden uzak durabilen bireyler bu reenkarnasyon çarkından kurtulur ve nirvanaya ulaşır. 

  Hinduizm de ise, yaşamın temel felsefesi; insan ruhunun ölümsüz ve yüce ruh olan BrahmaN ile birleşmesidir. Bu birleşim gerçekleşmeden önce, ruh birçok yolculuğa çıkar ve bu süreçte kimi zaman bir insan bedeninde kimi zaman ise bir hayvan bedeninde (tenasüh) yeniden hayat bulur. Bu yeniden doğuş şekli tamamıyle önceki yaşamındaki günahlarıyla ilgilidir. Eğer kişi günahkar olarak yaşamışsa, dünyaya tekrar geldiğinde bir köpek olarak gelir. Bunun tam tersi erdemli bir hayat yaşadığında kutsal sayılan inek biçiminde ya da kast sisteminin en üst tabakası olan Brahman olarak dünyaya gelebilir. Bütün bu yeniden doğuşlara 'Sansara'nın Tekerleği' ismi verilir. Günümüzde de reenkarnasyonu kabul eden birçok inanç sistemi, tarikat ve felsefi akım mevcuttur.

   Reenkarnasyona Bilimsel Yaklaşım


reenkarnasyon çalışmaları

  Bilimsel olarakta reenkarnasyon üzerine araştırma yapan birçok bilim adamı ve spiritualist bulunmaktadır. Reenkarnasyonu bilimsel olarak inceleyen ilk bilim insanı Thomas Huxley'dir. Ancak Huxley'in çalışmaları daha çok teorik aşamada kalmıştır. Reenkarnasyonu bilimsel olarak en ayrıntılı inceleyen  ve günümüzde bu kadar popüler olmasını sağlayan bilim adamı ise Psikiyatrist Ian Stevenson'dur. Stevenson kırk yıl boyunca sürdürdüğü çalışmalarını genellikle reenkarnasyon olgusuna inanan ülkelerdeki çocuklar üzerine yoğunlaştırmış ve 2000 fazla denek (Adanalı Adnan vakası da bunlardan biridir) üzerinde çalışmalar yapmıştır. Çalışmalarında çok dikkat çeken sonuçlara ulaşmıştır. Deneklerin geçmiş hayatlarına ait anlatıkları birçok hususun doğru olduğunu tespit etmiştir. Yine bazı deneklerde önceki yaşamlarında ölümlerine sebep olan yaraların doğum lekesi olarak tekrar ortaya çıktığını otopsi raporlarından da yararlanarak gözlemlemiştir. Çok ilgi çeken tespitlerinden biri de, önceki yaşamdaki kronik rahatsızlıkların yeni bedende de devam ettiğine dair yaptığı araştırmalar olmuştur. (20 Açık Reenkarnasyon Vakası, Reenkarnasyon ve Biyoloji: Doğum İşaretlerinin Etiyolojisine Bir Katkı Cilt 1-2, Doğum İşaretleri ve Diğer Anormallikler, Batıda yaşanan 6 Reenkarnasyon Vakası başlıca eserleridir.)

  Ian Stevenson'un en çarpıcı örneği Beyrutlu bir çocuk üzerinde yaptığı çalışmadır. Bu Beyrutlu çocuk, önceki yaşamında bir motor ustası olduğunu, 25 yaşındayken plaj yolunda hız sınırını aşan bir arabanın kendine çarpması sonucu öldüğünü anlatmıştır. Ayrıca bu denek kendisine vuran araç sürücüsünün ve aile bireylerinin isimleri ile aile üyeleri ile geçmişte yaşadığı önemli olaylar hakkında bilgi vermiştir. Stevenson tarafından yapılan incelemede çocuğun anlattığı bütün hususların tamamen doğru olduğu, anlattığı şahsın Beyrutlu çocuğun doğumundan 2 yıl önce öldüğü ve iki aile arasında hiçbir bağın bulunmadığı tespit edilmiştir.



ruhun kendine yeni beden bulması

  Yaptığı çalışmalarla bilime birçok katkı sunan Doktor Carl Sagan birçok bilim çevresi tarafından kuşkuyla yaklaşılan reenkarnasyon olayının daha ayrıntılı ele alınması gerektiğini belirtmiştir. Ünlü araştırmacılardan Jim Tucker, bilincin kuantum ve atom altı seviyelerde bir enerji olması sebebiyle asla kaybolmadığına vurgu yapmıştır.  Yine Amerikalı bir tıp doktoru olan Robert Ranza ölümden sonra bilinç ya da ruh olarak tabir ettiğimiz olgunun atom altı parçacıklar vasıtasıyla evrende yol alacağını ve kimi zaman yeni bedenlere girebileceğini iddia etmektedir.  Kuantum mekaniğinin babası olan Max Plank da bilincin, fiziksel beyinden bağımsız olduğunu  ve öldükten sonra kaybolmadığını belirtmiş, reenkarnasyon olaylarının da yeni bir beyinle etkileşime giren bu bilincin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olabileceğini ve bu bilincin etkileşime geçtiği yeni beyinde yaşanmış gibi anılar oluşturabileceğini savunmuştur. 

    
Doktor Sam Parnia'da insanların ölüm deneyimleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Yaptığı çalışmaların birinde kalbi duran 57 yaşındaki bir deneğin 3 dakika boyunca yapılan kalp masajının ardından kalbinin tekrar çalıştırıldığını gözlemlemiştir.Bu durumun ilginç yanı ise, kişinin bu 3 dakikalık süreçte olup biteni eksiksiz şekilde hatırlaması ve anlatması olmuştur. Kalbin atmadığı süreçte bilincin hala aktif olmasını birçok bilim adamı  ruhun ölümsüzlüğü olarak değerlendirilmiştir. Kuantum Bilinç Teorisi üzerine yapılan çalışmaların ilerlemesiyle ruh ve bilinç üzerinde yeni teori ve varsayımlar ortaya konulacağı aşikardır.

   Dünyayı Hayrete Düşüren Titu Singh'in Hikayesi


ruh göçü vakası

  Reenkarnasyon konusunda dünyaca ünlü bir diğer örnek 2.5 yaşında olan ve BBC'de belgeseli yayınlanan Titu Sing isimli bir Hintli çocuktur. Titu konuşmaya başladığı zamanlardan itibaren ailesine önceki yaşamından kesitlerden ve Agra şehrindeki evleri hakkında bilgiler vermeye başlar. Konuşma yeteneği arttıkça önceki yaşamı hakkında daha detaylı bilgiler vermeye devam eder. Eski isminin Sureys Vermo olduğunu, Ume isimli karısından iki çocuğunun olduğunu ve bir radyo tamircisi olarak çalıştığından bahseder. Başta ailesi tarafından dikkate alınmayan Titu, eski hayatında vurularak öldürüldüğünü ve cesedinin nehire atıldığını söylemesi üzerine bu ailede şok etkisi yaratır. Kendi ailelerinin bir parçası gibi davranmayan Titu'nun söylediklerini araştırmak için abisini Agra şehrine yollarlar. Agra şehrine giden Titu'nun abisi Uma adında 2 çocuk annesi olan dul bir kadınla karşılaşır. Daha ilginç olan ise, bu kadının Sureyş radyo isimli bir dükkanı işletmesidir.


reenkarnasyonun etkileri

  Uma isimli kadın Titu'nun abisini dinledikten sonra onu görmek istediğini belirtir. Abisi Titu'yu alarak Agra şehrinde bulunan söz konusu radyo dükkanına getirir. Titu karısını ve kendinden yaşça büyük olan çocuklarını hemen tanır. Ayrıca dükkandaki değişikliklerden ve karısıyla bahçelerine gömdükleri altınlardan bahseder. Bunları duyan Uma büyük bir şok yaşar. Çünkü Titu'nun anlattığı herşey ekiksiz doğrudur. Çok daha ilginci ise, öldürülen Sureyş Vermonun otopsi raporları incelendiğinde ortaya çıkar. Otopsi raporunda sağ şakağından giren bir kurşunun kafatasının solundan çıktığı belirtilmektedir. Titunun kafasında da kurşunun çıktığı yerde yara izi olduğu görülür. Zamanla hatırladığı şeyler artan Titu ölümüne ait daha detaylı bilgiler vermeye başlar. Normalde Sureyş Vermo'nun kimin tarafından öldürüldüğü bulunamamış ve dosya rafa kaldırılmıştır. Titu'nun yeni şeyler hatırlaması üzerine dosya tekrar açılır ve ilerleyen süreçte Titu kendisini kimin öldürdüğünü hatırlar ve bu isimi mahkemeyle paylaşır. Bu şahıs apar topar yakalanarak sorguya alınır ve Titu ile yüzleştirilir. Titu'nun anlattıklarından sonra şoka giren şahıs cinayeti işlediğini itiraf eder. Bu olay dünyada büyük bir ilgi çekmiş olsa da, kimileri tarafından ise bir kurgu olduğu düşünülmektedir. Dünyada buna benzer daha birçok çarpıcı reenkarnasyon vakası bulunmaktadır.

    Reenkarnasyon ve Cinler


bilinç üzerindeki etkileri

   Özellikle müslüman ülkelerde reenkarnasyonla ilgili ortaya atılan bir diğer iddia çok dikkat çekicidir. Kuranda yeri olan ve enerji oldukları belirtilen cinlerin insanların vücuduna girerek birçok ruhsal ve bedensel hastalıklara sebep oldukları bilinmektedir. Panik atak, gögüs daralması, epilepsi, şizofren, migren ve alzaymır gibi pek çok önemli hastalıkların cinlerin insanlara verdikleri başlıca zararlar olduğu iddia edilmektedir. Yani, özellikle sinirsel rahatsızlıkların birçoğunun cin kaynaklı olduğu hususuna inananların sayısı yadsınamayacak seviyededir. Ülkemizde de özellikle ruhsal problemlerine tıpta çare bulamayan birçok insan rukye ve medyum olan kişilerden çare aramaktadır. Yine cinleri kullanarak insanlara zarar vermeye çalışan, büyü yaptıran ve onları kontrol etmeye ve iletişime geçmeye çalışan birçok insan bulunmaktadır.


cocukların zihnine girme

   Cinlerin enerjiden meydana geldikleri, çok kolay ve hızlı mekan değiştirebildikleri ve çok uzun süre yaşadıklarına inanılır. Cinlerle iletişime geçen insanlar, kimi cinlerin binlerce yıl yaşadığını ve tarihe tanıklık ettiklerini belirtirler. Reenkarnasyon olayının da cinlerin bir eseri olduğunu iddia edilmektedir. İnsanların tüm yaptıklarını izleyebilen ve zihinlerine giren cinler, kişi öldükten sonra özellikle anne karnından itibaren başka çocukların vücuduna girip onlarla yaşamaya başlarlar. Çocuğun aklı başına gelmeye başladığında bilincine etki eden cinlerin 'Sen yeni bir bedendesin, önceki hayatında aslında şuydun, şurada yaşıyordun' gibi telkinlerde bulunduğu ve rüyalarını bu yönden etkilediğinden bahsedilir. Yani reenkarnasyonla yeniden doğduğunu iddia edenlere veri akışı ona etki eden cinler tarafından sağlanmaktadır. Özellikle şizofren hastalıklarında kişinin kendini tarihteki  ünlü biri (Atatürk, Hitler, Hz İsa vb.) olarak görmesinin de yine cinlerin insanlar üzerindeki etkilerinin bir sonucu olduğuna inanılmaktadır. Kişinin bilinç ve bilinçaltını ele geçiren cinlerin kişiyi istediği kişinin profiline sokabileceği iddia edilmektedir.


reenkarnasyon gizemi

  Sonuç olarak, Reenkarnasyon olgusu gerek yaşanmış vakalar üzerinde gerçekleştirilen incelemeler, gerek bu konuda yapılan bilimsel çalışmaların bir sonucu olarak insanlarda en çok merak uyandıran gizemlerden birisi olarak popülaritesini korumaktadır. Öyle ki, ruhların sürekli yeni bedenlerde tekrar doğduğuna inanan insanlar, bir önceki yaşamlarında kim ve ne konumda olduklarını hipnoz ve regresyon terapileri ile aracılığıyla öğrenmeye çalışmaktadır. Yine reenkarnasyona şüphe bırakmayacak şekilde inanan kimi insanlar, ruhunun tekrar doğacağına olan inançları sebebiyle mutsuz olduklarını düşündükleri hayatlarına son verebilmektedir. Reenkarnasyonla geldiğine inanılan yara ve lekeler, öldükten sonra bilinç ve ruhun yolculuğu, ölüm deneyimleri, dünyaya birden fazla kez geldiğini iddia edenler kişiler, metafizik öğelerin, bilinçaltının ve rüyaların etkisi, dinlerin reddetmesine rağmen yaşanan tüyler ürpertici vakalar, olayın deneysel olarak test edilememesi, bütün bu olayların tamamen kurgu olduğunu düşünenler... Kısacası, reenkarnasyon daha uzun bir süre insanların kafasında büyük bir bilmece olarak yer etmeye devam edecektir.
  

   Kelebek Etkisi, bir sitemin başlangıç verilerinde yapılan küçük değişikliklerin beklenmeyen büyük sonuçlara neden olabileceğin...


kelebeğin kanat çırpışları

  Kelebek Etkisi, bir sitemin başlangıç verilerinde yapılan küçük değişikliklerin beklenmeyen büyük sonuçlara neden olabileceğini öngören bir teoridir. İnsan açısından düşündüğümüzde ise; karşılaştığımız süreçlerin ne kadar hassas dengelerle birbirine zincirleme şekilde bağlı olduğunu, hayatımızda aldığımız küçük ve önemsiz gibi görülen kararların  ve yaptığımız seçimlerin geleceğimizi ne denli büyük etkiler bıraktığını ortaya koyan bir olgudur. Bu değişimlerde  bizim seçimlerimiz dışında  çevresel etmenlerin de çok büyük payı vardır. Küçüçük bir kar topunun büyüyerek nasıl büyük bir çığa dönüşebileceğini, küçük bir domino taşının aşama aşama büyüdüğünde yüzlerce kiloluk bir diğer taşı nasıl yıktığını birçoğumuz izlemiştir. Tartışmasız insanların büyük bir bölümünün yaşamında önemli değişikliklere neden olan küçük kelebek etkileri tecrübe edinilmiştir. İşte keşkelerimizin en büyük sebeplerinden biri olan Kelebek Etkisi...


kelebek etkisi teorisi

    Kelebek etkisi kavramı ilk olarak Amerikalı bilim adamı  Edward Lorenz tarafından ortaya konulmuştur. Meteolorog olan Edward Lorenz rüzgarın şiddeti ile ilgili hava durumu  hesaplamaları yaparken ilginç birşey farketmiştir. Bu hesaplamalarda ilk olarak 0,506127 değerini başlangıç olarak kullanan Lorenz işlem kolaylığı için ise, 2'nci hesaplamada 0,506 değerini kullanmıştır. Bu fark başlangıç açısından bakıldığında çok küçük bir fark  olarak görülmesine rağmen, sonuçlarda büyük farklılıklar ortaya çıkmıştır. Oluşan farklılığı çizimlerine yansıttığında ise bir kelebek figürünün ortaya çıktığını görmüştür. Oluşan bu farklılıktan dolayı şaşkına dönen Edward Lorenz çalışmalarını bu konu üzerine yoğunlaştırmış ve sonuç olarak Kelebek Etkisi teorisini ortaya koymuştur. Edward Lorenz bu durumu şu şekilde açıklamıştır;

       “Amazon Ormanlarında bir kelebeğin kanat çırpması, ABD’de fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir.”


hayattaki seçimler

   Kelebek etkisi hayatımızın her aşamasında bizimledir. Çünkü hayat bizden sürekli tercihler yapmamızı ister ve tüm yaşamımız buna göre şekillenir. Doğuştan kabul ettiğiniz değerler dışında (isim, din vb.) hayat karşımıza sürekli yeni seçimler çıkarır. Bu süreçlerde bazen başrolü oynarken, bazen de figüran rolünü üstleniriz. Küçük ve önemsiz görülen birçok seçim ve karşılaştığımız olaylar gelecekteki hayatımızı tamamen değiştirebilir. Örneğin bindiğimiz bir otobüsün kaza yapması sonucu ölebilir yine aynı otobüste gelecekteki eşimiz olacak kişiyle tanışabiliriz. Yaptığımız tercihler sadece bizim hayatımızı değil zincirleme şekilde çevrenizdeki hatta tanımadığınız kişilerin hayatını etkiler. Bir anlamda tüm hayatlar birbirlerine zincirleme şekilde bağlıdır. Bizm için küçük görülen bir ayrıntı başkalarının yaşamında çok büyük değişikliklere neden olabilir. 


showing mercy

   Bazen bu etkiler o kadar büyük sonuçlara neden olabilir ki bireyden çok bir toplumun hatta dünyanın bile kaderini değiştirebilir. Tarih küçük ayrıntılarla başlayıp çok büyük sonuçlara neden olan sayısız kelebek etkileri ile doludur. Örneğin, Birinci Dünya Savaşında İngiliz ordusunda görev yapan bir asker olan Henry Tandey savunmasız ve bitkin bir Alman askerini görmüş ancak durumuna acıyarak onu öldürmemiştir. Öldürmediği asker ise daha sonra 60 milyon insanın ölümüne neden olacak İkinci Dünya Savaşı'nın meydana gelmesinde en büyük pay sahibi olan Adolf Hitlerdir. Yine Çanakkale Savaşında şarapnel parçası bir Türk komutanına isabet etmiş ancak gögüs cebinde bulunan saat hayatını kurtarmıştır. O gün ölümden dönen o asker milli mücadeleyi başlatan ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'tür. 


1'nci dünya savası baslıyor

  Arşimet'in suyun kaldırma kuvvetini hamamda yıkanırken bulması, Newton'un başına düşen elma, Einstein ve mekaniğin babası Bohr'un gördüğü rüyalar, Flemining'in unuttuğu petri kabı (penisilinin icadı) ve buna benzer insanlık tarihinde çığır açan birçok keşif küçük ayrıntıların yarattığı büyük sonuçlara örnek gösterilebilir. 1914 yılında Avusturya Macaristan İmparatorluğu veliahtı olan Arşidük Ferdinand'ın, şoförünün yanlış yoldan gitmesi yüzünden bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi, Birinci Dünya Savaşının başlamasına neden olmuş ve bu İkinci Dünya Savaşının gerçekleşmesine zemin hazırlamıştır. Milyonlarca insanın ölümüne ve büyük tahribata sebep olan bu savaşlar bir diğer açıdan bakıldığında savaş teknolojisinin yanı sıra, birçok teknolojinin gelişmesine neden olmuştur. Hatta günümüz dünyasını esareti altına alan internetin gelişimi de, yine bu savaş teknolojisinin bir getirisi olduğu savunulur. Dolayısıyla, insanlık tarihinin birçok küçük kelebek etkisine paralel olarak şekillendiği söylenebilir.


hayattaki tercihlerimiz

  Hayatımızdaki kelebek etkileri çocukluğumuzda başlar ve ölene kadar bizi takip eder. Bu yüzden birçoğumuzun hayatları keşkelerle doludur. Çünkü insan her zaman farklı durumlarda nasıl bir hayat yaşayabileceğini hayal eder. Üniversite sınavında yapamadığınız bir kaç soru sebebiyle, hayalinizdeki bölümü kazanamayıp farklı bir mesleğe adım atabilirsiniz. Bu sonuçlar kimi zaman bizleri yıpratsa da kimi zaman düşündüğümüzün aksine mutlu edebilir. Bazen başımıza gelen kötü olaylar, daha kötülerini engelleyebilecek bir kalkan görevi görebilir. Bize yavaş şekilde çarpan bir araba, bir sonraki yolda çarpacak olan bir kamyonu engellemiş olabilir.  Hayatımızdaki dengeler o kadar hassastır ki; ne kadar planlar yaparsak yapalım bazen gözardı ettiğimiz bu küçük ayrıntılar ve kelebek etkileri sebebiyle kendimizi hayal bile edemeyeceğimiz durumlarda ve ortamlarda bulabiliriz. Engelleyemeyeceğimiz ve öngöremeyeceğimiz koşullar dışında, küçükten büyüğe verdiğimiz her türlü kararın ve yaptığımız seçimlerin değerli olduğunu unutmamalıyız. Çünkü bu kararlar biz hiç farkında olmasak bile, çoğu zaman sadece bizim değil çevremizdeki insanların da hayatını derinden etkileyebilir. Bu yüzden temkinli olmak ve meydana gelebilecek kötü sonuçları da değerlendirerek mantıklı seçimler yapmak çok önemlidir. Bu teori ortaya konulmadan yıllar önce Büyük Moğol İmparatoru Cengiz Han kelebek etkisini en güzel şekilde açıklamıştır;

 Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir süvariyi, bir süvari bir bölüğü, bir bölük de bir ülkeyi kurtarabilir.  

Kelebek Etkisini en iyi anlatan efsane film sahnesi;